Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18. Başlangıç

@maysaberran

Size bol Ahon ve Şifa'lı bölüm bırakıyorum. Umarıö bölümü beğenirsiniz. Çünkü biraz acele ile yazılmış bir bölüm oldu. Ama beni içime sindi.

Bu arada bir haftalık tatilde ne yazdığımı unutmuşum 😂😂 Bu yüzdem tekrar yazsığım hikayeyi okudum. Mantık hatası yapmak istemiyorum. Ama eper gözümden kaçmılsa bana yazın lütfen hemen düzeltelim. Şimdiden hepinize teşekkür ediyorum. ❤️💜💙

***

Ateşin can yakmayan o tatlı sıcaklığı iki bedeni tamamen sarmıştı. Kalpleri bedenlerini terk etmiş bedenleri bulutlarda süzülüyormuş gibi hissediyorlardı. Daha önce hiç yaşamadıkları bu özel an ikisi içinde asla unutulmayacaktı. Aralarındaki bağ ise daha da güçlenmişti.

Şifa bedenini yakıp kavuran, aklını uzaklara götüren bu duruma daha ne kadar dayanacağını bilmiyordu. Her an bayılabilirdi. İlk kez deneyimlediği bu an, onu tamamen hapseden adam sayesinde mi nefes kesiciydi? Belini sımsıkı saran kollar sayesinde vücudu Ahon ile bir bütün oluşturmuş. Elleri, Ahon'un sert göğsünden boynuna sarıldığında ise dudaklarında gezinen yumuşak dokunuşlar sertleşmeye başladı. Kulaklarına gelen derin inleme sesi yanaklarını bir kaç ton daha kırmızıya boyarken artık nefes almakta güçlük çekmeye başlamıştı. Ahon'nun belinde olan ellerinden biri saçları arasına karışıp onu daha fazla kavradığında Şifa'da hakim olamadığı kısık sesli bir iniltiyi serbest bıraktı. Kendine yabancı gelen sesle son mantık kırıntılarını toplamaya çalıştı. Ciğerlerinde ki nefes bitmek üzereydi bu yüzden geri çekilmeye çalıştı. Fakat Ahon kadının bu kadar çabuk kurtulmasına izin vermedi.

Ahon uzakta olduğu süre boyunca kadını düşünmüş ve aklına gelen bir çok hayal ile savaşmak zorunda kalmıştı. Geri döndüğünde ve onu gördüğünde, kadını kolları arasına almamak için kendisine zorlukla sahip çıkmıştı. Çadırda yalnız kaldıklarında böyle bir şey yapacağını düşünmemişti. Fakat Şifa ona yaklaştığında ve tatlı kokusu ciğerlerine sinsice kıvrılıp ele geçirdiğinde tüm mantığını kaybetmişti. O andan itibaren düşünebildiği tek şey kadının kırmızı ve davetkar dudakları olmuştu. O dudakların göründüğü kadar tatlı olup olmadığını merak ediyordu. En sonunda ise kendini kadının dudaklarında kaybederken bulmuştu ve hayal ettiğinden de tatlı olduğunu kabul etmeliydi. Kadını daha fazla kendine çekerken duyduğu kısık sesle kontrolü tamamen kaybetme noktasına gelmişti. Öyle ki kadın uzaklaşmak istediğinde izin vermemiş kaburgalarının arasında saklamak istercesine daha fazla sarmıştı. Kadın tekrar uzaklaşmaya çalıştığında yine bırakmadı. Gitmesine izin veremezdi. Eğer izin verirse kaçmasından korkuyordu.

Şifa biraz daha nefes alamazsa boğulacaktı. Bu adamın derdi neydi? Şifa artık yumuşak dokunuşları bir kenara bırakmış, dudaklarını hırpalayan adamın göğsüne yumruklar atmaya başladı. Acilen kendisine gelmesi lazımdı. Şifa'nın heyecanla atan kalbi panikle çırpınmaya başladı. Ahon şu anda kontrolünü kaybetmiş vahşiler gibiydi. Şifa tutamadığı acı bir iniltiyle adama rastgele vurmaya başladı. Sonunda çırpınışlarını duyan Ahon yavaşça durdu ve kararmış gözleri ile Şifa'ya baktı. Nefes nefese kalmış iki heyecanlı kalp öylece kalmıştı. Şifa'nın. Ahon'un göğsünde yumruk olmuş elleri açılarak gömleğine tutundu.

Ahon yeşile dönen duru gözlere baktı ve daha sonra yavaşça kadının şişmiş ve hırpalanmış dudaklarına baktı. O anda yaptığı şeyin farkına vardı. Tam bir hayvan gibi davranmıştı. İçinden kendine küfürler savururken hızla tekrar Şifa'nın gözlerine baktı. Ondan iğrenmesini ve korkmasını istemiyordu. Güzel başlayan bir anı nasıl böyle bir şeye çevirebilmişti.

''Canını yaktım değil mi?'' Ahon, Şifa'nın saç uçlarına okşarken tekrar kederle konuştu.

''Dediğin gibi, ben gerçekten barbar bir adamım.'' Yüz çizgilerine kazınan hüzünle Şifa'ya bakmaya devam etti. Bu kadını yaralamadan sevebilecek miydi?

Şifa, Ahon durduğu anda kaçmayı düşünüyordu. Fakat acıdan değil, utançtan. Kendilerini buldukları durum o kadar yüz kızartıcıydı ki, Şifa artık kimsenin yüzüne bakamayacağını düşünüyordu. Günlerce kaçtığı adamın avuçlarını düşmüştü. Üstelik o kadar inkarına rağmen. Her şeyden önce bu adamın kendisine bir şeyler hissedeceğini hiç düşünmemişti. İlk zamanları hatırlıyordu da, ne kadar korkunç gelmişti gözüne fakat o öfkesi geçtiğinde göründüğü kadar korkunç olmadığını anlamıştı. Hatta şefkatli bir yanı olduğunu söyleyebilirdi ve tabi ki sinir bozucu olduğunu da söyleyebilirdi. Ama hala merak ettiği şeyler vardı. Bir insan bu kadar kısa sürede birini sevebilir miydi? Yoksa mühür yüzünden mi bu hale gelmişlerdi? Fakat mühür bir gün yok olmayacak mıydı? O zaman içini ısıtan, rengarenk çiçekler açtıran bu hisler nedendi? Hiç birini bilmiyordu ta ki kalbinin ritmini değiştiren o dokunuşu hissedene kadar. Şifa karşısında duran bu gri gözlere aşık oluyordu. Beline sarılan kolların sıcaklığını, dudaklarına değen dokunuşları, ciğerlerine giren başka bir nefesin ferahlığını hissedene kadar aşkın bu kadar yoğun bir şey olduğunu bilmiyordu. Fakat öğreniyordu ve öğrenmeye devam edecekti. Yavaşça saçlarına dokunan sert elleri tuttu.

''Canım yanmadı.'' Konuşmasıyla ona daha dikkatle bakan adamdan utançla gözlerini kaçırarak devam etti.

''Sadece nefesim tükenmek üzereydi.'' Kısa bir sessizlikten sonra Ahon, bakışlarını kaçıran kadının çenesini severek yüzünü kendisine yaklaştırdı ve gözlerine bakmaya çalıştı.

''Şifa,'' Ahon tüm benliğini kaplayan ve ismini dudaklarından döktüğü an etrafını saran o huzurla dolup taştı. Bir kez daha işleri bu kadar hızlandırdığı için kendini tebrik ediyordu. Tam olarak bu kadına ne zaman bağlandığını bilmiyordu fakat artık umurunda da değildi. Ona, 'Bir gün ansızın bir kadına bağlanacaksın.' deselerdi, o kişiyi bir süre zindanlarında misafir ederdi. Fakat büyük konuşmaması gerekiyormuş. Ansızın bir kadına bağlanmış ve tüm benliğini kaybetmişti.

''Ben konuşmakta pek iyi değilim.'' Kısa bir an durup Şifa'nın bir tutam saçını parmağına doladı.

''Söylemek istediğim bir şey var. İkimiz ile ilgili.'' Şifa nefesini tutmuş tüm dikkatini Ahon'un sözlerine vermişti.

''Seni istiyorum.'' dedi Ahon tek nefeste. Sonradan bunun yanlış anlamaya müsait olduğunu fark edip ekledi,

''Kalbini, ruhunu istiyorum. Yanım da kalmanı, bana bakmanı, sana bakmayı istiyorum. Çok ani oldu ama istiyorum.'' Ahon anlını Şifa'nın anlına yasladı. Şu an ki çırpınışlarını Sahn görse yıllarca dilinden kurtulamazdı. Küçük bir kadının onu getirdiği hale inanamıyordu.

''Seni öptüm çünkü benden başka hiçbir yere gitmene izin vermeyeceğim. Ruhun bana mühürlü, bende sana mühürlüyüm.'' Derin bir nefes alıp Şifa'nın tepkisini ölçmeye çalıştı. Fakat öylece pür dikkat gözlerine bakıyordu.

Şifa, Ahon'un her kelimesinde biraz daha mantığını yitiriyordu. Artık daha fazla bu adama kayıtsız kalamayacaktı. Henüz o sihirli sözler dökülmemişti ama Şifa ilk defa bir erkek tarafından sevilmenin nasıl bir duygu olduğunu tatmak üzereydi ve bunu geri çevirmeyecekti. Bir şey diyemeden Ahon tekrar konuştu.

''Nefret etmedin değil mi?'' Şifa, kararmış ama griliğini yitirmemiş gözlere bu kadar yakın bakarken konuşması çok güçtü.

''Sen ettin mi?'' Zaten sakinleşmemiş kalbi, hem çenesine devam eden dokunuşlarla hem de Ahon'un eriten sıcaklığını hissetmesiyle tekrar hızlanmaya başlamıştı.

Ahon yüzüne ılık bir rüzgar gibi değen nefeslerle yavaşça gülümsedi ve dudakları bir kez daha buluşmadan önce tekrar konuştu.

''Cevap vermektense göstermeyi tercih ederim.''

Şifa onu tekrar ele geçiren ateşle Ahon'un omuzlarına sıkıca tutundu. İlkinden daha da yumuşak olan dokunuşlar özür diler gibiydi. Bedenini saran kalın kollarla Şifa da ellerini adamın şişmiş pazılarına koydu ve aniden durdu. Hızla kendini geri çekerken Ahon ne olduğunu anlayamadı. Yanlış bir şey mi yapmıştı? Yoksa bu sefer canını mı yakmıştı? Anlık bir tedirginlik hissederken Şifa'nın konuşmasıyla rahat bir nefes verdi.

''Yaranı unuttuk.'' Şifa böyle bir şeyi nasıl unutabilmişti. Sözde birde şifacı olacaktı. Eline sürülen kanı umursamadan tekrar Ahon'un yaralı kolunu tuttu. Temizlemeye çalıştığı yara tekrar kanamıştı. Çok derin durmuyordu ama yine de temizlenmezse mikrop kapı daha kötü olabilirdi.

''İyi misin? Hemen temizleyeceğim yarayı.'' Şifa başka bir temiz bez almak için ayağa kalkmaya çalıştığında Ahon, kadının bileğini tutarak buna engel oldu. Şifa'yı hızla tekrar kendine çekerken,

''Önce bana cevap vermen gerekiyor.'' Ahon tuttuğu ince bileğin iç kısmında baş parmağını gezdirmeye başladı.

Şifa bileğine değen dokunuşlara dikkatini vermemeye çalışarak kaşlarını hafifçe çatarak Ahon'a baktı.

''Ne cevabı?''

''Bu barbar adamı kabul ediyor musun, cevabı.'' Şifa şaşkınlıkla dona kaldı. Bu kadar hızlı bir ilerlemeyi beklemiyordu. Ne diyecekti? İnkar etmenin bir anlamı yoktu o ada bu adamı istiyordu. Her seferinde barbar diyerek kışkırttığı adamı istiyordu. Bir evi olduğunu ona hissettiriyordu. Yanakları kızararak başını salladı. Boğazını hafifçe temizleyerek,

''Ben, ediyorum.'' dedi. Ahon gülerek kadının ince bileğinin iç kısmına sıcak bir öpücük kondurdu. Bu hareketle Şifa'nın kalbi teklerken, adamın güzel gülümsemesi ile kalbinin tamamen durduğunu hissetti.

''Pişman olmayacaksın. Söz veriyorum.''

***

Şifa yarayı tamamen sardıktan sonra derin bir nefes verdi. Arada kendi canı da yanmıştı. Ama dayanılmayacak gibi değildi. Kendisi böyle bir yara almadığı halde acıyorsa Ahon'un canı kim bilir ne kadar yanmıştır. Nasıl yaralanmıştı ki? Hani burada barış ve huzur vardı.

''Nasıl yaralandın ki? Hani burada huzur hakim olmuştu?'' Ahon'un bedeni gerilirken bakışlarını üzerinden hiç çekmediği Şifa ike göz göze geldi.

"Bir kaza sadece önemli değil." Ahon kadına gerçeği söylerek onun canını sıkmak istemiyordu. O burada huzur içinde yaşamalıydı.

"Nasıl önemli değil? Herkes savaştan bahsediyor." Şifa'nın sözleri ile Ahon birden diklenerek ona baktı.

"Kim konuşuyor?" Bu şekilde etrafta pervasızca konuşan kişilere hemen ayar vermeliydi.

"Bunun ne önemi var? Bana doğruyu söyle, lütfen. Tehlikeli bir durum mu var?"

Ahon gözlerini bir anlığına kapatarak sakinliğini korumaya çalıştı. Hangi durumda daha iyi olurdu? Anlatırsa mı, yoksa saklarsa mı? İki durumda da Ahon'un önceliği her zaman Şifa olacaktı. Ama en sonunda gerçeği öğrenecekti. Bu durumda kendisinden duyması daha iyi olurdu.

"İhanet her zaman vardı. Bizim klanlarımızda da var. Önemli olan klanlar arasındaki birliğin bozulmaması. Fakat Set'in tohumları her yerde var. Bizim klanlarımızda birleşmeyi istemeyen ve bağlı olmadan yaşamak isteyen insanlar çıkabiliyor. Biz onlara 'Bağımsızlar' diyoruz."

"Bağımsızlar mı? Onlar normal mi?" Ahon gülümseyerek Şifa'nın yüzüne düşen saçları geriye itti.

"Biz normal değil miyiz?" Şifa sözlerinin gittiği yeri fark edince hafifçe kızardı. Fakat haksız sayılmazdı sonuçta bu adam ateşler içinde yanıyordu ve tek bir saç teline bile bir şey olmuyordu. Üstelik diğer herkesde en az bir ejderha ile bağ kurmuş şekildeydi. Yine de düşüncelerini sesli bir şekilde dile getirmeden kendini savunmaya geçti.

"Hayır öyle demek istemedim. Yani, şey-" Ahon, Şifa'nın daha fazla kıvranmasına dayanamayarak sözlerini kesti.

"Evet normal sayılırlar. Hiç bir koruyucuya bağlı değildirler. Kendi hallerinde gruplar şeklinde yaşarlar. Bazıları oldukça medeni iken bazıları yağmacıdır. Bizde bu yağmacı grupların Seth ile beraber bir şeylerin peşinde olduğunu düşünüyoruz."

"Set dediğiniz kişi asırlar önce değil miydi? Ölmüş olması gerekmiyor mu?" Ahon başını sallayarak kafası karışmış kadına baktı. Öğrenmesi gereken daha çok şey vardı. Yine fazla derine girmeden anlatmaya çalıştı.

"Set sadece Yılan'larla değil, çok güçlü cadılarla da anlaşma yapmıştı. Sizin dünyanız da nasıldı bilmiyorum ama burada kara büyü ile ilgilenen cadılar vardır. Aslında onlara büyücüde denilebilir. Hepsi kötü değildir fakat Set aralarından bir kaçını kendi yanına çekmeyi başardı. Savaşı kaybedip sürüldüğünde ise cadılarda onunla birlikteydi. Cadıların en büyük özelliği sadece bir kereye mahsus bir canlıya ölümsüzlük hakkı verebilirler." Ahon durarak Şifa'nın anlayabilmesi için müsaade verdi ve daha sonra devam etti.

"Set bu hakkı kullandı. Savaşa girmeden önce. Fakat elbette her şeyin bir bedeli vardır. Ölümsüzlük karşılığında insanlığını kaybedersin."

"Nasıl yani artık insan değil mi?" Ahon gözleri irice açılmış kadına baktı. Fazla geleceğini biliyordu.

"Artık bir canvardan başka bir şey değil. Fakat neye benzediğini biz bilmiyoruz. İşte durum bu. Onların bağımsızları kullanarak tekrar harekete geçeceğini düşünüyoruz."

Sözleri bittiğinde dikkatle Şifa'ya baktı. Korkmamasını temenni ediyordu.

"Bir insan kendine neden bunu yapar ki?" diyerek yüzünü buruşturdu.

"Ne olursa olsun seni koruyacağım. Asla zarar görmeyeceksin."

Ahon hemen yanında oturan kadının yüzüne doğru eğilince beklemediği bir duraksamayla karşılaştı.

Şifa tekrar yaklaşan adamla aklını kaybetmeden önce harekete geçti ve hızla avucunu adamın dudaklarına kapattı.

"Nasıl yaralandığını anlatmadın?"

Ahon dudaklarına değen sıcak avuçları öperek elleri içine aldığında Şifa bayılmamak için üstün bir çaba sarf etti. Bu adam gençliğine zarardı.

"Anlatayım." diyerek Şifa'nın elini bırakmadan başlarına gelen olayları ve buldukları hazineleri anlattı.

"Bu kadar dikkatsiz olabileceğini düşünmedim." Ahon, ona Kara Ejderha ile beraber uçmadıktan sonra güçlerini tam anlamıyla kullanamadığını söyleyemedi. Onun yerine,

"Tüm dikkatim sendeydi." dedi. Şifa hafifçe kızararak,

"Böyle cümleler sana ait gibi durmuyor." diyince Ahon gülerek Şifa'nın belini kavradı.

"Senin gözlerinde tam bir barbarım anlaşılan." Şifa da gülerek Ahon'a baktı.

"İlk zamanları düşününce, fazlaca yol katettiğini düşünüyorum." Şifa'nın sözleri ile Ahon'un gülümsemesi soldu. Başını Şifa'nın saçlarına gömerek sıkıntılı bir nefes aldı.

"O zamanlar için senden özür dilemeliyim. Öfke gözlerimi kör etmişti. Bir yıl boyunca her yerde Kara Ejderha'yı aradım. Artık pes etmek durumundaydım. Çünkü güçlerim neredeyse yok olmak üzereydi. Kara Ejderha olmadan Liderliğimin hiç bir anlamı yok. Fakat sen öyle bir anda geldin ki, tam da her şeyin bittiğini düşündüğüm ve yok etmek istediğim anda geldin. Bende tüm öfkemi senden çıkarttım." Ahon, Şifa'nın gözlerine bakarak,

"Sade bir özür ile geçmez biliyorum. Ama merak etme sana bambaşka bir Ahon göstereceğim." dedi.

Şifa düşündü. Kendisine ait bir şey çalınsaydı ve sonra birden ortaya biri ile birlikte çıksaydı ne yapardı? Oniks'i düşündü. O kişiyi parçalara ayırırdı. O anda mantığının devre dışı kalacağını biliyordu. Bu yüzden ilk zamanlarda ona ne kadar kızsa da şimdi anlıyordu. Oniks kendisi için ne ise Ahon içinde oydu. Yine de içinde uslanmayan kız haince sırıttı.

"Merakla bekliyorum, yeni Ahon'u."

İkisi göz göze gülümsemeye devam ederlerken Şifa aklına gelenle hızla doğruldu. Ahon bu ani hamleyi anlayamazken o da doğruldu.

"Ne oldu?" dedi birden telaşlanan Şifa'ya.

"Oniks." Ahon kaşlarını çatarak etrafına baktı. O sürüngenin her an bir yerden çıkmasını bekliyordu zaten. Fakat etrafta hiçbir şey yoktu.

"Ne olmuş ona?" kayıtsız ses tonuna karşılık Şifa telaşla konuşmaya başladı.

"Oniks bu durumu bilmemeli." Ahon kaşlarını havaya kaldırarak durdu. Kara Ejderha nasıl olurda savaş durumu hakkında bir bilgisi olmazdı. Bu durumu Şifa'nın ejderha için fazla endişeli olmasına verdi. Yine de böyle bir şey imkansızdı. Hatta en kısa zamanda ejderha eğitilmeli ve savaşacak duruma gelmeliydi. Fakat şimdilik bir şey söylememeye karar verdi. Bu güzel günü bozmak istemiyordu. Her ne kadar şu ana aralarında ki ilişki seviye atlamış olsa da, Ahon karşısında duran kadının pençelerini söküp attığını düşünmüyordu.

"İstediğin gibi olsun." Şifa, Ahon'un bu kadar kısa sürede kabul etmesine şaşırsa da rahat bir nefes verdi.

"Kesinlikle, böylesi çok daha iyi olur. Henüz bunun için çok erken. Sizlere biraz daha alışması gerekiyor." Ahon düşündüğü gibi olmasının verdiği rahatlıkla başını salladı.

"İlerleyen zamanlarda onu yavaşça bu duruma hazırlarız." Şifa bu sorunu da halletmenin verdiği rahatlıkla tekrar Ahon'un yanına oturdu.

"Evet, henüz bizi bilmesi için erken. Eğer şimdi öğrenirse asla rahat vermez. Yani sana vermez. Bu yüzden birbirimizden uzak durmalıyız. "

Ahon, Şifa yanına oturduğu anda tekrar onu sarmalayacaktı, eğer bu sözleri duymamış olsaydı.

"Ne?" Şifa şaşırarak kaskatı kesilen adama baktı.

"Ne oldu?"

"Sen tam olarak neyden bahsediyorsun?" Ahon yanlış duymayı diledi. Ne demek uzak durmak?

"Az önce konuştuğumuz konudan. Sende bana katıldın ya." Ahon yüzünü sıvazlayarak bir küfür savurdu. O konu böyle bir konu muydu? Şimdi ne yapacaktı? İstemesen de olsa onaylamış bulundu. 'Lanet olsun!' diyerek içinden geçirdi. Hala şaşkınlıkla ona bakan kadına baktı. Gözleri artık kahvenin güzel bir tonuna bürünmüştü. Şimdi ona nasıl söyleyecekti? Durumu yanlış anladığını ve asla böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini. O bir Liderdi. Kaçak göçek mi aşk yaşayacaktı? Hemde zaten ona ait olan ejderhadan gizleyecekti.

"Neden sustun? Fikrini mi değiştirdin yoksa?" Şifa dupduru gözlerle ona bakarken, Ahon karşı çıkamayacaktı.

"Hayır değişmedi. Sadece aklıma bir an başka bir şey geldi." Ahon bu durumu lehine çevirmeliydi. Bir şekilde ejderhaya bu durumu kanıtlaması gerekiyordu. Bu kadın artık benim kollarımın arasında demeliydi. Ama nasıl? Ahon aklında tilkileri dolaştırırken dışarıdan gelen müzikle şenliğin başladığını fark etti. Tek kaşı itina ile kalkarken kadını süzdü. Şifa tüm dikkatini çadırın kapısına çevirmiş gelen sesleri dinliyordu. Şenlik başlamış mıydı? Heyecanla Ahon'a döndüğünde onun zaten kendisine baktığını fark etti. Tek kaşı havada ona bakıyordu. Ne düşündüğünü anlamak ise imkansızdı.

Ahon artan müzik sesi ile Şifa'ya yaklaştı. Şu andan itibaren kadından tek bir an bile uzak kalmayacaktı. O sürüngen ise bu akşam annesinin kalbini feth ettiğini anlayacaktı. Elini yavaşça, avucu yukarı gelecek şekilde Şifa'ya doğru uzattı ve ikisi arasında tutması için sabitledi.

"Birbirimizi en baştan tanıyalım ve bu şenlik bizim başlangıcımız olsun. Benimle dans etmeyi kabul eder misin?"

***

Bir sonra ki bölüm nasip olursa uzun olacak. Artık biraz olayları fitilleyelim.

Hepinizi öpüyorummm ve tatlı uykular diliyorum.

Loading...
0%