@may350
|
O andan sonra kendimi olabildiğince hızlı dışarı attım. İçimde bir iki gündür olan his dışında , başka bir his belirmişti şimdi. Sanki grip olmuş ve grip değilken hayatın nasıl olduğunu unutup , özlem duyan bir hale bürünmüştüm ve şu an iyileşmiştim.
Hera'nın adını duymak bile tüylerimi ürpertmeye yeterken , geçen gece olanları duymak beni nasıl umutsuzluğa , kabullenişe sürüklediyse , şimdi de tam tersi olmuştu. Onların çekindiği bir şey olması düşüncesi umudumu yeniden yeşertmişti. Artık savaşmadan yenilgiyi kabul etmek isteyen ben yoktum bu andan itibaren. O halime bir daha bürünmek istemiyordum. Ben nasıl olacak olan şeylerden korktuysam , onlar da bir şeyden çekiniyorlardı. Öyle ki , ortalarda çok fazla gözükmemek için uzun yıllar önce yapılmış bir tüneli kullanıyorlardı. Bunu bana büyü dükkanındaki kadın anlatmıştı.
Ona son bir soru olarak , aradığım kişinin nereye kaybolduğunu sormuş ve cevabımı alır almaz oradan çıkmıştım. Kadın kırklı yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim biriydi. Adının Emel olduğunu söylemişti. Bunun dışında hakkında bir şey bilmediğim bu kadının güvenilir biri olup olmadığı , şu an önemli olamıyordu benim için. Zira önemli olan başka şeyler vardı.
Kitapçı dükkanı olarak kasabada var olan o yer aslında tamamen başka bir amaçla vardı. Aşağıya inip büyü dükkanından geçiyor , oradan gizli bir kapı ile de eskiden büyücülük okulu olan kaleye gidilebiliyordu ve o cadı tam olarak bunu yapmıştı. Bunlar gayet işe yarayacak bilgilerdi.
Kitapçıdan en hızlı şekilde görünmeden çıkmaya çalışarak kendimi sokağa atmıştım. Ben çıkar çıkmaz bunu bekliyormuşçasına Yaprak aramıştı bu sefer. Şimdi de koşturarak eve gidiyordum.
Tekrardan çalan telefonumun sesini kısmak için uğraşmadım bu sefer. Evden zaten çok uzaklaşmadığım için , hızlıca dönmüştüm. Merdiveni çıkarken artık nefes nefese kalmış bir haldeydim.
"Nerede kaldın?" Kapıya ulaştığımda ben bir hamle yapamadan kapı açıldı bile. Karşımda dikilen Arda meraklı bir haldeydi. Geldiğimi camdan görmüş olmalıydı.
Kapıda durduğum o birkaç saniyelik anda nefesimi düzene sokarken , bir şey demeden içeri geçtim. İlk iş olarak ceketimi çıkardım ve askıya astım. Koşuşturmadan dolayı sıcaklamıştım.
"Ne oldu?" Bu sefer soru soran kişi Arda değildi. Kuzey sormuştu. Zaten ne yapacağımızı konuşmamız için beklediğimiz kişilerin geldiğini tahmin etmiştim ama daha yeni onlara bakıyordum.
"İşimize yarayabilecek bir şey öğrendim." diye girdim lafa. "Hera'nın yanındaki cadılardan birini gördüm." , "Hangisi?" dedi Kuzey. O cadıyla ilk karşılaşalı bir kaç hafta olmuştu ama ismini bilmiyordum hâlâ.
"Evime girenlerden biri. Bizi aldığın gece de karşılaştığımız." Ben konuşur konuşmaz "Sezen." diyerek bize adını söylemiş oldu. Karakoldan bizi aldığı gece Arda amcasına detaylı bir şekilde anlatmıştı her şeyi.
Ayakta durmaya devam ederek kaldığım yerden devam ettim. "Yolda onu gördüm ama o beni görmedi. Bir yere girdiğini görünce uzaktan nereye gittiğine baktım. Kitapçıya girmişti. İçeride dükkanın sahibi olduğunu düşündüğüm adamla konuştu , ardından merdivenlerden aşağı indi."
"Peşinden gittim deme lütfen." Arda araya girdi. "Sadece dinle." diyerek karşılık verdim ona.
"Uzun bir süre çıkmadı oradan. Sonunda merakıma yenik düşüp içeri girdim ben de. Gizlice aşağı indim." Ben anlatırken Arda'nın kafasını iki yana salladığını görmüştüm. Amcası konusunda bana gıcık olmuş olduğu bir gerçekti. Bununla birlikte böyle bir işe kalkışmam , onu normalinden daha çok sinir ediyordu anlaşılan.
"Aşağıda bir büyü dükkanı vardı. Çeşitli malzemeler vardı. Etrafta kimse yoktu. Sezen aşağıda , anca oraya inmiş olabilirdi ama. Ben etrafa bakarken bir kadın geldi. Bana bazı şeyler söyledi. Bilmece gibi konuşuyordu. 'Herkesin çekindiği bir şey var. Gizli kalması gerekiyor bazı şeylerin' diyordu." İçimde Kuzey'e karşı olan güvensizlik nedeniyle birkaç saniyelik bir duraksama yaşadım. O da buradaydı sonuçta. Fakat bu sessizlik çok uzamadan konuşmaya devam ettim. İçimde umut yeşerten bu bilgileri Arda ve Yaprak'ın da hemen duymasını istiyordum.
"Avcılar Konseyi dedi. Hera bundan çekiniyormuş. Büyü dükkanından gizli bir kapı ile eskiden okul olan kaleye , tünel ile gidiyorlarmış gözükmeden. Hera orada kalıyor yani."
"Avcılar Konseyi mi? O da ne?" diye sordu Yaprak. "Onu söylemedi ama hemen araştırmaya-" , "Ben biliyorum." dedi Kuzey konuşmamı bölerek.
"Harekete geçmelerine şaşırdım." Bu sefer konuşma sırası ondaydı. Bildikleri çok fazlaydı. Anlattıklarımın üzerine bu konuda bildiklerini dinlemek için pür dikkat ona bakıyorduk. "Aslında daha önce düşündüm ama ihtimal vermedim. Seni hangi polis sorguladı Yaprak? Hatta hepinizi?"
"Tekin amir." diyerek cevap verdi Yaprak. "Tabi. Tekin." Buradan anladığım , Tekin amirin Avcılar Konseyi ile bağlantısı olduğuydu. Aklıma direkt dün sabah onu ormanda gördüğüm zaman gelmişti.
"Burada uzun zamandır cadı olanlar ve olmayanlar yaşıyor. Cadıların bu bölgeye gelmesi çok eskiye dayanıyor. İlk başlarda normal bir şekilde sorunsuz yaşarlarken , kara büyü ile uğraşan bir takım cadılar olmuş. Yerel halktan zarar gören insanlar da olunca , bu konsey kurulmuş." Onu dinlemeye devam ederken sonunda koltuğa oturdum ben de. "Cadıları burada istememişler , onları ucube olarak adlandırmışlar."
Araya girerek konuştum. "Peki Hera niye onlardan bu kadar çekiniyor? Yanında onun için çalışan bu kadar cadı varken."
"Ucube olarak adlandırdıkları cadıları diri diri yaktılar. Cadı avı yaptılar. Gözünü karartmış insanlardan oluşuyor bu konsey. Uzun süre önce okul kapanıp , Hera da buradan sürülünce konseyin artık var olmadığını duymuştum. O zamandan beri ilk defa onların harekete geçmiş olabileceğini duyuyorum."
"Ne zamana kadar bu cadı avını yaptılar?" Yaprak yüzünü buruşturmuş bir şekilde sormuştu bu soruyu.
"Çok uzun süre önceymiş. Yakın gelecekte böyle bir örnek yok , ama Hera'yı da yakacaklardı. Sürgün edilmesi onu kurtardı. Onları gücü yokken karşısına almak istememesi oldukça mantıklı. Şu an Arazi'de , olanlar hakkında , cadılar hakkında bilgiye sahip olanlar uzun süredir bu kasabada yaşayan insanlar ve bunların da neredeyse hepsi Avcılar Konseyi'nde."
Kuzey bir süre durdu. Ardından devam etti. "Sadece cadılar değil , sizler de onların listesindesiniz anlaşılan. Senden şüphelendiler belli ki." Yaprak'a bakarak konuşmuştu. "Yaprak'ın arkadaşları olarak ifade verdiğiniz için , siz de tabi." Ben ve Arda'ya bakmıştı.
İşte şimdi birçok taş yerine oturmuştu. Tekin amirin sorgusu , sorgudaki kendinden emin halleri , anlattıklarımıza inanmamışçasına tavrı , nedeni buydu. Yaprak onun için ve konseydeki diğer insanlar için , onların deyişiyle ucube şüphelisiydi anlaşılan. Yaprak için ifade veren biz de şüpheliydik.
Şu an için vermem gereken bir karar vardı. Tekin amirin çıktığını gördüğüm yeri Kuzey burada olmasına rağmen herkese anlatabilirdim. Ya da bu bilgiyi kendime saklayarak , orayı kendim kontrol ederdim.
"Ne yapacağız?" diye sordu Arda amcasına bakarak. "Ortalıkta çok fazla dikkat çekmemeniz lazım. Bir yandan da iyileştirme gücü olan kızı ve hakkında hiçbir şey bilmediğimiz altıncı kişiyi bulmalıyız. Ben kasabadaki bağlantılarımı kullanarak bununla ilgilenirim. Sizin yapmanız gereken başka bir şey var. En önemlisi."
Bu sefer Arda'yı es geçip Yaprak ile bana bakmıştı. "Güçlerinizi kullanmayı öğrenmelisiniz. Çalışmanız gerek. Size elimden geldiğince yardım edeceğim." Onu dinlemekle yetindim. Herhangi bir şey söylemedim. Vermem gereken kararın sonucu da belliydi. Şu an için ormandaki merdivenin altında ne olduğu hakkındaki şüpheyi kendime bırakacaktım. Belki Yaprak'a da.
"Başka bir şey daha var." dedim. "Emir silah almış. Dün gördüm onu." Bunun nedenini anlamak , onlar için de zor olmayacaktı. Gücünü kullanamadığını hepsi biliyordu. Her ne kadar Arda'nın ve Yaprak'ın da bunu bildiğini Kuzey bilmese de.
"Saçma sapan bir şeyler yapmadan onu da bizimle hareket etmesi için ikna etmeliyiz." Ayağa kalktım. Arda'ya doğru baktım. Bu sefer imalı bir şekilde konuşan ben olacaktım. "İkna etmeyi başarabilecek olan kişi de benim. Senin de söylediğin gibi. Yaprak da benimle gelir hem."
Arda'dan bir ses çıkmadı. Emir'i ikna etme konusu şu an için bir yalan olsa da , Arda'nın bana laf çarptığı cümlenin aynısını ona satmak için müthiş bir alan açmıştı bana.
"Olur." Yaprak beni onaylarken onunla birlikte evden çıkmaya hazırlanıyorduk. Çok uzun olmayan bir süre önce ceketimi astığım askılığa ulaşıp , tekrardan ceketimi giydim. Dış kapıyı açarken hızımı alamamıştım ki , Kuzey'e doğru bakarak konuştum. "Belki sonra bize Emir'in gücünü nasıl engellediğini detaylı anlatırsın." Kapıdan çıkıp giderken Kuzey'i , Arda'dan beklediği şaşkınlık ifadesini alamayıp , Arda'nın bunu öğrenmesine şaşıran bir suratla bırakmıştım.
Apartmandan Yaprak ile birlikte çıkarken ilk önce ona bir şey dememeyi seçtim. Sessiz bir şekilde yürümeye başladık. Evden iyice uzaklaşmaya başlarken , caddeye çıktığımızda Yaprak sessizliği bozdu.
"Nerede bu Emir'in evi?" ve konuyu açmamı sağlayan kişi kendisi olmuştu. "Aslında..." diye girdim lafa. "Emir'in yanına gitmiyoruz." Beni bakışlarıyla sorguluyordu Yaprak. Daha sakin bir yere ulaştığımızda durdum ve ona dönerek konuştum.
"Arda'nın amcasına olan güvensizliğimin farkındasındır. Evdeyken anlatmadığım bir detay var. Sana güvenebileceğimi düşündüm. Arda'ya söyleyemezdim , aramız bu aralar inişli çıkışlı zaten." Yaprak kollarını birbirine kavuşturdu. Gayet rahat bir tavırla "Dinliyorum." dedi. İnişli çıkışlı olan başka bir şey varsa o da benim ruh halimdi. Bana karşın Yaprak'da , genel olarak stabil bir tavır vardı.
"Dün Emir'in silah aldığını ormanda gördüm. Sonrasında Tekin amiri de gördüm. Bir merdivenden çıkıyordu. Orası Avcılar Konseyi'nin toplanma yeri gibi bir şey olabilir. Oraya bakalım istiyorum." Ona adeta soru sorarcasına bakıyordum. Peşimden sürüklemek yerine , onun benimle gelmeyi kabul etmesi gerekirdi doğal olarak.
Çok geçmeden "Gidelim." diyerek yola benden önce koyulmuştu bile. "Dünkü umutsuz halinden çıktın anlaşılan."
Yanında yürürken ona cevap verdim. "Ufak bir umut kırıntısı yetti."
***
Ormana ulaşmıştık. Şimdi ise merdivene ulaşmamıza kısa bir mesafe kalmıştı. Tekin amiri burada gördüğüm gün , sabahın ilk ışıkları ile birlikte , belki de daha erkenden , buraya geldiğini tahmin ediyordum. Bu bana gizlice toplanıyorlar izlenimi veriyordu. Her ne kadar bu sadece bir izlenim olsa da , öğleden sonra buraya gelmek mantıklıydı.
Merdivene ulaştığımızda düşünmeden edemedim. Bu kasabada bir takım işler çevirenler sadece cadılar , büyücüler değildi.
Yaprak ile birbirimize kısa bir bakış attıktan sonra merdiveni inmeye başladık. Bu kısa merdiveni bitirir bitirmez bizi çelik bir kapı karşılamıştı. Kilitli olduğunu bas bas bağıran kapıya karşı , yine de şansımı denedim. Yaklaştım ve kolu indirmeye çalışırken beklediğim sonuç ile karşılaştım.
"Doğru adresteyiz anlaşılan." dedi Yaprak. Evet , burası kesinlikle doğru adresti. Bu kadar korunaklı bir şekilde duran bu yer , aksini düşündürtmüyordu.
"Kabul etmen gerek. Bunu Kuzey'e söylemeliyiz." Yaprak'ın konuyu getirdiği yerden pek memnun olmasam da ona cevap verdim. "Ondan şüphelenen bir tek ben miyim? Tamam Arda'nın amcası , Emir'in onun hakkında kafa yorduğu tek şey gücünün etki etmemesi , peki sen? Sen hiç düşünmüyor musun bu ihtimali?"
Merdivene otururken konuştu. "Geçmişte yaptığı bir şeye kafa yormak yerine şu an yaptıklarına odaklanıyorum. Yardım etmek mi istiyor , bırak etsin. Elle tutulur bir kanıtın var mı ki?" Sırtımı çelik kapıya yasladım. "Sadece içimdeki ses." dedim.
"Bence adamın hain olma ihtimali yok. Sen de biraz gevşemelisin. En büyük bilgi kaynağımız olabilecek kişi o." Oflamakla yetindim. Haklıydı. Etrafımızda bize yardım edebilecek en güçlü kaynak Kuzey'di. Bir noktada ona muhtaç olmak , içimdeki şüpheler için hiç iyi değildi. Ya yardımı daha kötü sonuçlar doğurursa? Ya sonumuza bizi kendi elleriyle götürürse?
Konuyu kapatmak istedim. Kapı açılacak gibi bir kapı değildi ve burada durmanın bir anlamı yoktu. Kapıdan uzaklaştım. Konuşmak için ağzımı açmıştım ki , aniden büyük bir rüzgar bulutu bizim olduğumuz yere doğru ilerledi. Rüzgarın çıkardığı ses dikkatimi merdivenin yukarısına vermemi sağlamıştı. Yaprak da dikkatini aynı yere vermişken rüzgar , ormanın birçok yerinde bulunan , dökülen yaprakları bize doğru getiriyordu. O anda dikkatimizi daha büyük çekebilecek bir şey oldu. Yapraklar görünmeye başlayalı bir iki saniye olmuştu ki büyük bir gürültü koptu. Refleks olarak yerimde sıçramama ve sesten uzaklaşmama neden olan bir gürültüydü.
Diğer bir refleks sonucu kapattığım gözlerimi , etraf yeniden sessizliğe bürününce açtım. Vücudumun ürpermesine neden olan bu an , birkaç saniye içinde gerçekleşmişti. Yaprak'a baktım. Karşı karşıyaydık ve o kaşları çatık bir şekilde kapının olduğu tarafa bakıyordu.
Az önceki gürültünün kaynağını tahmin edebiliyordum. Vakit kaybetmeden arkam dönük olan kapıya doğru döndüm. Kapı açılmıştı. Şimdi ben de kaşlarımı çatıyordum. Ne olmuştu az önce?
"Ne?" diye bir tepki verdi Yaprak. Yerli yerinde bir tepkiydi bu. Yerinden kalktığı gibi hızlı adımlarla içeri ulaştı Yaprak. Ardından ben de içeri girdim.
Taş duvarları olan , alçak tavanlı bir yerdi burası. İçeride dikkatimi ilk çeken şey demir parmaklıklar oldu. Adeta bir zindandı. İçerisinde zincirli kelepçeler vardı. "Birce , buraya gelmen lazım." Yaprak'a verdim dikkatimi. Zindandan uzaklaşmış ve daha ileriye gitmişti. Büyük bir kara tahtanın önünde duruyordu. Üzerinde kendi resminin de bulunduğu bir tahtaydı.
Yangın yazıyordu en üstte. Yaprak Erkin ismi ve altına asılmış , uzaktan çekilmiş bir fotoğrafı vardı. Hemen yanında Arda , onun yanında da benim ismim vardı. Sağ alt köşeye doğru indirdim bakışlarımı. Hera yazıyordu. Büyük harflerle yazılmış , daire içine alınmıştı ismi.
"Güncel konuları biziz anlaşılan." dedim. Etrafa bakmaya devam ettim. Rastgele serpiştirilmiş sandalyeler , tahtanın çaprazında duvara yaslanmış dikdörtgen bir masa vardı. Masaya doğru ilerledim. Kağıt yığınları arasında bir fotoğraf daha vardı , benim fotoğrafım.
"Bizi takip edenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor anlaşılan." Fotoğrafı elime alıp Yaprak'a gösterdim. "Bu amir önce bana , sonra da size kafayı taktı." dedi. Duraksadı. "Daha doğrusu , konsey demeliyim."
"Önce yangına sebep olanın bir cadı olduğunu düşündüler. Sonra da bunu Hera ile mi ilişkilendirdiler? Böyle mi anlamalıyız?" Tekrar masaya dönerken konuştum. Yaprak da yanıma gelmişti.
İfademizin alındığı gün Tekin amirin elinde olan dosyanın bir benzeri de burada vardı. Dosyayı elime aldım. Sayfalarını karıştırmaya başladığımda anladım ki , bu ifadelerimizin bir kopyasıydı. Üzeri çizilmiş , kenarına köşesine notlar alınmış bir şekildeydi. 'Tutarsız' yazıyordu bir köşede. Benimle aynı anda dosyaya bakıyordu Yaprak. "İfadelerimize inanmadığını anlamamız için notlara bakmamıza gerek yok." diyordu.
"Birce bunu diğerlerine anlatmamız lazım. Kendimize saklayamayız." Yaprak tekrar konuşurken o an fotoğrafımdaydı gözüm. Ne zaman çekildiğini anlamıştım bu fotoğrafın. Emir'in yanına , onu Kuzey'i telkin etmesi için ikna etmeye giderken çekilmişti bu.
"Tamam." dedim Yaprak'a. Kendimin bile inanmadığı bir kelimeydi bu. Bu konuda çıkmaz bir yola girdiğim ise aşinaydı. Kendime saklarsam , bir adımı dahi zor atacağım bir konuydu bu. Diğer bir çok konuda olduğu gibi. "Sana bırakıyorum bunu Birce , ama sen söylemezsen ben söylerim." Bu sefer bir şey demedim , kafamı sallamakla yetindim. Özellikle şüphelenen tek benken , bir şeyleri saklamak istemem iyice güçleşiyordu.
Orada daha fazla durmadık. Kapının nasıl açıldığı da bir başka gizem olmuşken , gördüklerimiz bize yetmişti. Bizleri mercek altına almış ve takip eden insan sayısı artmıştı.
Bu noktada yapmam gereken şey , bunu gizlemeyerek diğerlerine anlatmaktı. Arda'nın amcasına ne kadar süreli olduğunu bilmediğim bir beyaz bayrak sallamalıydım. Bu ve benzeri düşünceler kafamda dönerken , evin yolunu tuttuk. |
0% |