Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5- "Cadıcık"

@may350

"Kızım sallama şu bacağını." Annemin dakikalar önce kurduğu cümlenin aynısını tekrar işitirken bir kez daha , yeniden yapacağımı bilerek bacağımı sallamayı bıraktım. Son iki yıldır kendimde meydana gelen yeni özelliklerden sadece bir tanesiydi bu. Bacağımı ne ara başladığımı anlamadan durmadan sallamak. Genelde gergin olduğum zamanlarda olurdu , şu an olduğu gibi.

 

Hafta sonu olmuş , annem diğer haftayı beklemeden beni yemeğe gelmem için aramıştı. İtiraz etmek yerine hemen 'tamam' demiştim. Diğer hafta gitmek ya da şimdi gitmek gözüme aynı gözükmüştü. Aslında hemen kabul etmemin bir diğer nedeni , bir başka gergin havadan kaçmaktı. Arda'nın amcası geleli iki gün olmuştu. Bu iki gün içinde kendi evinde kalsa da her gün yüzünü görmüştüm. Yanımıza geliyor , bize yardım etmek için uğraşıyordu. Gelgelelim ki amcasını canlı bir şekilde görmek ona olan güvensizliğimi değiştirmemişti. Arda o yokken olanları anlatırken , amcasının söylediği birtakım düşüncelerini dinlerken , genelde sessiz bir şekilde onları kenardan izlemiştim. Bir iki cümle dışında amcasıyla hiç konuşmamıştım.

 

Yaprak'ın kaldığı yere gitmesini şu an için sorun olmadığını söylemişti.

 

"Daha ne kadar kalacaksın o kasabada? Rekor kırdın basbaya , şaşırtıyorsun beni." Önümdeki tatlımı çok yavaş bir şekilde yerken konuyu bana getiren , tam karşımda oturmuş ablama baktım. Benden beş yaş büyük olan ablam dört yıl önce yurtdışına gittiğinden beri iletişimimiz minimuma inmişti. Arazi'ye taşınmamın üzerine olan bu üçüncü görüşmemizde diğer ikisinde olduğu gibi oradan ne zaman ayrılacağımı merak eden sorular soruyordu.

 

"Uzun bir süre daha." diye cevap verdim ona.

 

Tekrardan bakışlarımı tabağıma çevirdiğimde konuyu henüz kapatmayarak tekrar benim hakkımda konuştu. "Yaşadığın yeri de bir göremedik. Çevrende kimler var , erkek arkadaşın var mı mesela? Hiçbir şeyden haberimiz yok." Abartılı bir şekilde cıkladı. Ona gözlerimi kısarak baktım. Ablamla anlaşamadığımızı söylemiş miydim?

 

Elimdeki çatalı tabağımın kenarına koydum. Kollarımı masanın üzerinde kavuşturup masaya iyice yaklaştım. "Sanane Beliz."

 

"Başlamayın yine lütfen." Babam sakince konuştu. Araya çok fazla sessizlik girmeden de devam etti. "Okulunu bitirip dönersin." Sorarcasına bir bakışla bana bakarken 'bilmiyorum' dercesine omzumu silktim.

 

"Lisede olduğum zamanlarda orası hakkında saçma sapan şeyler duymuştum. Yok kara büyü yapan insanlar varmış , yok cadı avı yapılmış." Suyumu içerken babamın yaptığı konuşma sonucu su genzime kaçmış , öksürmeye başlamıştım. Babamın Arazi hakkında zamanında bir şeyler duymuş olması beni hazırlıksız bir şekilde yakalayıp şaşırtmıştı.

 

Öksürüğüm yavaştan geçerken "İyi misin?" ve türevi sorulara cevap verdim. "İyiyim. Genzime kaçtı." Derin bir nefes alıp verdim. "Ben bir şey duymadım hiç. Muhtemelen uydurmuştur birileri." Gülerek tekrardan suyumdan içtim.

 

Yemeğin geri kalanı normal bir şekilde geçti. Okul hakkında devam eden yalanlarım ile birlikte. Yemekten sonra salona geçtiğimizde aklım tamamen başka şeylerle doluyken sohbete olabildiğince az katılarak eve dönmek için beklemeye başladım. Evden ayrılmadan önce babam yarın gideceği iş gezisi için valiz toplamaya çıkmış , annem en yakın etkinlik için elbise bakıyor , ablam da sevgilisiyle görüntülü konuşmak için başka odaya geçiyordu.

 

Evden çıkar çıkmaz ilk iş saate baktım. Saat akşam 9 olmuştu. Arazi'ye iki saat uzaklıkta olan evimize taksiyle gelmiştim. Aynı şekilde taksi çağırmak için elime telefonu aldım , fakat o anda eski bir takım anılarımın canlanmasından dolayı taksiyi çağırmaktan vazgeçtim. Eskiden sahile çok yakın olan evimizden akşamları çıkar , sahil havası alıp yürüyüş yapardım. Aklımı kurcalayan , sinirlendiğim bir şey olduğunda stresimi atmama yardımcı olurdu. O zamanlar aklımı kurcalayan şeyler şimdikinden daha basit şeylerdi ama şu an yapmak istediğim yine aynıydı.

 

Üzerimdeki ince bluz ve ince ceketim soğuk havanın beni ürpertmesine olanak sağlarken ceketimin fermuarını çektim. Telefonumu pantolonumun cebine koyarak , sahile doğru yürümeye başladım. İstemsizce yüzüme bir sırıtmanın yerleştiğini hissettim. Buradan taşındığımdan beri eski alışkanlıklarımı tekrardan yaptığım hiç olmamıştı. Arazi'den buraya gelir , çıkar çıkmaz da hızlı bir şekilde evime dönmeye bakardım hep. Arkama bakmazdım , aklımda sadece bir an önce eve gitmek olurdu.

 

Sahile vardığımda temiz havayı içime çektim. On dakika kadar yürüdükten sonra çok fazla kalabalık olmayan sahilde gözüme kestirdiğim boş bir banka kendimi attım. Düşüncelerim kafamın içerisinde bir bir dolanırken bir süre onların akıp gitmesine izin verdim. Hiçbir şey düşünmeden orada öylece oturmuş , serin havadaki rüzgarın uğultusunu ve denizdeki dalga seslerini dinliyordum. Kendimi anın büyüsüne öylece kaptırmışken gözlerimi de kapattım fakat tam o anda telefonum çalmaya başladı.

 

Sessiz sakin bir şekilde oturmuş vaziyetteyken telefonun aniden çalması beni yerimde sıçratmıştı. Gözlerimi açarak telefonumu cebimden çıkardım. Arda arıyordu.

 

"Efendim?" , "Gel ve arkadaşını al." Duymayı beklediğim ses değildi bu. Telefonun diğer ucundaki , Emirdi. "Ne diyorsun sen?"

 

"Dediklerimi düzgün anlamamışsınız. Evime geldi arkadaşın. Pek iyi bir ev sahibi değilim kusura bakmayın." İğneleyici ses tonuyla konuştu. Aklımdan olabilecek bütün yerli yersiz senaryolar geçmeye başlamışken ayağa kalkıp hızlıca yürümeye başladım.

 

"Ne yaptın ona?" Herhangi bir cevap alamadım. Cümlemi bitirmeden telefonu suratıma kapatmıştı bile.

 

***

 

Emir'in yaşadığı apartmanın önüne sonunda vardığımda durdum. Biraz kendi başıma vakit geçirmek isterken beni gafil avlamıştı. Arazi'ye iki saat uzaklıkta olduğum detayını ona söylemememe karşın o da tekrardan beni aramamıştı. Bu iki saat ve bilmem kaç dakikalık zaman içerisinde orada neler olduğunu merak ediyor , hiçbir şeyi de kestiremiyordum. Kestirebildiğim bir şey varsa o da Emir'in manyak bir kişilik olduğuydu.

 

Apartmana doğru hareket ettim. Daha önce sadece apartmanın girişine kadar gelmiş olmama karşın , arşivdeki adreste gördüğüm gibi üçüncü kata geldim. Apartmanın gri duvarlarının verdiği kasvetli havaya şöyle bir bakarken bir yandan da kapıya alacaklı gibi vurmaya başlayacaktım ki kapı açıldı.

 

"Gelmeyeceğini düşünmeye başlamıştım." Emir kapıyı açar açmaz arkasına dönüp giderken içeri girip kapıyı kapattım. Onun gittiği yöne doğru hızlı adımlarla yetiştim. Tekli koltuğa yayılıp ayaklarını da önündeki masaya uzatmıştı.

 

Onun sinir bozucu halinden gözlerimi çekerken odanın bir diğer ucunda , yerde oturmuş Arda'yı gördüm. Yerde hareketsiz bir şekilde oturmuş , bir gözünde de morluk vardı. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?" Arda'nın yanına doğru yürürken sinirle konuştum.

 

"Sana benim yoluma çıkmayın demiştim." dedi Emir. Arda'nın gözündeki morluğa bakarken hala tepkisizce yerde oturmaya devam ediyordu. Ne konuşuyordu , ne hareket ediyordu. Bunun tek bir nedeni olabilirdi. Bakışlarımı Emir'e çevirdim. "Çabuk düzelt onu!"

 

Herhangi bir şey söylemedi. Derin bir nefes aldım. Onunla tek yaptığımız şey bizi bekleyen tehlikeden ona bahsetmekten onun yaptığı akıl almaz davranışlar karşısında şok olmadan edemiyordum. Manyak olduğu kesindi.

 

Arda'nın yanından ayrılıp ona doğru yürüdüm. "Sana inanamıyorum. Kendini o kadar yenilmez ve dokunulmaz sanıyorsun ki , bu güç seni ele geçirmiş resmen. Öldürmek istiyor bizi Hera. Sadece beni , Arda'yı ve diğerlerini değil. Seni de."

 

Ayağa kalktı. "Ne yapalım? Kahramancılık mı oynayalım? Kötü güçleri yenelim mi el ele verip?" Alaycı bir şekilde ellerini birbirine kenetlemişti. Ardından Arda'nın yanına ağır adımlarla gitti. Onun yanına eğilip bir elini omzuna koydu. Gözlerinin içine bakarken konuştu. "Konuşup hareket edebilirsin." Arda bu cümleden sonra Emir'in , omzundaki kolunu itti. "İyi misin?" Ayağa kalkıp yanıma gelirken konuştum. Kısaca kafasını sallarken Emir'e döndü. "Hera'yı fazla hafife alıyorsun. Kibirden başka bir şey değil bu yaptığın. Gücünü her yerde kullanıyorsun , bir gün seni yakalayacaklar."

 

Tam önünde durduğum pencereye doğru sıkıntıyla kafamı çevirdim. "Bir dahakine bu kadar kibar olmam. Size yoluma çıkmayın diyorum." Tam bir şey demek için kafamı salona doğru çevirecekken gördüğüm bir görüntü beni durdurdu. Vücudumun tamamını pencereye çevirdim. Bir dejavu hissine kapılırken gözlerimi kırpıştırdım. Daha önce markette gördüğüm , kısa bir süre önce de evimin camından bana bakarken gördüğüm kadın , şimdi de aşağıda duvara yaslanmış bir şekilde duruyordu. Kısa siyah saçları , beyaz soluk teniyle orada durmuş etrafına bakıyordu.

 

"Arda." Gergin bir ses tonuyla adını seslenişim ikisinin de bana bakmasını sağlamıştı. Bunu sırtım onlara dönük olmasına rağmen anlayabiliyordum. Kadın kafasını benim olduğum tarafa doğru döndürecekti ki hızlı bir hamleyle geriye çekildim. Pencereye sırtımı dönerken meraklı gözlerle bana bakan Arda'ya baktım. "Evime girenlerden biri olan o kadın , burada." dedim. "Bana büyü yapıp acıdan iki büklüm eden cadı." Bunu söylerken Emir'e imalı bir şekilde bakmıştım.

 

"Gidelim hadi." Arda dış kapıya doğru gidecekken onu durdurdum. "Hayır. Orada öylece durmuş , bir şey yapmıyor. Sadece izliyor. Bir şey yapacak olsa şimdiye yapmaz mıydı sence de?"

 

Uzaktan bizi izliyordu adeta. Kim bilir , ben Arda'nın yanına taşındığımdan beri hep bizi izledi belki de. "Ne kadar güçlü olduğunu gördün. Onunla baş edemeyiz." Kollarımı birbirine kavuşturmuş , salonda bir o yana bir bu yana giderken konuştu Arda. Halimden ne istediğim belliydi anlaşılan. Kaçmak istemiyor , burada durmuş düşünüyordum. Onun , dolaylı yoldan Hera'nın , neyin peşinde olduğunu anlamak istiyordum.

 

"Karşısına çıkalım demiyorum. O fark etmeden , belki dikkatini dağıtarak buradan çıkabiliriz. Onu takip edersek-" Arda lafımı böldü. "Amcama haber verelim-" bu sefer ben onun lafını böldüm. "Hayır." Ağzımdan ani bir refleksle çıkan bu kelime sonucunda Arda kaşlarını çatarak bana baktı.

 

"Ona güvenmiyorsun." Amcası hakkında özellikle geldiğinden beri ona hiçbir şey söylemiyordum. Bir süredir dile getirmesem de güvenmediğim apaçık ortadaydı. Arda tekrardan konuştu. "Bunu biliyorum ama biraz mantıklı ol. Kafamıza göre hareket etmeyelim."

 

"Sadece takip edelim diyorum. Karşısına dikilelim demiyorum." Sesim normalden daha yüksek çıkmıştı.

 

Bakışlarımı Emir'e çevirdim. Biz burada durmuş ne yapacağımızı tartışırken , sanki az önce bize ateş püskürtmek isteyen kendisi değilmiş gibi sessizce duruyordu. Kaşları çatık bir şekilde pencerenin yanında durmuş , az önce benim baktığım yere bakıyordu. "Evinin önüne kadar gelmişler , görüyorsun." dedim. Bakışlarını pencereden çekti ve bana çevirdi. "Bu cadıcıktan korkup sizin yanınıza mı sığınmam gerek?"

 

Gözlerimi devirdim. "Gerçekten şaka gibisin." Pencerenin önüne geçip aşağıya bakmayan bir Arda kalmışken o da pencereye yanaşmıştı bile. "Madem kendine bu kadar güveniyorsun , beraber öğrenelim ne istediğini."

 

"Ne istediklerini koro halinde söyleyip duruyorsunuz zaten." dedi Emir.

 

"Onu demiyorum. Bir şey yapmadan uzaktan seyrediyor bizi resmen. Bunun nedenini öğrenelim." Arda delici bakışlarını bana atarken derince ofladı. "Birce saçmalıyorsun. Buradan gözükmeden çık-"

 

"Bir şeyleri bekliyorlar sanki , bunu sen de biliyorsun. Hiçbir şey yapmadan , bir haber durmaya devam mı edeceğiz? Burnumuzun dibine kadar gelmişken , hem de sadece bir kişi." O bir kişinin aramızdaki mesafeye rağmen bana yaptığı büyüyü düşündüğünü , dile getirmeden bakışlarından anlamak zor olmadı. Arda herhangi bir şey demek yerine bana imalı imalı bakıyordu.

 

"Yardım edecek misin?" diye sordum Emir'e. O bir şey demeden tekrar konuştum. "Kimseyi umursamıyorsun ama kendini umursuyorsundur herhalde." Cevap vermedi. Gözünde yakaladığım bir anlık bir şeyden hemen çıkardığım sonuca göre bize yardım edecekti. Ya da en azından şimdilik öyle düşünüyorum.

 

Arda adeta kaderine razı gelmişçesine kollarını kavuşturmuş , duvara yaslanmış benim diyeceklerimi bekliyordu. "Emir'i görmedi , o insin aşağı. Dikkatini bir şekilde dağıtır biz de o görmeden..." Cümlemi yarıda bırakmama neden olan şey Emir'in hareketlenmesi olmuştu. Koridora doğru giderken biz de peşinden gidiyorduk anlamadan. Askılıktan ceketini alıp giydiğinde Arda konuştu. "Ne yapıyorsun?" Oldukça bıkkın bir sesle konuşuyordu. "Aşağı iniyorum. Spontane ilerleyeceğim." Kapıyı açtı. "Böyle mi yardım et dedim?" Merdivenleri inmeye çoktan başlamışken arkasından sesleniyordum. O ise merdivenleri yavaş yavaş inmeye devam ediyordu.

 

Sonunda biz de kapıyı kapatmış peşinden merdivenleri iniyorduk. Son merdivene geçtiğimizde dış kapının kapanma sesini duyduk. Arda ile aynı anda birbirimize bakarken kısa bir süreliğine durmuştuk.

 

Tekrardan hareket etmeye devam edip son basamağı da bitirdiğimizde tekrardan durduk. Dışarıdan gelen herhangi bir konuşma sesi beklerken bir gürültü geldi. Bir şeyin düşme sesi , muhtemelen bir insanın. Hemen ardından ise bir kadın sesi yükseldi. "Dışarı çıkın!" Bize dediğini anlamak zor olmamıştı. Ne yapacağımızı bilemez halde orada dikilmiş , sessizce duruyorduk. Aradan beş , on , on beş saniye geçti ki apartmanın kapısı büyük bir gürültüyle açılıp duvara çarptı. Gözlerimi istemsizce kapatırken düşünmeden edemedim. Bu apartmanda başka kimse yaşamıyor muydu?

 

Gözlerimi açtığımda apartmanın girişinde bizi bekleyen kadını gördüm. Orada durmuş , bizi bekliyordu. Kalbimin atışının hızlandığını hissettim.

 

Arda önden yürümeye başladı. Ben de peşinden gittim. Dışarı adım attığımızda gözlerimle etrafı tararken Emir'in sol tarafta , yerde olduğunu gördüm. "Gerçekten beni çok hafife aldınız." Kadın konuşmaya başlamıştı. Şimdi ne olacaktı? Bizi alıp Hera'ya mı götürecekti? Bu kadar güçlü bir cadı mıydı o? Belli ki. Korku vücudumun her yerini sarmıştı.

 

Şimdi başka büyücüler de gelirdi. Bizi Hera'ya teslim ederlerdi. Diğerlerini de bulana kadar bizi bir yerde tutarlardı. Kafamdan geçen senaryo tam olarak buydu. "Ne oldu? Konuşsanıza. Beni alt edebileceğinizi düşündünüz." Emir yerden kalkmaya hazırlanıyordu ki , kalkamadan acı içinde bağırmaya başladı. Kadın bakışlarını ona dikmişti. Yüzündeki sırıtışla birlikte , ona büyü yapıyordu.

 

Duvarın önündeki büyük çöp kutusuna çevirdim bakışlarımı. Cadıdan kurtulmamızı sağlayabilir miydim? Gücümü kullanmakta bu kadar eksikken. Arda bana baktı. Nereye baktığımı görür görmez ise kafasını salladı. Bakışlarımı ondan çekip tekrar çöp kutusuna çevirdim. İçimde dolup taşan korku ve gerginliği kullanabilirdim. Odaklandım. Diğer taraftan hala Emir'in çığlıkları geliyordu. Gecenin bir yarısı kimsenin dikkatini çekmeyen çığlıklar. Bu kadar kuytu bir yerde olmamızın etkisi ile belki de.

 

Tekerleğin hareket ettiğini gördüm. Biraz daha odaklanırsam olabilirdi. Çöp kutusunu , duvarın önünde olan ve Emir'e dikkatini vermiş bu kadına doğru itebilirsem onu afallatıp kaçabilirdik. Tekerlek tekrardan oynadı. Kutunun titreşimini hissediyordum ama tek yaptığı birkaç tekerlek hareketiydi.

 

Sinirlenmiştim. Aynı anda birçok duygu ile çevrelenirken , bir anda büyük bir çığlık kopardım. Çöp kutusuna doğru odaklanmışken attığım çığlık ile kutu büyük bir hızla kayarak kadına çarpmış , onunla birlikte de bir süre ilerlemeye devam etmişti. Yaptığım şeye ağzım açık kalmışken , yerini bir gülümseme aldı. Başarmıştım.

 

Kadın gider gitmez Emir'in çığlıkları da kesilirken Arda ile birlikte onun yerden kalkmasına yardım ettik. Çöp kutusunun oraya son bir bakış attım. Ardından koşmaya başladık.

 

Koşarken aklımda kalan tek şey , az önce yaptığım hamleydi.

Loading...
0%