Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7. Soğuk Demirler

@maysaberran

***

Bomboş bir kabuktu ve yavaş yavaş acı ile doluyordu. Saatler önce kuruyup yüzünde iz bırakan göz yaşları tekrar akmaya başlamıştı. Bu hale nasıl gelmişlerdi? Kime ne yapmıştı? Şimdi bu soğuk demirlerin arasında, zindana kapatılmışken daha fazla düşünüyor, daha fazla soruyordu. Kalın zincirlerle bağlanmış ince bilekleri tavana asılmıştı. Dizlerinin üstünde durmaktan uyuşmuştu. Açtı, yorgundu ve evi yandığından itibaren hırpalanan vücudu acısını şimdi hissettiriyordu. Her yeri ağrıyor ve sızlıyordu. Ama bunların hiçbiri Oniks'i düşünmesine engel değildi. Aklı tamamen ondaydı. Ne sızlayan vücudu, ne de yorgunluğu umurundaydı. Tek umurunda olan Oniks'ti, onun o son haliydi. Gözlerinin önünden zincirlere bağlanmış hali gitmiyordu. Aklına tekrar gelmesiyle hıçkırarak ağlamaya başladı. Acı kalbinden tüm vücuduna yayılıyor, aklını kaybedecek gibi oluyordu. Ona ne yapmışlardı? Şimdi ne haldeydi? Korkuyor muydu? İlk defa ondan ayrı bir akşam geçiriyordu. O adam onu nerede tutuyordu?

Onları bu hale getiren adamı düşününce vücudu acının yanında öfke ile yanmaya başladı. Buradan kurtulduğunda ona hesabını soracaktı. Ona ve diğer herkese haddini bildirecekti. O hiçbir şey çalmamıştı. Bunu ispatlayacaktı. Derin bir nefes aldı. Şu an da sakin olmalıydı. Gözlerini kapayarak sakinleşmeye çalıştı. Aradan bir dakika geçmemişti ki ayak sesleri duymaya başladı. Gözlerini hemen açarak dikkatle dinlemeye başladı. Evet ayak sesleriydi ve giderek yaklaşıyordu. İlk önce yerlere kadar sürünen mavi renkli elbisenin uçlarını gördü. Başını yavaşça kaldırarak gelen kişiye baktı. Bu onu tutan kadınlardan biriydi. Kumral saçlı, yeşil gözlü olan. Saçlarını yukarıdan toplamıştı ve karanlıkta parlayan yeşil gözlerini ona dikmişti. Şifa'nın şu anki haline kıyasla oldukça güzel ve temiz duruyordu. Şifa ağlamaktan kızarmış ve şişmiş gözlerini ona dikti. Neden gelmişti ki? Şifa hem korkuyor hemde öfkeleniyordu. Ne olacağını bilmediği için korkuyordu ve bu kadın onu sürükleyip bu zindana atanlardan olduğu için öfkeliydi. İki duyguyu aynı anda hissediyordu. Ama belli etmemeye çalışıyordu. Sadece kalbi biraz daha hızlı atmaya başlamıştı. Onun dışında oldukça normal duruyordu. Tabi zincirlere bağlanmış haliyle ne kadar normal durabiliyorsa?

Kadın ona dikmiş olduğu gözlerini çekip kısaca etrafa baktı sonrada zindanın kilitlenmiş kapısına doğru geldi. Belindeki kahverengi deri kemerden bir şey çıkardı. Bu anahtardı! Hemen ardından da kapıyı açarak içeri girdi. Şifa kaşlarını çatmış ne olduğunu anlamaya çalışırken bu seferde bağlanmış bileklerine yöneldi. Saniyeler içinde bileği rahatlayıp özgürlüğüne kavuştu, diğer bileğini de çözdüğünde, Şifa'nın kafası iyice karışmıştı.

''Ne yapıyorsun?'' Şifa bileklerini ovalarken sordu.

''Temizlenmen ve yemek yemen lazım.'' Kadın anahtarı tekrar beline koyarken Şifa'yı cevapladı. Fakat sorusuna aldığı cevapla Şifa'nın kafası olabileceğinden daha da fazla karıştı. Ne yani bu kadar kolay mıydı? Onu bırakıyorlar mıydı?

''Ben anlamadım.'' Şifa ayağa kalkmaya çalıştığında uyuşmuş dizleri buna izin vermedi ve tekrar yere çöktü. Tam o anda kadın onu kollarından tutarak ayağa kalkmasına yardımcı oldu.

''İsmim Liya ve seninde Şifa mıydı?'' Liya ona gülümseyerek baktığında Şifa cevap veremedi ama başını sallayarak onayladı.

''Çok güzel bir isim Şifa, memnun oldum.'' Şifa, Liya'nın sevecen sesine yüzünü buruşturdu. Keşke o da memnun olabilseydi. Şifa cevap vermedi. Zaten Liya'da cevap bekliyor gibi durmuyordu. Beraber rutubet kokan karanlık zindan dan, meşalelerle aydınlanan dar koridora çıktılar. Şifa gözlerini açarak etrafa baktı. Ne kadar çok zindan vardı. Sürükleyerek getirildiğinden dikkat etmemişti. Aklına birden gelenle hızla Liya'ya döndü ve kolunu tuttu.

''Oniks, ona ne yaptınız? Zarar mı verdiniz? Bakın biz hiçbir şey yapmadık. Bir şey çalmadım ben. Oniks sadece beni korumaya çalışıyordu. Onun kimseye bir zararı yoktur.'' Şifa son yaşanan olayları ve çalınan hayvanları aklına getirdiğinde hızla ekledi.

''Yani ufak tefek yaramazlıkları var ama o daha çocuk sayılır.'' Liya, karşısında nefes almadan konuşan kadına baktı ve hızla elini ağzına kapattı.

''Şşt! Sessiz ol! Ejderha iyi merak etme.'' Sessiz olmalıydılar yoksa Liya'nın başı belaya girebilirdi. Liya nedensizce bu kadının zararsız olduğunu ve doğru söylediğini düşünüyordu. Defalarca kez ejderhayı çalmadığını söylemişti. Liya'nın içinden bir ses bunun doğru olduğunu söylüyordu ve Liya her zamanki gibi bu sese güvenecekti. Bu ses onu hiç yanıltmamıştı. Tabi bir de onun kardeşine benzeyen gözleri de bunu yapması için bir sebepti. Bu kız burada olmayı hak etmiyordu.

''Onu görmek istiyorum. Lütfen beni ona götür.'' Şifa, Liya'nın ellerini tutmuş dolan gözleriyle yalvarırcasına ona bakıyordu. Oniks'i o kadar merak ediyordu ki aklını kaçıracaktı. İyi olduğunu görmeliydi.

Liya sıkıntıyla karşısındaki kadına baktı. Bu imkansızdı! Kesin onları görürlerdi. Liya sadece Şifa'yı kendi odasında tutacaktı ve daha sonra bunu alıştırarak(!) Lidere söyleyecekti. En azından planı bu yöndeydi.

''Olmaz, bu çok tehlikeli.'' Şifa'nın dolan gözlerinden birer damla aktı.

''Lütfen, sadece uzaktan görsem bile yeter. İstediğin her şeyi yaparım.'' Şifa son hamlelerini oynuyordu. Duygu sömürüsü son hamlesinden bir öncekiydi. Eğer işe yaramazsa son hamlesini kullanacaktı, yani kaçacaktı.

Liya, karşısındaki kıza baktı. Sanırım dayanamayacaktı. Dora'nın dediği gibi kendisi bu dünya için fazla iyiydi. Zaten bu kızı sürüklediklerinden beri vicdan azabı çekiyordu. Oflayarak kabul etti.

''Sadece uzaktan ve dediğimden çıkmayacaksın.'' Şifa duyduklarıyla hızla Liya'nın boğazına sarıldı. Bu kadının ona yaptıklarını unutabilirdi. Ona büyük bir iyilik yapıyordu.

''Teşekkür ederim.'' Liya, Şifa'nın sırtını okşayarak yavaşça onu kendinden uzaklaştırdı.

''Tamam, acele edelim.'' Liya öne geçerek ilerlemeye başladı. Şifa gördüğü hafif ışıkla çıkışa yaklaştıklarını anladı. Kalbi heyecanla çarpmaya başladı. Oniks'i özlemişti.

''Yolculuk nereye?'' Şifa duyduğu sert sesle, az önce heyecanla atan kalbi korkuyla atmaya başladı.

''Dora! Sen ne yapıyorsun burada.'' Liya'nın konuşmasıyla Şifa da sol tarafa baktı. Zindanın çıkışa yakın sol tarafında, kollarını göğsünde kavuşturmuş sırtını da duvara yaslamış onlara bakıyordu. Şifa kadının çatılan kaşlarını buradan bile görebiliyordu.

''Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Delirmediysen mantıklı bir açıklaman vardır diye düşünüyorum.'' Dora onlara doğru yürürken Şifa nefesini tuttu. Ne yani yakalanmışlar mıydı? Bu kadın ona asla yardım etmezdi ve Şifa, Liya'ya yaptığı gibi buna yalvarmazdı. Sonuçta bu kadın ona vurmuştu. Bedeni öfkeyle doldu. Bu kadını parçalamak istiyordu fakat gücünün yetmeyeceğinin farkındaydı, o yüzden sessiz kalacaktı. En azından şimdilik.

''Şifa'yı, Kara Ejder'in yanına götürüyorum.''

''Evet, tahmin ettiğim gibi delirmişsin.'' Dora'nın dişlerinin arasından konuşmasıyla Şifa, fark ettirmeden Liya'nın arkasına geçti. Kesinlikle korkmuyordu(!). Sadece göz önünde olmak istememişti.

''Delirmedim, doğru olduğunu düşündüğüm şeyi yapıyorum. Onun çaldığını düşünmüyorum. Bize her şeyi anlatacak. Öyle değil mi?'' Konuşmasının sonuna doğru Liya'ya baktı. Cevap beklediği belliydi.

''Ben gerçekten ejderhayı çalmadım. Onu buldum. Oniks'in iyi olduğunu gördükten sonra size her şeyi anlatacağım.'' Dora çatılı kaşlarını hiç düzeltmeden Şifa'ya baktı. Onunda bu konu hakkında şüpheleri vardı fakat Ahon'a karşı gelemezlerdi.

''Bunun ne önemi var. Ahon onun zindana atılmasını istedi ve henüz çıkartın demedi.'' Yine şu Ahon. Şifa içinden sinirle mırıldandı. Ne vardı bu adamda bu kadar? Şifa da kaşlarını çatarak Dora'ya baktı. Üzerinde ilk gördüğüne benzer olarak, bu sefer kahverengi bir savaş kıyafeti vardı. Siyah kalın bir kumaş bir omuzundan öne ve arkaya uzanıyordu. Kolunda, dirseğiyle omuzu arasında zincirden bir aksesuar vardı ve saçları yine örgülüydü. Gözleri belindeki kılıç ve hançerlere indi. Bu kadından kaçabileceğini zannetmiyordu. Gerçekten de savaşçı mıydı acaba? Daha önce hiç kadın savaşçı görmemişti. Onu nasıl alt ettiğini hatırlıyordu. Ona dokunamamıştı bile! Derin bir nefes alarak düşünmeye başladı. Nasıl kurtulabilirdi? Oniks'i görmeliydi.

''Dora ben Şifa'yı ejderhaya götüreceğim. Ya bana yardım edersin, ya da yolumdan çekilirsin.'' Liya'nın sert sesiyle Şifa ona baktı ve içinden güldü. İşte bu! Listesinde Liya artı puanları topluyordu. Liya'yı sevmişti. Dora bir süre kaşlarını çatarak onlara baktıktan sonra oflayarak söylendi.

''Lanet olsun Liya! Başımız belaya girecek.'' Dora söylenerek çıkışa doğru yürüdü. Etrafı süzerek onlara işaret verdi.

''Temiz, gelin hadi.'' Liya, Şifa'yı kolundan tutup çıkışa doğru götürdü. Bir yandan da planı anlatıyordu.

''Dışarı çıktıktan sonra, sol tarafta bir kule var. O tarafa doğru ilerleyeceğiz ve ağaçların altından geçeceğiz. Hemen sonra da 'Ejderha İnlerine' gireceğiz. Orası da ağaçların bittiği yerde sağ tarafta. Bu süre boyunca sen, Dora ve benim aramda yürüyeceksin ve başını yerden sakın kaldırma. Gözcülere yakalanmak istemeyiz.'' Şifa dikkatle Liya'yı dinledikten sonra başını salladı. Her şeyi yapmaya razıydı yeter ki Oniks'i görsün.

Dakikalar sonra tıpkı Liya'nın dediği gibi olmuştu ve 'Ejderha İni' dedikleri yere gelmişlerdi. Liya 'Ejderha İni' dediği andan beri Şifa buranın bir mağara olacağını biliyordu. Fakat böyle bir şey görmeyi de beklemiyordu. Bu in dedikleri yere her ne kadar yerin altından girmiş olsalar da, burası yukarıya doğru uzanıyordu. Ortası tamamen boş olan in, kenarlardan yuvarlak bir şekilde yukarıya doğru sanki oda oda ayrılmıştı ve üstü açıktı. Şifa başını yukarıya kaldırdığında güneşin batmak üzere olan kızıllığını gördü. O anda kaç gündür uykusuz ve aç olduğunu hesaplamaya çalıştı. Kendi evinden akşam üstü ayrılmıştı ve bura da uyandığında neredeyse güneş doğmak üzereydi ve şimdi güneş tekrar batıyordu. Yani sadece bir gündür bu durumdaydı. Fakat yaşadıklarından dolayı sanki daha uzun zaman geçmiş gibi hissediyordu. Bedeninin sızılarına direniyor, daha rahat bir zamanda acısını çekmek istiyordu. Şimdilik bunun sırası değildi. Önce düştükleri durumdan kendisini ve Oniks'i kurtarmalıydı.

Sanki oyulmuş gibi duran bu kocaman odaların ne olduğunu düşünürken bir tanesinin içinden çıkan ve hızla tepelerinden dışarıya uçan ejderhayı görmesiyle cevabını almış oldu. Ejderhalar burada mı kalıyordu? Yani onlara ait yer vardı öyle mi?

 

''Kara Ejder'in başında askerler var. Onları ben göndereceğim, siz de burada bekleyin.'' Dora onları büyük bir taşın arkasına sakladıktan sonra alttaki odalardan birine girerek gözden kayboldu.

Şifa nedensizce korkmaya başlamıştı. Kalbi hızlı hızlı atıyor, elleri titriyordu. Görebilecek miydi? Bu kadar yaklaşmışken bir sorun çıkmasından kokuyordu.

''Sakin ol, Dora halledecektir.'' Liya elini Şifa'nın omuzuna koyarak sıvazladı. Bu kızı sevmişti ve onu korumak istiyordu. Aslında yıllar önce yaptığı hatayı tekrar yapıyordu. Tekrar birini kardeşinin yerine koyuyordu. Ama elinde değildi kendine hakim olamıyordu.

Şifa ona bakarak gülümsemeye çalıştı ve tekrar Dora'nın gittiği yöne doğru bakmaya başladı. Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından bir grup asker göründü. Şifa nefesini tutarak beklemeye başladı. Askerler kendi aralarında konuşarak çıkışa ilerlediklerinde Şifa da rahat bir nefes verdi. Liya kolunu tutarak onu Dora'nın girdiği odaya götürdü ve hemen ardından da onu gördü. Gözlerinden akan mutluluk yaşlarıyla ona doğru ilerleyecekken hızla kolundan tutularak geriye çekildi.

''Uzaktan bakacaksın.'' Şifa kaşlarını çatarak sinirle Dora'ya baktı. İlk başta bunu kabul etmiş olabilirdi fakat buraya kadar gelmişken uzak duracak değildi.

''Yanına gitmek istiyorum. O benim oğlum sayılır. Onu ben büyüttüm.'' Dora'da kaşlarını çatarak Şifa'ya yaklaştı.

''Ama ben sana hiç güvenmiyorum. Uzaktan dedim. Yoksa seni hücreye geri tıkarım.'' Şifa'nın öfkeden gözleri kararırken Dora'yı beklemediği bir anda itti ve hızla Oniks'e doğru koşmaya başladı.

''Dora bırak! Biz buradayız ne yapabilir?'' Liya'nın söylediklerini duyduğunda Şifa, Onun Dora'ya engel olacağını anladı.

Şifa, Oniks'e yaklaştıkça daha fazla ağladı. Yıllarca herkesten koruyarak, özenle bakıp büyüttüğü yavrusu zincirlere sarılmıştı. Her yerini bağlamışlardı. Kanatlarını, ayaklarını, ağzını, kuyruğunu, her yerini bağlamışlardı.

Oniks sakince alıp verdiği nefeslerden tanıdık bir kokuyla hareketlendi ve hızla gözlerini açtı. Annesi karşısındaydı. Kuyruğunu sallamaya çalıştı, ona sarılmaya çalıştı ama hareket edemedi. Oniks acılı inlemeler çıkararak ona ulaşmaya çalışırken Şifa daha fazla bu görüntüye dayanamayarak kendini Oniks'e attı ve onun boynuna sarıldı. Sonrada hıçkırarak ağlamaya başladı.

''Çok özür dilerim. Koruyamadım oğlum seni.'' Oniks zincirlerin izin verdiği kadar başını Şifa'ya yaslamaya çalıştı. Onlar birbirine sarılırken arkada kalan iki kadın sessizleşmişti.

''Umarım ağlamıyorsundur.'' Liya'nın belirli aralıklarla burnunu çekme sesini duyan Dora, bakışlarını karşısındaki görüntüden çekmeden konuştu.

''Ağlamıyorum tabi ki.'' Liya dolan gözlerini kırpıştırdı. Ağlamıyordu ama her an ağlayabilirdi. Bu ejderha buraya getirildiğinden beri hırçın davranışlar dışında başka bir harekette bulunmamıştı. Ama şimdi resmen bir çocuk gibi inlemeleriyle kadına sarılmaya çalışıyordu. Onları ilk gördüğü anda da ejderhanın kadını sahiplenmesini şaşırmıştı. Fakat bu daha fazlaydı. Şifa ona ilk oğlum dediğine yadırgamıştı ama şimdi anlıyordu. Gerçektende anne-oğul gibiydiler. Aralarında ki sevgi ve bağ gözle görülür biçimde yoğundu.

''Ben bu kıza inanıyorum. O yapmış olamaz.'' kendine ait olmayan, hatta kendi türüne bile ait olmayan bir varlığa annelik yapabilen bir insan, kendisine ait olmayan bir şeyi çalabilecek kadar kötü olamazdı.

''Yıllar önce yaptığın aynı hatayı yapıyorsun Liya. Bu kızı sakın daha önce yaptığın gibi kız kardeşinin yerine koymaya çalışma.'' Dora'nın sert bir sesle konuşmasına, Liya da aynı sertlikle karşılık verdi.

''Öyle bir şey yapmıyorum. Sadece bu kıza haksızlık yapıldığını düşünüyorum.'' Liya içten içe böyle olmadığını biliyordu fakat kendisine söyleyemiyordu. Onu da daha önce yaptığı gibi ölen kız kardeşinin yerine koymaya çalışıyordu. Çünkü lanet olsun ki bu kızda kardeşine benziyordu! Daha önce bu hatayı bir kere yapmış ve ihanete uğramıştı. Tekrar yapmayacaktı. En azından kendisini inandırmaya çalıştığı şey buydu.

''Umarım öyledir, umarım.'' Dora, bu işin nereye gideceğini bilmiyordu. Kızın gözleri ve saçları dışında Liya'nın ölen kız kardeşiyle bir benzerliği yoktu. Fakat bu Liya'nın umurunda olmaya bilirdi. Kardeşi öldükten sonra yalnız kalmıştı ve kendisini sürekli bir şeylere bağlayarak yaşıyordu.

''Hadi Liya'yı anlarım, o saf. Ama senden hiç beklemezdim Dora.'' Dora ve Liya aynı anda sesin sahibine baktıklarında, Sahn'ı gördüler ve derin bir nefes bıraktılar. Sahn'dan zarar gelmezdi.

''Ne işin var senin burada?'' Dora, Sahn'ın dediklerine cevap bile vermeye gerek duymadan sordu.

''Hiç, öyle geçiyordum uğradım. Bu dokunaklı sahneye kayıtsız kalamayınca da izleyeyim dedim.'' Sahn zincirleri ejderhadan ayırmaya çalışan ve ara da sarılan kıza baktı.

''Diğerleri nerede?'' Sahn, Liya'ya bakmadan cevap verdi.

''Khan girişi gözetliyor, Umur da buraya gelmekte olan Lideri'i oyalıyor.'' Dora hızla Sahn'a bakarken, Liya gözlerini açarak nefesini tuttu.

''Şaka yapıyorsun.'' Liya'nın ağzından kelimeler şaşkınlıkla çıkarken Sahn cevap veremeden, Liya'nın korktuğu şey başına geldi.

''Bu ne demek oluyor?'' Ahon, ejderhayı görmek için kuleden çıktığında Umur yolunu kesmişti ve o anda onların bir şey karıştırdığını fark etmişti. O yüzden kuleye geri dönüyor gibi yapıp sonra da onların ne karıştırdığını anlamak için takip etmişti. Sözde bu adamlar onun en yakın dostlarıydı fakat arkadan iş çevirme konularında üstlerine yoktu. En sonun da onları 'Ejderha İn'in' de gördüğünde az çok ne olduğunu anlamıştı. Fakat böyle bir manzarada beklemiyordu. Öfkeyle yumruklarını sıkarak arkası ona dönük zincirleri çözmeye çalışan kadına doğru yürüdü.

Oniks onlara doğru gelen adamı fark ettiğinde dişlerinin arasından hırladı. Şifa, Oniks'in bu tepkisine anlam veremedi. Acaba zincirleri çözmeye çalışırken canını mı yakmıştı? Lanet zincirler çözülmüyordu o yüzden tüm gücünü kullanıyordu. Fakat Şifa, Oniks'e baktığında onun arkasında bir yere odaklandığını gördü. Şifa hızla arkasına bakarken o adamı gördü. Hani şu alevler içinde kalıp yanmayan, kendisini zindana atan, Oniks'i zincirlere vuran adam.

Adam büyük bir öfkeyle kendisine doğru yürürken Şifa'da içinde büyüyen korkuya ket vurarak öfkesini hissetmeye çalıştı.

''Sen hemen uzaklaş o ejderhadan.'' Oniks'in hırlamaları arasında kadının kolunu tuttuğu gibi onu ejderhadan ayırdı. Şifa onu tutan sert ellere vurarak kendinden uzaklaştırmaya çalıştı.

''Bırak beni.'' Ahon hissettiği zayıf dokunuşlarla ellerine baktığında kadının ona vuruyor olduğunu gördü. Şaşırmıştı, böyle bir tepki beklemiyordu. Daha çok kadının ağlayıp sızlanacağını düşünüyordu. Tepkisini yüzüne yansıtmadan kadını ileriye doğru ittirerek bıraktı.

Şifa onu ittiren adam yüzünden bozulan dengesini son anda Liya'nın tutmasıyla sağladı. Dişlerinin arasından öfkeyle hırladı.

''Vahşi pislik.'' Ahon duyduğu hakaretle hızla kadına döndü.

''Sen onu kime dedin?'' Şifa gözleri gerçek anlamda kararan adama baktı. Açık gri rengi gözleri şimdi koyulaşmıştı. Şifa korkuyordu, hatta bedeni buz kesmişti fakat geri adım atmayacaktı. Kaybedecek neyi kalmıştı ki?

''Sana dedim.'' Şifa'nın ettiği hakareti tasdiklemesiyle herkes nefesini tuttu.

''Yazık oldu kızı sevmeye başlamıştım.'' Sahn fısıldayarak söylediği sözlerden sonra boşluğuna yediği dirsek darbesiyle sessizce inledi.

''Elinin ne kadar ağır olduğundan haberin var mı senin?'' Dora gözlerini kapayarak sabır dilendikten sonra Sahn'a döndü ve,

''Kes sesini!'' dedi.

Ahon duyduğu aptal cesaretiyle söylenmiş sözlerden sonra hızla bu sefer daha sert bir şekilde Şifa'nın kollarını tuttu. Oniks'in hırlamaları ve zincirleri çekiştirmesi dışında kimseden ses çıkmıyordu.

''Sen ya aptalsın ya da ölmek istiyorsun.'' Ahon'un sakin çıkan sesi o kadar tehlikeli duruyordu ki Şifa yutkunmamak için kendini zor tutuyordu.

''Aptal olan sensin. O kalın kafan anlamıyor. Ejderhayı ben çalmadım.'' Şifa, Ahon'un tam tersi çığlık atarak söylemişti. Ahon kaskatı kesilerek tuttuğu kadına baktı. Bu kadın ona kafa tutuyordu ve Ahon bu kadını ehlileştirmek için aklından türlü senaryolar geçiriyordu. Göğsüne kadar ancak gelebilen kadını kendine yaklaştırarak, kir ve yara içinde kalmış yüzüne baktı. Hırpalanmış vücudu, çelimsiz bedeniyle üflese uçacak gibi duruyordu. Fakat yine de cesurca ona bağırabiliyordu. Ya bu kadın aklını kaçırmıştı ya da gerçekten ölmek istiyordu.

''Senin hakkında hüküm verene kadar o hücreden çıkmayacaksın. Şimdi götürün bu aptal kadını, ellerimde ölmeden önce.'' Ahon kadını hafif ittirerek bıraktı. Uğraşamayacaktı kadınla fakat bunun da hesabını soracaktı ve önce arkasındaki dostlarından başlayacaktı. Ahon arkasını dönemden göğsünde hissettiği dokunuşla birkaç adım geriledi. Ne olduğunu anladığında ise kaşları hayretle havaya kalktı. Sonrada bedeni öfkeyle dolmaya ve yumruk olan ellerinde alevler oluşmaya başladı.

Şifa, adam onu tekrar ittiğinde sinirlerine hakim olamamış ve adamı hızla göğsüne vurarak ittirmişti. Tabi beklediği etkiyi alamamıştı çünkü adam çelik kadar sertti. Yine de onu afallatmayı başarmıştı. Fakat adamın ellerinde alevler görmeye başlayınca, kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Bu adam neydi böyle? Şifa saniyeler içinde ne yaptığını anladığında kendini Oniks'in yanına attı. Herkes sessizleşmişti.

''Eyvah! Ben bayılacağım galiba.'' Liya gördükleriyle başından aşağı kaynar sular döküldü. Bu kadın ne yapıyordu? Umur'un kolunu tutarak destek almaya çalıştı. Umurda hızla elini Liya'nın beline sardı. Umur, Liya'ya tepki veremeden diğer kolunu tutan kişiye döndü.

''Ben de bayılabilirim. İkimizi de tut Umur.'' Sahn'ın sesiyle gözlerini devirerek kolunu ondan kurtardı. Umur,

''Sakin ol Liya. Bir şey olmayacak Khan halleder şimdi.'' Umur gözleriyle Khan'a işaret verdiğinde. Khan öne çıkarak konuşmaya çalıştı.

''Lider, ister-'' Khan'ın konuşma çabası Ahon'un ona sert bir şekilde bakmasıyla yarıda kesildi. Ahon gözlerinde deli bir bakışla kadına bakıyordu. Şifa bu bakışların altındayken gerçekten aptal gibi davrandığını fark etti. Sırtını Oniks'e yaslayarak konuşmaya başladı. Bu durumu düzeltmeliydi.

''Ben, ben size her şeyi anlatacağım. Benim bir suçum yok. Yemin ederim.'' Şifa'nın sonlara doğru iyice sesi azalmıştı. Tek güvencesi Oniks'ti o da kıpırdayamıyordu.

Ahon karşısındaki kadına baktı. Artık gözlerinde korkuyu görebiliyordu. 'Güzel' diyerek içinden mırıldandı. Bu kadın bu hareketleriyle fazlasıyla dikkatini çekmişti. Bu kadını bizzat kendi sorgulayacaktı. Yanlış bir şey yapmamak için derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştı ve az önce yaşanan olayı unutmaya çalıştı. Sonra da arkasını dönüp giderken son sözlerini söyleyerek herkesin kalbine indirdi, en çokta Şifa'nın.

''Kadını kuleye, benim odama götürün. Onu tek başıma sorgulayacağım.''

***

Bir bölüm daha bitti. Aslında aklımda böyle bitirmek yoktu ama olayları biraz ateşleyeyim dedim. Öpüldünüzz...

Loading...
0%