@may350
|
"18 yaşıma yeni girmiştim. Çok güzel bir hayatım vardı. Ailemin maddi durumu oldukça iyi. Aynı çevreden olan arkadaşlarım vardı , sevgilim vardı. Büyük bir partiyle doğum günümü kutlamıştık. İlk başlarda her şey normaldi. Farklı bir şey yoktu.
Yaz tatilini iple çekerek okulun bitmesine gün sayıyordum. Önce birkaç kere , ufak tefek şeyler oldu. Sinir anımda bardağın çatlaması , aynı şekilde başka bir sinir anımda kapının çarpması gibi. Tesadüf olduğunu düşündüm. Tabi ikinci kez bardak çatlaması olunca bu beni düşündürdü , ama ne olabilirdi ki. Hiçbir şey. Tesadüfler silsilesi.
Mezuniyet yaklaşmıştı , denize sıfır bir otelde muazzam bir balo ayarlanmıştı. Her şey çok güzeldi , sevdiklerimle birlikte eğleniyordum. Eğlenmem çok uzun sürmedi ama. Sevgilimle son zamanlarda aramız açılmıştı , baloda da bir şeyler oldu. Onu başka bir kızı öperken yakaladım. Gecem mahvolmaya başlamıştı bile.
Zaten anında yükselen seslerimizle gürültüden uzaklaşarak giriş katındaki bekleme alanına gittik. Tartışıyorduk. Sinirden gözüm dönmüştü adeta , büyükçe bir cam vardı odada. Tam onun önünde duruyordu. Bir anda sanki patladı. Kocaman bir gürültü koptu. O kocaman cam üzerine düştü. Sonrası malum zaten bende bir sorun olduğuna emin oldum. "
Arda kafasına tuttuğu buzu masaya bıraktı. Evet , ismi buydu. Onu evime getirmiştim. Yaşanan ufak çaplı kazadan sonra hâlâ konuşmaya devam etmiş , ona güvenebileceğimi , sırrımı bildiğini tekrar edip durmuştu. Risk alıp onunla birlikte eve geri dönmüş , fazlasıyla şişen alnı için buz çıkarmış ve tüm hikayeyi ona anlatmaya başlamıştım.
"Hemen evinden ayrıldın mı?" diye sordu.
"Hayır. Önce olayın şokuyla , suçluluk duygusuyla hastaneye gittim herkesle birlikte. Tabi kimse beni suçlamıyordu doğal olarak , kim bilebilir düşünce gücüyle istemeden o camı paramparça ettiğimi. Hastanede ufak tefek şeyler yaşadım yine , oradan ayrılmam gerekiyordu. Birkaç hafta kendimi odama kapattım. Üniversite tercihi falan araya girince buraya geldim. Uzaklaştım her şeyden , herkesten. Ailem ile ara sıra mecbur iletişim halindeyim , onun dışında kimseyle görüşmüyorum."
"Evet , şimdi gitmemiz gerek Birce." Bunu söylerken ayağa kalktı. Şaşkınlıkla ona baktım."Gitmemiz gerek diyorsun sürekli , neden olduğunu söylemiyorsun. Sana güvenmemi bekliyorsun , nasıl güvenebilirim?" , "Beni evine alarak , bunları anlatarak bana güvendin. Yanlış mıyım?" Bir şey demedim. Haklıydı. Uzun süren yalnızlıktan sonra , sırrımı bilen birinin karşıma çıkması ile yelkenlerimi hemen suya indirmiştim.
"Bak. Şuan sana her şeyi anlatamam. Benimle gelmen gerek. Benimle gelmezsen başkaları seni buradan alıp götürecek." , "Kim götürecek ben-" , "Buradalar , geldiler." Camın yanında araladığı perdeden bakıyordu. Perdeyi bırakıp salonun ortasına geldiğinde , bu sefer ben onun baktığı yere giderek perdeyi araladım. Sokakta gözümü biraz gezdirdikten sonra kimlerden bahsettiğini anlamıştım. Sanırım.
İki kişi vardı. Biri kadın biri erkek. Hararetli bir şekilde birbirleriyle konuşuyorlar , bir yandan da hiç aceleci davranmayarak yürüyorlardı. "Arkadan çıkabileceğimiz bir yer var mı? Ön kapıdan çıkamayız , bizi anında görürler." Cevap vermedim. Hâlâ onları izliyordum , kadını daha önce bir yerlerde gördüğüme emindim , ama nereden olduğunu asla hatırlamıyordum. "Dinlemiyor musun beni?" Beni pencerenin önünden çekiştirerek kendisine döndürdü. "Onlar buraya gelir de bizi yakalarsa olacakları burada sana tek tek anlatmamı ve sonrasında uygulamalı olarak mı görmek istersin yoksa şimdi buradan çıkıp gidelim ve bunlar teoride mi kalsın?"
Birkaç saniyelik bir sessizlik hakim oldu. Çok fazla geçmeden ise koşarak odamdan çantamı aldım. Telefonumu ve ceketimi elime alır almaz da evden hızlıca çıktık. Arda onu yönlendirmem için bana bakıyordu. "Yangın merdiveni var. Sağ tarafta." Sağ tarafa , yangın merdivenine doğru giderken , diğer merdivenlerden adım sesleri geliyordu. Biraz sonra da kapı açılma sesi duyuldu. O sırada yangın merdivenine ulaşmamıza rağmen , merakıma yenik düşerek biraz geriye doğru gidip duvar kenarından direkt görebileceğim evime baktım. Evet , açılan kapı benim kapımdı.
Arda ses çıkarmamakta özen göstererek yanıma geldi. Bu sefer tek kelime dahi etmeden bıkkınlıkla yine beni çekiştirerek , yangın merdivenine götürdü. Bir yandan hızlı adımlar atıyor , bir yandan da elimi tutarak yine geride kalmamamı garanti altına alıyordu. Ben de ona ayak uyduruyordum.
Merdivenleri bitirip sokağa adımımı atar atmaz vücudumda bir yanma hissi belirdi. Sanki içimde bir ateş yanmıştı ve tüm kemiklerimde , her zerremde hissediyordum bunu. İstemsizce bir çığlık kopardım. Olduğum yere adeta çivilenmiş , yere yığılmıştım. Ben durur durmaz Arda önce kafasını yukarıya doğru kaldırıp benim pencereme bakmıştı.
Yerde iki büklüm kıvranırken güç bela ben de pencereme doğru baktım. Evime girenlerden biri olan kadın gözlerini bir saniye bile ayırmadan bana dikmişti. "Sana büyü yapıyor. Diğeri aşağı iniyordur. Hadi zorla kendini , gitmemiz lazım." Arda'nın cümlelerine ikinci bir çığlık dışında tepki veremedim. Acı her geçen saniye katlanarak artıyordu.
Benden en ufak bir hamle gelmezken , Arda kolumu omzuna attı. Bir eliyle benim kolumu tutarken diğer elini de belime attı. Sımsıkı tutmuştu beni. Beni ayağa kaldırırken acıdan gözlerim yaşarmıştı. Hiç vakit kaybetmeden gidebileceği en hızlı şekilde beni götürüyordu. Diğer yandan benimle konuşuyordu. "Geçecek , şimdi geçecek."
Dediği gibi de oldu. Binadan uzaklaştıktan sonra acı kaybolmuştu. Vücudumdaki , az önce yaşadığım şok yavaş yavaş kayboluyordu. Arda'nın omzundan elimi çekerken o da iyi olduğumu anlamış ve belimdeki elini bırakmıştı. Artık son sürat koşuyorduk. Peşimdeki kişiler hakkında aklımda kendi kendime sorduğum soruların bir kısmı kaybolmuştu bile. Az önce yaşadığım şey büyük bir cevap olmuştu bazı sorularıma. Niyetlerinin iyi olmadığı kesindi. Nedenini sorgulamak ise başka zamanın işiydi.
Ne o ne de ben arkamıza bakmıyorduk. Sadece koşuyorduk. Nereye gideceğimiz hakkında en ufak bir fikrim olmadığı için , onun bir adım gerisinden o nereye koşuyorsa ben de oraya koşuyordum. Olabildiğince , dümdüz ilerlemek yerine her gördüğü sokağa sapıyordu. Bunun sebebinin izimizi kaybettirmek olduğunu biliyordum.
Bir ömür gibi gelen bu koşturmamız hiç bitmeyecek gibi gelirken sonunda durduk. Nefes nefese kalmıştım. O da ben de önce etrafa göz atıyorduk. Ortalıkta kimseler yoktu. "Burada idare ederiz." dedi. Arda dış kapıyı açıp içeri girdi. Ben de peşinden gittim. Buraların en ıssız sokaklarından birine gelmiştik adeta. Bina da bir o kadar ıssızdı.
Tek ama oldukça uzun bir merdiven çıktıktan sonra eve ulaştık. İçeri girer girmez bizi karşılayan salondaki koltuğa kendimi attım. Az önceki koşuşturmadan dolayı nefesimi yeni düzene sokmuştum. "İyisin sen değil mi?" diye soran Arda'ya , "Üzerimden tır geçmiş gibi hissetmem dışında evet. İyiyim." diyerek gözlerimi devirdim. Yaşadığım o acı fiziksel olarak beni terk etse de mental olarak hâlâ buradaydı. Koltuğun başlığına başımı yaslamışken duvardaki saate çarptı gözüm. Saat gece on ikiyi geçiyordu bile. Bunca koşuşturmadan sonra zamanın hiç farkına varmamıştım. "Beni öldürecekler mi?" diye sordum bir anda. Olaylı gecenin ardından kafamda bu gecenin bir tekrarı oynuyordu. "Şu an için hayır." dedi. "Sonrası?" , "Şimdi dinlen , sabah konuşuruz bunları." Yerimde doğruldum. "Sana hayatımdan bir şeyler anlatmam sana güvendiğim anlamına gelmiyor." Benim evimdeyken bana söylediği cümleye karşılık konuştum. Kafasını salladı.
İçerideki iki odadan birini yatmam için bana verdi. Normalde başkasının evinde kolaylıkla uyuyamamama rağmen gecenin yorgunluğu ile kafamı yastığa koyar koymaz uykuya daldım.
***
Sabahın ilk ışıklarında uyanmıştım. Arda'nın daha uyanmadığını tahmin ettiğim için bir süre odada oyalanmış ardından salonda Arda'nın uyanmasını beklemiştim. Oldukça büyük olan salona nazaran çok az eşyası vardı. Amerikan mutfağı vardı. İki tane siyah koltuk karşılıklı bir şekilde hemen mutfağın yakınındaydı. Aralarında da küçük bir sehpa vardı. Geriye kalan boş alan ise koltukların kapladığı yer ile eşdeğerdi. Ne odada ne salonda tek bir halı bile yoktu.
Oturmaktan sıkılıp salonda bir sağa bir sola yürüyordum. Saat çoktan on olmuş , Arda'dan hâlâ ses seda yoktu. Odasına dalıp onu uyandırmak için içimde oluşan isteği frenliyordum.
Salonda attığım turların birinde sonunda gözüme , boş alandaki üzerinde siyah bir bez parçası olan tuval çarptı. Muhtemelen gece geldiğimde de burada olan bu tuval daha yeni dikkatimi çekmişti. Boş alanda , pencerenin olduğu tarafta , en köşede duruyordu. Hemen tuvale doğru gittim. Önce bir süre durdum. Üzerini örtmüş olması özel bir şey olması anlamına gelebilir miydi? Belki. Merakımı bir kenara bırakabilir miydim? Hayır.
Bezi kaldırdım. Gördüğüm manzara ile ağzım açık kalmıştı. Şu an aynaya bakıyor gibiydim. Tuvaldeki benden başkası değildi. En ince ayrıntıma kadar , beni çizmişti. Yine bir portreydi. Tıpkı dün gece benimle ilk karşılaşmasında çantasından çıkarıp bana gösterdiği gibi. İşin korkunç tarafı ise geçen sene sadece ailemle yediğim yemekte giymiş olduğum elbisenin de üzerimde olmasıydı. Kapının açılma sesi geldi. Arkama dönmedim. "Uyanmışsın , erkenden etrafı kolaçan etmeye çıkmıştım. Biraz da poğaça aldım. Evde hiç bir-" Arda konuşmasını bölüp duraksadığında sonunda tuvalle bakışmamı gördüğünü anladım. "Görmüşsün." Gayet düz bir sesle söyledi. Dün gösterdiği kara kalem portremden sonra bu gördüğüm ikinci portremin detayları , alacağım cevaplar için daha fazla bekleyemeyeceğim bir ruh haline sokmuştu beni.
"Sen." dedim. Cümleleri toparlamaya çalışıyordum. Elimle tuvalde üzerimde olan elbiseyi gösterdim. "Bu elbiseyi nerede giydim biliyor musun?" , "Geçen sene , ailenin evinde yemekteydin." , "Bunları nereden biliyorsun sen? Önce dün gösterdiğin çizim , şimdi bu. Sen beni takip falan mı ediyordun? Bunca zamandır."
Elindeki poşeti mutfak tezgahına bıraktı. Odasına girdi ve seslerden anladığım kadarıyla çekmecesinde bir şeyler aradı. Kısa bir arayışın ardından çekmece kapandı ve salona elinde bir defterle geldi. "Kahvaltıyı atlayıp direkt anlatmam gerekecek anlaşılan." Elindeki defteri bana verdi.
"Bu defter dört sene önce başlayan rüyalarımı yazıya ve resme döktüğüm zamanlardan. Sen düşünce gücüyle eşyaları , maddeleri hareket ettirebiliyorsun. Bu senin gücün. Benim de senin gibi , on sekiz yaşıma girdiğimde başladı her şey. Rüyalar görmeye başladım. Bunlar sadece rüya değildi , kehanetti. Rüyalarım gelecekte olacak olayları bana gösteriyordu. Bir kere , iki kere , üç kere , üst üste gerçekleşmeye başladı rüyalar. O dönemlerde seni de görmeye başladım , sık sık." Defteri açtım. İlk sayfasında yine bir çizim vardı. Bu sefer çok üstünkörü yapılmış bir karalamaydı. Ben miyim değil miyim anlayamamıştım. "Daha önce hiç görmediğim seni , rüyamda çok gerçekçi bir şekilde görmüştüm. O zaman yaptığım çizim bu." Cevabımı aldım.
"Neden oluyor bunlar?" Defteri elimden bırakıp konuştum. "Başka birileri var mı?"
"Bundan yirmi yıl önce burada Arazi'de yıllardır var olan cadıcılık , büyücülük okulu vardı. Hani tepede bir kale var , biliyor musun?" Kafamı salladım. "Orasıydı. Yüzyıllar boyunca var olmuş. Arazi , yüzyıllarca birçok güçlü cadının evi olmuş , bu nedenle kasabada cadı soyundan gelen bir sürü kişi varmış. Öğrenciler ortaokulu bitirip o okula gider , beş yıl boyunca orada eğitim görürlermiş. Kale büyülerle korunduğu için diğer insanlar orayı sadece yıkık eski bir kale olarak görürmüş. Yanına yaklaşamazmış. Yirmi yıl önce orada son senesinde olan Hera adında safkan bir cadı , gücünü kötüye kullanmış. Kara büyüyle uğraşmış. Bulaşmaması gereken işlere bulaşmış. Bunun sonucunda güçleri elinden alınmış , Arazi'den de yirmi yıl boyunca sürülmüş. Okul da son mezunları ile birlikte , kapatılmış. Tabi bütün bunlar olmadan önce , Hera güçlerinin alınacağını bildiği için son bir büyü yapmış." , "Bize bu güçleri o verdi , değil mi?" diye sordum. "Evet." dedi.
"Hera yakalanmış , okula getirilmiş , cezasını almadan önce bodrum katta bekletiliyordu. Ona yardıma biri gelmişti , ona çok aşık olan aynı sınıfta olduğu erkek cadı ya da büyücü , büyüyü yapmasına yardım edecekti. Birine bir takım güçler vermek zor bir büyüydü , bunu gelen yardım ile birlikte yaptı. Rastgele altı kişiye , altı farklı güç verdi ama bu kişilerin nerede olduğunu , güçlerinin ortaya ne zaman çıkacağını bilemiyordu. Bildiği bir şey vardı ki , bu kişilerde bu güçler ortaya çıkınca , Arazi'ye doğru çekilecekler. Buraya gelecekler. Neden geldiklerinden kendi haberleri olmasa da. Geldikleri zaman Hera onları bulacak , onlara verdiği güçler sayesinde , onlardan güçlerini geri alarak kendi eski gücüne kavuşacaktı. Yirmi yıl bitti , Hera burada , Arazi'de."
"Güçlerimi mi alacak. Alabilir." dedim bir anda. "Evet , tabi alabilir fakat bu sadece sen ölürsen mümkün. " Ayağa fırlayarak ayakta konuşmaya başladım. "Nasıl bu kadar eminsin buna? Hem nereden biliyorsun bütün bunları sen?"
"Hera'ya çok aşık olan , ona yardım eden kişi benim amcam çünkü. O anlattı bunları." Sessizce durdum , hiçbir şey demedim. Duyduklarımı sindirmeye çalışıyordum sanırım. Kafam zonkluyordu adeta. Yirmi yıl önce , dünyada her şeyden habersiz , bir yaşında bile değilken bir yerlerde , birileri kendi çıkarı için bana bunu yapmıştı. On sekiz yaşıma girince bu güç denilen ama benim ceza olarak gördüğüm şeyin başıma geleceği en başından belliydi. Hiçbir şeyden haberim olmayarak yaşayıp gitmiştim. Arazi'ye gelişim de buna bağlıydı. Daha önce hiç aklımda olmamasına rağmen bu kasabaya gelmiştim.
"İlk iki yıl kontrolsüz bir biçimde sık sık bir şeyler görmeye devam ettim. Sadece uyurken değil uyanıkken de gelecekten bazı anlar görüyordum. Bu durum beni çok rahatsız ediyordu. Hem anne tarafından hem baba tarafından ailem cadı soyundan gelmesine rağmen kimseye bir şey söylemedim. Ta ki amcam Arazi'ye dönene kadar. Gücümü kontrol etmeyi öğretti bana." Arda'nın söylediklerine karşılık kaşlarımı çattım. "Buna sebep olan da kendisi ama. O cadıya yardım eden senin amcan."
"Ve buna çok pişman. Diğerlerini Hera'dan önce bulmam için bana yardım edecek. Evini bulmamda bana yardım etti. Senin de altı kişiden biri olduğunu anladığımda , seni bulmaya çalıştım. Uzun süredir gücümü kullanmazken , geçen sene kendim kontrol ederek seni görmeyi başardım. Ailenle yemekteyken." Tuvali işaret etti. "Sonrasında seninle burada karşılaştım , Arazi'de. Tabi sen beni görmedin. Seni takip ettim , ama sonra gözden kayboldun. Amcam da adresini kasabadaki resmî kayıtlardan buraya yeni taşınan herkesi kontrol ettirerek buldu. Hera'nın kasabada olduğunu öğrenince seninle konuşma zamanımın geldiğini anladım. Gerisini biliyorsun işte , dün olanlar."
"Diğer dört kişiyi nasıl bulacaksın?" diye sordum. Amcasının Hera'ya yardım ettiğini duymak şimdiden amcasına karşı bir güvensizlik vermişti bana. Buna rağmen kabul etmeliyim ki , Arda'ya güvenmek istiyordum. "Kasabada olduklarını varsayıyorum. Tek bildiğim bu. Etrafta devriye gezip onlara denk gelmek dışında şimdilik pek bir şey yapamam. Amcam bir süreliğine buralarda değil. O gelene kadar bu kadarını yapabilirim sanırım." Yanıma yaklaştı. "Seni burada benimle kal diye zorlayamam ama bu altı kişiyi Hera'dan önce bulmak istiyorum. Senin kendini yalnızlaştırmanı istemiyorum , sana yardım etmek istiyorum , gücünü kontrol etmende. Hera'ya karşı birlik olmamızı istiyorum. Bana güvenecek misin?"
Koltuğa oturdum. İki yıldır nedenini sorguladığım şeylerin cevabını almıştım. Dün gece onunla ilk kez karşılaştığımda her şeyi bildiğini söylediğinde korkmuştum. Her ne kadar cevapları duymaya çok ihtiyacım olsa da , alacağım cevaplardan korkmuştum. Şu an ise elimde sadece cevaplar vardı. Bunlarla ne yapacağım da bana kalıyordu.
Ona güvenmekten başka ne yapabilirdim ki. Eski hayatımı kapatalı çok olmuştu , eski günlere dönemezdim. Elimdeki cevapları bir kenara fırlatıp tek kişilik dünyama da dönemezdim.
"Evet." dedim. "Sana güveneceğim."
***
Ellerimi ceketimin cebine soktum. O sırada rüzgar başımdaki , ceketimin şapkasını indirdi. Üfleyerek daha deminden beri üçüncü kez , tekrardan şapkayı kafama taktım. Arda ile konuşmamızın ardından beraber kahvaltı yapmış ne yapacağımızı konuşmuştuk. Peşimizde bizi arayan ve yakalarken her türlü büyüyü yapabilecek cadı hatta cadılar varken yine de dışarıda devriye gezecektik.
Arda evde , bizi kamufle edecek şapka , atkı gibi şeyler ararken ben de aşağıya önden inmiş sokağın nabzını yokluyordum. Aynı buraya gelirken olduğu gibi sokak yine sakindi. "Al bunu." Arda elinde iki tane şapka ile gelmiş birini bana uzatıyordu. Şapkayı alıp taktım. Yürümeye başlamıştık. Ben yine nereye gidip , ne yapacağımızı bilmeden onu takip ediyordum. İki yıldır burada olmama rağmen o kadar yabancıydım ki etrafa. Tek iyi bildiğim yerler rutin olarak gidip alışveriş yaptığım dükkanlardı. Onlar da evime en yakın olan yerlerdi. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.
"Avlu diye bir mekan var. Çok işlek bir yer. Etrafa bir göz atacağız. Arkadaşım orada garson. Bize yardımcı olur."
Arda'nın evinin olduğu o ıssız sokaktan uzun bir yürüyüşün ardından çıkmıştık. Artık caddeye çıkmış , insan kalabalığına girmiştik. Arazi bir kasaba olmasına karşın , bir kasabaya göre oldukça kalabalık ve büyük bir yerdi. Buraya ilk gelmeye karar verdiğimde annemin dehşete düşmüş gibi verdiği tepkiye karşılık , sadece internetten gördüğüm bu yer için bu savunmayı yapmıştım. "Anne kasaba olduğuna bakma , oldukça büyük ve kalabalık bir yermiş" demiştim. Annem bu kadar erken yaşta kendi tabiriyle emekli olmuşcasına kasaba hayatına geçme fikrime zor alışmıştı.
Caddeye çıktıktan bir beş dakika sonra Avlu'ya geldik. Arazi'nin muhtemelen en işlek caddesinde bulunmasından dolayı içerisinin de oldukça dolu olmasına şaşmamak gerekirdi. Ortalama bir büyüklükte olan bu mekanda , ortalığa adeta serpilmiş olan bir sürü kare masa vardı. Bazı masalar arkadaş gruplarının kalabalıklığından dolayı birleştirilmişti. İçerinin az olan aydınlatması kopkoyu duvarlar ile iyice kasvetli bir hava oluşturmuştu. Çok yüksek olmayan ama kendini belli eden müzik seslerinin yanında masalardan yükselen sesler bir olmuş , ortaya fazlasıyla gürültü yayılıyordu.
Bar kısmına doğru yürürken ellerimi kulağıma koymuştum , kısa bir süre de olsa sesi bastırabilmek için. Bara ulaştığımızda ellerimi kulaklarımdan çektim ve tabureye oturdum. Arda debelendiğimi görmüş olacak ki sesini duymam için yüksek sesle konuşarak "Normalde bu kadar gürültülü olmaz , birileri kutlama yapıyor anlaşılan" dedi. Bahsettiği kutlama yapan masayı gözüyle işaret etmişti. Üç masa birleştirilmiş , en fazla kahkahanın yükseldiği masaydı.
"Hoşgeldiniz." Kızıl saçları beline kadar uzanan , ciddi bir yüz ifadesi takınan kıza cevap vermeme kalmadan Arda konuştu. "Selen yok mu?" , "İçeride , içecekleri getiriyor." Araya girdim bir anda. "Su alabilir miyim?" Arda da , kız da bakışlarını bana çevirdi. Ortamın kalabalıklığı beni gerim gerim gererken bir şey içme ihtiyacı hissetmiştim. Kız bana gözlerini devirip yanımızdan ayrıldı. Arda oturduğu tabureden kalktı. "Ben Selen'i getirip geleyim. Sen , iyisin değil mi?" Bardaki kız getirdiği suyu aynı umursamazlıkla önüme koydu. Suyu içmeden önce Arda'ya "Evet evet git." dedim.
Tek başıma bar taburesinde oturmuş , ara ara suyumdan bir yudum alıyordum. O sırada yanımdaki taburelerden birinin çekildiğini duydum. Ortamın seslerinden dikkatimi tek bir noktaya çekme kararı alarak sol tarafa döndüm ve yeni gelen müşteri ile kızıl saçlı çok ciddi kızı izlemeye başladım. "Yine ne var Emir?" demişti kız bıkkınlıkla. İki elini de masaya koyarak doğrudan Emir dediği genç adamın gözlerine bakıyordu.
"Motor ile ilgilendiğimi söyledim sana , adamı bana yolla dedim. Yollamadın." , "Paranın olmadığını bildiğim için adamı boşuna oyalamadım." Alaycı bir şekilde gülmüştü kız. Bunun üzerine aynı şekilde gülerek karşılık verdi o da. Daha sonra dirseklerini masaya yasladı , kıza iyice yaklaştı. Gözlerinin içine bakarak konuştu. "Tatlım , en pahalı içkinizden vereceksin bana , sen ısmarlıyorsun." Kız hiçbir şey demedi. Kafasını salladı sadece. Şaşkınlıkla kızın geldiği hale bakarken , kafama dank etti. Diğer dört kişiden biri olabilir miydi ki? Arda'nın gittiği tarafa doğru baktım , ortalıkta gözükmüyordu. Kendi başıma bir şey yapmak istemediğim için Arda gelene kadar beklemeyi tercih ettim. Bir yandan da hâlâ kıza ve ismi Emir olan bu çocuğa bakıyordum. Çok zaman geçmeden kız ona içkisini getirmişti. Yine yüzünde aynı memnun gülümsemeyle kıza "Sağol tatlım." dedi. Son bir bakış daha attım etrafa , Arda yine ortalarda yoktu. Daha fazla dayanamadım ve kız başka müşteriye bakmaya gider gitmez konuştum.
"Hey , ne yaptığını gördüm." Bana bakmadan konuştu. "Öyle mi?" İçkisinden bir yudum daha aldı ve taburesinden kalkıp yanıma geldi. Kıza yaptığı gibi bana da istediğini yaptıracak paniğiyle yerimden kalkıp uzaklaşmaya hazırlanıyordum ki benden hızlı davrandı. "Ben şimdi buradan gideceğim ve gördüklerini unutacaksın." Olduğum yerde sabit bir şekilde dururken , gitmişti bile.
"Buradan bir şey çıkmayacak anlaşılan bugün. Hadi gidelim." Arda gelmişti. "Bir şey mi oldu?"diye sordu. Kafam karışmış bir şekilde taburemde oturuyordum. Tam ağzımı açmıştım ki diyecek hiçbir şeyim olmadığını farkettim. Kısa süren sessizliğin ardından "Yok , bir şey olmadı. Hadi gidelim." dedim. Arda emin olamayarak bana bakmaya devam etmiş sonunda pes ederek. "Tamam." demişti.
Elimiz boş bir şekilde eve dönerken , geceden bana kalan tek şey baş ağrısı oldu. |
0% |