19. Kıskanç

@maysaberran

Merhabaaa, uzun bir bölüm yazmaya çalışmaktan ziyade, olayları biraz daha hızlandırmak için yazdım. Fakat yine de uzun oldu :))) Asıl konu ise artık tamamen doğaçlama yazıyor olmam :))) Elbette içime sinmeyeni yazmıyorum. Yine de aklınıza takılan mantık hataları ya da anlayamadığınız bir şey olursa yazın. Çünkü bende arada yazdıklarım kafamdan uçuyor :))

Bu arada bazen her yoruma dönüş yapamıyorum bu yüzden kusura bakmayın lütfen.

O zaman hepinizi öpüyorum ve sizi bölümle baş başa bırakıyorummm.

***

Kuira Toprakları (Kurt Klanlığı)

Güneş, dağların arkasına çekilmiş yerini karanlığın sessizliğine bırakmıştı. Yaprak dahi kıpırdamayan ormanda, ayı ışığı yüksek ağaçların izin verdiği kadar belli belirsiz yeryüzüne değiyordu. Normal bir insanın bir adım ötesini görmeye izin vermeyen karanlık, iri bedenlerini kayaların ve çalılıkların arkasına saklayanlar için önemsizdi. Onlar keskin gözleri, üst seviye koku alma ve nefes kesici avlanma yetenekleri ile karanlığın sahipleriydi. Kuira Klanlığı, kurtlarla birleşmiş ve tüm özelliklerini bu yönde geliştirmiş avcı ve savaşçı bir klanlıktı. Şu anda ise en büyük avlarını yakalamak üzereydiler.

"Daha ne kadar bekleyeceğiz? Sabırsızlanıyorum." Saçlarını iki yanından kazıtmış, yüzünde yamuk bir gülüş olan adam, yeşil gözlerini delici bir bakışla hemen iki adım uzağında olan Lider'ine çevirdi. Yeşil gözlü adamın sözlerini, hemen arkasında avlanma pozisyonuna geçmiş boz renkli, yaklaşık bir insan boyutunda olan kurt desteklercesine hırladı.

"Sivri, sakinleş ve kurduna da sahip çık. Emir vermeden kimse harekete geçmeyecek." Lider, kısa bir an yeşil gözlü adama bakıp tekrar, sanki ormanın diğer ucunu görüyormuş gibi dikkatle bakmaya devam etti. Sivri diye seslendiği adam homurdanarak, kurdun başını okşadı.

"Merak etme oğlum bu av senin olacak." Adamın sözleri ile Lider hızla tekrar ona döndü.

"O adam sağ kalacak. Kendisine başka av bulsun." Sivri, başını eğip ona yaklaşan kurda baktı ve tekrar Lider'e döndü.

"Peki işimiz bittikten sonra avlayabilir mi?" Lider başını iki yana sallayarak ofladı.

"Kes artık Sivri, o kurdu nasıl eğitiyorsun?" çalıların arkasından ona söylenen adamla arkasına dönecekken, diğer taraftan söylenen bir diğer kişiyle bu sefer sol tarafına baktı.

"Ona avlanmayı öğreteceksin, canavar olmayı değil." Sivri, gözlerini kısarak yüzünü örtmüş adama bakmaya başlayınca, kurt da adama hırlamaya başladı. Yüzünü kapamış adam kaşlarını çatarak ona dik dik bakan ikiliye bakarak gözlerini devirdi. Sivri sırıtarak,

"Affan, gördün mü? O en iyisi olacak. Sadık ve avcı. Mühürlenmeye gerek bile yok." dedi.

"Kesin gevezeliği. Zamanı geldi." Lider'in kısık ama vurgulu sesiyle herkes tekrar ciddiyete büründü.

Seslere hassaslaşmış kulakları, yaklaşan birinin adım seslerini duymaya başlamışlardı. Lider gözlerini kısarak her şeyden habersiz pençelerinin arasına gelen avı izlemeye devam etti. İyice yaklaştığına emin olduğunda işaret verecekken birden durdu. Bedeni gerilirken fısıldadı.

"Bir kişi daha var."

"Plan aynı mı?" Affan, yüzündeki kumaşı düzelterek belinden hançerini çıkardı ve hazır olduğunu gösterdi.

"Bekleyin, işaret verdiğimde hareket edeceğiz."

İki farklı yönden gelen adım sesleri en sonunda durduğunda, tüm bedeni siyahlar içinde olan, uzun boylu ama zayıf bedene sahip olan kişi derin sessizliği böldü.

"Efendimiz verdiğin haberlerden hiç memnun kalmadı." İnce sesi onun kadın olduğunu düşündürtüyordu.

"Ben ne yapabilirim? Size tüm gerçekleri anlattım." Bekledikleri adamın sesi titrek çıkmıştı. Karşısında ki kişiden korkuyor muydu?

"Ama gerçekler çok can sıkıcı." Hoşnutsuz sesi ile adamın etrafında bir tur döndü.

"Bunu söylemek için mi yolu mu kestin? Burası Kuira Klanlığına ait topraklar. Yakalanırsan ikimizde biteriz?" Adam, aklına gelen ilk şeyleri söyleyerek bulunduğu durumdan kurtulmak istiyordu. Eğer hain olduğu ortaya çıkarsa onun sonu olurdu.

Kadın geceyi inleten derin bir kahkaha attığında, adam hızla ona doğru atılarak,

"Ne yapıyorsun? Sessiz ol! Yakalatacaksın bizi." diye yakardı. Bu kadın deliydi. Kadın ona doğru atılan adamın bileğini ince parmakları ile sıkıca kavradı. Adam hissettiği güçle inleyerek dizlerinin üzerine düştü. Bileğinden tüm vücuduna yayılan derin bir acı hissediyordu. Sanki tüm kemikleri tek tek kırılıyordu. Acı bir sesle kurtulmaya çalıştığında, tenine değen metalin soğuk ve keskin hissiyle dondu.

"S-Sen-"

"Ştt!" Kadın, adamın acı içindeki sözlerini keserek güldü.

"Çoktan yakalanan biri için fazla endişelisin." Adamın gözleri irice açılarak kadına baka kaldı. Hemen arkasından gelen tanıdık sesle sonun geldiğini anladı.

"Hemen bırak onu."

Herkes olayların bu seviyeye gelmesine şaşırırken Lider'lerinin işareti ile atağa geçtiler. Fakat işler hiçte istedikleri gibi gitmiyordu. Kadın onlara hiç dönmemiş, hatta tek bir tepki bile vermemişti. Sanki onların varlığından haberdardı. Kurt Lideri aklına gelen bu düşüncelerle hızla değişime uğradı.

Bedeni daha irileşmiş, gözleri siyah bir kuyuya dönmüş ve elleri birer ölüm pençesine dönüşmüştü. Etrafına baskılayıcı bir aura yaymaya başlamıştı.

"Sana onu bırak dedim." Derinden gelen, hırıltılı sesi ile kelimeleri tek tek baskılayarak söyledi ve nihayet kadın irkilerek tepki verdi. Omzunun üstünden arkasına baktı. Efendisinin neden, 'Dövüşmeye kalkma.' dediğini şimdi anlıyordu. Bu baskıcı aura karşısında hareket etmesi bile çok güçtü. Kanı yavaşlıyor ve bedeni ile ruhu arasında ki bağı kaybediyormuş gibi hissediyordu. Kitleniyordu. Dişlerini sıkarak elleri arasında ki adama döndü. Bu adam canlı kalmamalıydı.

"Lider, b-ben onlar yıl-" Derinin yırtılma ve hemen arkasından ortama yayılan kanın metalik kokusu ile adam cansızca sözlerini tamamlayamadan yere yığıldı.

Kadın tüm baskılanmaya rağmen sırıtarak arkasında kalan kişilere döndü. Gözleri direkt Kurt Lider'ine dönerken, nasıl hem bu kadar insan hem de bu kadar kurda benzediğini anlayamadı. Bir adım geri gittiğinde, bu harekette bile zorlandığını fark etti. Gitmeliydi. Sadece son bir işi kalmıştı. Tek elinde tuttuğu hançerin kabzasının arkasını açarak,

"Size, Yılanların Lideri Set'in selamını getirdim." diyerek hançerin arka kısmını onlara doğru salladı. Etraf, siyah ve yeşil bir dumanla boyanırken,

"Kum! Şimdi!" diyerek Sivri, kurduna işaret verdi. Fakat, kadın çoktan yok olmuştu. Duman kısa sürede yok olurken ve kadından tek bir iz kalmazken, Kurt Lider'i hızla öne atılarak havayı koklamaya başladı.

"Lider, boşuna uğraşma. Onu bulamayız." Lider gözlerini kısarak arkadaşına baktı.

"İlter, ne demek istiyorsun sen?"

"Bir cadıydı ve bence şu an da önemli olan bu değil."

"Cadı mı?" Sivri, etrafı koklayan kurttan bakışlarını çekerek İlter'e döndü.

"Evet ve dediğim gibi önemli olan bu değil."

"İlter haklı. Ne dediğini duymadınız mı?" Affan, Liderlerine baktı. Eski haline gelmişti ama hala bedeni gergindi.

"Sandığımızdan daha da ilerlemişler." Lider yerde yatan adamı başı ile işaret ederek devam etti.

"Onu yakaladığımızı anlamışlar ve konuşmaması içinde öldürdüler." Derin bir nefes alarak arkadaşlarına baktı.

"Ahon'a haber yollayın. Olanları anlatmalıyız ve artık savaşa hazırlanmaya başlamalıyız." Sivri, kaşlarını kaldırarak Liderine baktı.

"İnci Lider'ine haber vermeyecek miyiz?" Lider yüzünü buruşturarak,

"Ahon ona haber verir." dedi. Sivri gerilen ortamı yumuşatmak için gülerek,

"Hala kin mi tutuyorsunuz? Artık aile sayılırsınız." diyerek gelecek tepkiyi tahmin ederek hızla uzaklaştı.

"O adam benim hiçbir şeyim olamaz." İlter ve Affan bıyık altı gülümseyerek tekrar sinirlenen Lider'lerine baktılar. Bu tavırlar nedense küçük bir kadının yanında yok oluyordu.

"Seni bu şekilde görmeyeli uzun zaman oldu Lider." İlter de gülerek arkasını döndüğünde Lider Affan'a baktı.

"Sende bir şey söyle içinde kalmasın." Kaşlarını çatmış karşısında yüzündeki örtüye rağmen güldüğünü anlayan adama baktı.

Affan, Lider'in omzuna elini koyup,

"Lider benim tek bir dileğim var. O da senin durumuna düşmemek." diyerek o da diğerlerine katıldı.

Kurt Lider'i düştüğü duruma sinirlense de, gözlerinin önüne gelen yüzle istemsizce yumuşadı. Pekala ne diyebilirdi ki? Haklılardı. Herkesi pençeleri arasına hapseden adam bir kadına esir düşmüştü. Tek isteği ise bu esirliğin bir ömür sürmesiydi.

***

Ateşin parlak ışıkları ve etrafa yayılan eğlenceli müziğin altında herkes kendisini ortamın güzelliğine bırakmıştı. Şifa gülerek etrafa baktı. Şenlik gerçekten çok güzeldi. Etrafta koşuşturarak oynayan çocuklar, müziğin ritmine uyumlu hareketli dans edenler, bol kahkahalı sohbetler ile Şifa bir yere ait olmanın o sıcaklığını hissediyordu. Etrafa bakmaya devam ederken artık başka bir şey arıyordu. Hemen yanında yürüyen Ahon neyi aradığını anlamış olacak ki,

"Diğer ejderhalar ile beraber uçuyor olmalı." diyerek Oniks'in nerede olabileceği ile ilgili fikrini söyledi.

"Anladım. Yine de merak ediyorum. Oniks için alışmak daha zor." Bir yandan konuşuyor bir yandan da diğerlerinin yanına doğru yürüyorlardı.

"Merak etme, diğerleri ona yardım edecektir." Ahon bakışlarını Şifa'dan çekerek gökyüzüne baktı. Karanlık gökyüzü sadece yıldızlarla değil ejderhaların ateşleri ile parıldıyordu.

Şifa başını sallayarak Ahon'u sözsüz bir biçimde onayladı.

"Onun için endişelenme ve eğlenmeye bak. Daha önce hiç şenliğe katıldın mı?" Şifa aniden beline sarılan kolla ve üzerine doğru eğilen bedenle sopa yutmuş gibi oldu. Birilerinin görme korkusuyla hızla etrafa baktı ve kendini geri çekmeye çalıştı.

"N-ne yapıyorsun?" Heyecandan titreyen sesi ile bir kez daha kurtulmayı denedi. Çoktan bir çok kişinin göz hapsine girmişlerdi.

Ahon, Şifa'nın çırpınışlarına gülerek,

"Cevap vermedin." dedi ve Şifa'nın belini daha çok sarmaladı. Şifa, başını toprağa gömerek yok olmak istiyordu. Herkes onlara bakıyordu. Henüz buna hazır olup olmadığını bilmiyordu.

"Hayır. Artık bırak beni." Ahon, Şifa'nın kulağına eğilerek sıcak nefesinin kadının yüzünü yalamasına izin verdi.

"Bırakmam için bir neden söyle." Gülerek, kızaran kadından uzaklaştı ama elini çekmedi. Yüzündeki eğlenen ifadeyi hiç bozmadan devam etti.

"Ya da söyleme, iki türlüde seni bırakmayı düşünmüyorum." Şifa insanların bakışlarından ayrı, Ahon'un henüz alışamadığı bu hareketlerinden ayrı utanarak kızarmaya devam etti. Ahon'un onunla eğlenen ifadesi ve sözleri ile de yavaşça öfkelenmeye başlıyordu.

"Sana bırak diyorum." diyerek beline sarılan ele vurmaya başladı. Ahon eline değen dokunuşlarla kahkaha atmaya başladı ve dikkatlerini çekmeyen geri kalan insanlarında dikkatini tamamen çekmiş oldu.

"Kara Ejderha'dan saklayacağız dedik, insanlardan değil." Şifa duraksayarak düşündü. Doğru söylüyordu ama utanıyordu işte. Kendisini garip hissediyordu. Buraya geleli ne kadar olmuştu ki? Bu kadar kısa sürede Ahon ile bir ilişkiye girmek oldukça tuhaftı.

"Yine de biraz daha yavaş gidemez miyiz?" Ahon bir şey söylemeden bir süre daha ilerledi ve meydanın ortasına geldiğinde durdu. Şifa'ya dönerek dans pozisyonu aldı. Şifa şaşırarak bulundukları duruma baktı. Müzik yavaşlamış ve insanlar çifter çifter dansa kalkmaya başlamıştı. Ahon'un yönlendirmesi ile bedenleri yavaşça sallanmaya başladı.

"Biz mühürlendik. Yani evli sayılırız." Şifa hızla başını kaldırarak gri gözlere baktı. Evli mi dedi?

"Ne? Ne demek evli?" Şifa artık ayak uydurmakta zorlanıyordu. Ahon, Şifa'yı biraz daha kendine çekerek ona doğruyu söylemeye karar verdi. Zaten daha ne kadar saklayacaktı ki?

"Mühürler hafife alınacak şeyler değildir. Bizim aramızda ki mühür ikimizden biri ölmedikçe bozulmaz." Adımları durmuş, gözleri irice açılmış kadına hafifçe gülümseyerek devam etti.

"Yani biz çoktan evlendik ve bunu hiç kimse inkar edemez." Ahon kadının yavaşça kaşlarını çatması ile beklediği hamlelerin yaklaştığını anladı.

"Sen beni kandırdın." Şifa daha bulunduğu duruma alışamamışken kendini birden evli bulmasıyla sinirden kızarmaya başladı. Ellerini kurtarmaya çalışması olumsuzlukla sonuçlanınca ayağı ile Ahon'a vurdu.

"Bırak beni! Bana bu şekilde söylememiştin." Ahon, Şifa'nın tekmelerinden kaçmaya çalışarak kadını kolları arasına hapsetti. Kahkaha atmaya başladığında, kadının bir gram bile değişmeyeceğini anladı ve bu durum da oldukça hoşuna gitti.

"Şşt! Sakin ol! Söyleseydim kabul etmezdin." Şifa kurtulma ve tekmeleme hareketlerinden vazgeçerek öfkeyle haykırdı.

"Tabi ki etmezdim." Şifa çakmak çakmak yanan gözlerini Ahon'a dikti. Ahon neredeyse kahve rengine dönmüş, yeşilin soluk izlerini taşıyan gözlere baktığında bir kere daha verdiği kararın hayatında yaptığı en güzel şey olduğunu anladı.

"Sonuç değişmeyecekti. Eşim olmasını istediğim tek kadın sensin. Başkası asla olmazdı." Şifa gelen itiraflarla az önceki öfkesinin derin sularda söndüğünü hissetti. Tüm dikkatiyle gözlerine kilitlenmiş gri gözlere baktı. Zifiri karanlıkları aydınlatan dolunayın ışığı gibiydi. Onu, kendisine gelmesi için büyülüyor, tüm yollarını kapatıyordu. Şifa neye öfkelendiğini bile unutmuştu.

"Bunun için özür dilerim ama sana söyledim pişman olmayacaksın." Şifa derin bir nefes alarak girdiği transtan çıkmak için başını salladı. Sonra hızla tekrar Ahon'a döndü.

"Yine de bunu kolay unutmayacağım. Ayrıca normal evli çiftler gibi de olmayacağız." Şifa'nın sözleri ile rahatlayan bedeni tekrar gerildi. Demek istediği şeyi anlıyordu fakat yine de kandırabileceğini düşünmüştü. Ama Şifa bu kadar kesin bakarken bakarken bunun zor olacağına emindi. Özellikle, Şifa son söylediği sözlerle bunu tasdiklemiş oldu.

"Ne de olsa senin ilgini çelimsiz ve küçük kadınlar çekmiyor. Öyle değil mi?" Ahon gözlerini sıkıca kapatarak başını eğdi. Söylediği o kadar sözün acısının bu şekilde çıkacağını bilmiyordu. Şifa yavaşça kollarından çıkarak,

"Dans bitti sanırım. Ben kızların yanına gidiyorum." diyerek saçlarını savurarak Ahon'u arkasında bırakarak ilerlemeye başladı.

Ahon yumruklarını sıkarak bir küfür savurdu. Ne olmuştu da şu hale düşmüştü. Ne güzel az önce kollarındaydı. Bu kadın gerçekten bir gram değişmeyecekti. Ama kendisi çoktan oyuncak olmuştu.

"Ne derler bilirsin, dün söylediğin laflar geleceğini tırmalar." Sahn kahkaha atarak kolları arasında ki kadını selamlayarak dansını bitirdi. En başından beri Ahon ve Şifa'nın takipçisiydi. Şüphesiz Şifa aynı formunu korumaya devam ederken, Lider'i için üzülmüştü. Fakat bu kesinlikle dalga geçmesine engel değildi. Bu fırsat asırda tek gelirdi ve şimdi bunu sonuna kadar kullanmalıydı.

Ahon sinirle Sahn'a döndü. Bu adam her yerden çıkmak zorunda mıydı?

"Sen ne zamandır buradasın?" Sahn yüzündeki sinir bozucu gülümsemeyi silmeden Ahon'un omzuna kolunu attı.

"Çöküşünü izleyecek kadar." Ahon yüzünü buruşturarak omzundaki kolu sertçe itti.

"Senin ağzına sıçacak kadını sabırsızlıkla bekliyorum." Ahon sinirle yürümeye başladığında Sahn gülerek,

"O zamana kadar seni izliyor olacağım." dedi. Hemen ardında o da Ahon'un peşine takıldı. Diğerlerinin ne yaptığını merak ediyordu. Çok bir değişiklik olacağını sanmıyordu. Sonuçta ikisi de kadın ruhundan anlamayan odun parçalarıydı.

***

Şifa yol boyunca yüzünde ki aptal sırıtmayı kesmeye çalıştı. Fakat ne yüzünde ki gülümseme gitti ne de insanların ona imalı bakışları. Şifa ilk başta bu bakışların kötü niyetli olduğunu düşünse de daha sonra gördüğü tanıdık yüzlerin samimi gülümsemeleri ile fikri değişti. Aslında şimdi her şey biraz daha mantıklıydı. İnsanlar onu dışlamamış, hatta sanki en başından beri buraya aitmiş gibi benimsemişlerdi. Hiç kimse saygısızlık yapmamıştı. Aslın da bir saf kendisiymiş. Herkes bir nevi Lider'leri ile evli olduğunu biliyordu. Bu yüzden de herkes ona bu kadar sıcak ve anlayışlıydı. Fakat bir kere bile imalı bir söz duymamıştı. Sadece mühür ile ilgili tebriklerini ve iyi dileklerini sunmuşlardı. Onlarda bu durumun sıradan olduğunu düşündüğü içinde çok üstünde durmamıştı. Ama şimdi anlıyordu. Yine kızlara bunun hesabını soracaktı. Hadi diğerleri neyse, ama ya onlar? Niye ona söylememişlerdi? Mantıklı bir açıklama yapmalarını bekliyordu.

Tanıdık yüzlerin bulunduğu çadıra geldiğinde yüzünde ki gülümseme nihayet gitmişti. Kızlar kıkırdayarak ona yer açtığında Liya direkt kulağına fısıldadı.

"Hızlısınız. Ne aceleniz vardı? Daha buralardaydın." Şifa hafifçe kızararak hızla Khan ve Umur'a baktı. Onların da bıyık altı güldüğünü görünce utanarak başını eğdi. Bugün herkese rezil oluyordu.

"Sizin gibi geç kalmayalım dedik." Şifa'nın da Liya'nın kulağına sessizce söyledikleri ile bu sefer Liya kızararak direkt Umur'a baktı. Duymadığına emindi ama yine de gözleri buluşmuştu. Liya henüz konuşma fırsatı bulamamıştı. Daha doğru henüz cesaretlenmemişti. Fakat Umur gittiği gibi değildi. Sanki karşısında ki adam yenilenmiş, başka biri olarak gelmişti. Bu yüzden de onunla konuşmaktan çekinmişti. Ondan vazgeçmemiştir değil mi? Liya içindeki bu korkuyu olabildiğince bastırmaya çalışıyordu. Bugün konuşamayacaktı. Yarın mutlaka daha uygun bir zaman bulabilirdi.

"Mutlu olmanı diliyorum. Hak ediyorsunuz." Şifa, Liya'nın elini tutarak sessizce teşekkür etti.

"Lider bile aşkını kabul ederken, etmeyenler utansın." Dora'nın sessiz isyanına Liya ve Şifa kıkırdarken. Erkekler ne olduğunu anlamamış sessizce kendi düşüncelerine dalmışlardı.

Bir süre sonra Ahon ve Sahn'da geri geldiğinde ekip tamamlanmıştı. Ahon erkeklerin yanına oturmadan önce Şifa'ya göz kırparak gülümsemişti. Şifa nefes kesen bu görüntü ile Ahon'a olan tüm siniri bir kez daha serin sulara gömülmüştü. Şifa hafifçe öksürerek kaşlarını 'Yapma' dercesine kaldırdı. Ahon eğlenen bir ifade ile utanan kadını süzdü ve önüne koyulan soğuk içecekten büyük bir yudum oldu.

"Daha çok iç Lider, ancak soğursun." Sahn'ın performans kaybetmeyen sözleri ile herkes gülmemeye çalışırken Şifa homurdandı. Anlaşılan bu duruma alışana kadar kırmızı bir meyve gibi dolaşacaktı etrafta.

"Gevşeme." Ahon'un sert olmayan uyarısı ile Sahn omuzlarını silkerek kızaran kadına göz kırptı. Hemen ardından ise ensesine aldığı darbe ile öne doğru yalpaladı.

"Gözüne, ağzına eline hakim ol." Sahn yüzünü buruşturarak sitemle Ahon'a döndü.

"Lider, insan dostuna böyle vurur mu ya?"

"Kafasını bile koparır." Ahon yanından kalkıp Umur'un yanına geçen Sahn'a kaşlarını çatarak bakarken başka bir şey dikkatini çekti. Bir siyah, bir beyaz ejderha onlara doğru geliyordu. Ahon yüzünü buruşturarak Oniks'i göz hapsine aldı. Bir bu eksikti!

Oniks'in bakışları hoşnutsuzlukla Ahon'da bir süre kaldı ve Şifa'nın yanına ilerledi. Zuria'da Liya'nın yanına gelerek kıvrıldı. İki ejderhanın da çadıra girmesi ile alan oldukça küçülmüştü. Oniks tam Şifa'nın önünde durarak Ahon'un bakışlarının önünü kesti. Burnunu Şifa'nın yanakların sürterek ilgi bekledi. Şifa gülerek Oniks'in başını okşadı.

"Hoş geldin oğlum." Şifa, Oniks'in başını kaldırarak burnuna bir öpücük kondurdu. Oniks'in az önce Ahon'u görmesiyle kaçan keyfi yerine geldi. O da annesine aynı şekilde karşılık verirken birden duraksadı. Hızla kendini geri çekerken, Şifa şaşkınlıkla Oniks'e baktı.

"Ne oldu Oniks?" Oniks'in gözleri kısılırken hızla annesini koklamaya başladı. Saçlarını, yüzünü, boynunu, kısaca tüm bedenini koklarken Şifa şaşkınlıkla diğerleri ile göz göze geldi. Onlarda durmuş Oniks'in ne yaptığını anlamaya çalışıyorlardı. Oniks daha önce böyle bir şey hiç yapmamıştı. Şifa kısa bir an Ahon ile göz göze geldiğinde onun sırıtarak Oniks'i izlediğini gördü. Ne oluyordu böyle? Oniks etrafında dönmeyi bıraktığında bu seferde havayı koklamaya başladı. Gözleri kapalı başını havaya kaldırmış ve derin nefesler alırken birden gözlerini açarak sivrileşmiş bakışlarını Ahon'a dikti.

Ahon hiç rahatını bozmadan sırıtmaya devam ediyordu. Oniks'in sivrileşmiş bakışlarına kaşlarını kaldırarak alayla cevap verdi. Oniks boğazından çıkan tehlikeli seslerle Ahon'a yaklaşırken Şifa ne olduğunu anlayamasa da hızla kendini Oniks'in önüne attı.

"Oniks kendine gel! Ne yapıyorsun?" Şifa, Oniks'in başını tutarak ilerlemesine engel olmaya çalışıyordu. Onu birden neyin bu kadar öfkelendirdiğini anlamamıştı. Ahon hiç bir şey yapmamıştı ki.

"Üzerine sinmiş kokumu aldı." Şifa, Oniks'i tutmaya çalışırken hızla ayağa kalkmış ona yaklaşan Ahon'a baktı.

"Ne?" Ahon tam Şifa'nın arkasında durarak öfkeyle ona bakan ejderhaya baktı. Ahon bu ejderhaya Şifa'nın kime ait olduğunu gösterecekti.

"Kokum, kokuna karışmış. Ona gerçeği söyleyelim. Çünkü daha çok bu kokuyu alacak." Ahon bakışlarını Oniks'den çekmeden Şifa'nın saçlarını nispet yapar gibi öptü.

Şifa dehşet içinde kalırken,

"Ahon!" diye haykırdı. Oniks gördüğü görüntü ile bakışları iyice kararırken artık dişlerini saklamıyordu. Başını sallayarak Şifa'nın ellerinden kurtulmaya çalıştı. Şifa, Ahon'un yaptıklarını sindiremeden Oniks'i daha sıkı tutmaya konsantre oldu. Birazdan her yer alev alabilirdi. Ahon ateşten etkilenmiyor olabilirdi ama Oniks'in keskin pençeleri ve sivri dişleri vardı.

"Oniks! Sakin ol, öyle bir şey yok." Şifa hemen arkasında ki adamın ayağına vurarak onu uyarmaya çalıştı. Fakat Ahon'un umurunda değildi. Zaten ona mühürlü olan ejderhadan, kendi mühürlü eşi ile arasındaki ilişkiyi saklayacak değildi. Her şey açık olacaktı.

"Anneni paylaşmak zorunda kalacaksın." Ahon, Şifa'nın bir tutam saçını parmağına doladı ve dudaklarına değdirmeden hemen önce,

"Benimle." diyerek sözlerini tamamladı. Oniks'i daha fazla kimse tutamazdı. Büyük bir kükreme ile annesinin ellerinden kurtularak Ahon'a atıldı. Annesini kendisinden başka kimse sevemezdi.

Kuyruğu ile savurduğu adamın üstüne atılırken tanıdık bir sıcaklık ile karşılaştı. Şifa tekrar ikisi arasına girmişti.

"Oniks, dur!" Şifa bu durumdan nasıl kurtulacağını bilmiyordu. Bu gece sabah olacak mıydı? Onu bile bilmiyordu. Neyse ki gözlerden uzak bir yerdeydiler de diğer insanların dikkatini çekmiyorlardı. Şenlik büyük bir hızla devam ederken Şifa burada resmen savaş veriyordu.

Khan ve Sahn, Ahon'un yanına geldi. Dora hızla Şifa'ya yardıma giderken, Zuria'da Oniks'in yanına geçti. Şifa ise bir yandan tüm öfkesiyle hırlayan ama ona karşı gelemeyen ejderha ile sürekli sıcak nefesini saçları arasına bırakan adam arasında kalakalmıştı. Çadır bir anda kaosa sürüklenmişti. Umur gözlerini kısarak oluşan karışıklığa bakarken hemen köşede tedirginlikle etrafı izleyen Liya'ya gözü çarptı. O anda aklın da bir ışık parladı. Tam şu anda Liya'yı kaçırmanın tam vaktiydi.

Ahon, Şifa'yı bırakmıyor. Oniks'de annesini incitmeden nasıl saldıracağını düşünüyordu. Tüm bu olanları ise diğerleri hem sakinleştirmeye çalışıyor hem de Oniks ve Ahon'u uzaklaştırmaya çalışıyorlardı. Umur bundan daha iyi bir fırsatın eline geçmeyeceğine emindi. Derin bir nefes alarak kararan bakışlarla hızla Liya'ya doğru ilerlemeye başladı.

Liya gülse miydi, ağlasa mıydı bilemiyordu. Oniks gerçekten gözü kara bir ejderhaydı. Lider'i ise söylemeye gerek yoktu. Bir zamanlar kadına rakip olan liderleri şimdi ejderhaya rakip olmuştu. Durumlar ne zaman tersine dönmüştü. Liya başını sallayarak iç içe girmiş gruba doğru yönelmeye başladığında birden önü tanıdık bir bedenle kesildi. Başını yavaşça kaldırarak aklından çıkmayan mavi gözlere baktı. Liya irkilerek bir adım geri gitti. Umur'u ilk defa bu şekilde görüyordu. Yüzünde ona ait olmayan karanlık bir ifadeyle bakıyordu. Liya kuruyan boğazını ıslatmak için üst üste yutkundu. Dudaklarını araladı fakat tek kelime demedi. Bedeni heyecanla dolarken. Bir yandan da korkuyordu. Ne olacağını bilmiyordu? Umur kısa bir an omzunun üstünden hala tartışan gruba baktı. Ahon sürekli Oniks'i kışkırtıyordu. Şifa ise Oniks'i sıkıca tutmuş, diğer yandan da Ahon'a söyleniyordu. Dikkatleri fazlası ile dağınıktı. Hızla eğilerek Liya'yı omuzuna attı. Liya beklemediği hareketle çığlık atarken aynı anda bir ses yükseldi.

"Lider!" Herkes şaşkınlıkla Umur ve sırtından sallanan Liya'ya baktılar ve sonra da ejderhasından inen Hans'a baktılar. Khan, Hans'ı görmesi ile dişlerini sıkarak öfkeyle,

"Geldi tipini sikti-" diye söylenirken sözleri Dora'nın öfkeyle ismini telaffuz etmesi ile yarım kaldı.

"Khan!" Khan homurdanarak gözlerini Hans'a dikti. Bu sefer neden gelmişti? Tekrar Dora'yı alacağını düşünüyorsa cesedini çiğnemesi gerekecekti.

"Umur ne yapıyorsun?" Bu seferde Liya'nın sözleri ile o tarafa döndüler. Şifa anlık duraksarken Oniks tekrar harekete geçti. Başını kurtardığı gibi annesinin saçına dokunan eline atıldı. Fakat bu sefer de Zuria kuyruğu ile onu sabote etti ve kendisini yine annesinin elleri arasında buldu.

"Umur ne oluyor?" Dora dehşet içinde Umur'a bakarken Hans daha fazla dayanamayarak,

"Lider! Acil bir durum var." diyerek araya girdi. Tekrar Hans'a döndüklerinde hemen yanın da duran boz renkli bir kurtla, saçları iki yandan kazılı adamı gördüler.

Sivri gördüklerini algılayabilmek için bir kere daha karşısındaki manzaraya baktı. En köşede sırtında bir kadınla her an gitmeye hazır adama baktı. Kadının uzun yere kadar uzanan kumral saçları yüzünü görmesine engel oluyordu. İstemsizce kadını süzdüğünde adamın kaşlarını çatmış öfkeyle ona baktığını gördü. Gözlerini kısarak bu seferde ortada olan kargaşaya baktı. En ortada bir kadın, kadının hemen arkasında Ejderha Lider'i, kadının ve beyaz ejderhanın sıkıca tuttuğu, her an Lider'e saldıracak gibi duran siyah bir ejderha ve ne yapmaya çalıştıklarını hala anlayamadığı iki adam ve bir kadın vardı.

Sivri bu kişileri tanıyordu ama neden böyle bir durumda olduklarını kavrayamamıştı. Nasıl bir durumun içine düşmüştü? Başını çevirerek kurdu Kum ile göz göze geldi. Kum garip bir homurtuyla tekrar anlamsız tabloya döndü. O da düştüğü durumun ne olduğunu anlayamamıştı.

"Lider, Kuira topraklarından haber geldi. Önemli olduğunu söylüyorlar." Ahon, Hans'ın sözleri ile kaşlarını çattı ve tüm ciddiyetini kuşanarak Şifa'dan istemese de uzaklaştı. Diğerleri de yavaşça ayrılırken, Şifa ve Umur aynı pozisyonda kalmışlardı. Şifa hala Oniks'i tutarken, Umur'un da Liya'yı bırakmak gibi bir niyeti yoktu.

Ahon boğazını temizleyerek,

"Kuleye gidelim ve orada konuşalım." dedi. Omzunun üstünden de Umur'a bakarak,

"Saçmalama sende bırak Liya'yı." diyerek uyarıda bulundu. Umur kılını dahi kıpırdatmadı. Önemli olan o haber onlar olmadan da konuşulabilirdi.

Şifa nispeten rahatlayan ortamla derin bir nefes verdi ve gözleri hala Ahon'a kilitlenmiş Oniks'e bakarak,

"Oğlum sakın yanlış bir şey yapma. Ben anlatacağım sana her şeyi." sakince konuştu. Yavaşça Oniks'i bıraktığında onun bir şey yapmadığını gördü. Bir kaç adım geri atıp kendine çeki düzen verdi. Savaştan çıkmış gibiydi. Neyse ki kazasız belasız atlatmışlardı. Fakat erken konuşmuştu.

"Şifa, yanıma gel. Sonuçta artık yerin benim yanım." Şifa irice açılmış gözlerle yavaşça Ahon'a baktığında Oniks çoktan Ahon'a doğru atılmıştı bile.

Artık ne Şifa ne de Zuria bu ikisi arasında ki mücadeleye giremezdi. Şifa'nın çığlığı Oniks'in hırlamalarına karışırken Ahon bu gece yalnız uyumayacağına yemin etti.

***

İşte bitti. Bu sefer ki bölüm diğerlerinden daha uzun oldu. Siz nasıl buldunuz?

Eğer, Oniks ve Ahon ne olacak böyle? diyorsanız. Ben de bilmiyorum. :)) Artık yazdıkça göreceğiz. Güzel yorumlarınız için hepinize teşekkür ediyorum ve kocaman öpüyorum. :))

Bölüm : 18.12.2024 04:51 tarihinde eklendi
Loading...