@may350
|
Montumun ceplerine yerleştirdiğim ellerimden birini çıkararak , rüzgardan önüme düşmüş saçlarımı geriye ittim. Etrafta soğuk rüzgarlar esiyordu. Sabah , Yaprak’ın da gelmesiyle yaptığımız konuşmalar sonucunda , Kuzey’in evden çıkmadan önce dediği şeyi yapmıştık tam olarak.
Söylediği doğruydu. Emir’in gücü sayesinde birçok kişiden bilgi alabilirdik. Şimdi yaptığımız şey de tam olarak buydu. Emir’e kısaca mesaj atarak , buluşmamız gerektiğini söylemiştim. Kendisi artık bizimle ortak hareket etmeye karar verdiği için bunu sorgulamadan onaylamıştı. Tabi bu sorgulamayan hali her zaman devam edebilecek miydi orası muammaydı. Kendisinin de dediği gibi , sadece kendini düşünecekti.
Birçok kez olduğu gibi , yeniden Avlu’nun yolunu tutmuştuk. Yaprak , Aslı eve dönmüş mü diye bakmak için , eve gitmişti. Diğer yandan da ona , aldığımız davetiyeden bahsedecekti.
İçerinin kapısı açıldığında Arda ve ben , kapıyı ardından kapatan Emir’e baktık. İçeriye o girmiş , kasabada olan biten hakkında bilgisi olabilecek biriyle konuşacağını söylemişti. Bize ise dışarıda beklememizi söylemişti.
“Gizli saklı işini hallettin mi?” diye sordum ona. O çıkar çıkmaz caddede yürümeye başladık. “Bize burada bekleyin , ben hallederim dedin ya.” dedim bana yandan bir bakış attığında.
“Dikkat çekmek istiyorsan , kasabadaki en işlek mekana üç kişi girerek , gücümü kullanarak sorgulamayı o şekilde yapardık.” , “Ne zamandan beri bunu düşünür oldun?” Bu sefer Arda konuştu.
“Siz her hareketimi sorgulamaya devam mı edeceksiniz böyle?” Belindeki silahın belli olup olmadığına göz attım. İlk buluştuğumuzda , o Avlu’dan içeri girerken ceketinin arkası bir anlığına rüzgardan dolayı yukarı doğru giderken , silahı ucundan da olsa görmüştüm.
“Sorgulamayıp ne yapalım? Yine yanına silah almışsın.” Histerik bir şekilde güldüm. “Biri fark ederse , bu fark eden Tekin amir olursa-“ lafımı burada kestim , çünkü beni dinlemediğinden şüphelenmeye başlamıştım. Kafamı iki yana sallarken Arda , Emir’in karşısına geçerek durmamıza sebep oldu.
“Göz önünde olmayalım diyoruz , sen yanında silahla dolaşıyorsun.” , “Ben kendimi koruyorum. Sizi ilgilendirmez.”
Bu döngüden sıkılmıştım artık. Çok uzun bir zaman geçmemiş olsa da , durum buydu. Emir’in vurdumduymaz bir şekilde hareket etmesi ve bizim ona laf anlatma çabalarımız yine yerli yerinde devam ediyordu.
Emir yeniden konuştu. “Soykan’dan almak istediğimiz asıl bilgiyi aldık , onu orada bırakmanız lazımdı. Karşı taraftan birini oyun dışı bırakmak , tüm mesele bu. Bunu mantıklı bulan da sadece benim anlaşılan.”
“Tek mesele bu mu , katil olacak olman değil yani?” dediğimde bana döndü. “Karşıdaki kişi de bizim katilimiz olmak istiyor , adil bir dövüş olurdu.”
“O kadar kolay değil , hiçbir şey.” dedim.
“Bir gün , bana hak verirsiniz. Ben bunu bir savaş olarak kabul ettim bile , ona göre davranıyorum.” Ve ilerlemeye devam etti. Biz de peşinden giderken içimden geçen düşüncelere engel olamadım. Bu düşünceler kendimi kötü hissettirdi , çünkü içten içe , ona hak verdiğim bir taraf belirmişti şimdi.
Bu düşünceyi yırtıp atmak istedim. Bastırmak için aklıma farklı düşünceler getirmeye çalıştım. Söyledikleri , geleceği bir anlığına hayal etmeye itmişti beni ve bu da korku tohumlarını sanki azmışçasına , biraz daha ekmişti içime.
“İşe yarar bir şey anlattı mı?” diye sordu Arda aradan geçen birkaç dakikalık zaman sonra. Daha deminden beri asıl konuşmamız gereken , sormamız gereken şeyi soruyordu Arda sonunda. “Yok.” Emir kısaca cevap verirken , başka bir sokağa saptık.
“Kime gidiyoruz şimdi? Rastgele insanları çevirip doğaüstü güçleri olup olmadığını mı soracağız?” Emir’in dalga geçercesine konuşmasına karşı , Arda ona ters bir bakış attı.
“Arşivden aldığımız fotoğraflardaki adreslere gidebiliriz.” Arda bana bakarak konuştu. Ardından Emir’e döndü. “Sen de gerçekten , bu dediğini yaparsın.”
“Selam gençler.” Arkadan gelen sesin kim olduğunu anlar anlamaz , kaşlarımı çatmama engel olamadım. Arkamı döndüğümde Tekin amir ile karşı karşıya geldik.
“Birce , seni evinde bulmak ne kadar zor.” Elindeki , daha bu sabah gördüğüm davetiyeyi kaldırdı. “Duymuşsundur etkinliği. Diğer arkadaşlar kapına gelmişler , ama yokmuşsun. Arkadaşlarınla işin var herhalde.”
Emir’e baktı. Onu baştan aşağı süzdü. Aklında yaşanmış bir anı canlandırıyordu sanki. “Ormanda yanında olan arkadaşın değil mi bu da?” Tekin amire kafamı sallayarak cevabımı verdim.
Yüzünde , içimizden geçen her şeyi okumak istercesine bir yüz ifadesi vardı. Onun karşımda belirdiği her an , kendimi sorgu odasında hissediyordum. “Etkinlikten haberim var. Davetiyeye gerek yok.” diyerek kestirip attım. Kendimi zorlayarak hafifçe gülümsediğimde , hedefim buradan hemen ayrılmamızdı. Yanında silah taşıyan Emir yüzünden , bu hedefim daha belirgindi.
“Olsun. Yine de bulunsun sende.” Davetiyeyi bana uzattı. Daha bu sabah elime alıp incelediğim davetiyenin aynısını , yeniden elime aldım. Belki de üçümüzün birden , insanları telkin etmek için dışarı çıkması hataydı. Bu şekilde özellikle karşımızdaki kişinin dikkatini çektiğimiz belliydi. Yine de Emir’in bize verdiği güvensizlik nedeniyle , onun tek başına olmaması mantıklı gelmişti evden çıkarken.
“Mutlaka bekliyorum , hepinizi.” diyerek yüzüne bir gülümseme yerleştirdi Tekin amir. Bu gayet net cümlesi üzerine hareketlenerek , yanımızdan ayrıldı. Bu andan sonra biliyordum ki , gözünün üzerimizde olduğunu hatırlatırcasına yanımızdan ayrılan Tekin amirden sonra , insanları telkin etmeye devam edemezdik.
İyice uzaklaştığında , son söylediği cümleye karşılık sessizce mırıldandım.
“Biliyorum.”
***
Aradan iki gün geçti , bizi nelerin beklediği konusunda net bir fikre sahip olmadığım o gün gelip çattı. Bugün , akşam saat sekizde başlayacak olan etkinliğe gidecektik.
Bu iki gün içinde genelde evden çok çıkmayarak gücüm üzerinde çalışmıştım. Emir ile bizzat kapı kapı dolanıp insanları telkin etmektense , şu an için bu olayı akışına bırakmıştık. Emir tek başına etrafta zaman geçirerek , işe yarar bilgiler edinmeye çalışacaktı. Bunu tek başına yapması göze batmamamız açısından mantıklı olacaktı.
Üzerime geçirdiğim kazağı eteğimin üzerinden serbest bıraktım. Artık hazırdım. Kısa bir süre sonra başlayacak olan etkinlik için diğerleriyle alanda buluşacaktık. Kuzey Soykan ile ilgilendiği için gelemeyecekti. Bunun zaten daha iyi bir fikir olduğunu belirtmişti. Yanımızda büyücü olan birini görmenin şüpheleri iyice arttıracağı doğruydu ama Kuzey’in Arda’nın amcası olduğu detayını bildikleri düşünülürse , bu bile onlar için yeterli bir şüphe olurdu.
Odadan çıktığımda Arda’yı hazır bir şekilde beni beklerken buldum. Boş bir noktaya dalmıştı. “Hadi gidelim.” dediğimde , varlığımı yeni farketti. Bir şey demek yerine sadece ayaklandı. Böyle düşünceli olan sadece o değildi ama onun düşündüğü başka bir şey de gücünü kullanamamasıydı. En ufak bir işaret görmek için odasına kapanıyor , sezgilerini güçlü tutmaya çalışıyordu fakat sonuç değişmiyordu. Yine de benim aksime bu umutsuzluk duygusunu içinde yaşıyordu.
Etkinlik ormanın girişinde olacaktı. Bu iki gün içerisinde oradan hiç geçmediğim için , nasıl bir yer oluşturduklarını görmemiştim. Etkinliğin içeriği gibi , bu da sürpriz olacaktı.
Evden çıktığımızda apartmanın önüne park edilmiş arabaya bindik. Kuzey Arda’ya kullanması için arabasını bırakmıştı.
Kısa süren yolculuk sırasında ne Arda bir şey dedi ne de ben. İkimiz de varacağımız noktayı ve bizi bekleyen geceyi merak ediyorduk.
Yolculuğumuz bittiğinde arabayı park ettiği yerden karşımdaki manzarayı inceledim. Ormanın başladığı yerin bulunduğu caddeye çıkan başka bir yolun kenarına park etmişti Arda arabasını. Karşıda ortalama büyüklükte bir sahne vardı. Hemen önüne serpiştirilmiş uzun , yuvarlak ve küçük masalar vardı. İnsanlar çoktan gelmeye başlamıştı. Kış aylarında olduğumuz için erkenden kararan hava neticesinde sokak lambaları dışında ortamı aydınlatacak birkaç aydınlatma kenarları süslemişti.
Ormanın tam dibinde yapmaya karar verdikleri bu etkinlik , ne planladıklarını iyice merak etmemi sağladı.
“Bizi sıkıştırmalarına fırsat vermeyelim. Ne olursa olsun normal bir şekilde bitsin bu gece.” Arda’nın konuşmasına karşılık kafamı salladım. Nefesimi sıkıntılı bir şekilde dışarı verdiğimde ekledim. “Erkenden ayrılalım. Bu etkinlik baştan aşağı şüphe benim için. Gerilmeden edemiyorum.”
“Sakin olmaya çalış. Dediğin gibi , olabildiğince erken ayrılırız.”
Arabadan indik. Alana doğru ilerlediğimizde bizden önce gelmiş olan Yaprak ve Aslı’yı gördüm. En son Yaprak Aslı’ya bu etkinlikten bahsettiğini ve onun da geleceğini söylemişti. Aslı her ne kadar kaçmak istese de bu işin içine istemeden bulaştığını bizim gibi kabullenmişti. En azından Yaprak’ın söylediği buydu. Benim Aslı’yı en son görüşüm , garajdaki gün olmuştu.
“Selam.” dedim yanlarına ulaştığımızda. Kısa selamlaşmamız ardından doğru dürüst konuşmamıza fırsat kalmadan mikrofondan yükselen sese dikkat kesildik hepimiz.
“Hepinize iyi akşamlar.” diyerek lafa girdi sarışın , kıvırcık saçlı bir kadın. “Birçok insan kim olduğumu biliyordur ama bilmeyenleriniz için,” minik bir kahkaha attı “ben Leyla , kasaba konseyindenim. Bu gece bu etkinliğin düzenlenmesi için çaba gösterenlerden biriyim.
Şimdiden gecenin sonunda asıl sürprizin geleceğini söylemeliyim. Yani hiçbir yere ayrılmayın.” Yüzüne gülümsemesini yerleştirdi. Konuşmasını burada noktalayarak elinde gitarı ile sahneye çıkan adama bıraktı sahneyi. Adam gitarın tellerine dokunur dokunmaz gitar sesi arkada bir fon müziği ile etrafı doldurmuş , insanlar da aralarında konuşmaya devam etmişlerdi.
“Bu insanlar gerçekten bizim gücümüz olduğunu öğrendiklerinde bizi öldürmek mi isteyecekler?” Aslı bir anda sorduğu soruyla dikkatlerimizi ona vermemizi sağladı. Çok açık bir soru olmuştu.
Arda konuştu. “Amcamın anlattığına göre , öyle.” , “Böyle bir şeyi yapacak kadar mı nefretleri var?” Etrafa baktı Aslı. Buna inanmakta güçlük çekiyordu.
“İçinde bulunduğumuz durumda her şeye inanırım. Herkesten de şüphelenirim.” dedi Yaprak.
“Her ihtimale inanıp ona göre davranmalıyız. Avcılar Konseyi tarafından henüz bir atak görmedik ama peşimizde oldukları bir gerçek.” dedim. Konuşmama noktayı koyar koymaz karşı taraftan bize doğru yaklaşan Tekin amir ve az önce konuşan kadını gördüm.
“Merhaba.” Kadın az önceki konuşmasında olduğu gibi , yüzünden eksik olmamış olan gülümsemeyle selam vermişti bize. “Tekin’den sizin hakkınızda bir şeyler duydum.” Duraksayarak yüzümüzün aldığı şekillere bakmak istedi adeta.
“Ne duydunuz?” diye sordum. “Baya yakınmışsınız. Birbirinizi kolluyormuşsunuz , hep berabermişsiniz , ne güzel bir arkadaşlık. E tabi küçük yer , herkes birbirini görüyor.” Tekrardan gülümsediğinde , zoraki bir şekilde kendimi gülmeye zorlayarak karşılık verdim. Havada asılı kalmaya devam etmekte kararlı olan gergin hava , bu alanın her yerine sinmişti bile.
“Nereden tanışıyorsunuz?” Ve yeni bir sorgulama daha gelmişti. Tekin amir sorgulama yapmaya son vermemişken şimdi de Leyla denen kadın çıkmıştı. Konseyde olduğuna ve bize karşı Tekin amirin hissettiği duyguların aynısını hissettiğine karşı bir şüphem yoktu zaten.
“Dediğiniz gibi , küçük yer.” Cevabı veren kişi Yaprak oldu. Yerimde sessizce ilk kimin konuşacağını beklerken Yaprak’dan gelen cevap ile bu sefer ben devam ettim. “Okullarımız aynı bir de. Yaprak ve Aslı ev arkadaşı zaten. Arkadaşın arkadaşı derken , tanıştık hepimiz.” Yaprak ve Aslı’dan bahsederken elimle onları işaret ettim.
“Çok güzel.” dedi Leyla.
“Ben içecek bir şeyler alayım.” diyerek kenardaki atıştırmalık ve içecek olan masaya doğru ilerledim. Arkamdan Arda’nın da geldiğini masaya ulaşınca gördüm.
“Bizi bir arada gördükleri ilk an sorgulamaya başladılar yine.” Önümdeki masadan elime bir bardak alarak içine meyve suyu doldurdum. “Bu gece nasıl bitecek bilmiyorum gerçekten.” dedi Arda.
“Hera’dan bir iz yok herhalde bu akşam.” dediğimde etrafımı inceliyordum. Daha önce görmüş olduğum , Hera’nın yanındaki büyücülerinden biri yoktu ortalıkta. Kitapçının altındaki büyü dükkanında , kadının bana dediklerini hatırladım. Avcılar Konseyi Hera’nın çekindiği bir topluluktu.
“Göz önünde olma riskini almıyor anlaşılan.” Arda’yı başımla onayladım.
Bir süre orada öylece durduk. Elimde tuttuğum bardaktan meyve suyumu yudumlarken diğer yandan da az önce durduğumuz masaya bakıyordum. Tekin amir ve Leyla hâlâ orada duruyorlardı fakat şu an kendi aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Arada Tekin amirin bakışlarının bizim olduğumuz tarafa doğru döndüğüne şahit oluyordum.
“Siz…” sol taraftan gelen ses ile dikkatimi oraya verdim. Gördüğüm kişi gergin ortam içerisinde , hiç yardımcı olacak gibi durmuyordu. Seslenen kişi , bundan günler önce Arda ile arşive gidip kendisini kandırdığımız kişiden başkası değildi.
Üzerimizde Tekin amirin bariz bir şekilde hissettiğim şüpheli bakışları meskenken , onun yanımıza doğru yürüyor oluşu hiç hayra alamet görünmüyordu. “Merhaba.” dedi Arda hafifçe gülümseyerek.
“Sizi gördüğüm iyi oldu.” dedi kadın. Ardından bakışlarını tamamen bana odakladı. “Gerçek aileni arıyordun. Merak ettim ben , işe yarar bir şeyler bulabildin mi?” Kadın sevecen ve mahçup bir tavırla konuştuğunda kendimi kötü hissettim. Yalan söylemekten nefret ediyordum.
O an ne söyleyeceğimi bilemedim. Tekin amirin şu an bizi meraklı bakışlarla izlediğine dair güçlü bir düşünce çalkalanıyordu içimde , o tarafa bakmamama rağmen. “Biz adreslere gittik , fakat bir şey çıkmadı.” Benim cevap vermeyişimin sonucunda Arda müdahale etmişti. Onun dediklerinin doğruluğuna onay veriyormuşçasına kafamı salladım hızlıca. “Yine de yardımınız için teşekkür ederim.” diye ekledim.
Konuşmanın olabildiğince kısa sürmesini istiyordum. Tekin amir her an buraya doğru gelerek , ne konuştuğumuzu öğrenmek isteyebilirdi. Dahası , arşive girmek için söylediğimiz yalanı yakalayabilirdi.
“Aslında bana biraz daha bilgi verirseniz , sizin için araştırabilirim çocuklar.” Kadın konuşurken Tekin amirin olduğu tarafa baktım. Tam bizim olduğumuz tarafa bakıyor ve gözlerini asla ayırmıyordu.
Kadına çevirdim bakışlarımı yeniden. Tamamen iyi niyetiyle , bir yalan için yardımcı olmak istemesine karşılık konuyu hemen kapatmaya çalıştım. “Gerçekten gerek yok. Size mahcup olurum.” Mahcup olma kısmı harfi harfine doğruydu.
“Bak.” Yanımda sessiz bir şekilde mırıldandı Arda. Az önce baktığım yeri gösteriyordu. Hiç de şaşırmayarak Tekin amirin bize doğru gelişini izledim. “Yok canım öyle düşünme , sana yardımcı olmayı çok isterim.”
“Neye yardımcı olacaksın bakalım?” Konuya anında dahil oldu Tekin amir.
“Önemli bir şey değil.” diye bir cümle döküldü dudaklarımdan. Bizi sıkıştırmak için her an tetikte olan bu adamın , arşive girdiğimizi öğrenmesini tabiki istemiyordum. Kurduğum cümle sonucunda kadından yapmasını beklediğim , konuyu kapatmasıydı. Herkesin duymasını istemediğimi yeterince belli etmiştim bence , fakat o tam tersi bir şekilde davrandı.
“Tekin’e bu konudan bahsetmen iyi olabilir canım.” Tekin amirin kaşları yukarı kalktı. Meraklı gözlerini bana çevirdi. “Hangi konu?” Sessiz kaldım. Yalan söyleyemezdim , kadın buradaydı. Hem nasıl bir yalan söyleyecektim ki? Kafam çalışmayı bırakmıştı şu an adeta. Arda da benim gibi sessiz kalıyordu. Kısa süren bu sessizlik üzerine konudan bahseden yine arşivdeki kadın oldu.
Kafasıyla beni işaret etti. “Gerçek ailesini arıyormuş. Arşive girmek istediler bu yüzden. Aradığı kişiler bu kasabadaymış.” Tekin amir çatık kaşlarını serbest bıraktı. Dümdüz bir ifadeyle önce bana sonra Arda’ya baktı. Tekrardan kadına döndüğünde konuştu. “Bence sana yalan söylemişler. Ailesi hakkında böyle bir olay olduğunu sanmıyorum. Merak işte , kasabaya yeni gelen insanları araştırmadan edemiyorum.” Gülümseyerek kadına bakarken , onun tam tersi bir yüz ifadesine bürünmüştü bile kadın. “Nasıl ya?” İnanamayarak bana baktı. Bize inandığı için kendine inanamıyordu resmen. “Benim arşive kilit falan vurmam gerek herhalde. Kimse girmesin içeri.” Daha çok kendi kendine söyleniyormuş gibi konuşarak , söylene söylene yanımızdan ayrıldı.
“Siz bir işler karıştırıyorsunuz ama , yakında çözerim.” dedi Tekin amir ve o da uzaklaştı.
Nefesimi dışarı verdim. Son zamanlarda etrafımda iyice gördüğüm ve muhtemelen görmeye devam edeceğim Tekin amir , gerçekten çözecek gibi duruyordu. İplerin bir noktada kopacağı belliydi , ne zaman olur bilmiyordum fakat o kopacak ipler iyice yaklaşıyordu.
“Yapacak bir şey yok. Denk geldi. Buna kafa yormayalım.” dedi Arda. Gecenin geri kalanı nispeten sorunsuz geçti. Masaya dönerek bir şeyler içip , atıştırmak dışında bir şey yapmadık. Emir hâlâ ortalarda gözükmüyordu. Bu saatten sonra gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım.
Sürpriz bir etkinlikte daha farklı şeyler beklemiştim , ama bu ana kadar dümdüz ilerleyen bir etkinlik olmaya devam ediyordu. Gitar çalan adam bazı anlarda ara veriyor , sonra kaldığı yerden devam ediyordu. Genelde etrafta en çok oradan oraya gittiğini gördüğüm kişi Leyla denen kadın olmuştu. Hemen hemen her masada onu diğerleriyle sohbet ederken görüyordum.
Saat artık akşam 10’u da geçtiğinde , evlere dağılmayı düşünmeye başladığımızda Leyla yeniden eline mikrofonu aldı. “Asıl sürprizimize doğru gideceğiz şimdi. Kimse bir yere ayrılmasın.” Hepimizi birbirimize baktığımızda , ellerinde el feneri olan birkaç insan bunları dağıtmaya başlamıştı bile. Tek söyledikleri buydu. Sürpriz. Yine fazla bir detay vermeyerek , sadece merak duygusu uyandırarak harekete geçtiler.
Her masaya bir iki tane el feneri dağıtmışlardı. “Ormanda ilerleyeceğiz.” dedi bu sefer ormanın girişinde duran Leyla. “Hiç tartışmayalım bile bunu , neymiş bu sürpriz görelim.” Yaprak araya girdiğinde kimse onun dediğinin aksi olarak bir şey söylemedi. Aslı dahil , hepimiz bu sürprizi merak ediyorduk.
Etrafa baktım. Herkes meraklı gözlerle bir an önce bu sürprize ulaşmak istiyordu. En önden Leyla , onun hemen yanında Tekin amir ormana yürümeye başladıklarında onları takip etmeye başladık.
Ne yapmaya çalıştıkları konusunda buraya geldiğimizden beri geçen iki saat , bir fikir yürütmeme imkan tanımamıştı. İstedikleri buydu belki de , belirsizlik. Bunu çok iyi bir şekilde başarmışlardı.
Ayağımın altında bulunan yaprakları eze eze ilerlemeye devam ettim. Diken üstündeydim. İyice ilerlerken , elimde tutmuş olduğum el fenerinin ışığını bir anlığına döndürerek Avcılar Konseyi’nin toplanma yerini gördüm. Oranın yanından geçmek iyice germişti beni. Normal ilerlediğini düşündüğümüz etkinlik , bu saatten sonra normal değildi artık. Her an tetikte olmamız gerekiyordu.
Soğuk hava ürpertici bir şekilde esiyordu. Hiç durmadan ilerlemeye devam ediyorduk. Daha ne kadar süreceğini birkaç kişi hariç kimse bilmiyordu. Dakikalar dakikaları kovalarken , ormanın ne kadar büyük olduğunu düşündüm içimden. İlerledikçe daha sık ağaçlar beliriyordu. Tekin amirin beni ormanda gördüğünde söylediğini hatırladım. Ormanın tehlikeli olabileceğini söylemişti , gündüz vaktinde bile.
Herkesin elinde el feneri yoktu. Bu da daha az bir ışık oluşturuyordu.
Bir taşa takılıp sendelediğimde el feneri elimden düştü. Eğilip onu geri aldığımda Yaprak yanımdaydı. “İyi misin?” , “İyiyim , ayağım takıldı.” Bir anlığına durduğumuz için diğerleri ile aramıza şimdiden mesafe girmişti.
Tekrar yürümeye devam ederken etrafta gözlerimi gezdirdim. “Arda ve Aslı nerede?” , “Ön tarafta onlar.” Hızlı adımlarla kalabalığa yetiştik. Benim anlık paniğime karşı konuştu Yaprak. “Panik yapma , bu kadar insanın içinde bize bir şey yapacaklarını düşünmüyorum. Hele bir denesinler , gücümü kullanmaktan çekinmem.” Gülümsedim. Gücünü kullanmakta benim gibi geri olmayan biriydi Yaprak.
Ne kadar geçtiğini bilmediğim dakikalar iyice uzarken , bazıları söylenmeye başlamıştı bile. O kadar uzun bir yol gelmiştik ki geri dönmeye kalksam yolumu şaşırırdım.
Karşımıza minik bir tepe çıktı. Önümüzde bulunan insanlar teker teker oradan çıkarken , sıra bana geldiğinde yorgun argın bir şekilde çıktım. Çıkar çıkmaz beni karşılayan manzara ile yorgunluğum bir anda uçup gitti.
Yavaş adımlarla yeşillerin arasında kalmış maviliğe doğru yürüdüm. Birçok insanın benim gibi , bu güzellik karşısında hayran kaldığını görebiliyordum. Sık ağaçların arasında kalmış , açık mavi rengiyle bir göldü bu. Ağaçların gölgesi üzerindeydi. Uzun uzun ağaçların koruduğu gölün hemen tepesindeki yıldızlar geceyi aydınlatan en güzel ışıktı. Hemen el fenerini kapattım. Bu kadar güzel bir yere getirmek için oluşturulan bu etkinlik beni şaşırtmıştı.
“Birçoğunuzun tam da tahmin ettiğim gibi bu güzel yerden haberi yok.” diyordu Leyla.
Birkaç adım ötemde gördüğüm Arda ve Aslı’nın yanına doğru ilerledim. “Çok güzel.” diyordu Aslı. Kafamı salladım. Hepimiz bu güzel manzaraya dalıp gitmiştik. “Belki de yanlış düşündük. Bu etkinlikte şüphelenecek bir şey yoktur. Sadece bizi gözlemlediler.” Tam ortamızda duran Arda konuşmuştu. “Ben bile ilk defa görüyorum burayı. Daha önce duymamıştım.” diye devam etti Arda.
Daha deminden beri esmeye devam eden rüzgarın ürpertici hissi devam ederken , farklı bir his ele geçirdi bir anda beni. Bu his tanıdıktı. Kollarımı birbirine kavuşturmuş bir şekilde izlediğim manzarayı izlerken yüzümde beliren hafif tebessümüm yok oldu. Yine bir rüzgarın ürpertmesiydi bu his. Aynı Avcılar Konseyi’nin toplanma yerini keşfedip oraya girmeye çalıştığımda gelen rüzgar gibi. Aniden kulağıma çok uzaklardan gelen fısıltılar doldu. Ne olduğunu asla anlayamadığım fısıltılar. “Birce.” diyordu Arda.
Ona cevap vermedim , fısıltılara odaklandım. Hiçbir şey anlamadan kaşlarımı çattım. Arda bu sefer kolumu hafifçe sarstı. Dikkatimi ona verdim. Fısıltılar kaybolmuştu. “Ne oldu?” , “Bir şey duydum sanki.” Anlamayarak bana bakan Arda ve Aslı’yı görünce konuyu kapattım. “Bana öyle geldi herhalde.” Sesi duyan sadece bendim anlaşılan. Kafayı mı yiyordum?
“Dilek balonu uçuracağız hepimiz.” Leyla’dan yeni bir açıklama geldiğinde kalabalığa doğru baktım. Buraya gelirken yaşadığım panik anı yeniden gelmişti işte. Yaprak yoktu. “Yaprak nerede?” diye sordum.
“Senin yanında değil miydi en son?” Arda’ya hafifçe kafamı sallarken hâlâ etrafa bakıyordum. Az önce yaşadığım an beni adeta silkelerken , Yaprak için endişelenmeye başlamıştım bile. Fısıltının geldiği yönü hatırladığımda o tarafa baktım. Gölün sol çaprazıydı. “Ayrılalım. Ben şu tarafa bakarım.” Çok hızlı bir şekilde onların bir şey demesine fırsat vermeden koşar adım o yöne doğru gittim.
Gölden uzaklaşırken diğer yandan da el fenerini yeniden açtım. Göl ile arama ağaçlar girdiğinde , ilerlemeye devam ettim. En son bu ormanda az öncekine benzer bir an yaşadığımda , bize kilitli olan kapıyı açmıştı. Bu tesadüf olamazdı. Artık koşmaya başladığımda hızlı bir şekilde etrafa ışık tutarak inceliyordum.
Nefesimi düzenlemek için kısa süreliğine durduğumda çevremde bir tur dönerek iyice göz gezdirdim her yere. Yapraklardan gelen hışırtıyla sesin geldiği yöne kulak kesildim. Yeniden , hiç düşünmeden o tarafa doğru ilerledim.
Ben koşarken sağ tarafdan aniden çıkan birine çarpınca durmak zorunda kaldım. El fenerini o kişiye tuttuğumda Tekin amir ile göz göze geldik. “Ne arıyorsun burada?” Ona gözlerimi kısarak baktım. “Yaprak kayıp.” Üzerine basa basa konuşmuştum. Rahat bir tavırla istifini bozmadan konuştu. “Gölün oradadır.” Benim geldiğim yöne doğru yürümeye başladı. “Gel hadi sen de.” Kopan iplerin yaklaştığını söylemiştim değil mi?
“Ne yaptınız ona?” Yüksek sesle sorduğum soru onu durdurdu. Herhangi bir cevap alamadığımda iyice sinirlenmiştim. Tekrar bir şey söylemek için ağzımı açtım , fakat uzaklardan atılmış olan bir iğne bedenime saplandığında konuşamadan yere yığıldım. Yere düştüğümde elimin arasından kayan el feneri başka bir yere savruldu. Gözlerim kapanmadan önce son gördüğüm ağaçların arasından zar zor görünen , gökyüzünde savrulan bir dilek balonuydu. |
0% |