
Sena’nın en büyük duası, böyle bir aşk yaşamaktı. Düşüncelere dalmıştı, Narin teyzenin şehir kargaşasından uzakta, müstakil evine geldiğini fark etmedi. Uzaktan kulaklarına gelen ses düşüncelerinden sıyrılmasına sebep oldu. Narin teyze, tatlı sesiyle konuşmaya başlamıştı. “Kız deli! Ne ses etmeden gidiyorsun?” diye sordu sinirini belli ederek. Sena başını eğdi sağ omzuna doğru. “Valla dalmışım fıstığım.” dedi omuzlarını kaldırıp, indirirken. Sena’nın, fıstığım, demesiyle, daha da sinirlendi Narin Hanım.
“Kız ben sana kırk kere demedim mi, bana fıstık deme diye? Fıstıklık halim mi kaldı benim?”
“Aşk olsun sen her halinle fıstıksın. Hem sen de bana, deli, diyorsun. Ben bir şey diyor muyum?” dedi bilmiş bilmiş. Ellerini belinin iki yanına koymuş hesap soruyordu. Ama Narin Hanım kesinlikle laf altında kalmazdı, hemen sevimli yanını uyandırıp konuşmaya başladı. “Ama benim suçum yok ki. Sana tüm mahalle, deli, diyor. Senin adın Deli.” dedi. Tabi karşılığını anında aldı. “Senin adında Fıstık.”
“Her şeye de bir laf…” diye homurdandı. “Sina nasıl oldu? Ayağını kırmış.” dedi. Ayağını kırdığını duyduğundan beri kafasında kurup duruyordu. En az Sena kadar severdi Sina’yı. Bu deli ikizler kendisine yoldaş olmuştu. Tek başına yaşamasına rağmen, hiç yalnız hissettirmemişlerdi. Torunu yerine koymuştu bu ikisini. Kendi torununu yılda üç, dört kez ancak görebiliyordu. İstanbul da yaşıyordu, koskocaman bir şirketin patronuydu. Allah var geliyor, ziyaret ediyordu ama yaş sona yaklaşınca insan daha çok ilgi bekliyordu işte. Şimdi kendisine torun olan bu ikizlerden birisinin canı acıyordu, kendisinin de ondan bir farkı yoktu.
“Iyy!” diye tepki verdi Sena. Herkesin Sina’yı sorması sinirlerini bozuyordu. Ne yani ilgi görmek için illa bir yerini mi kırması lazımdı?
“Ona bir şey olmaz. Kırdı kırmasına da, bir insan kemiğini kırdığı için ancak bizim ki kadar mutlu olabilir. Evde keyif yapıyor, rahatı yerinde. Anne yerinden oynadı, anne canım acıdı, diye diye kadını hizmetçi niyetine kullanıyor. Zavallı kadının sesi de çıkmıyor. Gerçekten canı acıyor sanıyor.” dedi dert yanma fırsatı bulmuşken. “Haftaya salı biyoloji sınavı var, bende kolumu mu kırsam acaba?” dedi düşünür gibi yaparak.
Narin hanım sinirlendi, hemen gözlerini kıstı. “Kız tövbe de. Sonra benim gibi yaşlanınca, kolum, bacağım der durursun.” dedi ağrılarından dem vurarak.
“Ne varmış kız senin yaşında? Alt tarafı altmış üç yaşındasın. Daha çıtır sayılırsın… Dizlerin nasıl oldu? Ne dedi senin o kel doktor?”
Narin hanım ellerini havada bıkmışçasına sallarken “Aman anlamıyor bir şeyden. Habire krem yazıp, gönderiyor. Her tarafım yapış yapış oldu valla… Haftaya sen o zımbırtı sınavındayken, ben o kel doktorun asık suratını çekeceğim. Kesecekse kesse de kurtulsam.” dedi.
Sena kaşlarını çattı. Bilmiş ve kızgın bir ifadeyle konuşmaya başladı. “Sen yaşamadığın için bilmiyorsun fıstığım. Git bacağı olmayan birisine sor bakalım, bacağı kesilince kurtulmuş mu? Ondan dinleyince anlarsın bir bacağın kıymetini. Her halimize şükür etmemiz lazım, şükür. Vardır bunda da bir hayır.” diye bastırarak cevapladı karşısında ki tatlı kadını.
Narin hanım kaşlarını çatarak baktı karşısındaki kıza, yüzünü buruşturdu sinirle. “Aman konuştu bizim hoca. Ağız tadıyla bir nazlandırmıyorsun insanı. Hadi git nereye gideceksen?” dedi.
Sena yüzüne vurulan gerçekle alt dudağını dişlerinin arasına alıp, başını iki yana salladı. “Ya sizin benimle zorunuz ne? Sınavım var diyorum bir Mehmet amca, bir sen lafa tutuyorsunuz beni... Kaçıyorum ben, not al bir yere sonra laf sokarsın artık.” dedi sitemle. “Altmış üç yaşında kadınım, işim gücüm yok sana laf sokacağım. Günahım kadar sevmem seni.” dedi yüzünü buruşturarak.
Sena hızla yürümeye başlarken, arkasını dönüp cevabını vermeyi ihmal etmedi. “Bende seni hiç sevmem zaten. Hadi ben kaçıyorum, görüşürüz.. Çok televizyon izleme, belli bir yaştan sonra stres insanlara daha da ağır gelir.”
“Sen kendi işine bak. Hadi okuluna hadi… Baş belası…” Sena, Mehmet amcasına yaptığı gibi uzaktan bir öpücük atıp, koşmaya başladı.
Bu sefer gerçekten geç kalmıştı. On dakika içinde okulda olması gerekiyordu. Yoksa o matematikçi hayatta almazdı sınava. Sınava giremediği gibi Derya bu kez öldürmezse, kesin felç bırakırdı. Koşmasını zorlaştıran çantasını sırtından alıp, önüne geçirdi. Kollarına taktıktan sonra daha da hızlandı.
Okula ucu ucuna da olsa yetişmişti. Harun hocadan sadece bir dakika önce sınıfa girebilmişti. Sırasında oturan ve kendisine kızgınca bakan Derya’yı görünce bakışlarını aşağıya eğdi. Yavaşça yaklaşırken, Derya söylenmeye başlamıştı bile. “Kızım neredesin sen? Hani erken gelecektin? Konuları tekrar edecektik.” dedi sinirle. Sena kalemlerini çıkartırken bir yandan da Derya’ya laf yetiştirmek telaşındaydı. “Ya ne yapıyım? Sabah sabah üçlü saldırıya kalktılar. Bir Sina, bir Mehmet amca, bir Narin teyze lafa tuttu.” diye yakınırken, bir kolunu Derya’nın arkasına doğru uzattı. “Bilirsin, konuşmayı severim. Laf lafı açınca da işte, konu buralara kadar geldi.” dedi sonlara doğru masumlaşan sesiyle.
Derya gözlerini kısarak baktı Sena’ya. “Hele bir haftaya biyoloji sınavına geç gel, bak ben sana ne yapıyorum? Çok kötü kavga ederiz haberin olsun.” diye tehdit etti arkadaşını. “Bir saattir seni bekliyorum… Ben evden çıktığımda güneş daha yeni, merhaba, diyordu ülkeye.” diye konuşmaya devam etti.
Sena şaşkınlıkla açtığı gözleriyle bakmaya başladı arkadaşına. “Zorun neydi o kadar erken geldin?” diye sordu merakla. “Hep çalışma aşkı işte ne yaparsın? Yüce Allah’ım senin aksine bazılarını çalışkan yaratmış.” dedi saçını savururken. Tekrar ciddiyete bürünüp konuşmaya başladı. “Bak delirtme beni. Senin tuzun kuru tabi, okul birincisisin.” diye söylendi. “Daha değilim.” diye ekledi Sena. “Ben anlamam. Bana ders çalıştırman lazım. Haftaya biyoloji sınavı için sakın geç kalma. Şimdiden söylüyorum, bir hafta da ancak ayalarsın alarmını sen.”
Sena, kendisine ters ters bakan Harun hocayla birlikte, Derya’nın koluna vurdu hızla. “Tamam dedim kızım. Anladım. Dön önüne, bakıyor yine bizim cins ters ters.” dedi sınava konsantre olmaya çalışarak. Kâğıtlar dağıtılırken parmaklarını çıtlatıp, önünde bırakılan kağıda hafifçe bir göz gezdirdi. İçinden her zaman sığındığı Allah’a bir kez daha sığındı.
Allah’ım sen yardım et.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |