Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7- "Hera"

@may350

Esneyerek üzerime kazağımı geçirdim. Gece oldukça uzun ve olaylı geçmesine rağmen erken bir saatte uyanmıştım. Bunun sonucunda da sürekli esniyordum. Gece eve gelip yatağıma yatarken gözümden uyku akar bir şekilde alarm kurmuştum.

 

Arda'nın amcası Kuzey bizi eve bırakmış , bırakırken de bana dikkatli olmamızı nasihat eden birkaç cümle kurmuştu. Ben ise dışarıdan onu dinliyor gibi gözüküp , içimden kinlenmeye devam etmiştim. Arabada kendi kendime verdiğim karar hâlâ geçerliydi. Onun hain olup olmadığını öğrenecektim. Bunu nasıl yapacağımı uyumadan önceki zaman diliminde kolaylıkla bulabilmiştim. Cevap basitti. Emir. Onun gücü sayesinde her şeyi öğrenebilirdim. Buna pek hevesli olmayacağı aşikar olsa da şansımı denemeye hazırdım.

 

Erken bir saatte kalkıp hazırlanma nedenim Arda ile karşılaşmadan evden çıkmak olsa da odadan çıkar çıkmaz onun mutfakta olduğunu gördüm. Elim kapımda bir şekilde ona bakıyorken o da beni farketti. Sabahın dokuzunda onu hazır ve nazır bir şekilde karşımda görmek pek de şaşılası bir durum değildi aslında. Sadece yine dışarıda olmasını beklemiştim.

 

Kısa süreli bakışmamızdan sonra ne yapacağımı bilemez halde , aşırı yavaş bir şekilde mutfağa doğru yürümeye başladım. Evden çıkmadan önce kendime kahve yapmaktı niyetim ama kavgalı olduğum Arda'nın mutfakta olması , evden hemen çıkmak istememe neden oluyordu. Yine de adımlarım mutfağa doğru gitmeye karar vermişti bile.

 

Arda düşüncelerimi okumuşcasına sordu. "Kahve?" Elinde tutmuş olduğu boş bardağa bakarken hafifçe kafamı salladım. Onun adım atması kendimi daha iyi hissetmemi sağladı. Bana kalsa bu gergin havayı kırmak ya da susmak arasında uzun bir süre düşünebilirdim. Yeni tanıştığınız bir insanla ilk kavganızı ettiğinizde , sonrası oluşan gerginlik hat safhalara çıkıyordu. Kavga ederken ona sabaha kadar laf yetiştirebilecek ve kendimi savunacak bir havada olsam da araya giren başka olaylardan sonra tekrar karşı karşıya gelmek , söylemek istediğim tüm lafları yutturmuştu bana.

 

Mutfak tezgahına ellerimi koymuş bir şekilde bardağa koyduğu kahveyi izledim. Bardağı bana uzatırken bir yandan da yüzüme dikkatlice bakıyordu. Aynı şekilde ona bakmış , kahvemi yudumlamaya başlar başlamaz da bakışlarımı çekmiştim. Gözünün üstündeki morluk kendini iyice belli etmişti.

 

"Hadi ama , susacak mısın?" diye sordu Arda. Orada durup benim konuşmamı beklemiş , benden ses çıkmayınca da dayanamayıp kendi konuşmuştu. "Tamam kabul ediyorum. Bir anda çıkıştım sana." Elimde tuttuğum bardağı bıraktım. Bir şey demeye niyetlenmiştim ki tam o sırada Arda konuşmaya devam etti.

 

"Korktum. Hera'nın eline düşmek ve bu arayışımızın son bulması ihtimali kafamdaydı hep. Diğerlerini bulmak , bizi ondan kurtarmak istiyorum. Onu yenmek istiyorum. En önemlisi , sana bir şey olmasını istemiyorum. Sana değer veriyorum. Bu yolda beraberiz unutma." Gülümsemem kendiliğinden ortaya çıkmıştı. Tebessümüm ona da bulaştı. Şimdi karşılıklı durmuş birbirimize gülümseyerek bakıyorduk. Saçma gibi gözüken ama anlamlı bir andı benim için. Gözlerimde bir minnet duygusu belirmişti. Onun konuşması , adım atması beni anında yumuşatmış , ona olan tüm sinirimi silip süpürmüştü.

 

"Asıl ben özür dilerim. Söylememem gereken şeyler söyledim." Ve uzun zamandan sonra ilk defa kan bağım olmayan birine , o sihirli cümleyi kurdum. "Ben de sana değer veriyorum. Hayatıma girdin ve beni o yalnızlıktan çıkardın." Böylelikle aramızı tartışmamızın üzerinden yirmi dört saat bile geçmeden düzeltmiştik. Kafamın bir kısmı rahatlamış bir şekilde evden çıkmak her halükarda daha iyi olacaktı.

 

"Bir yere mi gidiyorsun?" Ve almayı beklediğim bu soru yeni bir rahatsızlık oluşturdu bile.

 

Aramızda oluşan sorunu yeni çözmüşken , bir başka sorun oluşturmaya çok müsait o an gelmişti. Ona yalan söylemem gerekiyordu. Amcasına olan sonsuz güvenini görmek ya da hissetmek için onlarla kısa bir süre geçirmek yetiyordu. Ona yapmak istediğim şeyi söylesem aramızda yepyeni bir tartışma çıkardı muhtemelen. Amcasının hain olmadığını söyler , buna emin olduğunu bana anlatmak için çeşitli cümleler sarfederdi.

 

"Eski bir arkadaşım gelecek. Birkaç saatliğine onunla vakit geçireceğim. Görüşmek istedi , kıramadım." İşin doğrusu , hiçbir eski arkadaşımla görüşmüyordum ve bu şekilde benimle görüşmek istemeleri de ihtimal dahilinde değildi. Onları hayatımdan bir anda çıkarmış , bununla birlikte onların da mecburen çıkarmalarına yol açmıştım.

 

"Anladım." Onu inandırabilmiştim. "Ben de yangının olduğu gün Yaprak'ın yanına giden büyücüyü araştıracaktım. Haberleşiriz o zaman."

 

"Tamam." derken , diğer yandan kahvemi hızlıca içmeye başladım. Bitirir bitirmez de Arda'ya veda edip dış kapıya ulaşmış , ayakkabılarımı giyiyordum ki bana seslendi. "Gücünü kullanabildin. Bunu söyleyemedim gece. Mükemmeldin." Ona gülerek yan bir bakış attım. Askıdaki ceketimi ve çantamı alıp kapıdan çıkmadan önce son kez bakarak konuştum.

 

"Bunu söylemeni bekliyordum."

 

Ve kapıyı ardımdan kapattım. Kapıyı kapatırken Arda'nın "Dikkatli ol." dediğini duymuştum.

 

Merdivenleri hızlı bir şekilde inerek apartmandan çıktım. Ne ara başladığını bilmediğim yağmur her yeri ıslatmaya başlamıştı bile. Sokağa adımımı atmadan önce kısa bir süre dursam da sonrasında kendimi yağmurlu sokağa atıverdim. Daha birkaç adım atar atmaz üstüm başım ıslanmıştı bile.

 

Olabildiğince hızlı olmaya çalışarak yürüyordum. Zaten yağmur yağmadan da kasvetli bir havaya sahip olan Arazi , yağmurun yağmasıyla birlikte iyice karanlık bir havaya bürünmüştü. Gökyüzü gri bulutlarla kaplanmıştı. Etrafta hem sabah olması hem de yağmur yağması sebebiyle çok az insan vardı.

 

Her geçen gün iyice tanıdığım bu sokaklardan geçip giderken Emir'in evine yaklaşmıştım. Emir ile ilk konuşmamdan sonra , ya da benim öyle sandığım konuşma , Arda'ya dediklerimi hatırladım. Düşmanlarımız listesine koyulabilecek biri olduğunu söylemiştim. Şimdi ise ondan yardım istemeye gidiyordum. Manyak biri olduğu ve sahip olduğu gücü çok fazla özümsemiş biri olduğu aşikardı. Gelgelelim ki karşı karşıya olduğumuz asıl tehlike Emir'i tehlikeden çok yardım istenilebilir bir seçenek haline getirebiliyordu.

 

Uzunca yürüdüğüm sokaktan sonra sağ tarafa döndüm ve Emir'in kaldığı apartman ile göz göze geldim. Yağmur durmaksızın yağmaya devam ediyordu. Apartmana yürüdüğüm mesafede yağmur iyice şiddetlenmeye başlayınca , koşarak apartmana girmiştim artık.

 

Oldukça fazla ıslanmış halimle merdivenleri bir bir çıktım. Sonunda hedefe ulaşınca zile bastım.

 

Sanki kapının hemen dibindeymiş gibi , zile basalı daha birkaç saniye olmadan açtı kapıyı. Üzerindeki ıslak olmayan ceketinden anladığım kadarıyla bir yere gidiyordu. Karşısında beni görünce bıkkın bir ifade yerleştirdi yüzüne. "Ya siz nöbetleşe bir şekilde evime gelmek için yemin mi ettiniz?" Bu sefer aynı bıkkın yüz ifadesiyle ben ona baktım. "Buraya gelmeye meraklı değilim. Yardımın lazım." dedim. Bir şey demesini de beklemeden içeri geçtim. Ben geçerken arkamdan sesleniyordu. "İçeri davet etmedim."

 

Onu takmayarak salona geçtim. Dün gece burada Arda'yı resmen rehin alışını hatırladığımda kendi kendime gözlerimi devirmeden edemedim.

 

Koltuğa oturdum. Hemen ardımdan içeri giren Emir de aynı dün gece yaptığı gibi tekli koltuğa yayılmıştı. "Hangi düşüncene dayanarak sana yardım edeceğimi düşündün ve buraya kadar geldin?"

 

"Daha ne istediğimi dinlemedin bile. Bir kez olsun insan gibi dinle." Kafasını koltuk başlığına yaslayarak bir süre tavana baktı. Ne yaptığını anlamayarak ona baktım. "Formaliteden de olsa anlat bakalım ne istiyorsun?" Hâlâ tavana bakıyordu. Tavırları daha şimdiden buraya kadar geldiğim için pişmanlık duymamı sağlıyordu ama ne için geldiğimi tekrar hatırlamak pişmanlığımı kenara atmama yardımcı oluyordu. Onun gücü sayesinde Arda'nın amcası hakkında öğrenmek istediklerimi öğrenebilirdim. Üstelik bunu yaptıktan sonra o anı da hafızasından atabilirdik.

 

"Gücüne ihtiyacım var. Arda'nın amcasından şüpheleniyorum. Ona güvenmiyorum çünkü zamanında Hera bize bu güçleri verirken ona yardım etmiş. Ona çok aşıkmış. Hain olup olmadığını , daha doğrusu Hera'ya yardım edip etmediğini öğrenmem gerek." Konuşmamın yarısında başını yaslandığı koltuktan kaldırıp bana bakmaya başlamıştı tekrardan. Konuşmamı bitirdiğimde ise gülüyordu.

 

"Şimdi anlaşıldı." dedi. "Arda'nın haberi yok herhalde bundan. O yüzden tek başınasın ve benden yardım istiyorsun."

 

Onun yanındayken istemsizce gelen göz devirmelerimden biri daha ortaya çıkmıştı. Ona zor katlanmam ve mecburi yardım istememin memnuniyetsizliği yüzümden çok net bir şekilde belli oluyordu eminim ki. Gizlemek gibi bir niyetim de yoktu.

 

"Evet." dedim kısaca.

 

Yüzünde hâlâ saçma sapan bir sırıtış vardı. "Yardım edemem , ki zaten bu cevabı vereceğimi bilmiş olman lazım." Yerinden kalkmak için bir hamle yapmıştı ki , o ayağa kalkmadan ben ayağa kalktım. Adeta sıçramıştım. Sinirli bir şekilde kalktığım koltuktan ona parmağımı sallamaya başlamış ve "Dur!" demiştim.

 

"Hiçbir yere gitmiyorsun. Yardım edeceksin bana." Kendimden emin bir şekilde konuştum. Yerinden kalkmak için hazırlanırken elini koymuş olduğu koltuğun kenarından , elini kaldırdı. Yerinde oturmaya devam ediyordu. Bu ani hareketim onu durdurmaya yetmişti. Şimdilik.

 

"Benim çıkarım ne bu yardımdan?"

 

"Bu yardım sadece bana ve diğerlerine değil. Kendine de yardım edeceksin. Hâlâ farkında değilsin ya da salağa yatıyorsun. Hatırlatırım Arda'nın amcası seni biliyor. Eğer hainse sen de tehlikedesin." Rolleri değiştirmişizcesine , bu sefer de o gözlerini deviriyordu.

 

"Kendi başımın çaresine bakarım diyorum ama sen ve Arda tehlike adı altındaki konuşmalarınızı uzun uzun yapmaya devam ediyorsunuz. Sıktınız artık!" Onda bulunan gücün bir başkasında , daha farklı bir insanda olmasını tüm bu an boyunca bilmem kaçıncı kez dilerken sesli bir şekilde nefesimi dışarı verdim.

 

Tekrardan bir şeyler söylemek için ağzını açtığında buna müsaade etmedim. O lafa girmeden ben araya girmiş ve aynı zamanda kollarımı birbirine kavuşturmuştum. "Seni kurtardım dün! Çıkarın bu oldu. Bana yardım edeceksin!" Anladığı dilden konuşmak gerekiyordu anlaşılan. Buraya geleli kaç dakika oldu bilmiyorum ama buradan onunla çıkıp Arda'nın amcasına gitmek için yol almadan pes etmeyecektim. Onun amacı da tabiki beni başından savmaktı.

 

Son konuşmamın üzerine ben aynı şekilde ayakta durmuş ona bakarken , ortamda oluşan kısa süreli sessizlik onu pes etmeyi başardığımın göstergesiydi benim için.

 

Sessizlik uzun süreli bir sessizliğe dönüşmeden önce müdahale ettim. "Evet , ikna olmuş gibisin. Değil mi?"

 

Koltuğa sırtını yasladı yeniden. "Senden kurtuluş yok mu?" , "Yok." dedim. Lafı uzatmadan bir an önce işe koyulmak istiyordum. Şüphelerimin doğru çıkması ya da tamamen yanıldığımı öğrenmeme çok az kalmışken bu zaten varolan merakımı çok üst safhalara taşımıştı. Emir'in onun yanına yaklaşıp soracağı birkaç soruya bakacaktı her şey. Hain olduğu ihtimali kafamdaki teraziye göre daha ağır bastığı için şimdiden Arda'ya nasıl açıklayacağımı düşünmeye başlamıştım. Bana inanması için Emir'in de şahit olması yetmezdi belki de. Onu inandırmak için bir kez daha gözünün önünde itiraf ettirmemiz gerekirse bile bunu yapardım.

 

Emir oturduğu yerden hiçbir şey demeden ayağa kalktı. Konuşmasına gerek yoktu da. Benimle gelecekti.

 

Koltuğun üzerine bıraktığım , tamamen öylesine taktığım bez çantamı alıp omzuma taktım. Evden istediğimi almış bir şekilde çıkarken kasabanın herhangi bir yerinde Arda ile karşılaşmamayı umuyordum.

 

***

 

"Hızlı hareket etmemiz gerek her an Arda gelebilir." Bir o yana bir bu yana gergin bir şekilde gidip gelirken gerginliğim ve heyecanımın azalmasını hedef etmiştim aslında. Ayakta durmaktan yorulmam dışında ise bir etkisi yoktu.

 

Eve dönmüştüm , yanımda Emir ile birlikte. Yolda yürürken hedefimizdeki insanı , Kuzey'i aramıştık. Bunun sonucunda da evde konuşmakta karar kılmıştık.

 

Haberleşmemiz için , amcası ilk geldiği zaman numarasını bana kaydetmişti Arda. Amcasının iletişim için telefon kullanma konusundaki tembelliği göz önünde bulundurulduğu zaman , tamamen şansa bırakarak aramıştım onu. Bariz bir şekilde ona çok soğuk davrandığım için açmadan önce şaşırıp kendi içinde bir sorgulama yaptığını tahmin ediyordum. Ona danışmam gereken önemli bir konu olduğunu , Arda'ya söylemeden buluşmamızı istediğimi söylemiştim. Bu fikrimi itiraz etmeden kabul etmiş , eve yakın olduğunu ve orada konuşabileceğimizi söylemişti.

 

"Üçüncü kez kuruyorsun bu ve benzeri cümleleri. Tamam , anladık." Emir bıkkınlıkla konuştuğunda ona bir şey demedim. Evde konuşmamız fikrine her ne kadar itiraz etmesem de her an Arda'nın gelmesi ve amcasını telkin ettirip bilgi almaya çalışmamı görmesi ihtimali beni geriyordu. Daha bu sabah aramızı düzeltmiştik ve tartışmamızın üzerinden çok bir zaman da geçmemişti.

 

Kapı çaldı. Biz eve geleli bir saat olmuştu ama eve yakın olduğunu söyleyen Kuzey daha yeni geliyordu. Ondan şüphelenmek için yer arıyor gibi görünüyor olabilirdim fakat şüpheleneceğim başka bir an da gelmişti işte.

 

Hızlı adımlarla kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı açtım. İlk geldiğinde kendi anahtarıyla açtığı kapıyı o günden sonra hep çalarak gelmişti. Anahtarı da bana vermişti. Burada artık ben de kaldığım için anahtarı bana vermek istemişlerdi. Kendi anahtarıyla eve gelebilmesindense böylesi daha iyiydi.

 

Kuzey içeri geçerken Emir'i de gördüğünde ilk önce şaşırıp ardından bana baktığında ona açıkladım. Emir'i ilk defa görüyordu. "Emir , telkin gücü olan." Elimle Emir'i göstermiştim. Dün gece yeğeninin gözünü morartan , bunu onu telkin ile hareketsiz bırakıp yapan kişinin o olduğunu tabiki biliyordu.

 

Ters bir şekilde Emir'i süzerken koltuğa oturmayıp ayakta kalmayı tercih etti. Ben ise dış kapıyı ardından kapatıp Emir'in yanına oturdum. "Evet Birce seni dinliyorum." Emir ile ilgili bir şey dememesine sevinirken bir an önce konuya girdim. Daha doğrusu ne konuşacağımı bilmediğim halimle bir şeyler geveledim.

 

"Biz bugün Emir ile karşılaştık. Gece yaşadıklarımızı biliyorsun. Emir'in yanına biri gelmiş dün gece bizi gördüğünü söylemiş."

 

"Arda'nın bilmemesi gereken şey tam olarak ne?" Kafası karışmış bir şekilde bir bana bir Emir'e bakıyordu Kuzey. Onu beklerken kafamda uydurma bir hikaye oluşturmak yerine gerilmekle meşgul olduğum için şu an adeta kıvranıyordum.

 

Emir'e döndüm. Kaşlarımla işaret ederek topu ona atıyordum. Fazla uzatmaya gerek yoktu. Ayağa kalkıp Kuzey'e yaklaşmalı ve onun ne halt olduğunu hemen öğrenmeliydik.

 

Emir nefesini dışarı verirken ayağa kalktı. "Şimdi şöyle ki..." diyordu Kuzey'e yaklaşırken.

Karşımızda bizim daha deminden beri tam olarak ne yapmaya çalıştığımızı anlamayan bu adam kaşlarını çatarak Emir'in ona doğru gelişini izledi. Karşı karşıya geldiklerinde ise Emir gayet rahat ve kendinden emin bir şekilde sordu. "Hera'ya yardım ediyor musun? Onun için mi çalışıyorsun? Hadi bize bunlardan bahset." O konuşur konuşmaz heyecanla ayağa fırlamıştım. Onlara biraz daha yaklaşmış , Kuzey'in kırışık alının gevşeyip bir cevap vermesini bekliyordum.

 

Çok yaklaşmış olduğum , merak ettiğim bu soruların cevabı bana artık çok yakındı. Ortamda bir sessizlik oluşmuşken nefesimi bile tutacak bir halde cevabı duymayı bekliyordum ama o an hiç beklemediğim bir şey oldu. Tüm hesapların şaştığı bir an , özellikle Emir için.

 

Yüzündeki dümdüz ifade hiç kaybolmadan geriye doğru birkaç adım atmış ve yine Emir ve bana bakıyordu Kuzey. "Üzgünüm , beni telkin edemezsin." Emir kendinden emin bir şekilde soruyu sorduğu halinden tamamen zıt bir hale büründü. Gücü ile yenilmez , durdurulamaz olduğunu düşünürken gücünü bu adama karşı kullanamamak onu tamamen hazırlıksız yakalamıştı. "Nasıl yani?" diye bir soru döküldü dudaklarından.

 

Onun benden daha çok şaşırdığı aşikardı ama hazırlıksız yakalanan bir tek o değildi. Kaşlarım çatık bir şekilde Kuzey'e bakıyordum. Emir'in sorusunu havada bırakarak bana döndü. "Bana güvenmediğini anlamam zor değil ama bu şekilde mi şüphelerini doğrulamak ya da yanılmak istedin?"

 

"Arda'nın amcası olman benim için bir şey ifade etmiyor. Sana güvenmiyorum ve bu konuda hiç de haksız değilim."

 

"Seni ikna etmek için çabalamayacağım ama şunu bil ki yeğenimi tehlikeye atacak bir şey yapmam."

 

"Sen onu nasıl yaptın?" Emir sorduğu soruyla araya girdi. Aklında sadece gücünün bu adama nasıl işlemediği sorusu vardı eminim ki.

Emir'in sorusunun üzerine ekleyerek konuştum. "Evet bunu engelledin. Nasıl yaptın bilmiyorum ama eğer seni telkin edebilseydi belki de şüphelerim doğru çıkacaktı."

 

"Ben güçlü bir büyücüyüm." Emir histerik bir kahkaha attı. "Evet güçlü büyücü açıkla bakalım-" Kuzey Emir'in lafını bitirmesine izin vermeden elini , iç kısmı bize bakacak şekilde kaldırmış ve yaptığı büyü ile onu geriye doğru sert bir şekilde fırlatmıştı. Yere sertçe düşen Emir küfürler savuruyordu. "Bu yeğenime attığın yumruk için."

 

Yerden sinirle kalkan Emir , Kuzey'e doğru hamle yapacaktı ki onu durdurdum. Kontrolüm altında olacağını hayal ettiğim an kontrol altında olmaktan çok uzaktı kesinlikle.

 

Emir'i sıkıntılı ve sinirli bir halde bırakırken tekrar Kuzey'e döndüm. "Çok aşıkmışsın Hera'ya , öyle ki onun kara büyü ile uğraşan kötü biri olduğunu bile bile ona yardım ettin."

 

"Evet." dedi. "Yardım ettim , aşk için. Şu an onu desteklemiyorum. Tekrarlıyorum , yeğenime zarar gelmesine izin vermem. İstersen beni takip ettirip ya da farklı yollar deneyip şüphelerini doğrulamaya çalışabilirsin. Eline istediğin cevap geçmeyecek. Öyle bir şey yok çünkü."

 

Yüzümdeki ciddi ifadeyle ona baktım. Bir şey demedim. O , kapıya doğru gidip kapıyı açarken tekrardan konuştu. "Bu yaptığınızı Arda'ya anlatmayacağım merak etme." Ve kapıyı kapatıp çıktı. Ardından sinirli bir şekilde bakmakla yetindim.

 

Benden daha sinirli olan kişiye döndüm. "Emir-" diye lafa girmiştim ki o da kapıya doğru hareketlenince sustum. Kapıyı hızlıca açıp aynı şekilde hızlı ve sertçe ardından kapatıp evden çıktı.

 

Tek kalmıştım. Orada tek başıma ayakta durmaya devam ederken aklımda tek bir şey vardı.

 

Planımın elimde patlaması.

 

***

 

"Soykan diye birini arıyorum." Bugün içerisinde aynı sorudan birkaç kere sormuş olan Arda bir kere de karşısındaki adama sordu. Birce evden çıktıktan yaklaşık bir saat sonra evden çıkmış , ilk iş olarak Yaprak'ın yangının olduğu gün Soykan ile tanıştığı yere gelmişti. Kasabadaki birçok insanın , özellikle oraya yakın olan insanların yangını bildiği belli olan bir şeydi. Hâlâ nasıl çıktığı bilinmeyen yangın dolayısıyla merak konusu oluyordu.

 

Arda soruyu sorar sormaz ilk durağından ona istediği cevabı verememişlerdi. Her ne kadar kamera kaydı olup olmadığını sorup izlemek istediğini söylese de bunu kabul etmemişlerdi. Oradan eli boş ayrılır ayrılmaz Avlu'ya gitmiş , oradan tanıyan birinin çıkmasını umarak aynı soruyu barmene sormuştu. Avlu'nun herkesin mutlaka uğramış olabileceği bir yer olması oraya gitmesinin nedeniydi.

 

Avlu'da sorduğu kişiler arasında tanıyan birinin çıkması ile Soykan'ın genelde takıldığı yerler hakkında biraz bilgi sahibi olmuştu.

 

Oradan da çıktığında Soykan'ın bazı zamanlar çalıştığını öğrendiği kafeye gitmiş , şimdi de kasada duran adama soruyordu. "Ne yapacaksın Soykan'ı?" Adam pür dikkat ona bakarken , "Bir şey konuşmam gerekiyor onunla." dedi Arda. "Buraya gelecekti o da. Otur sen ben arayıp haber vereyim." Adamı onayladı.

 

Adamın tavırları Soykan'ı gayet iyi tanıyor gibiydi. Soykan'ın Hera'nın yandaşlarından biri olduğu gibi bir ihtimal söz konusuyken bu adam da güvenilmez biri çıkabilirdi. Buna rağmen adam eline telefonunu aldığında Arda çoktan dışarıya çıkmıştı. Yağmurdan dolayı birkaç masa ıslanmış olmasına karşın ıslak olmayan bir masaya oturdu. Soykan'ı bekleyecek , geldiğinde de onunla konuşacaktı. Olabilecekleri akışına bırakmıştı.

 

Zaman yavaş bir şekilde akıp gidiyordu. Kısa süre bekleyeceğini düşünse de buraya gelirken aydınlık olan hava o beklerken karanlığa dönmüştü bile. Bir saatten fazla bir süredir dışarıda oturuyor , kafeye her gelen erkeğe Soykan olup olmadığını düşünerek bakıyordu. Birçok ihtimali tek tek elerken içeri geçip kasadaki adama tekrar sormaya hazırlanıyordu ki arkasından gelen birinin omzuna dokunduğunu hissetti.

 

Ayağa kalkmak için yaptığı hamleden vazgeçip tekrar otururken arkasına baktı. Gün içerisinde Yaprak ile konuşmuştu. Yaprak ona Soykan'ın nasıl göründüğünü kabaca anlatmıştı. Kahverengi kıvırcık saçlar , uzun boy ve esmer ten. Şu an karşısına oturmakta olan bu kişi kesinlikle tarife uyuyordu. "Beni sormuşsun? Neye borçluyum bu ziyareti?"

 

Sabahtan beri bulmak için uğraştığı kişi karşısındaydı artık. Ona sorulacak soru belliydi. "Yaprak ile tanışmışsın yangın günü. Bu konuda onu adeta gaza getirip sonra ortadan kaybolmuşsun." Anlattığı şeyler üzerine soru sormaya geçmeden Soykan lafa girdi. "Sen de sorgulama görevini üstlendin?"

 

"Amacın ne senin? Hera mı gönderdi seni?" Arda karşısındaki ona güven vermeyen bu kişiye sinirleri bozulmaya başlarken alacağı cevabı bekledi. Fazla uzatmadan sormak istediği soruyu sormuşken , Soykan'da herhangi bir duygu tepkisi yoktu. Dümdüz bir surat ifadesiyle oturduğu sandalyeden kalktı. "Cevabını biliyorsun zaten." Ve geldiği yöne doğru yürümeye devam etti. Arda ise hâlâ oturuyor , onun ne yapmaya çalıştığını sorguluyordu.

 

İçerideki adamın onu araması , buraya gelmesi ve verdiği cevap ile Hera için çalıştığını direkt cümle içinde söylemese de kabul etmesi. Soykan'ın gelmesini beklediği süre hariç her şey çok hızlı olmuştu.

 

Sandalyesinde yan dönerken Soykan çoktan caddeyi bitirmiş sola dönüyordu. Arda bir saniye bile düşünmeden onun peşine düşmeye başladı. Az önce olan mantıksız diyalogdan şüphelenmemesi zaten olanaksızdı ama Soykan'ın Hera için çalıştığı bariz bir şeydi artık onun için. Bu , şüpheli durumun içinde doğru olduğunu bildiği bir bilgiydi.

 

Adımlarını normal bir hızda atarak caddeden yürüyordu. Az önce Soykan'ın saptığı yere saptığında etrafına baktı. Bir taraftan yürüyüp bir taraftan da ondan bir iz ararken , az ileride depo gibi bir yerin demir kapısının aralık olduğunu gördü. Adeta orada olduğunu bağıran bir iz gibi hissettiriyordu.

 

Arda oraya doğru ağır adımlarla yürümeye başladı. Diğer yandan da ardı arkası kesilmeyen düşüncelerine kulak veriyordu. Soykan çok kısa süren konuşmalarının ardından giderken Arda'nın onu takip etme ihtimalini düşünemeyecek biri miydi ki? Yaprak'ın gücünü kasabada yankı uyandıracak bir olaya sebebiyet vererek kullanması , buna yol açan kişinin bir büyücü olması ve Arda'nın gün boyu onu bulmak için uğraşmasının sonucu sadece o kısa konuşma mıydı? Demir kapıya yaklaştıkça bir tuzağın içerisine çekiliyor olma ihtimalinin kapısı açılıyordu kafasında ama o durmak yerine kapıya ulaşmıştı bile.

 

Arda'nın ailesinde cadılar olmasına rağmen kendisi böyle adlandırılamazdı. Onda var olan bu güç nedeniyle amcası gibi bir büyücü olamıyordu. Soykan ile karşı karşıya gelmesi durumunda ona karşı kullanabileceği bir gücü yoktu.

 

Dışarıya doğru açılan kapıyı eliyle iyice açtı. İçeride çok fazla eski püskü eşya vardı. Öyle ki , karanlıkta bile bunu anlayabilmişti.

 

Adımını içeri atar atmaz kenarda durmuş onu bekleyen Soykan , elindeki bıçağı tek hamlede açarak Arda'nın karnına sapladı. Sapladığı bıçağı aynı soğukkanlılıkla , hızlı bir şekilde geri çekti. Arda olan bitene anlam veremeden karnına saplanın bıçağın acısıyla kasıldı. Bıçağı çektiği için , Arda çok hızlı bir şekilde kan kaybetmeye başlamıştı. Üzerindeki mavi kazak hızlıca kırmızıya bulanmıştı.

 

Arda elini bıçak yarasının üzerine bastırmak istiyordu. Eli karnının üzerine ulaşabilmişti. Fakat bastırmak için uygulaması gereken güç yoktu. Başının döndüğünü hissediyordu , bilinci yavaş yavaş gidiyordu. Kendini yere bıraktığında kapıdan içeri giren insan silüetleri gördü.

 

İçeriye giren bir kadın ve bir adam yanlarında bir genç kız getirmişti. Adam kızı öne doğru itti. Yerde kanlar içinde yatan Arda'yı görünce , kızın ağzından bir çığlık koptu. Elini ağzına götürmüştü.

 

"Eğer yardım etmezsen ölecek." dedi kadın. Sesi tehditkardı. Bir yandan da tiye alıyor gibi bir sesti.

 

Arda yerde öylece yatmış bilincinin kapanmaması için savaş verirken , neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzlerini zar zor seçebildiği bu insanların kim olduğu hakkında bir fikri yoktu.

 

"Ben..." dedi genç kız. "Yapmak zorundasın. İnkar edemezsin artık." Kadın emin bir şekilde konuştu tekrar.

 

Bir süre için ortamda sadece kızın dehşet içindeki ağlayışı duyuldu.

 

Adam ona yakın bir yerdeyken kim olduğunu zor da olsa anlayabilmişti. Birce'nin evine giren adamdı bu. Arda'nın onlara baktığı başka bir anda , açık olan kapıdan içeri sızan sokak lambasının ışık huzmesinin hizasına gelmişti kadın. Durduğu yerde adeta daireler çizerek gidip geliyordu. Aynı anda yere eğilmiş olan kıza rağmen dikkatini kadına verdi Arda. Soluk tenini ve kızın Arda'nın karnına koyduğu elini görünce yüzüne yerleşen memnuniyet ifadesini içeri sızan ışık sayesinde net bir şekilde yakaladı.

 

Kız Arda'nın kazağını yukarı çekmiş , sol elini karnının üzerine yerleştirmişti. Kadın onlara yaklaştı. Arda kafasındaki parçaları , bilinci kapanmak üzere bir halde birleştirmeye çalışıyordu. İşin en ilginç tarafı , kız elini koyduğu andan itibaren acının yavaş bir şekilde azaldığı hissine kapılmıştı.

 

Kadın yerde yatan Arda'ya eğildi."Koleksiyonumun tamamlanmasına bir kişi kaldı." Yüzünü ona yaklaştırmış olan bu kadının kim olduğunu anlamak artık zor değildi. Parçalar yerine tam anlamıyla oturmuştu. Koleksiyon diye bahsettiği şey eşyalar değildi. İnsanlardı. Arda , Birce , Emir , Yaprak ve Arda'nın yarasını iyileştiren kız. Geriye bir kişi kalmıştı. Bu kadın , Hera'ydı.

 

Kadın hâlâ oradayken Arda'nın dudaklarından o isim döküldü.

 

"Hera."

Loading...
0%