Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Zor Durum

@maysaberran

 

Merhabaa, keyifli okumalarr ❤️

 

***

 

 

Karanlık çökmüş, dolunay tüm ihtişamıyla parlarken yorucu bir gün daha bitmişti. Herkes yorgunluktan uyuşmuş bedenlerini yataklarına atmış ve sessizliğe çekilmişti. Fakat iki adam yorgunluklarına rağmen hala mücadele peşindeydi.

 

 

"Bileğini büküyorsun." Umur karşısındaki adama sinirle baktı. Hileci pislik.

 

 

"Hayır bükmüyorum, böyle yaparak dikkatimi dağıtıyorsun." Sahn sırıtarak, Umur'a karşılık verdi. Onlar mücadelelerine devam ederken Dora onlara doğru yaklaştı.

 

 

"Siz ne yapıyorsunuz bu saatte?" önüne dökülen kısa örgülü saçlarını geriye atıp, kaşlarını çatarak iki adama baktı.

 

 

"Bilek güreşi yapıyoruz." dedi Sahn, Dora'ya hiç bakmadan. Dora alayla gülerek,

 

 

"Onu anladım da, neden olduğunu anlamadım. Hem de bu saatte." dedi. Güneş çoktan batmıştı hatta neredeyse geri doğacaktı. Bu iki adamın ne işi vardı? Umur dikkatini verdikleri mücadelen çekmeden Dora'ya kısaca açıkladı.

 

 

"İddiaya girdik. Kim kaybederse Ahon'un karşısına çıkacak. Asıl sen ne yapıyorsun bu saatte?" Dora tek kaşını kaldırarak anlamaya çalıştı.

 

 

"Yatmaya gidiyordum zaten, sesinizi duyunca geldim. Hem siz, neden Ahon'un karşısına çıkacaksınız? Ayrıca bunda ne var? Lider sizi öldürecek değil ya?" Sahn oflayarak Dora'yı başlarından atmak için daha uzun bir açıklama yaptı.

 

 

"İnsanlar arsında söylenti dolaşıyor. Ahon'un güçlerini kaybettiğine dair. Ayrıca ejderhanın da hala bulunamaması bu söylentileri haklı çıkarıyor. Durum böyle olunca, Ahon'u devirmek için diğer düşmanlarda harekete geçmiş ve birlik toplamaya başlamışlar. Şimdi ikimizin de bir tarafları yemediği için bizde aramızda kimin harcanacağına karar vermek için bu yolu seçtik." Dora nefesini tuttu ve fısıldadı.

 

 

"Bu felaket."

 

 

"Evet, evet öyle. Şimdi bizi bırakta şu işi halledelim. Dikkatimizi dağıtıyorsun." Sahn kısa bir an Dora'ya bakmak için başını kaldırdığında arkadan gelen Liya'yı gördü ve aklına gelenle dudakları sinsice kıvrıldı. Bu maçı kazanmıştı.

 

 

"Umur baksana, buraya gelen Liya mı?" Umur ilk başta Shan'nın dediklerini kavrayamasa da sonradan hızla başını kaldırdı ve gözleri Liya'yı bulmak için etrafı taradı. Liya'yı gördüğü anda tüm dikkati dağılırken bileği hızla masaya çarptı.

 

 

"İşte bu! Kazandım." Sahn kazanmanın verdiği rahatlıkla nefes aldı ve bileğini oynattı. Zor dayanmıştı. Liya gelmeseydi kesin kaybederdi.

 

 

"Hile yaptın." Umur öfkeyle ayağa kalktı.

 

 

"Ne hilesi? Liya buraya gelmiyor mu? Nereden bileyim Liya'nın senin dikkatini dağıtacağını." Shan sırıtarak arkasına yaslandı ve karşısındaki öfkeli aşık adama baktı. Umur tam bir şey demek için ağzını açmıştı ki Liya yanlarına geldi.

 

 

"Ne oluyor burada?" Liya konuştuğunda Umur öfkeyle bir kere daha Sahn'a baktı. Sonra da söylenerek Ahon'un karşısına çıkmak için uzaklaştı. Umur'un arkasından bakarlarken Dora sinirle Sahn'a çıkıştı.

 

 

"Bu yaptığın hiç hoş değildi." Sahn omuzlarını silkerek ayağa kalktı. Başka bir sırıtmayla Dora'ya baktı. Anlaşılan sıra ondaydı.

 

 

"Bu dediğini bana biri daha demişti. Kimdi acaba? Ah hatırladım. Khan." Dora'nın yüzü öfkeyle gerildi. Shan hiç umursamadan devam etti.

 

 

"Ne tesadüf! Siz niye Khan ile bir çift olmuyorsunuz. Bak aynı şeyleri de söylemeye başladınız. Çok yakışırsınız." Dora sinirle dudaklarını sıktı ve bir şey söylemeden arkasını dönüp Umur'un peşinden gidecekken onlara da doğru gelen Khan'la karşılaştı.

 

 

"İşte bu da bir tesadüf." Shan kahkaha atarak, Khan'a hiç bakmadan öfkeyle giden Dora'nın arkasından bağırdı.

 

 

"Ne oluyor burada?"

 

 

"Ben hiç bir şey anlamadım. Ne oldu şimdi?" Khan ve Liya'nın aynı anda konuşmasıyla Shan bu iki safa bakmaya başladı. Yüzündeki alaylı gülümseme gitmemiş, hatta daha da büyümüştü.

 

 

"Hava da bir koku var." Sahn sanki havayı kokluyormuş gibi yaptı. Liya kaşlarını kaldırarak Sahn'a baktı. Konu ne ara buraya gelmişti?

 

 

"Ne kokusu, ne diyorsun sen ya?" Sahn, Liya'nın omuzuna kolunu atarak kaşlarını çatmış ona bakan Khan'a göz kırptı ve son sözlerini alayla söyleyerek ilerlemeye başladı.

 

 

"Aşk kokusu olacak değil ya, yemek kokusu. Karnım acıktı galiba?"

 

***

 

 

Umur'un öfkeli adımları yeri eziyordu. Hızlı hızlı soluyarak içinden Sahn'a söylenmeye devam etti. 'Piç herif' diye tısladı. Eline düşmüştü bir kere daha kurtulamazdı. Kendini sakinleştirmeye çalışarak 'Ateş Kulesine' girdi. Birazdan Ahon'un karşısına çıkacaktı sakinleşmek zorundaydı. Zaten çok gerilecekti. Ona söyleyeceklerinden sonra Ahon'un tepkisiz kalacağını hiç zannetmiyordu. Sıkıntıyla kaşlarını çattığında alnında ki yara izi gerildi. Ahon'un taht odasına geldiğinde, oflayarak yüzünü buruşturdu. Acilen sakinleşmesi ve aklından Liya'yı atması gerekiyordu. Hayır! Liya'yı düşünmek yok.

 

 

Taht kapısını çalarak içeri girdi. Ahon, kalın perdeleri çekili, sadece ejderha motifli iki şamdan da yanan ateşle aydınlanan, kasvetli oda da arkası dönük bir şekilde masaya yaydığı haritaya bakıyordu. Sırtı gerilmiş, elleri yumruk halini almış her zamanki gibi öfkeli duruyordu. Eskiden de öfkeli çekilmez bir adamdı ama yumurtayı kaybettiğinden beri -yani son bir senedir- hiç çekilmiyordu. Etrafındaki herkesi kaçırıyor, öfkesiyle yakıyordu. Buna en yakın dostları olan kendileri de dahildi.

 

 

 

 

"Konuşacak mısın?" Ahon'un görünüşüne kıyasla sakin tonlu sesiyle kendine geldi. Boğazını temizleyerek konuşmaya başladı.

 

 

"Son zamanlarda bir söylenti dolaşıyor." Ahon ona doğru döndüğünde sustu. Bunu yumuşatarak anlatamayacaktı, direkt konuya girmesi gerekiyordu. Derin bir nefes aldı ve hızlı bir şekilde konuşmaya başladı.

 

 

"Kara Ejder Yumurtası kaybolduğundan dolayı güçlerinin yok olduğunu bu yüzden kuleden hiç çıkmadığını ve bunu fırsat bilen düşmanlarında birlik toplamaya başladığı söylentiler arasında." Umur sözleri bittiğinde bedeni gerilmiş gelecek tepkiyi bekliyordu.

 

 

Ahon ilk başta hiçbir tepki vermedi sonra bir volkanın patlaması gibi tüm masayı darmadağın etti. Saniyeler önce masada bulunan harita, gümüş bardak ve tabak artık yerdeydi.

 

 

"Güçlerim gitmiş demek öyle mi?" Ahon hala etrafı dağıtmakla meşgulken, Umur son anda başının üstünden geçen ne olduğunu anlayamadığı objeden eğilerek kurtuldu.

 

 

"Aslında öyle." Ne zaman geldiğini anlamadığı Sahn'ın fısıldamasıyla hızla ona döndü. Ne zaman gelmişti buraya? Hemen yanında duran diğerlerini de gördü. Harika, ekip tamamdı!

 

 

"Kes sesini duyacak." Dora'nın sertçe fısıldamasıyla Sahn omuzlarını silkti. Umur başını iki yana sallayarak Ahon'a döndüğünde onunda ona doğru geldiğini gördü. İrkilerek bir adım geri gitti. Gri gözlerine ateşten kor düşmüş gibiydi. Tıpkı bir ejderhanın gözleri gibi sivrileşmiş insana dair tüm özelliklerini kaybetmişti. O anda Ahon'un büyük bir birikimin gerçek patlamasını yaşadığına emindi. Çünkü söylentiler doğruydu, Ahon güçlerini kaybediyordu. Ejderhadan ne kadar uzakta kalırsa güçleri de aynı oranda azalırdı ve ejderha bir yıl önce kaybolduğunda Ahon güçlerini yavaş yavaş kaybetmeye başlamıştı. Artık ateşe hükmedemiyordu.

 

 

 

 

Ahon, Umur'u yakalarından tuttuğu gibi sarsmaya başladı.

 

 

"Kim? Kim o söylentileri çıkaran?" Ahon delirmiş gibiydi artık kendisine hakim olamıyordu. Yakmak istiyordu, tekrar o sıcaklığa sahip olmak istiyordu.

 

 

"Ahon sakin ol! Kendine gel!" Khan ve Sahn aynı anda Ahon'un kollarına sarıldı ve onu Umur'dan uzaklaştırmaya çalıştı.

 

 

Ahon hızla kendini onlardan kurtardığına Umur'u ittirmişti. Umur dengesini kaybedip yere düştü. Liya hızla Umur'un yanına gelip onun kalkmasına yardım etti.

 

 

"İyi misin?" Liya bir elini Umur'un koluna sarmış gözlerine bakıyordu. Umur kısa bir an Liya'nın duru bir şekilde ona bakan gözlerine daldığında, bir başka kükremeyle kendine geldi.

 

 

"Ben iyiyim ama Ahon değil. Kendisini kaybediyor."

 

 

Hızla -hiç istemese de- kolunu Liya'dan çekti ve Ahon'a doğru ilerlemeye çalıştı. Onu sakinleştirmeleri gerekiyordu. Üç adam da Ahon'u tutmuş zapt etmeye çalışıyordular.

 

 

"Ahon dur atık!" Umur, Ahon'a sert bir yumruk attı. Herkes bu hareketle dondu. Ahon yere dikmiş gözlerini büyük bir sakinlikle Umur'a çevirdi.

 

 

"Şimdi sıçtın." Sahn'ın fısıldamasıyla Khan ona dik dik baktı. Ayarsızdı bu adam. Ahon ağır ağır Umur'a doğru adımladığında Umur da geri geri adımladı.

 

 

"Sen kendine gel diye vurdum Lider. Sende beni itmiştin." Ahon derin bir nefes aldı. Sakin olmalıydı, etrafa zarar vererek eline bir şey geçmezdi. Üstelik onlar dostlarıydı. Zarar veremezdi. Kendine hakim olmakta zorlanıyordu. Umur'a giden adımları durdu. Başını elleri arasına aldı ve dağıttığı masaya doğru yürüdü. Hızlı hızlı aldığı soluklar yavaşlamaya başlamıştı. Bir süre o şekilde durduktan sonra arkasını dönüp dostlarına baktı. O söylentileri çıkaranları yakacaktı.

 

 

"Hemen gidiyorsunuz ve o-" içinde aniden beliren sıcaklıkla sözleri yarıda kesti. Ne oluyordu? Aylar önce kaybettiği bu sıcaklığı şimdi neden bu kadar yoğun hissediyordu?

 

 

"Lider iyi misin?" Ahon cevap vermek için hareketlendiğinde kalbinde çıkan ateş tüm vücuduna yayıldı. Ahon yeniden hissettiği güçleriyle daha dik durmaya başladı.

 

 

"Lider, sen nasıl?" Dora gözlerine inanamıyordu. Şimdi neden birden güçleri ortaya çıkmıştı? Hepsi şaşkın bir şekilde Ahon'un alevlerle sarılmış haline bakıyorlardı.

 

 

Ahon tekrar konuştuğunda kaskatı kesilmiş bedenleri ile bir süre kaldıktan sonra hızla harekete geçtiler.

 

 

"Kara Ejderha geri geldi."

 

***

 

 

"Batı tarafında hiçbir iz yok." diye söylendi Dora ejderhasından atlarken. Liya ve Umur da başlarını sallayarak,

 

 

"Güney'de de iz yok." Umur ve Liya da ejderhalarından indiğinde Khan yürüyerek yanlarına geldi.

 

 

"Senin ejderhan nerde?" Liya merakla Khan'a baktı. Ejderhasını yanına almadan mı aramaya çıkmıştı?

 

 

"Yemek yiyor. Sizden önce geldim ve hayır kuzeyde de bir şey yok." onlar sormadan Khan cevaplamıştı.

 

 

"Nerede o zaman bu ejderha? Ahon geldiğini söylemişti. Görmesem Ahon'un delirdiğini düşüneceğim." Umur bıkkınlıkla saçlarını karıştırdı. Ahon'u alevler içinde, güçleri geri gelmiş bir şekilde görmeseydi, kesinlikle kafayı sıyırmış olduğunu düşünürdü. Yumurta kaybolduğundan beri her gün aramışlardı. Bakmadıkları tek bir yer kalmamıştı. Hatta komşu krallıklara bile gitmişlerdi. Ama yoktu, sanki hiç var olmamış gibiydi.

 

 

"Ne bu acele, ne oluyor?" Khan'ın konuşmasıyla Umur dikkatini nefes nefese kalmış Sahn'a verdi. O da mı ejderhasını almamıştı?

 

 

"Doğu, doğu tarafında bir şey var." Sahn kendini yere atıp oturdu. Onları bulmak için acele hareket etmişti ve nefes nefese kalmıştı.

 

 

"Ne var? Doğru anlat şunu." Khan, Sahn'ı omuzlarından tutup oturduğu yerden kaldırdı. Sahn omuzlarını silkerek Khan'dan kurtuldu ve hızla anlatmaya başladı.

 

 

"Askerler kendi aralarında konuşurken duydum. Doğu tarafındaki ormanda bir ışık görmüşler. Ejderha alevi olduğunu söylüyorlar. Kontrol etmek için gittiğimde bunu buldum." Sahn kemerine sıkıştırdığı siyah parlak bir şey çıkardı. Herkes onun ne olduğuna bakarken, Liya heyecanla konuştu.

 

 

"Bu bir ejderha pulu." Sahn başını sallayarak onu onayladı.

 

 

"Nerede o zaman ejderha? Onu bulmadan mı geldin? Ne diyeceğiz Ahon'a şimdi?" Sahn küstah bir bakışla Umur'u süzdü.

 

 

"Salak mıyım ben?"

 

 

"Bazen." Sahn kaşlarını çatarak Dora'ya baktı.

 

 

"Didişmeyin de anlat." Liya aralarına girerek Sahn'a baktı.

 

 

"Tepedeler. Yanlarına onları gözetlemesi için askerler ve ejderhalar bıraktım."

 

 

"Tepedeler derken, neyden bahsediyorsun? Kaç kişiler?" Umur hızla öne atılarak sordu. Bir eli kılıcına gitmişti. Demek ki sonunda bekledikleri gün gelmişti.

 

 

"Boşuna heveslenme. Kimse yok. Sadece savaştan çıkmış gibi görünen her yeri is ve çizikle dolu küçük bir kadın ve 'Kara Ejder' var. Onu görmelisiniz, çok güçlü bir şekilde büyümüş." Sahn'ın dedikleriyle herkes kısa bir şaşkınlık yaşadı.

 

 

"Kara Ejder olduğuna eminsin yani?" Sahn, Umur'u başını sallayarak onayladı. Elbette emindi, simsiyah deri ve gri gözler sadece 'Kara Ejder'e' ait olabilirdi.

 

 

"Kadın mı dedin?" Liya kaşlarını çatarak tepeye doğru baktı.

 

 

"Emin değilim bir kız çocuğu da olabilir." Liya'ya bakarak devam etti.

 

 

"Düşün yani senden de küçük bir şey." Liya oflayarak bu durumda bile ona takılan Sahn'a baktı.

 

 

"Bırak gevezeliği Ahon'un yanına gitmeliyiz." Khan, Sahn'ı kenara çekerek diğerleri ile beraber Ahon'un yanına doğru hareket etmeye başladılar.

 

 

"Size küçük, yaralı bir kadın diyorum." Sahn'ın arkalarından seslenmesiyle kısa bir an durdular.

 

 

"Ne olmuş yani?" dedi Dora omuzlarını silkerek. Kaybolan ejderhadan dolayı sürekli diken üstünde, yorgun ve uykusuzlardı. Hem de aylarca. Artık bu işi bitirmek istiyordu.

 

 

"Ahon onu öldürür." Sahn yanlarına geldi ve hepsine teker teker baktı. Tamam, o da bu işin hemen bitmesini istiyordu fakat ortada yanlış bir şeyler vardı.

 

 

"Bir yıldır ejderha yok. Umudumuzu kaybetmiştik ve şimdi birden bir kadın ejderhayla geri dönüyor. Tek başına. Yaralı ve perişan olmuş bir halde. Ne kadar mantıklı?" Khan çenesindeki sakalları kaşırken düşündü. Sonra da Sahn'a baktı.

 

 

"Yanlış bir şeyler mi var diyorsun? Öyle bile olsa Ahon'a yine de söylemeliyiz." Sahn başını salladı.

 

 

"Yanlış ve mantıksız şeyler var. Önce öğrenmeliyiz. Ahon onu görürse sakin kalmayacaktır."

 

 

"Bence artık çok geç." Umur'un arkasına bakarak konuşmasıyla Sahn'da sırtında rüzgar hissetti. Yavaşça arkasına döndüğünde siyah derili, kırmızı gözlü ejderhasıyla Ahon'u gördü.

 

 

"Daha ne kadar burada duracaksınız." Ahon'un sert sesiyle birbirlerine baktılar.

 

 

"Beni takip edin. Bitirmemiz gereken bir iş var." Ahon hızla ejderhasıyla tepeye doğru uçmaya başladığında diğerleri de yanlarına çağırdıkları ejderhalarına atlayıp Ahon'un peşine takıldılar.

 

***

 

 

Bir süre uçtuktan sonra artık yemyeşil ağaçlarla kaplı tepe net bir şekilde belli olmaya başlamıştı ve tabi üzerindekiler de.

 

 

"Gerçekten Kara Ejder bu." Liya gözleriyle görene kadar şüphesi vardı. Fakat şimdi tamamen inanmıştı. O göz rengi başka hiç bir ejderhada bulunamazdı.

 

 

Hepsi tepeye indiklerinde az önce orada olan kız yoktu. Ahon ejderhasının yere konmasını beklemeden atladığında Sahn hızla öne atıldı.

 

 

"Lider! Sakin ol!" Ahon, önce gözlerinde yanan ateşle Sahn'a baktı sonra tekrar ejderhaya döndü. İşte buradaydı. Sonunda bulmuştu ve artık asla kaybetmeyecekti.

 

 

Ejderhanın arkasında ki hareketle oraya doğru baktı ve bedeni sinirle gerildi. Bu kadın ona ait olanı çalmıştı. Her ne olursa olsun bedelini ödeyecekti.

 

 

"Merhaba, ben Şifa." Ahon kadının konuşmasıyla onu incelemeye başladı. Gözleri ilk önce pembe küçük dudaklarında oluşmaya başlayan gülümsemeye takıldı. Ahon öfkeyle yumruklarını sıktı 'bir de alay mı ediyordu?' içinden karşısındaki kadına hırladı. Kadın da sanki onu duymuş gibi gülümsemesi aynı hızla yok oldu. Kadın büyük bir dikkatle onları incelerken o da onu inceliyordu.

 

 

Soluk yeşil rengi elbisesi kir içindeydi, açık kahverengi saçları darmadağın olmuş, sol yanağında hafif bir kızarıklık vardı. Yeşil- kahverengi gözleri dikkatle arkasındaki ejderhalara bakıyordu. Minyon, zayıf, kumral teni de tıpkı elbisesi gibi kir ve çiziklerle doluydu. Bir arbededen çıkmış gibi duruyordu. Ama bu tuzak olabilirdi. Belki de onu kandırmaları için böyle bir kadın göndermişlerdi, dikkatini dağıtmak istiyor olabilirlerdi. Onu savunmasız düşünüp, tedbirsiz davranacağını bekliyorlardı belki de? Ama Ahon tüm tedbirleri almıştı ormanın içi asker ve ejderhalarla doluydu. Bu iş bugün bitecekti. Ne savaş, ne de kıyamet umurunda değildi. O ejderha bugün ait olduğu yere gelecekti.

 

 

Gözleri arkasındaki ejderhaya takıldı. Aynı kanı taşıdığı ejderhası ona büyük bir öfkeyle bakıyordu. Lanet olsun! Bu ejderha onu tanımıyordu. Ona ne yapmıştı da, Ahon'u tanımıyordu?Daha büyük bir öfkeyle kadına döndü.

 

 

"Sen onu benden çaldın. Şimdi bedelini ödeyeceksin." Ahon'un tıslarcasına söylediği sözlerden sonra kadın bir an ona baktıktan sonra bakışlarını ejderhaya dikti. Ejderha da ona baktıktan sonra kuyruğunu sallayarak tekrar Ahon'a doğru döndü.

 

 

"Sen neyden bahsediyorsun. Biz bir şey çalmadık." Kadının konuşmasıyla ona doğru bir adım attığında, ejderha da kuyruğunu kadının beline sararak onu kanatları arasına aldı. Ahon irkilerek ejderhaya baktı onu koruyor muydu? Ejderha öfkeli nefeslerinin arasından ona dişlerini gösterdi. O, onun ejderhasıydı ve sadece onu koruyup ona itaat etmeliydi.

 

 

"Sakin ol Oniks." Ahon kaşlarını çatarak kadının ejderhanın kuyruğunu okşayan eline baktı. Sonra tekrar kadına baktı. Ne demişti o? Oniks mi? Ona bu ismimi vermişti? Ahon artık sabrının sonlarındaydı.

 

 

"Onu. Ejderhayı. Benim ejderhamı çaldın." kadın şaşkınlıkla bir süre ona baktıktan sonra,

 

 

"Sen ne diyorsun? Ben onu çalmadım." diye karşılık verdi. Ahon ona dikkatlice baktı. Çok iyi rol yapıyordu. Eğer başka biri olsa bu tepkiye kesinlikle kanardı. Ama Ahon'u asla kandıramazdı. Bu yalancı şok olmuş ifadeye inanmayacaktı. Artık şu işi bitirmeliydi. Sıkılmıştı.

 

 

"Kadını canlı istiyorum." Ahon hızla ejderhaya doğru yöneldiğinde ayaklarının dibine bir alev topu düştü.

 

 

"Oniks!" kadının bağırmasıyla Ahon ona baktı, gözlerini kocaman açmış ona bakıyordu. Daha doğrusu ateşler içinde kalmış ama tek bir hücresi yanmayan bedenine.

 

 

Şifa gözlerini kırparak karşısındaki adama baktı. Hayal mi görüyordu? Bu gerçek olamayacak kadar uçuktu. Adam yanıyordu ama yanmıyordu. Nasıl oluyordu? Şifa gerçekten aklını kaçırmaya çok yaklaşmıştı. Artık hiç bir şeyi anlamlandıramıyordu. Sanki hiç bitmeyecek bir rüyanın içinde gibiydi. Birden kendisini Oniks'in arkasında bulduğunda şu an ki duruma adapte olmaya çalıştı.

 

 

Bir alev topu daha geldiğinde Ahon, dikkatini kadından ejderhaya çevirmişti. Ahon gördükleriyle kısa bir an durakladı.

 

 

Ejderha ona şimdiye kadar kimsede görmediği bir düşmanlıkla bakıyordu. Gözleri sivrileşmiş, hırlayarak ona bakıyordu. Kuyruğunu kadının bedenine sarmış onu arkasına almıştı. Ahon o zamana kadar kadının ejderhayı vermemekte direneceğini sanıyordu. Fakat yanıldığını anlamıştı. Kadın değil, ejderha kadını vermemekte direnecekti. Bu kadın ne yapmıştı da ejderhayı kendine bağlamıştı? Kan yoluyla yapmasının imkanı yoktu. Kara Ejderha sadece bir kişiye kan yoluyla bağlanırdı.

 

 

"Ejderhayı yakalayın." Ahon ejderhaya doğru yürürken arkasındakiler de harekete geçti. Ejderhanın etrafını sarmışlardı. Oniks, Şifa'yı ortaya almış etrafında dönerek tehlikeli bir şekilde etrafını saranlara bakıyordu. Şifa ise düştüğü durumun şokuyla kalmıştı. Ne olduğunu anlayamıyordu? O ejderhayı çalmamıştı ki. Onu etrafta kimse yokken ormanda tek başına bulmuştu. Artık hiçbir şeyi algılayamıyordu. Kalbi yerinde çıkacakmış gibi atıyor, korku damarlarında kan gibi dolaşıyordu. Çevreleri sarılmışken Oniks'in üzerine bir şeyin atlamasıyla çığlık attı.

 

 

"Oniks." güzelliği ile büyülendiği beyaz ejderha artık gözünde canavardan farkı yoktu. Ona doğru gitmek istediğinde biri kolundan tutup onu geri çekti ve yere savurdu. Nemli çimenler ellerine dolanırken dejavu hissetti. Yanan evi, insanlar, yüzüne inen tokat hepsi tekrar hatıralarına düştüğünde. Öfkeyle ayağa kalktı ve yanına kadar gelen örgülü saçları olan kadına saldırdı. Ama kadın üzerindeki savaşçı formasının hakkını veriyordu. Daha ona dokunamadan kadın bileğini tuttuğu gibi ters çevirdi ve dizlerinin arkasına tekme atarak onu dizlerinin üstüne çöktürdü. Hemen arkasından diğer eliyle keskin, buz gibi bir şeyi boğazına yasladı. Bu hançerdi! Şifa göz açıp kapanıncaya kadar olan olayda hiçbir şey anlamadı. O kadar ani olmuştu ki Şifa çığlık bile atamadı. Boğazına dayanan hançerle dizlerinin üstünde Oniks'in mücadelesini izledi. Gözlerinden ip gibi inen yaşlar yanaklarından, çenesine oradan da hançerin parlak yüzeyine indi.

 

 

Oniks beyaz ejderhayı kolayca alt ettikten sonra etrafı yangın yerine çevirmeye başladı ama uzun sürmeden diğer ejderhalarda üzerine atladı. Oniks kükreyerek nereye olduğunu düşünmeden alevlerini serbest bıraktı. Sırtında tekrar gri şerit belirmeye başlamıştı. Kanatlarını açarak uçmaya çalıştı. Ama her ejderha bir yerini tutuyordu. Sivrilmiş gözleri annesini aradığında onu dizlerinin üstünde çaresizce ağlayarak ona bakarken buldu. Oniks'in dikkati bu görüntüyle dağılırken acı bir haykırış bıraktı ve eskisinden daha büyük bir güçle kurtulmaya çalıştı. Annesini yakalamışlardı. Diğerlerini bırakıp dikkatini annesinin arkasındaki kadına verdi ve hırlayarak bir alev topunu kadına fırlatmak için hazırlandı. Fakat burnunun üstünden çenesinin altına kadar hissettiği soğuklukla istediğini yapamadı. Bir şey çenesini hemen sonrada bedenini sıkmaya başladı.

 

 

Ahon ormandaki askerlerine emir vererek ona ejderha ateşinde dövülen zinciri getirmelerini istedi. Bu ejderha bağlanmadığı sürece durmayacaktı. Kadın yakalanmıştı ve düşündüğünden daha kolay olmuştu. Göründüğü kadar zayıftı demek ki. Ama ejderha işte o onu zorlayacaktı. Bu yüzden bağlamak iyi bir fikirdi. Henüz dönüşümünü tamamlamayan ejderha güçlerini tamamen kullanamazdı. Onu bağladığı zincirden de kurtulamazdı. Bu zincir dışarıdan gelen hiçbir güçle kopmazdı. Sadece dönüşümünü tamamlayan ejderha bunu kırabilirdi.

 

 

Askerlerin getirdiği uzun zinciri sallayarak Dora'yı hedef almış ejderhanın çenesine tam zamanında salladı. Zincir bir kere çenesine dolandığında diğer ucunu da Khan tutmuştu. İkisi birden çekerken Umur ve Sahn da kanatlarına başka bir zincir dolamışlardı. Askerlerde ejderhanın ayaklarına doladığında Oniks, üzerinde onu aynı şekilde zapt etmeye çalışan diğer ejderhalarla birlikte yere düştü.

 

 

"Hayır!" Ahon duyduğu çığlıkla kadına baktı yüzü gözyaşları ve tozla kaplanmıştı. Boynundaki hançere rağmen ona doğru atılmıştı. Bu yüzden boynunda bir kesik olmuştu ama Dora onu tam zamanında omuzlarından tutmasıyla daha büyük bir yara almamıştı. Liya da Dora'nın yanına gelip kadını tutuyordu.

 

 

"Hayır! Bırak onu. Biz bir şey yapmadık." hıçkırıklarının arasında zorla konuşuyordu. Hala ona doğru atılmaya çalışıyordu.

 

 

"Siz değil, sen yaptın. Ejderhamı çaldın." Ahon'un öfkeyle konuşmasına Şifa çığlık atarak cevap verdi.

 

 

"Ben bir şey çalmadım." Ahon kadını dinlemeyecekti daha fazla ona bakmayarak ejderhaya döndü. Her tarafı zincirlerle bağlanmıştı ama gözleri hala ona nefretle bakıyordu.

 

 

"Oniks, oğlum." kadının hitabıyla Liya ve Dora şaşkınlıkla birbirine baktı. Ahon da dahil diğerleride şaşırmıştı. Oğlum mu demişti o? Bu kadın ejderhayı gerçekten benimsemişti. Ahon ejderhaya baktığında onun da kadına baktığını gördü. Gözlerindeki nefret gitmiş normal halini almıştı. Ahon daha fazla bu saçmalığa katlanamayacaktı. Bu ejderhanın kendisine bağlı olması gerekiyordu. Aylarca kayıp olabilirdi. Ama yine de kan bağı olan kendisini tanıması gerekiyordu. Ahon çenesini sıkarak Dora'ya baktı.

 

 

"Zindana atın onu." Liya, Ahon'un emrini duyduğu anda öne atılarak konuşmaya çalıştı.

 

 

"Ama Lider, o kaçırmadığını söylüyor. Önce onu din-" sözleri Ahon'un resmen kükremesiyle kesilirken yapacak hiçbir şeyi kalmamıştı.

 

 

"Size onu zindana atın dedim." Dora zapt etmeye çalıştıkları kadını ayağa kaldırdı ve sürüklemeye başladı.

 

 

"Hayır, bırakın bizi. Onu çalmadım ben, buldum." Şifa ayaklarını yere sürtüyor onu tutan kadınların ellerinde kurtulmaya çalışıyordu. Gitmek istemiyordu. Sadece Oniks'i istiyordu. Fakat kadınlar güçlüydü ve acımasızca onu sürüklemeye devam ettiler.

 

 

Şifa çığlıklar atarken kimse onu dinlemiyordu. Sadece Oniks bu çığlıklara kayıtsız kalmadı. Oniks kurtulmak için tekrar hareket etmeye başlamıştı. Zincirleri tutan adamlar zorlanmaya başladığında ejderhalarda gelerek zincirlere asıldı. Kalan diğer ejderhalar Oniks'in üstüne geldi ve zincirlere pençelerini geçirerek onu uçurmaya başladılar. Oniks zincirlere bağlanmış, etrafında ejderhalar ve insanlarla beraber en başından beri ait olması gereken yere götürülüyordu.

 

 

Arkada kalan Khan bir süre havada zinciri gergin bir şekilde tutan ejderhalara baktı ve Ahon'a döndü. Diğerleri gitmişti. Sadece kendisi, ejderhası ve Ahon kalmıştı.

 

 

"Ahon kadına zarar veremeyiz. Az önce onu bulduğunu söyledi. Ya doğru söylüyorsa?" Ahon bakışlarını kaybolmaya başlayan ejderhalardan çekmeden cevap verdi.

 

 

"O zaman yaşaması için bir sebep olur."

 

***

Loading...
0%