
Yüzüne vuran güneşle uykusundan uyanan Sena, kalkmamak adına uğraş vermeye başlamıştı yine. İçeriden kendisine seslenen annesinin sesini duyuyor ama cevap vermek istemiyordu. Yeni bir güne uyanmak güzeldi ama uyanma süreci sayılmazsa. Birkaç dakika yatakta yaptığı tembellikten sonra istemeyerek doğruldu. Oturduğu yerde anlamsızca etrafına bakmaya başladı.
Derin bir nefes alıp banyoya yönlendirdi adımlarını. Aynanın karşısına geçmiş kendisine bakarken, gözlerini yüzünde, ellerini, birbirine girmiş saçlarında gezdirdi. Beline kadar uzanan, kumral saçları yine birbirine girmişti.
“Allah’ım tipe bak Ya Rabbim... Şu halimle birisi beni görse valla arkasına bakmadan kaçar gider… Ah Sena ah! Şimdi o çokbilmiş Sina gelse, sana demediğini bırakmaz.” diyerek sesini inceltti. Benim senden daha güzel olduğumu ne zaman kabul edeceksin Sena?
“Allah’ın ukalası.” dedi kardeşini taklit ederek.
Söylenmelerinin arasında, hazırlanmaya başladı. Üzerine giydiği beyaz gömleğinin düğmelerini iliklerken, bugün olacağı matematik sınavının notlarını kontrol etmeye başladı. On dakika sonra hazırlanmış, çantasını sırtına almış aşağıya inmişti. Masanın etrafında oturan ailesine bakarken, çantasını kenara bıraktı. Her girdiği yerde ilk kullandığı cümleyi kurdu yeni günün mutluluğuyla.
“Günaydın gençler ve kendini genç hissedenler… Ve de öyle olduğunu sananlar.” dedi kardeşini görmekten duyduğu rahatsızlığı gizleme zahmetine girmeden. Sonlara doğru sesi memnuniyetsiz bir hal almıştı. Yüzünü buruşturup, her zamanki yeri olan annesiyle babasının ortası, kardeşinin karşısında ki sandalyeye oturdu. Şükran hanım hemen yerinden kalkıp, kızının çayını doldurmak için mutfağa gitti. Bir dakika sonra elinde sıcak çayla geri geldi. Sena’nın önüne çayı koyarken tekrar yerine oturdu. “Teşekkür ederim anne.”
“Afiyet olsun güzel kızım” diye karşılık verdi Şükran hanım. Sena bir öpücük atıp, hızla kahvaltısını yapmaya başladı.
Sena kapıdan girdiği andan beri gözlerini üzerinden ayırmayan Sina’nın konuşmaya başlamasıyla, her sabah ki laf sokma etkinliği başlamıştı bile. “Çok güzel bir söz var kardeşim duymuş muydun?” dedi Sina, hafif ukalalık kokan bir sesle.
“Neymiş o?” dedi aksice.
“Laf söyledi bal kabağı, koy tabağa ye sabaha. Ben senden gencim bunu unutma” dedi kıskandırmaya çalışarak.
Biçimli kaşlarını çatarak baktı kardeşine Sena. Ses tonunu yükseltti hafifçe “Sina!” diye sahte bir kızgınlıkla bağırdı.
“Sen ne zaman evleneceksin? Bir gitsen de kurtulsak senden. ” derken, babasının masada olduğunu unutmuştu Sina.
Kızlarını herkesten sakınan bir baba olarak, Cemil Bey’in hoşuna gitmemişti bu konuşma. Kaşlarını çatarak Sina’ya bakmasıyla Şükran Hanım söze başladı. “Atışmayın artık, sofranın başında. Günah, nimete saygısızlık ediyorsunuz” dedi azarlayarak. “Ama anne benimle uğraşıyor sabah sabah, cevabını vermezsem rahat edemem.” diye hafif bir sitemle söylendi Sena. Sina’nın aksine babasının kendisinden yana olması Sena’ya özgüven aşılamıştı. Kardeşine gözlerini dikerek tekrar konuşmaya devam etti. “Ben evlenmeyi düşünmüyorum. Senin başında nöbetçi olarak kalacağım. Benden kurtuluşun yok senin.” dedi sakince. Kardeşinin sakinliği Sina’nın çok hoşuna gitmemişti. “Baş belası.” diye homurdandı.
Sena gözlerini kısarak baktı. “Doğru konuşsana kızım. Ablanım ben senin.” dedi.
Elini ileriye doğru uzattı Sina. “Ne ablası ya? Benden on beş dakika büyüksün sadece. Onun lafını mı yapıyorsun bana?” dedi.
“On beş dakika, on beş dakikadır. O on beş dakika sayesinde sana laf sokabiliyorum.”
Kollarını göğsünde birleştirip koltuğunda geriye doğru yaslandı Sina. Umursamaz görünmeye çalışıyordu. Gözlerini devirirken laf sokmaya devam etti. “Aman büyük marifet.”
Sina köşeye sıkıştığını kabullenip, Sena’yı başından atmanın telaşına düştü. “Senin matematik sınavın yok mu bugün? Okuluna gitsene.” dedi sinirle. Mağlup olmak kişiliğine aykırı bir şeydi ama herkese karşı galip gelebilirken, ikizine laf yetiştiremiyordu.
Sena aklından tamamen çıkan matematik sınavının hatırlatılmasıyla, ani bir hareketle kolundaki saate baktı. Hemen çıkması lazımdı, Derya’yla erkenden okulda buluşup ders çalışacaklardı. Son bir gayretle ağzına birkaç lokma atarken, babasına döndü bu kez. “Baba şu kızına bir şey söyle. Sabah sabah benimle uğraşıyor... Allah’tan ayağını kırdı da, okulda bari görmüyorum yüzünü.” dedi. “Yüzümü görmek konusunda çok şansız olduğunu söylemek istiyorum tatlım. Malum ikiziz.” dedi kahkaha atmadan hemen önce Sina.
Cemil Bey başını tabağından kaldırmadan gözlerini Sina ve Sena arasında gezdirdi. “Uğraşmayın birbirinizle… Sena hadi kızım yediysen doğru okula. Uyma sen bu haylaza.” dedi gözlerini Sina’nın üzerine dikerek. Sena yüzüne zafer dolu bir gülümseme kondurdu. “Tamam yakışıklım. Sen iste yeter.” dedi sevimlice. Çayından son bir yudum alıp masadan kalktı, sırtına attığı çantasıyla, evden çıkmadan önce dönüp hepsine el salladı. “Seviyorum sizi. Dua edin bana bu sınavı geçmem lazım.” dedi umutla. Sina, sanki biraz önce kardeşine laf sokan kendisi değilmiş gibi konuşmaya başladı. “Başarılar diliyorum ikizim. Sen yaparsın ama adet olmuş işte, sen çok çaktırma.” dedi, ağzına yeni bir lokma atarken. “Allah zihin açıklığı versin güzel kızım. Ben biliyorum sen yaparsın.” dedi Şükran hanım, kızının dersleri için verdiği mücadelenin en yakın şahitlerinden birisi olarak.
Sena sırtlandığı çantasıyla birlikte evden çıkıp, derin bir nefes çekti içine. Karşıda telaşla cips stantlarını dışarıya çıkaran Mehmet amcasına takıldı ela gözleri. Bir selam vermekle geç kalmazdı okula. Hemen iki dakika, günaydın, deyip, yoluna devam edecekti. Yüzüne kondurduğu gülümsemeyle birlikte yanına yaklaştı. “Günaydın Mehmet amca. Hayırdır niye bu kadar erken açtın bu sabah!” dedi kinayeyle. “Senin şimdi çayını demlemiş olman lazımdı.” diye ekledi. Birbirlerini sevseler bile, söylenmek her çiftin en sevdiği şeydi. “Hep o Sevinç yüzünden. Sabah sabah yine buldu benimle uğraşacak bir şey, zor kaçtım vallahi evden. Derdi zoru benimle uğraşmak.” diye homurdandı. Sena ellerini havada sallarken, Mehmet amcasına cevap vermekten geri kalmadı. “Hadi hadi senin de hoşuna gidiyor. Tüm mahalle biliyor senin Sevinç teyzeyi nasıl sevdiğini.” diye aklından geçenleri söyledi. “Şaşkınlıkla izliyorum. Valla beni bilirsin asla sana laf sokmak istemem…” dedi elini kalbinin üzerine koyarak. “Ama kedi köpek gibisiniz.” diyerek uğraşmaya devam etti. Mehmet Bey yüzüne bir gülümseme kondurdu. “Biz Türkiye'de bir ilkiz kızım. Zor bulursun bizim gibisini.” derken, gözlerinden sevgisi taşıyordu.
Fark ettiği bir detayla etrafa bakmaya başladı Mehmet Bey. Kaşlarını çatarak tekrar Sena’ya döndü. “Sina nerde? Sabahları sizin kavganızla açmazsam dükkânın beti, bereketi olmuyor valla” diye hafif bir alayla sordu. Sena gözlerini devirdi. Zaten dertli olduğu bir konuda soru sorulunca hemen söylenmeye başladı. “Dün okulda ayağını kırdı Sakar Şakir. Raporlu bir ay. Evde keyif yapıyor.” Ellerini çenesine koydu, düşünür gibi görünmeye başladı. “Ayağını sırf sınavdan yırtmak için kırdığını düşünüyorum. İkiziz ama aklı hiç benimkine benzememiş. Her türlü olacak o sınavı, aklına gelmiyor.” dedi kahkahalarla gülmeden hemen önce.
“Abartıyorsun. Yapmaz o kadarını.” dedi Mehmet bey ama aslında Sena’nın haklı olduğunu biliyordu. “Kim? Sina mı? O safa çakmak ver, valla sınavdan kurtulmak için okulu bile yakar, sen hala yapmaz de.”
“Sizin şu birbirinize sevginiz beni benden alıyor valla! Çözemedim ama çözeceğim bir gün ilişkinizin cinsini.”
Sena kolunu havada salladı umursamazca. “Aman boş ver Mehmet amca. Yorma kafanı sen. Biz bile çözemedik bizi.” dedi. Kolunu kaldırıp saate baktı. Erken gitmek şöyle dursun, geç kalacaktı okula. Bir günaydın bu kadar uzun sürerse Derya beni öldürür valla, diye geçirdi içinden. “Hadi ben kaçıyorum. Bugün matematik sınavım var, Dua et bana.” diyerek uzaktan bir öpücük attı. Arkasından Mehmet amcasının ettiği duaya içten bir âmin dedi. “Allah zihin açıklığı versin kızım.”
Sena yoluna devam ederken mahallenin dilden dile dolaştırarak efsaneleştirdiği aşk hikâyesi aklındaydı. Mehmet amca bir düğünde gördüğü Sevinç teyzeyi düğünden sonra unutamamış. Karış karış Ankara’yı gezmeye başlamış bulurum umuduyla. Çok uğraşmış bulmak için ama bulunca da Sevinç teyzenin babası rahmetli Mahmut amca izin vermemiş evlenmelerine. Tam iki sene boyunca Sevinç teyzenin kapısında yatmış. Tam on iki kere istemiş, en sonunda Mahmut amca bakmış vazgeçmiyor, kızı vermek zorunda kalmış. Sonrası malum, kaç yıllık evliler daha bir kere bile küs kalmamışlar. Sevinç teyze Mehmet amcanın ne kadar anlayışlı olduğunu her fırsatta anlatır durur.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |