Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11- "Beşinci Kişi"

@may350

Kendi evimden başka bir evde , başka bir odada kaçıncı uyanışımdı bilmiyordum ve bunun ne kadar süreceğini de. Gözlerimi alarmımın sesiyle açmıştım. Dün Yaprak ile ormanda çıktığımız ufak gezintiden sonra Yaprak ile ayrılmıştık. O sırada eve , Arda'nın yanına mümkün olabildiğince geç dönmek istemiş , bu yüzden de Avlu'ya oturmuştum. Bir iki saat orada tek başıma vakit öldürdükten sonra , kalabalıklaşmaya başladığı an oradan da ayrılıp eve dönmüştüm.

 

Arda ile aramızdaki mesafe yerli yerindeydi. Onu tanıyalı çok uzun bir zaman olmamasına rağmen şimdiden oluşan bu inişli çıkışlı ilişkimiz beni oldukça fazla rahatsız ediyordu. Hayatımda bana güven veren yeni bir dost kazandığımı düşünürken , tersi bir noktaya doğru ilerliyordu durum.

 

Yastıktan kafamı kaldırdım. Bir an önce içeri girmeli , Arda ile yeni bir konuşma yapmalıydım. Bu yeni bir ara düzeltme konuşması olmalı ve ormandaki Avcılar Konseyi'nin toplanma yerini ona anlatmalıydım. Derin bir nefes aldım.

 

En son aramızı düzelttiğimiz anı hatırladım. Konuşur konuşmaz ona yalan söylemiştim ve akşamında olan olay sonrası büründüğüm hal ile çok kısa bir sürede Arda ona söylediğim yalanı öğrenmişti.

 

Ayağa kalktım. Odamdan çıkar çıkmaz beni karşılayan bu stüdyo dairenin kocaman salonunda kimse yoktu. Saat sabah on buçuktu. Arda'nın odasında mı olduğu ya da dışarıda mı olduğu konusunda bir fikrim yoktu. Bir süre için oyalanma fikrini uygulamaya koydum.

 

Öncelikle banyoya uğrayıp iyice ayılmak için elimi yüzümü yıkadım. Dün erkenden kendimi odaya atıp , erkenden uyuduğum için uykumu iyice almıştım. Aramızdaki gerginlik nedeniyle Arda ile salonda boş boş oturmak istememiştim. Geçici odama çekilmemin başlıca nedeni buydu.

 

Banyonun küçük aynasından şişmiş göz altlarımı inceliyordum ki kapının zili çaldı. Banyodan ayrılıp kapıya doğru yöneldim. Kapıyı çalabilecek kişi sayısı sınırlı olduğu için , hangisi olabileceğini düşünüyordum bir yandan da. Kapıyı açmadan önce zil bir kere daha çalarken , kapı kolunu indirdim ve açtım. Gelen Emir'di.

 

Kapıyı çalabilecek kişiler arasında aklıma gelmeyen bir ihtimaldi kesinlikle. Öyle ki daha önce Emir'i eve almış olmam ve bu sayede kapıyı çalmasını kendime hatırlatmam gerekti. "Emir?" diyerek kaşlarım çatık bir şekilde ona bakıyorken bir şey demeden içeri geçti.

 

Kendini rastgele bir koltuğa bırakırken ben de peşinden içeriye geçtim. "Ne işin var burada?" Burada olmasının nedenini kestiremiyordum. Herhangi bir şey olmuş gibi değildi. Tamamen sakin bir halde gelmişti buraya. Panik halinde gelseydi daha az şaşırırdım buraya gelmesine.

 

"Ne durumdayız diye kontrol etmeye geldim." Cümlesini bitirir bitirmez gülmeme engel olamadım. "Sen?" dedim. Onu tekrar ettim. "Ne durumdayız diye kontrol etmeye geldin?" Tekrar gülerken karşısına oturdum.

 

"Komik mi?" diye bir soru yöneltti bana.

 

"Evet." Bir yandan da kafamı sallıyordum. "Bunda şaşılacak bir şey yok." , "Öyle mi? Bundan kısa bir süre önce , birkaç kere , umrunda olmadığını ve senden uzak durmamızı söylediğini hatırlıyorum."

 

Bana gözlerini devirdi. "Keser misin şunu artık , peşimde gezinen Hera'nın köpeklerinden sıkıldım. Bu aptal işin içine girmeye , beraber hareket etmeye meraklı değilim."

 

"Sen miydin zile basan? Nasıl geldin buraya?" Arda'nın araya girmesiyle ikimiz de bakışlarımızı odasının kapısından buraya doğru ilerleyen Arda'ya çevirdik. Yanımıza ulaştı ve ekledi. "Tabi ya." dedi. "Birce seni amcamı telkin edebil diye eve aldı." Bana döndürmüştü bakışlarını. Bu konu hakkında birkaç kelime etme fırsatını tabiki Emir buradayken de kullandı.

 

"Tartışmanızı başka zamana saklayın. En son Hera birini buldu dedin. Yeni bir gelişme var mı?" , "Dün anlatmadı mı sana-" Emir'in sorduğu soruya karşılık bir şey demek isteyen Arda duraksadı. Bir aydınlanma yaşadı adeta. Yeniden bana baktı.

 

"Emir'in yanına gitmedin değil mi?" Yine bir yalanımı ben ona anlatamadan kendisi çözebilmişti. Derin bir of çektim. "Gitmedim." Amcasına beyaz bayrak çekmek ve bunu Arda ile konuşmak istemem farklı bir şekilde ilerlerken ne diyeceğimi bilemiyordum. Bir yanda umrunda olmadığını söylediği olaylar umrunda olmaya başlayan Emir , diğer yanda da bir diğer yalanımı öğrenen ve hayal kırıklığı ile bana bakan Arda vardı.

 

"Bak , ben seninle bu konuyu konuşacaktım." , "Tekrar yalan söyleyerek mi?" Yeniden ofladım. Emir tam gelecek zamanı bulmuştu.

 

"Neyi bana anlatacaktın?" Emir araya girdi. Ona cevap vermeme kalmadan kapı bu sabah ikinci kez çaldı. Arda kapıyı açmak için gittiğinde , bu sefer kapıda beliren kişi Kuzey olmuştu.

 

Tam o sırada Emir'i Kuzey'e paslamaya karar verip , Arda'yı çekiştirmeye başladım. "Kuzey sana Avcılar Konseyi'ni anlatır." dedim. Kuzey bana bakarken neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Emir Kuzey'i görür görmez yaslandığı koltukta öne doğru sıyrılmıştı bile. Arda'yı benim kaldığım odaya çekiştirirken son gördüğüm , ters bakışları ile Kuzey'e bakan Emir'di.

 

Odanın kapısını ardımdan kapatırken konuştum. "Bu konuşmayı kimse gelmeden yapmak isterdim ama düşündüğüm gibi olmadı. Muhtemelen sana dün söylediğim yalanı zaten anlatacağıma inanmıyorsundur." Yatağın karşısındaki sandalyeye oturdu Arda. "İnanmama konusunda haklı değil miyim sence?"

 

"Amcana olan güvensizliğimden dolayı arkandan birtakım işler çevirdim , evet. Bu da aramızın bu hale gelmesine sebep oldu." Ben de daha toplamadığım yatağıma oturdum. "Amcana beyaz bayrak çıkarıyorum artık. Şüphelerimi bir kenara bırakacağım. Senden de özür dilerim. Arkandan iş çevirdiğim için. Artık bu şekilde olmak istemiyorum seninle."

 

"Bu beyaz bayrak , nereden çıktı?" , "Emir'in silah aldığını anlatmıştım. O gün başka bir şey daha gördüm. Tekin amir ormanda bir merdivenden çıkıyordu. Sonradan , Avcılar Konseyi ile bir bağlantısı olduğunu düşündüm ama size anlatmadım dün."

 

"Bu yüzden yalan söylemeyi tercih ettin." Kafamı salladım. "Yaprak ile oraya gittik." Bir süre sessizce odada oturduk. Ondan gelecek yeni bir tepkiyi , gözlerinin içine bakarak bekliyordum adeta.

 

Bu kısa sürenin ardından sessizliği Arda bozdu. "Seni anlamak istiyorum , ama zorlanıyorum. Üst üste yalanlar söylüyorsun."

 

"Tamam , artık yalan yok. Belli ki içinde bulunduğumuz durumda amcana güvenmek zorunda kalıyorum , bunu anladım." Kaşlarını şaşırdığını belli edercesine yukarı kaldırdı. "Birçok konuda bilgisine danışacağımız kişi o."

 

"Birce." dedi. "Sen bana güvenmeyi seçtin. Benim de sana güvenmem lazım. Söylemediğin , sakladığın şeyler kötü sonuçlar doğurabilir." , "Söz veriyorum , yalan söylemeyeceğim sana."

 

Arda yerinden kalktı. Yüzüne minik bir gülümseme yerleştirdiğinde , aramızın düzelmiş olduğunu kafamda onaylamıştım artık. Yine de bunu sözlü olarak da duymak istedim. "İyiyiz değil mi?"

 

"İyiyiz." diye cevap verdiğinde bu sefer ben gülümsedim. Ardından ben de oturduğum yerden kalktığımda , salona geri döndük.

 

"Onlar da mı senin gibi? Gücüm onlara işlemeyecek mi?" İçeriye geri döndüğümüzde yerinde rahatsızca kıpırdanan Emir konuşuyordu. Söylediğine karşılık Kuzey'in verdiği cevap ise onu iyice sinirlendirdi. "Bilemiyorum." demişti Kuzey , dümdüz bir ifadeyle.

 

"Ne demek bilmiyorum?" Omuz silkti Kuzey. Emir'in yanına oturduğumda sinirle bir kahkaha atıyordu. Ben oturur oturmaz ayağa kalkmıştı. Benim oturmamı bekliyormuşçasına.

 

Yine gücünü kullanamaması ile ilgili konu açılmıştı belli ki. Bu konudan sapmak isteyerek araya girdim. "Ne durumda olduğumuzu duymak istiyordun. Duydun herhalde."

 

"Bizimle bir hareket edeceksin yani. Yanlış duymuyorum?" dedi Arda. Az önceki konuyu ben kapatmak istesem de , Emir'in kafasının içinde ne zaman kapanacağını bilmiyordum. Ayakta durmuş bir şekilde burnundan soluyordu. Buna karşılık Kuzey'in sakin hali , onu iyice çileden çıkarıyordu anlaşılan.

 

Arda'ya da sinirli bir şekilde baktı. "Baştan anlaşalım. Ne olursa olsun , önce kendimi kurtarmaya bakarım. Ne yaparsam yapayım , kendi yararıma yaparım."

 

"Onu biliyoruz." dedim. "Sürekli tekrar etmene gerek yok." , "Gerek var." Ona göz devirmekle yetindim. Üstelemek yerine susmak en mantıklısıydı. Umrunda olmadığını söylediği konunun , umrunda olmaya başlaması bize karşı tutumunu değiştirmiyordu.

 

"Vakit kaybetmeyelim. Birce , senin gücünü kontrol etme konusunda ilerleme kaydetmen gerek. Aynı şekilde Yaprak'ın da. Avcılar Konseyi'ne gelecek olursak..." Kuzey konuşmaya başlamışken , tam da yeri gelmişken , ona ormandaki merdivenin altında gördüklerimizi anlattım.

 

"Demek toplanıyorlar. Sizi takibe almaları hiç iyi olmadı." dedi Kuzey. "Sizin ile ilgili gerçekleri öğrenene kadar peşinizi bırakmazlar. Dikkat çekmemeniz lazım."

 

"Diğer yandan Hera da peşimizdeyken bu ne kadar mümkün ki , bir kişi kaldı. Ondan haberdar olursa , bizi izlemek dışında başka şeyler yapar." Arda'nın söylediklerine karşı kafamı salladım. Bir kişi kalmıştı.

 

"Ve bizim beşinci kişinin nerede olduğundan haberimiz yok hâlâ." dedim. O an için , Emir hâlâ ayaktayken , belinin kenarından belli olan tabancaya ilişti gözüm. Aklıma bir fikir gelmişti. Tehlikeli olabilecek bir fikirdi , ama bu fikrimde benimle hareket edeceğini bildiğim kişi de , belinde silah olan kişinin ta kendisiydi.

 

"Bizden saklıyor olabilirler mi?" diye bir soru sordu Arda amcasına bakarak. Kuzey "Olabilir. Bilemiyorum." diye bir cevap verdi.

 

Emir'e doğru baktım. Sıkılmış bir şekilde konuşulanları dinliyordu. "İhtimaller dışında bir şey yok burada herhalde. Ben gidiyorum. Önemli bir şey olursa haber verirsiniz." diyerek kapıya yöneldi. Düşündüğüm tehlikeli fikri ortaya atmanın tam sırasıydı. "Dur." dedim.

 

"Benim aklıma bir şey geliyor." Hepsi birden bana dikkat kesildi. Öncelikle Arda'ya bir soru sordum. "Arşivden aldığımız fotoğraflara bakabildin mi? Kız onlardan biri olabilir mi?"

 

Kafasını hayır anlamında salladı. Kendi telefonumu açarak , arşivde benim dosyadan çektiğim fotoğraflara da bakmasını bekledim. Oradan da bir şey çıkmayınca , konuşmama devam ettim.

 

"Arşivden baktığımız kadarıyla bulamıyoruz. Onu bulmak içim daha kolay ama riskli bir yola başvurabiliriz. Hera'nın cadılarından birini konuşturabiliriz belki." Arda'ya döndüm. "Soykan mesela , onun izini sürebilmiştin."

 

Emir'in ilgisini çekebilmiştim. "Nasıl olacak o?" Ayağa kalktım. Ona iyice yaklaşarak karşısına geçtim. "Burada sen ve silahın devreye giriyorsun."

 

"Birce..." Arda'nın sözünü kestim. "Susturucu kullanarak onu yaralarız , iyileştirme gücü olan kızın yerini söylemek zorunda kalır. Onu iyileştirir. Sadece o değil , altıncı kişi hakkında bildiği ne varsa öğreniriz. Yanımızda tutarız Soykan'ı."

 

Arda itiraz etti. "Ne söylediğinin farkında mısın? Yanımızda tutalım diyorsun bir de. Bu fikir baştan sona çok riskli." , "Risk almamız gerekiyordur belki de." dedim.

 

Arda bir şey diyemeden amcası konuştu. "Birce haklı Arda. Risk almamız gerek." Ona şaşkın bir ifadeyle baktım. Benimle aynı fikirde olmasına şaşırmıştım. "Amca sen de mi? Hem sen demedin mi dikkat çekmeyin diye? Birce ve Yaprak'ın güçleri için pratik yapmaları gerekiyor."

 

"Dediklerimde hâlâ ısrarcıyım , ama bu deneyebileceğimiz bir plan. İstediğimiz gibi olursa , bize hız kazandırır. Kızı hemen buluruz."

 

Karşısında birden fazla aynı fikirde insan olunca , Arda da kabul etmek durumunda kaldı. Emir sözlü olarak bir şey dememiş olsa da , onun da kabul etmiş olduğu belliydi. Gitmek yerine elini ceketinin iç cebine attı. Cebinden çıkardığı susturucuyu bir elinde tutarken , diğer eliyle silahını çıkardı. Dünden hazır gibiydi. Soğukkanlı bir şekilde , susturucuyu silaha takarken konuştu.

 

"Yapalım şu işi."

 

***

 

Emir'in , ortaya attığım fikre çok çabuk ayak uydurmasının üzerine Yaprak'a da haber vermiş ve nasıl bir yol izleyeceğimizi konuşmuştuk. Kuzey şu an için peşimizde gördüğümüz cadılar arasında , en alt edebileceğimizin Soykan olduğunu onaylamıştı.

 

İlk önce belli aralıklarla dışarı çıkıp , peşimizde birilerinin olup olmadığını yoklayacaktık. Bunu yaparken diğer yandan Arda'nın Soykan'ı ararken uğradığı kafeye gidecektik.

 

En önden ben ve Emir çıkmıştık dışarı. Soykan'ı hemen bulamama ihtimalimize karşın Emir'in gücü devreye girecekti. Bizim hemen arkamızdan Arda ve onun arkasından Kuzey çıkacaktı. Kasabanın meydanında da Yaprak bize katılacaktı. Spontane bir şekilde gelişen , ama garantici olmaya çalıştığımız bir plan olmuştu.

 

Kasaba meydanına ulaştığımızda , karşı kaldırımda direğe yaslanmış olan Yaprak'ı gördüm. Ona başımla hafifçe selam verirken , Emir ile yol almaya devam ediyordum. Diğer yandan etrafa bakmaya devam ediyordum. Şu ana kadar peşimizde dolandığını düşündüğüm birilerine rastlamamıştım.

 

"Saçma sapan bir şey yapma , tamam mı?" Emir ile sessiz bir şekilde yürürken , konuştum. Bana yandan bir bakış atıp önüne döndü. "Bu nereden çıktı şimdi?" , "Bilmem , o güveni vermiyorsun demek ki."

 

"Bundan kısa bir süre önce benden yardım istemek için evime gelen birinden geliyor bu cümle." , "Gücüne ihtiyacım vardı." , "Evet. Hepinizin var. Kuzey'de işe yaramaması ya da başka cadılarda işe yaramama ihtimali olması bir şeyi değiştirmez. Benim gücüme ihtiyacınız var." Yine her zaman yaptığı şeyi yapıyordu. Kendinden emin bir şekilde konuşmuştu. Baştan sona kaplı olduğu , gücün ona getirdiği özgüveni yerli yerindeydi.

 

Arda'nın tarif ettiği kafenin tabelasını gördüğümde duraksadım. "Ben yine de söylemiş olayım." dedim. "Ya hepimiz yanarız , ya hepimiz kurtuluruz." Ceketinin eteklerini aşağı çekiştirdi. Silahı iyice kamufle etmişti. Bana doğru sadece , az önceki ifadesiyle bakmakla yetindi. Ardından kafeye doğru yol aldı.

 

O gider gitmez az gerimizde bulunduğunu bildiğim Arda yanıma yanaştı. "Kafede yok. Gözükmüyor." Soykan'ı görmüş olan iki kişiden biri Arda'ydı. Kafede onun olup olmadığına uzaktan bakarken , her iki ihtimalde de Emir oraya gidecekti. Soykan oradaysa onunla iletişime geçip , dikkatini çekmeyi deneyecekti ve şimdiki gibi orada değilse de , diğerlerinden bilgi almaya çalışacaktı. Gücünü kullanarak.

 

Emir dışarıda bir masaya oturdu. Arda'nın yanıma geldiğini de gördükten kısa bir süre sonra , gizlendiğimiz duvar dibine doğru baktı. İşaretini bekliyordu. Kafamı olumsuz anlamda salladım.

 

"Umarım plan elimizde patlamaz." dedi Arda. Gözümü Emir'den çekip Arda'ya baktım. "Umarım. Temkinli adım atmak istiyorsun biliyorum , ama içinde bulunduğumuz durumda mümkün olmayabiliyor." Tekrardan Emir'e baktım. Yanına yanaşan garson ile bir şeyler konuşuyordu. "Zamanımız daralıyor." dedim Arda'ya.

 

"Bu zamanı sağı solu belli olmayacak olan biri ile geçirmek bize zarar vermesin de." Emir'den bahsediyordu. "Öyle biri olduğunu biliyorum , ama bu konuda da risk almalıyız." İkimizin gözü de Emir'deydi. Garson ile konuşmasına , ona biraz daha yaklaşmış bir vaziyette devam ediyordu. Ondan gücünü kullanarak bilgi alıyordu anlaşılan. "Telkin ediyor." dedim. Benim kurduğum cümlenin hemen sonrasında , başka bir şey diyordu Arda.

 

"Soykan." Arda'ya baktım ve onun kitlenmiş olduğunu gördüğüm yere doğru ben de baktım. Kafenin olduğu sokağın başında belirmiş olan kişi oydu. Hızlı adımlarla kafeye doğru geldiğini gördüğümüz Soykan ile eş zamanlı olarak , Arda ile konuşuyorduk.

 

"Emir'i gücünü kullanırken görmesin. Onu daha önce görmemiş olmama ihtimalini bir kenara atamayız." dedim. "Ona haber vermemiz-" , "Ben gidiyorum." Hızlı bir hamlede bulunarak öne atıldım. Normalde her iki ihtimale karşı da , Emir kafede tek başına oturacaktı , fakat az sonra kafeye ulaşmış olacak olan Soykan ile planda minik bir detay değişikliğine gitmiştim. "Seni görmesin." diyordum Arda'ya ilerlerken. Daha önce burada , Arda'yı görüp tuzağa çekenin Soykan olduğu düşünüldüğünde , Emir'i uyaracak olan kişi de ben olmalıydım.

 

"Soykan'a haber-" Emir karşısındaki kıza konuşmaya devam edip gücünü kullanırken onu böldüm. "Soykan burada. Kızı yolla." Hızlı bir şekilde karşısındaki sandalyeye oturmuştum. Bir an için afalladı ve ardından dediğimi yaptı. "Konuştuklarımızı unut , içeri dön." Kız telkinin etkisi ile içeri geri döndü. Soykan da kafeye ulaştığında , içeri girmesine izin vermeden , Emir ile konuşamadan , hızlı hareket ettim. Soykan'a seslendim.

 

"Soykan." Kaşlarını çatarak masamıza yaklaştı. "Evet." Ben bir şey demeden Emir konuştu. "Seninle konuşmamız lazım." Bizim onu ilk defa görmemiz gibi , onun da bizi ilk defa görmüş olmasını umuyordum.

 

"Ne istiyorsunuz?" Yüz ifadesinden bizi tanıyıp tanımadığını anlamam şu an için zordu. Emir peşinde gördüğü kişiler arasında , Arda'nın görünüşünü tarif ettiği Soykan'ın olmadığını söylemişti. "Hera'ya bir sürprizimiz var." Emir'in söylediği şey ile , Soykan'ın kaşları iyice çatıldı. "Neymiş o sürpriz."

 

"Görmen gereken bir şey." dedim. Ellerini iki yana açıp , ardından tekrar serbest bıraktı. "Görelim bakalım." demişti. Arda'nın bahsettiği gibi olmuştu , aynı yerde , aynı kişiyle , kısa süren bir konuşma.

 

Bizi tanıması gibi bir ihtimali , ya da tam tersini kestirememiş halde oradan ayrıldık. Emir içinde motorunu tuttuğu , gücünü kullanarak kendine özel hale getirdiğini söylediği garajdan bahsetmişti. Soykan'ı oraya götürecektik. Yolu bilen kişi olarak da Emir öncülük ediyordu.

 

Kalbimin normalinden daha hızlı attığı bir yürüyüş oluyordu ilk saniyesinden itibaren. Hera için çalıştığını bildiğimiz bu kişi ile yürüyorduk ve o düz ifadesiyle , bizim onun için kurduğumuz tuzağa geliyordu. En son bizden birini tuzağa çeken kişi kendisiyken , bu kadar hızlı ilerleyen planımız için korkmadan edemiyordum.

 

Olabildiğince arkama bakmamaya çalışıyordum. Arkamızda belli bir mesafeden Arda ile Yaprak'ın geldiğini tahmin ediyordum. Kuzey ise bizden önce garajın yolunu tutmuş olmalıydı. Yakınlarında bir yerde duracak , biz içeri girer girmez arkamızdan o da içeri doğru hamle yaparak Soykan'ı etkisiz bir hale getirecekti.

 

Sessiz sedasız geçen yolculuğumuz bir anda duyduğumuz bir cümle ile farklı bir havaya büründü. O cümleyi duymadan önce Emir ile birbirimize bakarken , ikimiz de duraksamıştık. "Sizin kim olduğunuzu bilmediğimi düşünmüyorsunuzdur umarım." Gülerek konuşmuştu Soykan. Bizi gafil avlayarak , niyetimizi açığa çıkarmak istiyordu belli ki. Ona karşı hamlem gecikmedi.

 

"Biliyoruz , ama bu sürprizimizi değiştirmiyor." diyerek imalı bir şekilde gülümsedim. Emir de bana ayak uydurur bir haldeydi. "Bu taraftan." diyerek sol taraftaki sokağı , eliyle işaret ediyordu. "Peki. Öyle olsun." Bu şekilde bu konuyu şimdilik noktalayarak , bizimle yürümeye devam etti. Bahsettiğimiz şeyin ne olduğunu görmeyi bekliyor , ama her ihtimale karşı bizimle gireceği bir dalaşmayı kazanacağını da bildiği için , rahat davranıyordu. Emir'in gücünün onda da işlemeyeceği düşüncesi aklıma gelmişti bile.

 

Garajın kapısına ulaştık. Emir'in garajı açmasını da bir süre beklerken , iyice gerilmeye başlamıştım bile. Kuzey'in Soykan'ı alt edebileceğine güvenmiş olmama rağmen , ihtimaller silsilesi kafamda dönmeden edemiyordu.

 

Garajın kepengi sonuna kadar açıldığında , önden Emir girdi. Ardından Soykan da içeri girerken , en son ben kalmıştım. Derin bir nefes alıp verirken , içeriye adımımı attım. Emir iki kapaklı dolaba yaklaşırken , Soykan kollarını birbirine kavuşturmuş bekliyordu.

 

Emir'in yanına ulaştığımda , dışarıya doğru bakar bakmaz içeri giren Kuzey'i gördüm. Soykan anında arkasını dönerken , Kuzey'e karşı bir hamle yapamadan iki büklüm bir şekilde yerde kıvrılmaya başladı. Kuzey bir elini kullanırken , diğer elini de kaldırdı. Bu sefer de Soykan ellerini başına doğru götürüp acıyla kıvranmaya devam etti.

 

Arda ile Yaprak da yanımıza ulaştığında garajın kapısını geri kapatıyorlardı. Kepenk indikçe içerisi karanlığa bürünürken az ilerideki lambaya ulaştım. Işığı açtığımda , Emir'in de silahı belinden çıkardığını gördüm. Sokakta kimsenin olmamasının da verdiği rahatlıkla , kepenk tam kapanmadan silahını kullanmıştı bile.

 

Soykan yerde hareket halinde , kıvranırken onun arkasından sol omzuna ateş etti. Susturucunun çıkarttığı kısık sese karşın , Soykan ellerini başından çekmiş omzuna götürmüştü. Bu hamle ile Kuzey ellerini indirip , Soykan'ı serbest bıraktı.

 

"Yaran kötüleşmeden , iyileştirme gücü olan kızın yerini söyle." Kuzey konuştu. Hepimiz acı içinde yere çömelmiş olan Soykan'ın başında bekliyorduk. Omzuna elleriyle baskı uyguluyor , diğer yandan da bizi inceliyordu ama konuşmuyordu.

 

Hepimiz dikkatimizi Soykan'a verdiğimiz bir anda Emir , yeniden nişan aldığı Soykan'a bir el daha ateş etti. Bu sefer Emir'e doğru dönmüş olan Soykan'ın sağ göğsüne gelen mermi , onu yere boylu boyunca sermişti.

 

"Ne yapıyorsun sen? Öldürmeye mi çalışıyorsun." diye çıkıştım ona. Beni kaale almazken Soykan'a doğrulttuğu silah yerli yerindeyken bağırdı. "Konuş!" Elindeki silaha dokunarak hızlıca indirdim. "Ölürse konuşamaz!" Bu sefer ben bağırmıştım.

 

"Gerçekten salaksınız." İki yerine aldığı kurşun yüzünden , kesik çıkan nefesiyle konuştu Soykan. "Hera'yı yenebileceğinize inanıyorsunuz." Gülüyordu. Evet , bu haliyle gülüyordu.

 

"Vakit kaybediyorsun. Kızın yerini söyle , getirelim , yaranı iyileştirsin." dedi Arda.

 

"Söyleyeceğim." Acıyla inledi. "Söylediğimde bir şey değişmeyecek. Hera hepinizi öldürecek."

 

Hiçbirimiz bir şey demedik. O zar zor konuşurken , adresi söylemek yerine Hera hakkında konuşmaya devam etmişti. "Zamanı geldiğinde size zevkle işkence edeceğim." Yaprak atladı bu sefer. "Tehdit edecek konumda değilsin. Söyle şu adresi." Yaprak'a doğru baktı Soykan. Yeniden gülüyordu. "Adresi zaten biliyorsun." dedi. "Senin evin." Yediği kurşunların ona verdiği acıdan dolayı zorla konuşuyordu. Yeniden duraksadıktan sonra nefes aldı ve son bir kelime çıktı ağzından.

 

"Aslı."

Loading...
0%