@maysaberran
|
İşteee yeni bölüm. Bu sefer gece yarısına kalmadım 😂. *** Sevgi nasıl bir şeydi? Sadece insan olan bir varlık mı sevilirdi? Taşı, toprağı, çiçeği, böceği, kediyi, köpeği, ya da sadece bir kumaş parçasını sevemez miydi insan? Bir sevgilinin aşığını sevdiği gibi, bir annenin evladını sevdiği gibi sevemez miydi? Sevilirdi elbette! İşte Şifa da böyle sevmişti. Bir anne evladını nasıl severse, öyle sevmişti Oniks'i. Hiçbir zaman ona bir ejderha gibi davranmamış ve onu bunun için kullanmamıştı. Tüm yaşamını ona göre ayarlamış ve adamıştı. Yaptığı tüm fedakârlıklar onun içindi ve Oniks de bunun farkındaydı. Bu yüzden o da tüm sevgisini ve bağlılığını Şifa'ya vermişti. Onu sahibi olarak değil, annesi gibi görmüştü. Şimdi ağzında kalın gövdeli, üstü çiçek dolu bir ağaçla Şifa'nın karşısındaydı. Sırf yaptığı hatayı telafi etmek ve annesinin gönlü olması için en iyisini getirmeye çalışmıştı. Gözleri direkt annesini buldu, o da diğerleri gibi gülüyordu. Oniks heyecanla kuyruğunu sallayarak Şifa'ya doğru ilerlemeye başladı. Annesinin çiçeklere sevineceğini biliyordu. Annesinin gülen gözlerine baktı ve hemen ardından gri, keskin gözleri Ahon'a kaydı. Daha doğrusu annesinin ellerini sıkıca tutan Ahon'un ellerine baktı. Gözleri yavaşça sivrileşmeye başlarken hızla annesinin yanına gelip kuyruğunu Şifa'nın beline sardığı gibi onu Ahon'un tutuşundan kurtardı. Ahon, Şifa'nın ellerini sıkıca tuttuğundan öne doğru gitsede kendini toparlayarak ayağa kalktı. Artık iki öfkeli ve tehditkar gri gözler birbirine bakıyordu. Ahon, Şifa'nın gülüşüne öyle kapılmıştı ki yanlarına kadar gelen Oniks'i son anda fark etmişti ve daha tepki veremeden ejderha, kadını kendinden uzaklaştırmıştı. Ahon kaşlarını çatarak ejderhaya baktı. Bu ejderhayı kanı ile mühürlerken bir hata mı yapmıştı? Başka türlü, ona düşmanmış gibi bakmasının açıklaması olamazdı. Ayrıca kadını da sürekli koruyor ve kıskanıyordu. Bu ejderha aradaki mührü hissetmesine rağmen daha kendine bir kere bile bağlılık göstermemişti. Ahon bu işi bir an önce çözmek istiyordu. Çünkü yavaş yavaş savaşın yaklaştığının farkındaydı, bunu hissediyordu. Zamanında 'Kara Ejderha'yı' kaçırmaya çalışarak onu güçsüzleştirmeyi hedefleyenler hala yakalanmamıştı. Ahon, bu işin arkasından kim veya kimler varsa tekrar harekete geçebileceklerinden şüpheleniyordu. Bu yüzden en kısa zamanda ejderhayı yanına çekerek onu eğitmeliydi. Fakat bu ejderha hala ona tek bir adım bile atmamıştı. Yine de, en azından şimdilik kadın ve ejderhanın gitmesini engellemiş olsa da hala bir sorun vardı. Bu ejderha kadına yaklaşmasına izin vermiyordu. Bu tam bir saçmalıktı ve Ahon bu saçmalığa daha fazla dayanamayacaktı. ''Bu duruma alışsan iyi edersin. Artık ne annen benden ayrılabilir, ne de ben annenden.'' Ahon alayla 'anne' kelimesini iğneleyerek konuşmuştu ve Oniks'in öfkesini daha fazla üzerine çekmişti. Şifa şaşkınlıkla bir Ahon'a bir Oniks'e baktı. Ahon gülerken Oniks put gibi kalmıştı. Şifa tam o anda olaya müdahale etmesi gerektiğini anladı. Çünkü Oniks her an adamı parçalamak için atılabilirdi. Şifa Oniks'e doğru bir adım atacakken tam da tahmin ettiği şey oldu. Oniks ağzındaki çiçeği(!) Şifa'nın ayaklarının dibine bıraktı ve Ahon'a doğru atıldı. Bunların hepsini o kadar kısa sürede yapmıştı ki kimse ne olduğunu anlayamamıştı. Son anda Şifa yanından geçen dikenli, uzun kuyruğu tuttuğu gibi, ''Oniks, dur!'' diye bağırdı. Oniks derin hırıltılı nefeslerinin arasında bu emre uysa da, ağzından Ahon'a doğru ateş topu fırlatmasına kimse mani olamadı. Şifa parıldayan ateş topunun hedefini gördüğünde büyük bir çığlık attı ve hızla ellerini gözlerine kapattı. Oniks ne yapmıştı? Bu ejderhanın gerçekten öfke problemi vardı ve Şifa bunu yeni fark ediyordu. Kısa bir süre elleri gözlerinde kaldıktan sonra saçlarının arasında ve ellerinin üstüne hissettiği sıcak nefes ile ellerini gözlerinden yavaşça çekti. Şifa, hemen yüzünün önünde duran iri, gri gözlere baktı. Oniks burnunun dibine kadar girmiş dikkatle ona bakıyordu. Büyük ihtimalle neden çığlık attığını anlamaya çalışıyordu. Şifa hızla Oniks'in arkasında duran adama baktı. Sapasağlam duruyordu. Ama ateş topunun ona çarptığından emindi. Onun normal olmadığını biliyordu, yani en azından ateşten etkilenmediğini ama bu kadar da olmazdı. Bir çizik bile yoktu. ''Ateş bana zarar vermez.'' Şifa, Ahon'un gözlerine baktı. Çaktırmasa de derin bir nefes vermişti. Bir an her şeyin karışacağını düşünmüştü. ''Bu duruma sevinsem mi, üzülsem mi bilemedim doğrusu.'' Şifa'nın sözlerine Ahon kaşlarını çattı. Sonra tekrar alayla, ''Sevinmelisin. Sonuçta Ruh Eşini kaybetmek istemezdin değil mi?'' dedi. ''Kesinlikle, kendimi üzüntüden dağlara taşlara atardım.'' Şifa'nın sözleri alay kokuyordu fakat hemen sonra ciddi bir sesle konuşmaya devam etti. ''Bu işin en kısa zamanda bitmesini istiyorum. Mühür sonsuza kadar sürmeyecek herhalde değil mi?'' Şifa'nın sorusuyla herkes gerildi fakat Şifa bunu fark edemedi, tüm dikkatini Ahon'a vermişti. Ahon, kadını dikkatle süzdü. Şimdi bu kadın onunla mühürlü kalmak istemiyordu öyle mi? Ahon dişlerini sıkarak öfkesini bastırmaya çalıştı. Neden, neden onunla mühürlü kalmak istemiyordu? Kısa bir an durdu ve düşüncelerinin gittiği yeri fark etti. Ahon, kadın ile arasındaki bağı sevmişti. Onun ruhunu benimsemişti ve şimdi kadının böyle söylemesine öfkelenmişti. Demek ki kadın bu ağı sevmemişti. Yine de düşüncelerini söylemeyecekti, madem bu kadın mührün bozulacağını düşünüyordu, o zaman öyle düşünmeye devam edebilirdi. ''Elbette, benim de seninle bir ömür mühürlü kalacağımı düşünmedin herhalde.'' Şifa'nın sözlerini taklit ederek kurduğu cümle tam olarak bir rezillikti. Diğerleri şaşkınlıkla Ahon'a baktı. Liderleri, Şifa'ya gerçeği söylememiş miydi? Liya tartışmanın ve ortalığın kızacağını anlayarak Şifa'ya doğru yürüdü. ''Şifa istersen sana etrafı gezdirebilirim.'' Liya'nın önerisine Dora da katıldı. ''Ben de size eşlik edeyim. Temiz havaya ihtiyacım var.'' Şifa bir Dora'ya bir Liya'ya baktı. Çok güzel bir teklifti, Şifa'da artık rahat bir nefes almak istiyordu. Günlerdir stresten, endişeden hiçbir şeye konsantre olamamıştı. Şu barbar adamdan uzaklaşsa iyi olacaktı. Fakat o konuşamadan bir başkası onun yerine konuştu. ''Hiçbir yere gidemez. İşimiz bitmedi.'' Oniks ve Şifa aynı anda Ahon'a dik dik baktı. Bu adam ondan daha ne istiyor? ''Ne istiyorsun daha? Çok sıkıldım artık.'' ''Bende meraklı değilim seninle aynı yerde durmaya, gidemezsin dedim. Bitti.'' Ahon, kaşları çatılmış ona öfkeyle bakan kadından bakışlarını çekip hemen kadının yanında duran ejderhaya baktı. Oniks'in dişleri birbirine kenetlenmiş, öfkeli ve sık nefesler alarak kendisine bakıyordu. Ahon, ejderhanın bu tepkilerine artık alışmıştı. Gözlerini tekrar kadına çevirdi. ''Sen bana emir veremezsin. Gidiyorum, hadi durdur beni.'' Şifa saçlarını savurarak hırsla arkasını döndü ve büyük, gümüşten yapılmış kapıya doğru ilerlemeye başladı. Bu sefer dediğini kesinlikle yapmayacaktı. Şimdi, durdurabiliyorsa durdursun onu. Ahon, Şifa'nın tepkisine şaşırmamıştı. Bu kadın geri adım atmıyordu. Yine de böyle çekip gitmesine de izin verecek değildi. Öne doğru atılıp kadını tutacakken, Oniks hızla önüne atıldı. Ahon gri, sivrileşmiş ve ateş düşmüş gözlerde kendini gördü. Oniks bir yandan hırlıyor bira yandan da geri geri adımlar atarak Ahon'u kontrol ediyordu. Annesi neredeyse kapıdan çıkmak üzereydi ve ona yetişmesi gerekiyordu. Ahon bu meydana okumaya karşılık verecekken kolunun tutmasıyla durdu. ''Ahon kızı biraz rahat bırak. Artık düşündüğün gibi de kaçamaz zaten.'' Khan, kapıdan çıkmak üzere olan kadın ve ejderhaya bakarak Ahon'a döndü. ''Lider, Khan haklı. Kız biraz kendine gelsin.'' Umur da Khan'ı desteklediğinde, Ahon derin bir nefes vererek başını salladı. Pekala, sadece bu seferlik bir şey demeyecekti. Ahon, Liya ve Dora'ya dönüp konuşacağı anda ejderhanın hızla onlara doğru geldiğini gördü. Hepsi aynı anda gerilerek Oniks'e baktı. Oniks dikkatli bakışlarının arasından onları geçti ve yere bıraktığı çiçek ağacı aldı. Ağzında tuttuğu ağaçla onlara, en çok da Ahon'a, tehditkar bir şekilde bakarak hızla kapıya doğru ilerledi ve çoktan gözden kaybolan Şifa'nın yanına gitti. Hepsi öylece durmuş kapıya bakarken Ahon sabır çekerek tekrar kızlara döndü. ''Liya ve Dora, kızın yanına gidin ve sakın gözünüzden ayırmayın.'' Liya ve Dora, Ahon'un dediğini yaparak kapıya doğru ilerlediler ve gözden kayboldular. Ahon bir süre kapıya baktıktan sonra çıkışı gösteren, yere kadar uzanan cama doğru ilerledi. Gri gözlerini dışarıya dikti ve gözleri istediğini bulmak için hızla etrafı taradı. Fakat aradığını bulamadı. ''Büyük ihtimalle arka tarafa geçtiler. Merak etme bir şey olmaz.'' Ahon omzunun üstünden Khan'a baktı. ''Merak etmiyorum.'' diye homurdandı. ''Kesinlikle etmiyorsundur.'' Sahn'ın bıyık altı konuşmasını duyan Ahon hızla gözlerini ona dikti. ''Bir şey mi söyledin?'' Sahn boğazını temizleyerek, ''Sadece, Şifa ile daha ne işin kaldığını soruyordum.'' dedi. Ahon kaşlarını çatarak Sahn'a bakmaya devam etti. Kadına ne zamandan beri ismiyle hitap ediyordu? Peki kendisi neden ona ismiyle hitap etmiyordu? Ahon'un öfkeli bakan gözleri düşüncelerle doldu. Gerçekten neden kadına ismiyle hitap etmiyordu? Neyden çekiniyordu? Kendine itiraf edemiyordu ama kadının ismini bir kere söylerse kendisini ele geçireceğini düşünüyordu. Bu saçma düşüncelerden bir an önce kurtulmalıydı. O kadının aklını karıştırmasına izin vermemeliydi. Öfkeli bir nefes verdikten sonra tekrar cama döndü. ''Lider, gerçekten nasıl bir işin vardı? Başka ne kaldı ki?'' Khan'ın gerçekten merakla sorduğu soruya Ahon sessiz kaldı. Fakat canına susayan Sahn sessiz kalmadı. ''Yanın da biraz daha fazla tutmak dışında bir işi olduğunu sanmıyorum.'' Ahon dişlerini sıkarak tekrar sessiz kaldı. Lanet olsun ki haklıydı. O an sadece gitmesini istememiş ve aklına gelen ilk şeyi söylemişti. Ama bu pislik adamdan hiçbir şey kaçmıyordu. Sahn, Ahon'un tekrar sessiz kalmasıyla doğru bir yere parmak bastığını fark etti ve kendisine bir şey dememesinden destek alarak devam etti. ''Lider, kızma ama bence kadını bu şekilde kazanamazsın. İlk başta çok kaba davranıyorsun.'' Ahon'un bedeni gerildi ama Sahn'ı durduracak bir şey demedi. Sahn'da bundan destek alarak diğerlerinin şaşkın bakışları arasında devam etti. ''Kadınlar onlara değer veren ve dinleyen erkeklerden hoşlanırlar. Biraz daha centilmen, anlayışlı, kibar ve en önemlisi dürüst davranmalısın.'' Ahon, Sahn'ı son cümlesine kadar arkası dönük dinledi. Fakat son cümleleri söylediği anda hızla arkasını döndü. ''Sen bana yalancı mı diyorsun?'' Sahn bir adım geri atarak boğazını temizledi. ''Yani, yalancı demeyelim de gerçekleri saptırıyor diyelim.'' Ahon kaşlarını çatarak Sahn'a bakmaya devam ederken araya Khan girdi. ''Lider, bu muhabbete çok dahil olmak istemiyorum ama merak ettiğim bir şey var. Sen, kız mühür hakkında gerçekleri söylemedin mi?'' Khan tüm konuşma boyunca şaşkınlıkla sessiz kalmıştı. Sahn'ın kadınlar konusunda Ahon'a fikir verdiği sahneyi aklından kazıyıp atmalıydı. Buna inanamıyordu. Fakat yine de başka bir sorun vardı. O da mühür hakkında ki gerçek. Ahon'un omuzları gerildi ve tekrar arkasını döndü. Böylece herkes cevabını almış oldu. Ahon gerçeği söylememişti. ''Sen, kadına mühürleneceğini söylediğinde hepimiz çok şaşırdık. Böyle bir şey yapacak birisi değildin. Hem de hiç tanımadığın bir kadınla yapacak biri hiç değildin.'' Umur'un sözleri ile Ahon homurdandı. ''Bu durumu istemeyen tek kişi bana Şifa gibi geliyor.'' Sahn sırıtarak konuştuğunda Ahon daha fazla dayanamadı ve arka tarafı gösteren camlara doğru ilerledi. Oradaki camlardan baktığında nihayet istediğini gördü. Şifa ve kızlar bir ağacın altında oturmuş gülerek sohbet ediyorlardı. Parlayan güneş Şifa'nın beyaz tenini aydınlatıyor, açık kumral uzun saçlarını patlatıyordu. Ahon kadını izlemeye dalmışken Umur'un sesiyle kendine geldi. "Gerçeği kıza ne zaman söyleyeceksin?" Ahon derin bir nefes aldı ve yavaşça bıraktı. Bunu düşünmemişti. Kendisini o kadar çok mühürlemeye odaklamıştı ki, bu ayrıntı aklına hiç gelmemişti. Ta ki kadın ondan mührün bozulmak istediğini söyleyene kadar. "Kadın bunu şimdilik bilmeyecek. Diğerlerini, hatta Şifacı Ak'ı da uyarın. Ağızlarından bir şey kaçırmasınlar." Ahon mühür ile ilgili son sözlerini söylerken, Şifa onu duymuş gibi cama bakarak gözgöze geldiler. "Bu mührün kırılmasının bir yolu olmadığını bilmeyecek. Sonsuza kadar birbirimize mühürlü kalacağız." *** Bölüm bitti ama nasıl bitti bende bilmiyorum. Nedense bu bölümü yazarken zorlandım. O yüzden biraz kısa oldu sanki. Yine de keyifli okumalar. Umarım beğenirsiniz. 💜 |
0% |