Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Farklı Bir Yer

@maysaberran

Olayları yavaş yavaş tutuşturalım.

***

Karanlık gecede, dolunayın altında bulunan herkesin kalbi korkuyla çırpıyordu. Şifa açığa çıktıkları için korkarken, kalabalık canavarın gücünden korkuyordu. Etrafa sessizlik hakim olmuştu. Fakat korku ve şoktan oluşan bu sessizlik kalabalıktan birisinin attığı çığlıkla uzun sürmedi.

 

''Canavar! İşte orada. Öldürün onu!'' Kalabalık ellerinde tuttukları silahlarla Oniks'e doğru hareket etmeye başladı. Oniks hızla ağzını açarak lavların çıkmasına izin verdi. Şifa, Oniks'in bu hamlesiyle kaskatı kesildiği yerden insanlara zarar vermemesi için ona doğru hareket etmeye başladı.

 

''Oniks dur!'' Fakat Oniks onu dinleyecek gibi durmuyordu. Onu kuyruğuyla arkasına doğru çekti ve insanların üzerinde doğru atladı. Kalablıktan acı çığlıklar yükselirken, Şifa da aynı anda bağırdı.

 

''Dur!'' Şifa hızla Oniks'in kuyruğuna sarıldı.

 

''Oğlum dur.'' Oniks kısa bir duraklamadan sonra Şifa'nın dediğini yaptı. Ama hala çok öfkeli duruyordu ve her an tekrar saldırabilirdi.

 

Etrafı acı çığlıklar, dumanlar ve ateşler sarmıştı. Yanmış et ve is kokusu midesini bulandırmaya başlamıştı. Etraf kıyamet yeri gibiydi. Şifa birazdan buraya daha fazla insanın geleceğine emindi. Ani bir kararla Oniks'in sırtına atladı.

 

''Götür bizi oğlum buradan.'' Oniks, Şifa'nın dediğini yapmadan önce tekrar bir ateş topunu insanlara doğru attı. Öfkesi geçmiyordu ve annesinin intikamını almak istiyordu. Oniks son hamlesini yapıp ormana doğru uçarken Şifa göz yaşları arasından evine doğru baktı. Artık küle dönen evine. Yüzünü Oniks'in sırtına gömdü ve ağlamaya devam etti.

 

Oniks en sonunda durduğunda Şifa da başını Oniks'in sırtından kaldırıp etrafa baktı. Onu bulduğu ağacın yanına gelmişlerdi. Kalın gövdesi, uzun dalları olan ağaç ay ışığının altında onlara gölgelik yapıyordu. Şifa, Oniks'in sırtından atladı ve onun yüzüne baktı. Artık gözleri tanıdığı Oniks'in gözlerine dönmüştü. Sırtındaki parlak gri şerit soluklaşmış, neredeyse yok olmuştu. Şifa bomboş hissediyordu. Öylece durmuş sadece Oniks'e bakıyordu. Şifa o şekilde dururken yüzünde bir sıcaklık hissetti. Oniks yüzüyle onun gözyaşlarını temizliyordu. Şifa onun pullu derisini, sıcaklığını ve en önemlisi şefkatini hissediyordu. Hızla onun boynuna sarıldı. Hayır, pişman değildi. Oniks'e sahip olduğu için asla pişman değildi.

 

''Tamam oğlum, geçti. Biz iyiyiz.'' Şifa ağlamaktan boğuklaşmış sesiyle konuşarak geri çekildi. Oniks'e bakarak tekrar konuşmaya başladı.

 

''Gidelim buradan Oniks. Farklı bir yere gidelim. Kimsenin olmadığı, özgürce yaşayabileceğimiz bir yere. Sen özgürce uç, ben seni izleyeyim, üşüdüğümüzde ateşi sen yak ,sadece biz olalım Oniks. Sadece biz. İkimiz.'' Şifa hayallerini, isteklerini sıralarken, Oniks başını yana eğerek ona baktı. Sonra hızla ağaca doğru ilerledi ve ön pençesini ağaca koyarak üst dallara tırmandı. Şifa ne yapmaya çalıştığını anlamadı ama onu izlemeye devam etti. Aradan bir dakika geçmeden Oniks ağzında ona verdiği çantayla indi. Şifa gülerek ona baktı. Her şeyin içinde demek ki çantayı unutmamıştı.

 

''Aferin benim oğluma.'' Oniks aldığı iltifatla heyecanla kuyruğunu sallamaya başladı. Şifa uzanıp Oniks'in ağzında tuttuğu çantayı alıp boynuna yan bir şekilde astığında uzaktan insan sesleri duymaya başladı.

 

''Hadi acele edelim.'' hızla Oniks'in sırtına atladığında birden garip bir şey olmaya başladı. ilk önce garip bir ıslık duydu sonra da yer hafifçe sallandı. Oniks huzursuz bir şekilde kıpırdanmaya başladığında Şifa ne olduğunu anlamak için etrafın baktı. Deprem mi oluyordu?

 

Şifa uçması için Oniks'e işaret verdi. Ne olursa olsun kıyamet bile kopsa gidecekti buradan. Oniks, Şifa'nın işaretiyle kanatlarını açıp uçmak için hareketlendiğinde birden etrafa parlak bir ışık yayıldı.

 

''Ne oluyor?'' Şifa kapattığı gözlerini açarak ışığın kaynağını bulmaya çalıştı. Onları bulmuşlar mıydı? İyide bu kadar parlak ışığı nereden bulmuşlardı? Şifa kıstığı gözleri arasından ışığın hiç tahmin etmediği bir yerden yayıldığını farketti. Işık ağacın gövdesinden çıkıyordu. Rüya mı görüyordu? Belki de her şey rüyaydı. Şifa'nın bedeninde gezen garip bir akım hissetti. Bu hiç hoşuna gitmemişti.

 

''Hadi oğlum uç.'' Oniks'e tekrar işaret verdi. Fakat ejderha parlak ışık yüzünden afallamıştı ve o da gözlerini açamıyordu. Şifa korkuyla Oniks'e seslenmeye devam etti ve ışıkta aynı anda daha da büyüyerek, parlamaya başladı. Şifa'nın dakikalar önce sakinleşen kalbi ve nefesi tekrar hızlanmaya başladı. Sanki bir şey onu sıkıyor ve kendisine çekiyordu. Oniks'e tekrar seslenecekken onun hareket ettiğini hissetti. Fakat bir terslik vardı. Yerden yükselmiyorlardı ağaca doğru gidiyorlardı. Şifa bedeninin çekilmesiyle son anda Oniks'in sırtındaki çıkıntılara tutundu ve büyük bir çığlık attı. Ağaç onları kendisine çekiyordu.

 

Işık daha da büyüdü ve havada asılı duran delik şeklini aldı. Şifa parlak ışığın altında görebildiği kadar olanları algılamaya çalıştı. Ama nafile bir çabaydı. Büyük bir kuvvet onu çekmeye çalışırken Oniks'ten ayrılmamak için tüm gücüyle ona sarıldı.

 

Şifa'nın çığlıkları ve Oniks'in kükremesi delik tarafından yutuldu. Parlak ışık saniyeler içinde yok olduğunda o bölgeye gelen, canavarla yüzleşmek isteyen insanlar derin bir sessizlikle karşılandı.

 

Tam bir yıl önce, Oniks'i bulduğu o ağacın altında Şifa'nın kaderi bir kere daha değişti.

 

***

 

Evinde, annesinin dizlerinin dibinde oturmuş bitkilerle ilgili anlattığı şeyleri dinliyordu. Huzurluydu.

 

''Şifa'm, benim güzel kızım. Bu dünyada devası olmayan hiç bir hastalık yoktur. Önemli olan bitkileri doğru okumaktır. Sadece nefret ve kinin tedavisi yoktur. Sen her zaman şefkatli ve merhametli ol.'' Annesi saçlarını okşadığında Şifa başını annesinin dizlerine yasladı ve yanan ateşe doğru bakmaya başladı. Ateşe baktığında aynı anda iki duygu hissetti özlem ve korku.

 

Hissettiği şeyleri anlamaya çalışırken birden ateşin içinden bir şey fırladı. Şifa irkilerek annesinin dizlerinden kalktı. Ateşin içinden fırlayan şeye daha dikkatli bakmaya çalıştı. Derisi pullu, uzun kuyruklu, siyah renkli bir şeydi. Ne olduğunu anlayamamıştı. Heyecan ve kokuyla annesine doğru baktığında annesi az önceki yerinde değildi.

 

''Anne! Anne neredesin?'' Korkuyla annesine seslenmeye devam etti az önce buradaydı.

 

''Beni bırakma anne neredesin.'' ağlamaya başladığında ateşten fırlayan şey hareket etmeye başladı. Ona doğru baktı. O bir ejderhaydı. Nefesini tuttu ve olanları algılamaya çalıştı. Ama hiçbir şey düşünemiyordu. Ayağa kalkmaya çalıştı onu da yapamadı. Neler oluyordu?

 

Ejderha ona yaklaşmaya başladıkça sanki büyüyordu. Ejderha büyüdü, büyüdü ve ona tanıdık bir hale gelmeye başladı.

 

''Oniks'' diye fısıldadı. Oniks hızla ona doğru atıldığında etrafını alevler sarmaya başladı. Oniks'in gri gözleri sivrileşmiş ağzından lavlar akıyordu. Dışarıdan gelen insan çığlıkları kendi çığlıklarına karıştı.

 

***

 

Nefes nefese haykırarak doğruldu.

 

''Oniks.'' karşısında gördüğü gri gözlerle kısa bir çığlık attı. Hemen sonra Oniks'e atılarak ona sarıldı. 'Kabus. Gerçek değil.' diye kendi kendine mırıldandı. Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştı. Nefesi düzene girmeye başladığında tüm yaşananlar zihnine bir bir düşmeye başladı. İnsanlar, çığlıklar, evi, orman, ışık. Işık. Beyni alarm sinyalini verdiğinde hızla Oniks'ten ayrıldı.

 

''Işık vardı. Neler oldu? İyi misin Oniks?'' Ayağa kalkıp Oniks'i dikkatle bakmaya başladı. Neyse ki hiç bir yerinde bir şey yoktu. Derin bir nefes vererek gözlerini kapattı ve hemen sonra hızla açtı.

 

''Nereye getirdin bizi? Ne zamandır uyuyorum? Biri seni gördü mü?'' Şifa alacakaranlığın izin verdiği kadar etrafına baktı. Yine ormandaydılar fakat bu sefer su sesi de vardı. Yakınlarda bir nehir olmalıydı. Fakat yaşadığı bölgede nehir yoktu. Demek ki Oniks onları bayağı uzak bir yere getirmişti.

 

Oniks, Şifa'nın etrafında dönerek ilgisini çekmeye çalıştı. Şifa ona baktığında ise Oniks hızla bir ağaca doğru yöneldi. Şifa ağaca dikkatle bakmaya başladığında bunun ormandaki ağaca çok benzediğini fark etti. Tek fark bu ağacın ortasında bir delik vardı. Sanki biri tarafından oyulmuş gibiydi.

 

Oniks ağaca yaklaştığında pençesiyle deliğe vurdu. Daha sonra kanatlarını kapattı ve hemen ardından açarak sanki bir şeyden geçiyormuş gibi yaptı. Ağacın diğer tarafına geçtiğinde bu seferde toprağa vurdu. Şifa kaşlarını çatarak gözlerindeki soru işaretleriyle ona baktı.

 

''Oğlum ne anlatıyorsun , anlamadım ama gitmemiz gerekiyor.'' Şifa arkasını dönüp gidecekken Oniks onu yakaladı ve hareket etmesine izin vermedi.

 

Oniks kuyruğunu hızla savurarak aynı hareketleri tekrar yapmaya başladı. Şifa, beklentiyle ona bakan ejderhaya baktı ve yüzünü buruşturdu.

 

''Anlamadım.'' Oniks burnundan öfkeli bir nefes verdi.

 

''Tamam oğlum sakince tekrar anlat bende tahmin yürütmeye çalışayım.'' Şifa, Oniks'in sinirlenmeye başladığını anlamıştı ve onu daha fazla sinirlendirmek istemiyordu. Çünkü sinirlenince çok huysuz bir şey oluyordu ve Şifa şu anda huysuz bir ejderhayla uğraşamazdı.

 

Oniks tekrar hareket etmeye başladığında Şifa da tahmin yürütmeye çalıştı.

 

''Ağaç. Evet ağaç. Ormandaki ağaç mı yoksa?'' Oniks başını sallayarak onu onayladı. Sonrada kanatlarını kapadı.

 

''Ağaç ve kanatlar. Ne olabilir?'' Oniks kapalı kanatlarını açtı.

 

''Uçmaya çalıştın. Yok hayır! Uçtun. Kanadını mı incittin yoksa? Hani neresi?'' Şifa kanadına doğru ilerlediğinde, Oniks kendini geri çekti ve ona dik dik bakmaya başladı. Anlaşılan tahmin yanlıştı. Şifa elini çenesine koyup beynini düşünmek için zorladı. En son ormanda olanları hatırlamaya çalıştı.

 

''Kanatlar kapalı sonra açık. Hayır bu ışık değil mi? Işık yoktu sonra açıldı. Işıktan bahsediyorsun.'' Oniks yerinde zıplayıp bu sefer geçme hareketini yaptı ve ayaklarını bulunduğu toprağa vurdu.

 

''Ağaçta bir ışık açıldı ve-'' gözlerini kısarak çokta mantıklı olmayan bir tahminde bulunu.

 

''Ağaçta oluşan ışıktan geçtik ve buraya geldik.'' Oniks hevesle kuyruğunu sallamaya başladı. Şifa kısa bir an düşünüp cevap verdi.

 

''Saçmalama oğlum. Öyle şey mi olur?'' Şifa gülerek başını salladığında Oniks öfkeyle nefes verdi ve onu belinden kavradığı gibi uçmaya başladı.

 

''Dur hey!'' Oniks onu yüksek bir tepeye çıkardığında yere bıraktı.

 

''Ne yapıyorsun sen? Midem birbirine girdi.'' Normalde Oniks ile uçmak çok güzel hissettirdi fakat sırtında olduğu zamanlarda. Kuyruğunda asılıyken değil. Oniks onu hiç takmadan Şifa'ya kuyruğuyla bir yeri işaret etti. Şifa kaşlarını çatarak Oniks'in işaret ettiği yere baktı ve şaşkınlıktan donup kaldı.

 

Şifa karşısında uzanan uçsuz bucaksız devasa uzunlukta ki ağaçlarla dolu, düz ve yeşil alana baktı. Buraya orman demek yanlış olurdu. Ağaçların içinden insan yapımı kuleler uzanıyordu ve sanki ağaçlarla bir olmuş gibiydiler. Kuleler uzaktan çok net gözükmüyordu fakat onların kule olduğunu anlayacak kadar da belirgin yapıdaydılar. Tam orta da ise devasa bir yapı vardı. Ağaçlardan daha yüksekteydi ve burçlarında ateşler yanıyordu. Şifa biraz daha dikkatli baktığında gözleri heyecanla açılmıştı. Bu kulenin en üstü ejderha şeklindeydi. Sanki bir ejderha tam kulenin üstüne yerleşmiş ve oradan etrafa bakıyormuş gibiydi. Daha önce böyle bir şey hiç görmemişti. 'Daha ne kadar şaşırabilirim?' diye düşünürken bu kulelerin etrafında uçan varlıkları gördü. Onlara kuş diyebilirdi, eğer ağızlarından çıkan ateşleri görmeseydi.

 

 

 

''Bunlar, bunların bana başka ejderhalar olduğunu söyleme.'' Oniks onun arkasında durarak aynı şekilde ileriye bakmaya başladı. Onlar ejderhaydı ve o kadar çoklardı ki, inanamıyordu.

 

''Bu inanılmaz. Yani biz başka bir boyuta mı geçtik?'' aklı almıyordu, gözleri önündeki şu görüntü olmasa kesinlikle böyle bir şeye inanmazdı. Acaba rüya mı görüyordu? 'Niye rüya olsun? aylarca bir ejderhaya baktım. Rüya olsa o olurdu.' diye kendi sorusuna yine kendi cevap verdi. 'Başka bir evrene geçmek' diye düşündü. Mümkün olabilir miydi? Bunlar hep hikayelerden duyduğu şeylerdi.

 

Oniks ile beraber karşısındaki görüntüye bakarken bazı ejderhalar daha net görünmeye başlamıştı. Hatta gittikçe de netleşiyorlardı. Oniks tehlikeli bir şekilde dişlerinin arasından hırladığında, Şifa ejderhaların onlara doğru geldiğini fark etti. Daha bir tepki veremeden Oniks hızla onu belinden kavrayıp arkasına aldığı anda bulundukları yere ejderhalar indi.

 

''Lider! Sakin ol!'' Şifa duyduğu erkek sesiyle başını Oniks'in arkasından çıkardı. Burada ejderhası olan insanlar mı vardı? Yavaş yavaş doğan güneşin ışıkları ejderha ve insanların arkasından, Şifa'nın yüzüne vuruyordu. Şifa karşısındaki görüntünün bir peri masalından çıkmış gibi göründüğünü düşündü. Bu harikaydı. Gözleri direkt ejderhalara kaydı bir tanesi bembeyazdı, bir tane lekesi yoktu. Bu beyazlığın içinde mavi gözleri mücevher gibi parlıyordu, çok güzeldi. Diğer üçü birbirine benziyordu. Kahverengi ve yeşil tonlarında olan diğer üç ejderhanın, ikisinin gözleri siyah, birinin ki yeşildi. En önde onlara biraz daha yakın olan ejderha ise hepsinden daha ilgi çekiciydi. Simsiyah rengi derisi ve kan kırmızı gözleri vardı. Derileri, Oniks'in derisi gibi çıkıntılarla doluydu ve hepsi de Oniks'den daha büyüklerdi. O da Oniks'i büyük sanırdı. Şimdi bu ejderhalara bakınca Oniks ona ilk zamanlarda ki gibi küçük gelmişti.

 

Karşısında duran insanlara baktı. Bunlar ejderha sahipleri miydi? Bu gerçekten inanılmazdı. Bir ejderhaya sahip olan tek kişinin kendisi olduğunu sanıyordu. Nihayet cevabını aramayı uzun süre önce bıraktığı sorulara cevap alabilirdi. Hevesle öne doğru yürümeye başladı. Oniks homurdansa da karşı çıkmadı. Şifa bir grup insan ve ejderhanın karşısına çıktığında kalbi ağzında atıyordu. Neden heyecanlandığını bilmiyordu ama heyecanlanmıştı. Sonuçta her zaman ejderhası olan insanlar görmüyordu. Kendi istisnaydı. Sakinleşmeye çalışarak kendini tanıttı.

 

''Merhaba, ben Şifa.'' beceriksizce gülümsedi. Fakat aynı karşılığı alamadı. Hatta hiç karşılık alamadı. Yüzündeki gülümseme solarken karşısındaki insanlara baktı. Dört erkek iki de kadın vardı. Kadınlardan biri uzun kumral saçlı, yeşil gözlü, zayıf, orta boylu minyon yapılı bir kadındı. Üzerinde ince, uzun mavi renkli bir elbise vardı. Diğer kadın ise savaşçı gibi duruyordu. Omuzlarının aşağısına dökülen saçlarının arasında örgüler vardı. Kahverengi gözleri ona öfkeyle bakıyordu ve kıyafetleri o kadar garipti ki, diğer adamların giydiği kıyafetlere benziyordu. Siyah deriden kumaşlar vücutlarını sarmış. Kılıçları bel taraflarından sarkıyordu. Bacaklarında da küçük bıçaklar vardı.

 

 

 

Sol tarafta duran adamın sarı saçları omuzlarına dökülüyordu. Yeşil gözleri tıpkı diğerleri gibi ona nefretle bakıyordu. Hemen yanında duran adam ise ona çok benziyordu sadece onun saçları biraz daha koyu ve boyu biraz daha kısaydı. Minyon kadının önünde duran adamın ise kumral dağınık saçları çenesinin altına kadar uzanıyordu ve mavi gözleri vardı. Alnının ortasından kaşına kadar inen yara izine rağmen yüzü diğerleri gibi tehlikeli durmuyordu. Belki de çenesindeki çukurdan dolayı bu izlenime sahip olmuştu.

 

En önde duran adam ise 'Lider' dedikleri kişi olmalıydı. Bu belli oluyordu çünkü diğerlerinden farklı olarak omuzlarına kalın, işlemeli bir pelerin atmıştı ve pelerin ile omzunun birleştiği yerde ise siyah renkli parlayan bir ejderha arması vardı. Diğer herkes gibi o da ona nefretle bakıyordu. Hatta bu bakışa nefret demek az kalırdı. Onu öldürecekmiş gibiydi. Şifa onu incelerken o da, simsiyah dağılmış saçları, vahşi duran yüzü ve Oniks'e benzeyen puslu gri gözleriyle Şifa'yı inceliyordu. Sanki onun insana dönüşmüş haliydi. Evet kesinlikle Oniks insan olsaydı bu adam olurdu. Çünkü aynı gözlere aylarca bakmıştı ve Şifa her zaman Oniks'in gözlerinin tek olduğunu düşünmüştü. Ama şimdi yanıldığını görebiliyordu. Lider'in, Şifa'yı inceleyen gözleri öfkeyle yanmaya başladı.

 

''Sen onu benden çaldın. Şimdi bedelini ödeyeceksin.'' Şifa duyduklarıyla kaşlarını çattı ve etrafına baktı. Ona mı demişti? Durduğu tarafta Oniks ve kendisinden başka kimse yoktu. Acaba Oniks'e mi demişti? İyide ne çalmış olabilirdi ki? Buraya geldiklerinden beri Oniks'i gözünden ayırmamıştı. Bir ara uyumuştu o zaman çalmış olabilir miydi? Ne kadar obur olduğunu biliyordu. Kesin koyun, at ya da herhangi bir hayvanı midesine göndermiştir. Gözlerini kısıp Oniks'e baktı. Aynı anda Oniks de ateş saçan gözlerini karşısındaki adamdan ona çevirdi. Uzun dikenli kuyruğunu havaya dikmiş, her an karşısındaki gruba saldıracakmış gibi duruyordu. Oniks'in gri dumanlı gözlerine baktığında, sıcak nefesini sinirle havaya bırakıp kuyruğunu salladı. Pekala huysuzluğu üstündeydi ama onun çalmadığını anlamıştı. Eğer o yapmış olsaydı çoktan suçlu çocuklar gibi gözlerini kaçırırdı.

 

''Sen neyden bahsediyorsun. Biz bir şey çalmadık.'' Şifa karşısındaki insanları süzdü hepsi de ona nefretle bakıyordu. Ama neden? Az önce konuşan adam ona doğru bir adım attığında Oniks'de dikenli kuyruğunu Şifa'nın beline sarıp onu kanatlarının altına aldı. Artık Oniks daha öfkeli nefesler alıyordu. Şifa, Oniks'in beline sarılı kuyruğunu yavaşça okşarken,

 

''Sakin ol Oniks'' dedi. Karşısındaki adam tekrar öfkeyle konuştuğunda ne duymayı bekliyordu bilmiyordu ama kesinlikle duymayı beklediği kelimeler bunlar değildi.

 

''Onu. Ejderhayı. Benim ejderhamı çaldın.''

 

***

Loading...
0%