Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3 - "Eski Bir Tanıdık"

@may350

"Haklısın." dedim daha deminden beri bilmem kaçıncı kez. Kendi evimden çıkıp Arda'nın evine bir nevi yerleşmemin üzerinden bir hafta geçmişti bile. Kendim ile ilgili merak ettiklerimin cevabını almam , bunun sonucunda ölüm tehlikesi ile karşı karşıya olduğumu öğrenmem derken hayatım bambaşka bir hal almıştı. Tabi bütün bunlar olurken beni uzakta üniversite okuyor olarak bilen , daha başlamadan dondurduğumu bilmeyen aileme ardı arkası kesilmeden yalanlar söylemem kaldığı yerden hep devam ediyordu. Annemle son konuşmamızda beni yemeğe çağırması üzerine söylediğim , artık bir klasik haline gelen okul yalanı sonrası tekrar tekrar aranmıştım.

 

Birkaç gündür ertelediğim telefon konuşmasını sonunda yapmak için yarım saat önce annemi aradım. Bu yarım saat içinde benim söylediğim birkaç cümle haricinde konuşma tek taraflı bir şekilde devam ediyordu. Telefonumu açmamam , aileme karşı sorumluklarımı yerine getirmemem üzerine uzun uzun cümleler işitiyordum. Karşılık vermek yerine bir an önce bitmesi için 'haklısın' demekle yetiniyordum.

 

"Dediğim gibi kampa gidelim dedik arkadaşlarla. Çok ani oldu. Telefon çekmiyordu." Ben konuşurken Arda burada olduğumdan beri hep yaptığı gibi dışarıyı kolaçan etme görevinden dönmüştü. Evet , bunu bir görev haline getirmişti adeta. Son kurduğum cümleleri duymuş ve yüzündeki sırıtmayla bana bakmıştı. Omuz silktim.

 

Haftaya kesin bir şekilde yanlarına gideceğimin sözünü verdikten sonra telefon konuşmamız kırk dakikaya ulaşmadan bitti.

 

"Gerçekten iki senedir nasıl idare ediyorsun. Bunca yalanla." Şaşkınlıkla konuştu Arda. "Bilmiyorum." dedim. "Bir şekilde geçti. Zaten herkes kendine göre meşgul. İş anlaşmaları , kutlamalar , davetler daha önemli bizimkiler için. O hayatın içindeyken böyle gelmezdi , onlardan biriydim çünkü. Artık değilim." Onun bir şey demesini beklemeden başka bir konu açtım. "Eve döneceğim bugün yanıma kıyafet almam lazım." Bir haftadır aynı kıyafetle dolanıyordum. "Hayır olmaz." dedi Arda. "Benim kıyafetlerimi giyersin." , "Saçmalama." diyerek çıkıştım. "Ailenin yanına git. Oradan alırsın bir şeyler." Gözlerimi büyültüp ona baktım. "Asla olmaz. Yeterince yalan söylüyorum uzaktan. Haftaya geleceğim dedim ondan önce gitmek istemiyorum."

 

Ayağa kalkıp askılığa doğru gidiyordum ki Arda önümü kesti. "Evini biliyorlar. En son olanları unuttun mu?" Unutmak mümkün değildi. O gece yaşadığım fiziksel acıyı harfi harfine tarif edebilirdim. "Dikkatli olacağım." Önümde duvar gibi durmaya devam ediyordu. Sağa ya da sola yaptığım hamleleri de aynı şekilde engelliyordu. "Gücünü de kontrol edemiyorsun. Onlarla karşı karşıya gelsen kendini savunamazsın." Evet , şu güç konusu. Bu haftanın bir diğer olayıydı. Arda , her gün rastgele seçtiğim bir eşyayı kontrolüm ile hareket ettirmek için ne kadar süre gerekirse gereksin odaklanmamı önermişti. İlk üç gün bunu bir inat haline getirmiş , saatlerce çalışmıştım. Upuzun dakikalar boyunca bir elmaya , bir bardağa , bazen bir kitaba odaklanmıştım. İki yıl önce çevremden birine istemeden de olsa zarar verdikten sonra kendimi hapsettiğim küçük dünyamdan sonra ilk defa kendimi yeniden gücümü bulmuş gibi hissetmiştim. Gücün beni kontrol etmesine son verip benim gücü kontrol etmemi istiyordum. Gelgelelim ki bu hırsım kısa sürmüş , üç günün sonunda çalışmayı bırakmıştım.

 

"Beraber gidelim sen kapıda beklersin. Ben de hemen dönerim." dedim. Arda'nın beni kollaması bazı anlarda bunaltıcı geliyor bazı anlar da ise hoşuma gidiyordu. İkisinin nedeni ise tamamen aynıydı , uzun süredir tek yaşamam.

 

Biraz mırın kırın etmiş ama sonunda önümden çekilerek benimle birlikte evime gelmişti. Arda önden gidip apartmanı kontrol ederken ondan gelen telefon ile ben de apartmana girdim. Çantamın cebinden anahtarımı çıkartıp kapıyı açarken içeride göreceğim manzaradan da bir hayli korkuyordum.

 

Kapıyı açıp içeri girdim. İçerisi beklediğim gibi değildi. Daha çok etrafın birbirine girmiş olmasını , dağılmasını beklerdim ama her şey bıraktığım gibi duruyordu. İçeride bir oraya bir buraya yürüyordum , bunu yapmaya devam ederken ne bulmak istediğimi bilmiyordum. Evime girip bir iz bırakmış olmalarını düşünüyordum sanırım.

 

Gözüm buzdolabımdan geçerken magnetlerin olduğu yerde gözüme bir şey ilişti. Bir yazı. Küçük bir not kağıdına yazılıp dolaba yapıştırılmış bu yazıyı okuyabilmek için buzdolabına yaklaştım. Üzerindeki buzdolabı magnetini çıkarıp kağıdı elime aldım. O sırada Arda da yanıma gelmişti. 'Yakında görüşmek dileğiyle. -Hera' kağıtta bu yazıyordu.

 

"Bir an önce toplan sen , gidelim buradan." dedi Arda. O sırada boş boş elimdeki nota bakmakla meşguldüm. O günü hatırladım yeniden , evden çıkarken merdivenlerden indiğim sırada bana büyü yapan cadıyı. Yerde acı içinde kıvranırken yukarıya , pencereye baktığımda göz göze gelmiştim onunla. Yüzü tanıdık gelmişti. "Vakit kaybedi-" Arda yeniden konuşacakken "Tabi ya!" dedim bir anda. Verdiğim ani tepkiyle Arda'nın anlamayan bakışlarına maruz kalmıştım. Ona anlatmaya başladım.

 

"Geçen hafta biz tam kaçarken bana büyü yapan kadın. Pencereye baktığımda yüzü bana tanıdık gelmişti ama o an tabiki hatırlamadım. Şu an hatırlıyorum. Bir aydan daha fazla bir süre önce dışarı alışverişe çıktığımda , o kadın da marketteydi , benimle aynı anda çıkmıştı marketten. Neden senin burada olduğun zaman geldiler? Daha önce gelmediler." Arda tek kaşını havaya kaldırdı. "Yani sen diyorsun ki seni daha önceden buldular ama benim gelmemi beklediler." , "Aynen öyle diyorum." Nota baktım. Aniden aklıma gelen düşünce akınıyla yeniden konuştum. "Ya kaldığımız yeri de biliyorlarsa , peki niye bekliyorlar?"

 

"Bulamazlar." dedi Arda. Beni tutmuş odama doğru çekiştiriyor bir yandan da konuşmaya devam ediyordu. "Amcam koruma büyüsü yaptı. Hiçbir yabancı , oraya ben götürmediğim sürece giremez." Evet , şu amca meselesi. Kendisini hiç görmememe rağmen bana hiç güven vermiyordu. Odama gelmiştik. "Sen de şimdi alacağını al ve gidelim. Kaldığımız yeri bulamazlar ama burayı kolaylıkla bulabilirler. Kafamı salladım. Konuyu şimdilik kapatıp eşyalarımı toplamaya başladım.

 

***

 

Bir sonraki gün erkenden Arda tarafından uyandırıldım. "Arşive gidiyoruz." demişti. Sokakta gezinip herhangi bir iz bulmanın bizi bir sonuca çıkarmadığından bunalıp amcasını beklemekten vazgeçmişti. Amcasına ulaşamıyordu. Sorduğumda bunun normal olduğunu , alıştığını söylemişti. Kasabada yaşayan kimselerin dijital dışında kağıda da dökülen bilgilerini araştırmak için arşive kendi yöntemlerimizle girecektik.

 

"Kasabanın tarihini araştırıyoruz diyeceğiz." Ayakkabımın bağcıklarını bağlarken , o da beni bekliyor , bir yandan da planı anlatıyordu. "Öğrenciyiz , araştırma ödevimiz bu deriz." , "Peki ya giremezsek." dedim ayağa kalkarken. "B planını uygularız." Evet , B planı. İçeri sızmak.

 

Dün eşyalarımı evimden getirdikten sonra Arda Avlu'ya gitmiş , ben de evde kaldığım odadaki iki kapılı dolaba eşyalarımı yerleştirmiştim. Zaten az olan eşyamı yerleştirmem biter bitmez yatağa uzanıp uzun uzun düşünmüştüm. Bunca zaman yaşadığım yeri bilip bir şey yapmamaları dışında , bıraktıkları not da garip gelmişti. Sanki bir şeyleri bekliyor gibiydiler. Her ne kadar peşimize düşüp beni yerde acı içinde kıvranıyor hale getirmiş olsalar da. Arda'ya söylediğimde şu an için sorun olmadığını , bu evde bizi bulamayacaklarını söylemişti tekrardan.

 

Uzunca bir yürüyüş sonunda arşive geldik. Kapıdan içeri girmeden önce birbirimize baktık ve Arda kapıyı açarak bana yol verdi. İçeri girer girmez bizi karşılayan resepsiyondaki kafası eğik bir şekilde duran , orta yaşlı kadına doğru emin adımlarda yürüdük. "Merhaba." diyerek lafa girdim. Kadın adım seslerine bir an olsun kafasını kaldırmadan elindeki kitabını okurken , konuşmam ile birlikte kafasını kaldırdı. "Buyurun."

 

"Sizden bir şey rica edecektik." Arda'nın kurduğu cümleye karşı kadın bir şey demeyerek başıyla onayladı. Adeta bir Arda bir ben şeklinde konuşuyormuşçasına , tekrar ben konuştum.

 

"Bizim bir araştırma ödevimiz var. Kasabanın tarihini araştırmak istiyoruz. Dönem ödevimiz olduğu için de titiz davranmak istiyoruz. Araştırabileceğimiz en iyi yer de burası diye düşündük." Konuşmamı bitirip belli belirsiz gülümseyerek kadına bakmaya başladım. Kadın gözlüğünü çıkarıp , ellerini siyah saçlarına götürüp , saçlarını toplarken "Olmaz." dedi. "Araştırmanız için size burayı açmam demek , bütün bilgileri önünüze sermem demek. Üzgünüm."

 

"Anlıyoruz , ama gerçekten çok önemli. İkimiz de bu dersi dördüncü kez alıyoruz , yine veremezsek mezun olamayız. Çok detaylı bir ödev teslim etmemiz gerek. Bu seferlik izin verseniz." Arda'nın ikna çabaları karşısında ikimiz de kadına bakıyorduk. Kadın konuşmaya dahi tenezzül etmemiş sadece kaşlarını hayır anlamında yukarı kaldırmıştı. Ortamda bir sessizlik kol gezerken kadın gitmemizi beklemeden tekrardan kitabını okumaya başladı. Arkamızı resepsiyona doğru dönerek oradan biraz uzaklaşıp sessizce konuştuk. "Amcan buraya girebilmişti. Onu neden araya sokmuyoruz?" dedim. Bir yandan da arkamı dönüp kadına bakmıştım. "Evet , tabi , o kısmı biraz yanlış anlattım. Bir nevi gizlice girdi." Gözlerimi devirdim. "Bir nevi derken?" , "Resepsiyondaki kadın okuldan arkadaşı." Bakışlarımdan ne düşündüğümü anlamış olacak ki , yanıtladı. "Yok , cadı değilmiş. Ortaokuldan arkadaşı. Onu oyalamış , eskiden burada çalışan bir diğer arkadaşı her şeyin yerini çok iyi bildiği için onu içeriye sokmuş. Amcamın onu oyaladığını biliyor tabi. Amcamdan bahsettiğim dakika bizi şu kapıdan postalayacağına eminim."

 

"Çok güzel gerçekten!" dedim bir kez daha göz devirerek. Hala orada dikiliyor , son kez şansımızı deneyip , ikna etmek için fırsat kolluyorduk. İkimizden de çıt çıkmıyordu. İçeri girmenin yollarını düşünüyorduk. "Aklıma bir şey geliyor ama iyi oyunculuk yapman lazım." Arda sessizliği bozmuştu. "Anlat." dedim.

 

"Yalan söyledim diyeceksin. Kasabada yaşayan birini aradığını. Beni evlatlık vermişler gerçek ailemi arıyorum , nüfus kayıtlarına bakmam lazım de. İnanırsa bizi direkt istediğimiz yere götürür." İster istemez lisedeki tiyatro topluluğumuz gelmişti aklıma. İyi oyuncuydum , bir zamanlar. "Tamam , hallederim." dedim. Ellerimle gözlerimi biraz ovalamış , hafif kızarmış durmasını sağlamıştım. Hiç itiraz etmeden role bürünmeme şaşırmıştı. Arda ile birbirimize yeniden baktık ve resepsiyona geri döndük.

 

Kadının yanına ulaşır ulaşmaz kafasını kitabından kaldırmasını beklemeden konuşmaya başladım. "Bakın , sizi zor durumda bırakıyoruz biliyorum." Kadın kafasını kaldırırken bıkkınlıkla bakmıştı. "Yalan söyledik. Ödev için gelmedik buraya. Ben evlatlık verilmişim , bunu yeni öğrendim. Birkaç haftadır gerçek ailemi bulmak için uğraşıyorum." Burnumu çekiyordum. "Buraya taşınmışlar birkaç yıl önce , sanırım. Onları kayıtlardan bulmam gerekiyor. Lütfen yardım edin." Arda sadece sessizce yanımda duruyordu , topu bana atmış , kenardan izliyordu.

 

Kadın hafif kızarık kahverengi gözlerime bakmış , ben ise kafamı eğmiş , o şekilde duruyordum onu izlemek yerine. Aradan geçen kısa sürenin ardından "Tamam ama sadece beş dakika." cevabını aldıktan sonra ayakkabılarımı incelemeyi bırakıp kafamı kaldırdım. Minnet dolu bakışlarımı atarak "Teşekkür ederim." dedim. Sandalyesinden kalkıp önden yürürken , biz de onu takip etmeye başladık.

 

Arda elini uzatıp konuştu. "Vay be ne iyi oynadın." Eline sessizce vurup ufak çaplı zaferimizi kutladım. "Ne sandın?" diyerek göz kırptım. Kadını takip ederken onu kandırmanın verdiği vicdan azabını bunu ne amaçla yaptığımızı kendime hatırlatarak bastırıyordum. Hera'nın güç verdiği diğer dört kişiyi o bulmadan önce bulmak. Ya da ondan önce bulmayı ummak.

 

"İşte son birkaç yılın kayıtları. Lütfen çok kısa bakıp çıkın. Ben yerime dönüyorum." Kadına bir kez daha teşekkür ettim ve bizi kayıtlarla başbaşa bırakıp gitti. Oldukça fazla dosya ve ve defterlerin bulunduğu bu kocaman arşivde bir biz vardık.

 

Yalnız kalır kalmaz hemen raflara bakmaya başladık. Zaten tam da aradığımız yerde olduğumuz için tek yapmamız gereken son bir kaç yılın tarihinin yazdığı dosyaları almaktı. Arda birkaç dosyayı birden tepedeki raftan indirdi ve yere koydu. "Hızlıca sayfaların fotoğraflarını çekelim." Arda iki dosyayı bana verirken konuşmuştu. Dosyalar kucağımda , yere oturdum. Cebimden telefonumu çıkarıp net olmasına özen göstererek fotoğraflarını tek tek çekiyordum. Kasabaya her yıl taşınan kişiler çok fazla olamayacağı için işimiz kısa sürede bitebilecek bir işti.

 

Bendeki iki dosyayı da bitirdiğimde Arda son dosyaya bakıyordu. Son beş yılın kayıtlarına bakıyorduk. Güçlerin olduğu kişilerin on sekiz yaşını geçtiği kesin bir bilgi olsa da kaç yaşındayken güçlerin onlara verildiği bilinmediği için son beş yıla bakıyorduk.

 

Fotoğraflarını çektiğim dosyaları aldığımız yere geri yerleştirirken Arda da elindeki dosyalara bakmayı bitirmişti. Tüm dosyaları yerleştirip oradan çıkmaya hazırlanırken adım sesleri duyduk. Resepsiyondaki kadın yanımıza gelmişti. Onun yanımıza yaklaşmasını beklemeden biz de ona doğru ilerliyorduk. Ortada buluşmuştuk. "Tamam mıdır?" Önce kafamı salladım ardından konuştum. "Bir iki adresin fotoğrafını çektim. Gidip konuşacağım. Gerçekten çok teşekkür ederim."

 

Sonunda arşivdeki işimizi bitirir bitirmez Avlu'ya gitmiştik. Çektiğimiz fotoğrafları tek tek inceleyecek , aralarından seçtiklerimizi , kalan dört kişiden biri olabilecek kişileri ziyaret edecektik.

 

Eve dönüp tekrar çıkmak yerine Avlu'ya gelmeyi tercih etmiştik. Buraya ikinci gelişimdi. İlk gelişimdeki o gürültülü , basık haline karşın şu anki , gündüz hali bambaşkaydı. İki masa dışında diğer tüm masalar boştu. Bar kısmında yine geçen geldiğim zaman gördüğüm kızıl saçlı kız vardı. Sandalyesine oturmuş telefonuyla ilgileniyordu.

 

Rastgele bir masaya oturduk. Bizimle ilgilenmek için gelen garsondan birer kahve sipariş ettikten sonra ikimiz de telefonlarımıza gömüldük. Galeriye girip dosyalardan ilk çektiğim görseli açtım. Geçen yıl buraya taşınanlara bakmaya başlamıştım. Bu seneyle ilgili bir dosya raflarda olmadığı için biz de hiç kurcalamadan diğer yıllara bakmıştık.

 

Birkaç görseli geçtikten sonra ekranı tekrar sola kaydırdım. Emir Erdem. Yaşına bakarken geçtiğim diğer görsellerden sonra , karşıma aradığımız kişilerden olabilecek biri çıkmıştı. Yirmi iki yaşındaydı. Geçen sene kasım ayında taşınmıştı buraya. Çektiğim sayfayı biraz daha incelerken tanıdık bir isme rastlamıştım. Baba adında Metin Erdem yazıyordu. Babamın bir zamanlarki yakın arkadaşı. Görsele kilitlenmiş bir şekilde bakakalmışken , aniden bir aydınlanma gelmişti. Dosyadaki kişiyi de tanıyordum. Kısmen. "Baksana." dedim Arda'ya. Gözlerini telefondan kaldırıp bana baktı. Telefonumu ona uzattım.

 

"Onu tanıyorum." dedim. "Babası , babamın arkadaşıydı. Metin amca. Bize gelirlerdi ailecek , biz de onlara giderdik. Çocukları yoktu. Bir gün , ben beş altı yaşlarındayken bize geldiler yine , ama yanlarında bir çocukla. Onu evlat edinmişler." Telefonu işaret ettim. "Tamam o zaman. Hemen ona gidelim. Madem tanıyorsun." Ayağa kalkmaya yeltenirken onu durdurdum.

 

"Hayır. Öyle değil. Sadece bir iki kere gördüm. Sonra Metin amcalar taşındı." Telefonumu elime alıp internete girerken bir yandan da konuşmaya devam ettim. "İki yıl sonra annemler Metin amcanın cenazesine gittiler. Çok başarılı bir iş adamıyken bir anda işleri batınca , iflas edince dayanamamış intihar etmiş. Küçüktüm , annemle babam bana bunları anlatmıyordu , konuşurlarken duymuştum." İnternete girmiş , Metin Erdem ismini aratıyordum. Evlat edindiği oğlu ve kendisi hakkında yapılmış bir haber bulabilmek için. Konuşmamı sonlandırıp telefona bakmaya devam ederken Arda "Ne yapıyorsun?" dediğinde hiçbir şey demeden telefonu onun da görebileceği bir şekilde tutmuş , bakmaya devam ediyordum.

 

Bulduğum haberlerin hiçbirinde Emir hakkında bir şey yazmıyordu. Çoğunlukla iflas ve intihar haberi vardı. Sayfada aşağıya inmeyi bırakıp bu sefer Emir Erdem yazdığımda ise , hiçbir şey çıkmamıştı. Adeta bilinmeyen bir çocuktu , Metin Erdem onu nüfusuna geçirmesine rağmen.

 

"Hadi adrese gidelim." Arda ayağa kalkmıştı. Benim hala oturduğumu görünce ofladı. "Yine ne var?"

 

"Ben tek gitsem daha iyi olur." Söylediğim şey ile önce şaka yapmamı ister gibi baktı. Kısa süren bu bakışın ardından itirazlarına başlamıştı bile. "Birce , saçmalıyorsun. Adamın nasıl biri olduğunu bilmiyoruz , gücünün ne olduğunu , neler yapabileceğini. Belki aradığımız kişilerden bile değil. Küçükken birkaç defa gördüğün birini tanıyor sayılmıyorsun." Ben de ayağa kalktım. "Tanıdığımı iddia etmiyorum. Ne yapacağız? Bir anda gidip senin doğaüstü bir gücün olduğunu düşünüyoruz mu diyeceğiz? Ben gideceğim , onu evlatlık alan aileden bahsedeceğim , küçükken karşılaştığımızdan. Ağzından laf almaya çalışırım ya da konuşmayı ilerletip sorarım ama bana bırak bunu."

 

Kendi yaptıklarıma şaşırıyordum. On sekiz yaşından önceki halimin değil , yeni benin yaptıklarına. Bundan günler önce , rutin hayatım tüm yavanlığıyla devam ederken , kendimi ortasında bulduğum bu bambaşka hayata adapte olmuştum. Arda ile birlikte bir şeyler bulmak için oradan oraya gidiyor , şu an yaptığım gibi de kendimi ortaya atarak aradığımız kişilere yaklaşmayı umuyordum. Başarmak istiyordum.

 

"Tamam , ama dışarıda beklerim." Arda'ya kafamı sallayarak verdiğim onay sonrasında , hesabı ödeyerek Avlu'dan çıkmıştık. Sırada eski bir tanıdığı ziyaret etmek vardı.

 

***

 

Avlu'ya çok uzak olmayan Emir'in adresine burada her zaman yaptığımız gibi yine yürüyerek varmıştık. Ben eve doğru yürürken Arda da birkaç metre gerimdeydi. Evine girmem yerine onu dışarı çıkarıp konuşmamda karar kılmıştık. Dışarı çıkar çıkmaz Arda da peşimizden bizi takip edecek , ben de bizi tekrardan , Avlu'ya götürecektim.

 

Hava kararmaya başlamış , öğlene göre daha soğuk bir hal almıştı.

 

Apartmana girmeme birkaç adım kala kapı açıldı. Benim içeri girmeme gerek kalmamıştı artık , çünkü aradığımız adam tam da karşımdaydı.

 

Apartmandan çıkar çıkmaz deri ceketinin fermuarını kapatmıştı. Buğday teni , kahverengi saçları ve uzaktan dahi belli olabilecek mavi gözleriyle küçükken gördüğüm halini bana anımsatabilmişti. Beni farketmiş ama kısa bir bakış dışında yoluna gitmişti. Önce arkama baktım , Arda da hareketlenmişti , ardından Emir'e yetiştim.

 

"Emir Erdem?" Yandan bir bakış atarak "Evet?" dedi. "Konuşabilir miyiz?" , "Konuşuyorsun zaten." dedi gülerek. Peki , alaycı tavrını es geçeceğim. "Biz aslında tanışıyoruz. Gibi yani." Konuya biraz bodoslama girmiş olabilirdim ama kendisi kaşınmıştı. Hiçbir şey demedi. Hem yürümek hem de konuşmanın verdiği acelecilik yüzünden tepkisini bana dönmediği sürece tartamıyordum haliyle. Yürümeye devam ediyor , ben de onun hemen yanında aynı hizada , onunla birlikte yürüyordum.

 

Durdu. Ben de durup ona doğru döndüm döndüm , şimdi karşı karşıyaydık. Beni inceliyordu. Kaşla göz arasında göz ucuyla yan tarafa baktığımda Arda'yı gördüm. Ardından tekrar ona baktım.

 

"Yok. Seni tanımıyorum." Bir on saniye kadar beni inceleyip bir karara varmıştı anlaşılan. "Tanımazsın tabiki." dedim. "Anlatınca hatırlayacağını umuyorum , ama lütfen bir yere oturabilir miyiz?" Yeniden bir sessizlik oluştu. Önce yine bana bakmış , ardından etrafa da bir bakış attıktan sonra kabul etmişti. Ona beni takip etmesini söylemiş , Avlu'ya doğru yol almıştım.

 

Küçükken onu ilk gördüğüm günü anımsadım. Bir yaz akşamında , ailelerimiz bahçede otururken bizi de beraber oynayalım diye içeride bırakmışlardı. Sessizlik içinde koltuğun kenarında oturmuş , yerde oyuncaklarıyla oynayan benim yanıma oturmamıştı. Tüm gece boyunca köşesinden sadece bir kere etrafı gezmek için kalkmıştı. O sessiz , küçük çocuğun şimdi karşıma çıkması , aynı kaderi paylaşmamız , hepsi birer bulmacaydı adeta. Ya da hayatın bize oynadığı küçük bir oyunlar silsilesi.

 

Hava kararmaya başladığı için , içerisi yavaş yavaş doluşmaya başlayan Avlu'ya gelmiştik. Bulduğum boş bir masaya tam oturacakken "Buraya." diyerek eliyle bar masasını işaret etmişti Emir. "Peki." diyerek peşinden ben de oraya gittim. Sandalyelere oturduğumuzda ona doğru döndüm ve konuşmaya başladım.

 

"Seni evlatlık alan aile , bizimkilerle yakın arkadaştı. Ailemle. Bir gün bize geldiklerinde yanlarında sen de vardın. Seni bizimle tanıştırdılar. Seninle beni beraber oynayalım diye içeride bırakmışlardı. O zamandan tanışıyoruz. Tabi siz kısa süre sonra taşındınız." Lafıma burada noktayı koydum , çünkü karşımda kıs kıs gülüyordu. Evet , gülüyordu. "Ne yapıyorsun?" sorduğum soruya karşılık hiçbir şey demeden bu sefer bana bakıp sırıtmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını asla anlamayarak ona baktım.

 

"Sen şimdi seni hatırlayıp hatırlamadığımı merak ediyorsun herhalde. Ya da hikayenin geri kalanını mı soracaksın? Eminim ki bunları biliyorsundur. Metin Erdem'in iflası , intiharı." , "Ben-" diye lafa giriyordum ki lafımı kesti. "Dışarıdan salak gibi mi gözüküyorum? Derdin neyse dökül bir an önce." Karşınızdakinden kötü enerji alırsınız ya hani. Şu an ondan tamamen kötü enerji alıyordum. Önce geçmişten , ufak da olsa tanışmamızdan bahsetmek isterken buna müsade dahi etmemişti. Gözlerimi kısmış şaşkınlığımı gizleyemeyerek ona bakıyordum. Hayatı hakkında en azından az da olsa bir şeyler öğrenip konuşmanın gidişâtına göre açacağım konuyu , tam şu anda açacaktım.

 

"On sekiz yaşına girince , kendinde bir değişiklik farkettin mi? Ya da direkt şöyle söyleyeyim , bir süper güç ortaya çıktı mı sende? Ben asıl derdimi döküldüm , sen de dürüst ol." Konuşurken gözlerimi bir saniye bile ayırmadan ona bakmıştım. Hareketlerini , mimiklerini inceliyordum. En ufak bir tepki beklerken , o tüm beklentimi es geçip hiçbir şey yapmadan duruyordu. Hatta içecek bile sipariş etmişti. Bakışlarımı ondan çektim.

 

Onun bu tavrına karşılık ben de hiçbir şey yapmıyordum. Ortam iyice kalabalıklaşmaya başlıyor , müzik sesi az önceye göre daha da yükseliyordu.

 

Beş dakika kadardır hiç konuşmadan yan yana oturuyorduk. Bundan anlamam gerekeni anlamıştım aslında. Onun da gücü vardı. Sessizliğine başka anlam veremiyordum. Sessiz olmasının yanı sıra üzerinde bir gerginlik yok gibiydi. Sadece sessizlik yemini etmiş ve onu sürdürüyor gibiydi , çok rahat bir şekilde.

 

Onun güçlerinin olduğuna kendimin karar vermesinden çok onun ağzından duymam gerektiğini düşünürken , sessizliği bozan da ben oldum. "Az önce susmana neden olan konuşmam , bana olan şeylerden bahsediyordum. Kasabaya yeni gelen , benim yaşlarımda birisin. Senin de on sekiz yaşına girince ortaya çıkan bir gücün olabilir diye düşündüm." O bana bahsetmeden ben ona kendimden bahsettiğim için pişman olur muyum bilmiyorum ama ilgisini çekebilmiştim. "Neymiş gücün?" diye sordu.

 

"Düşünce gücüyle eşyaları hareket ettirebiliyorum." , "Çok iyi , ama benimki kadar değil." Söylediği cümleye karşı bir şey dememe fırsat vermeden yine konuştu. "İzle." Önündeki içkisinden bir yudum almış ardından az ilerimizde bulunan barmeni çağırmıştı. Emir , karşısında beliren barmene doğrudan bakmadan önce bana bakmıştı. Ardından barmene "Cüzdanını bana ver." dedi. Barmen hipnotize olmuş bir şekilde sadece kafasını salladı , gitti ve cüzdanını alıp Emir'e verdi. Tüm bunlar olurken her şeyin farkına varmış ağzım açık bir şekilde olanları izliyordum. Emir ise benim tepkimi görmüş keyifli keyifli sırıtarak elindeki cüzdana bakıyordu. Bundan zevk aldığı belliydi.

 

Elindeki cüzdanı barmene geri vermiş , vermeden hemen önce de az önce yaptığı gibi ona yaklaşıp bunu unutmasını söylemişti. Barmen yanımızdan uzaklaşırken onun aradığımız kişilerden olduğunu bir an önce Arda'ya söylemek için sabırsızlanıyordum. Kalabalığa kafamı çevirip Arda'yı aradığımda ortalarda bir masada oturduğunu gördüm. Göz göze geldiğimizde kafamı sallamıştım. Bundan ona söylemek istediğim şeyi anlamasını bekliyordum.

 

Tekrardan Emir'e doğru döndüm. "Bu güçlerin bizde nasıl ortaya çıktığını biliyorum. Arkadaşım da burada bizimle gelirsen-" , "Sizinle gelmek mi?" , "Ben de yeni öğrendim her şeyi , bize bu güçleri bir cadı vermiş yıllar önce. Şimdi de peşimizde güçlerimizi almak , bizi öldürmek istiyor." Lafımı kesti. Eliyle kalabalığı işaret etti.

 

"Şu kalabalığa bak. Burada istediğimi yaptıramayacağım kimse yok. Kimse karşıma çıkamaz. O cadı , sen , arkadaşın hiçbiriniz umrumda değilsiniz. Seni yeterince dinledim. Şimdi rahat bırak beni." Ayağa kalktı. Kalabalığa doğru yürümeye başlarken hızlı bir hamleyle yerimden kalkıp onu kolundan yakalamıştım. Bıkkınlıkla bana dönmüştü.

 

"Geçen hafta , burada beni gördün. Bir başkasına daha istediğimi yaptırırken , telkin ederken." Zihnimde bahsettiği an ile ilgili tek bir görüntü yoktu. O an ne yapmış olduğunu anlamam uzun sürmedi. "Benimle konuştun , ne yaptığımı gördüğünü söyledin. Sana bunu unutturdum." Geri geri gittiğimi gördü. "Merak etme yine aynısını yapmayacağım. Bilhassa , iyice hatırla , yoluma kim çıkarsa çıksın hiç acımam. Kimsenin işime karışmasına izin vermem. Bu benim dünyam , kuralları da ben koyuyorum." Ve gözden kayboldu.

 

Ona anlattığım her şeyin pişmanlığını yaşamaya başlamıştım bile çünkü karşımızda güvenilmez , tehlikeli biri vardı.

 

Ayakta boş boş dururken yanıma Arda geldi. "Kafa salladın , yani aradığımız dört kişiden biri?" Ona tam cevap verecektim ki dışarıdan bir çığlık sesi geldi. Çığlık sesiyle birlikte müzik sesi iyice kısılmış dışarıdaki gürültüler iyice duyulmaya başlanmıştı. Herkes dikkatini seslere vermiş birkaç kişi de dışarı çıkarken içeriye bir genç kız girmişti. "Yangın var! Dışarıda yangın var!"

 

Arda ile birbirimize bakmış , ardından koşarak dışarı çıkmıştık. Dışarı çıkar çıkmaz bizi karşılayan dumanın nereden geldiğini bulmak zor olmamıştı. Avlu'nun hemen sol tarafındaki ara sokakta çıkmıştı yangın. Her taraf duman içindeydi. İstemsizce öksürmeye başladığımda , kolumla önümdeki dumanı dağıtmaya çalışıyordum. Tam o sırada alevlerin arasından , bizim durduğumuz tarafın karşı tarafında bir kız gördüm. Alevlerin çok yakınında duruyordu. Hareket etmesini beklercesine onu izlerken , hareketsiz durmaya ısrarla devam ediyordu. Alevler ara sokakta kalan , karşıya geçilebilecek son noktaya da sıçradığında aklımdan tek bir düşünce geçiyordu. Paranoyakça herkesten şüpheleniyor muydum bilmiyorum ama bunu düşünmeme engel olamıyordum.

 

Yangını çıkaran kişinin , aradığımız bir diğer kişinin o olduğu düşüncesine.

Loading...
0%