7. Bölüm

7. Bölüm

Medine karaman
medinekkaraman

Selim’in birkaç saat önce ki sert ve gururlu duruşundan şimdi eser yoktu. Yalnızdı... Sen beni aldattın, kandırdın ama ben hala dimdik duruyorum, mesajını vereceği kimse yoktu yanında. Gönül rahatlığıyla yıkılabilirdi… Gönül rahatlığıyla kaldığı enkazın altında, acısını çekebilirdi. Adımları onu hiç bilmediği yerlerde dolaştırırken, telefonunun sesiyle kendisine geldi. Çok umursamadı. Dalgınca gözlerini etrafta gezdirdi. Hava kararmıştı. Nerede olduğunu anlamaya çalışırken, biraz önce susan telefon tekrar çalmaya başladı. Bıkkın bir nefes bıraktı. Cebinden çıkarttı telefonu. Ekranda gördüğü Yavuz ismiyle bakışlarını devirdi. Telefonu kulağına götürürken, karşıdan gelen sese kulak kabarttı.

“Kardeşim sen ararsın diye aramadım ama çok merak ettim valla. Saat gece yarısına yaklaştı. Aramadın sende! Ee ne oldu? Kabul etti mi Meltem? Çok sevinmiştir ha..”

Dur durak bilmeden kurduğu cümlelerin karşılığında beklediği cevapları duyamadı Yavuz. Kaşlarını çattı. “Selim!” diye seslendi. “Ses versene, ne cevap verdi? Ne oldu?”

Selim gözünden akan bir damla yaşla cevapladı arkadaşını. “Yalan oldu...”

Telefonu cebine geri koydu. Karşıdan gelen, adını söyleyen sese kulaklarını tıkadı. Oturduğu yerden yavaşça kalkıp, yavaş yavaş yürümeye başladı.

Ay yerini güneşe teslim ederken, her zaman gülerek girdiği şirketin kapısından, bu kez sessizce girdi. Odasının kapısına geldi, derin bir nefes çekip, birkaç dakika bekledi. Düşüncelere dalmış zamanın nasıl geçtiğini anlamazken, sorsan, ne düşündüğünü bilmiyordu.

Saat dokuza doğru şirket hareketlenmeye başladı. Şirkete ilk gelenlerden birisi de, sabaha kadar arkadaşını arayıp bulamayan Yavuz olmuştu. Endişeyle, kapıyı bile çalmadan içeriye girdi. Selim’i görmesiyle derin bir nefes çekerken içine, söylenmeye başlamıştı çoktan. “Neredesin sen? Kaç saattir seni arıyorum haberin var mı? Telefonlara cevap vermiyorsun. Meltem’i aradım o da açmadı. “Yalan oldu!” deyip telefonu kapatmak ne? Ne yalan oldu?” diye arka arakasına sorduğu sorular, arkası dönük Selim’in yüzüne bakmasıyla kılıç keskinliğinde kesildi.

Kaşlarını daha da çatıp baktı arkadaşına. Endişe iyiden iyiye vücudunu ele geçirmişti. Bir şey olmuş, diye sayıkladı. Ne oldu? Meltem mi? Meltem’e mi bir şey oldu?” Sorduğu sorulara cevap alamadıkça siniri ve endişesi artıyordu. Bir adım ileriye atarken, elleri yumuk olmuştu.

“Oğlum konuşsana ne oldu? Bir şey söylesene.”

Sesini ayarlayamamış, bağırıvermişti en iyi arkadaşına. “Olan çok önceden oldu. İki yıl önce...”dedi Selim sakin bir sesle. Yavuz “Ne oldu iki yıl önce?” diye sordu merakla. Anlamaya çalışıyordu ama başarılı olduğu söylenemezdi.

“Beni kandırdı, aldattı.” dedi hüzünle. Sonra acı bir gülümseme kondurdu yüzüne. “Gerçi buna aldatmak denmez. Buna amacına ulaşamamak denir. Aslında benimle hiç sevgili olmamış ki beni aldatsın.”

“O ne demek öyle?”

“Neyini anlamadın?” diye bağırdı Selim. Sesi bırak odanın dışından, komple binanın dışından duyulacaktı. “Amacı evimin üzerine konmakmış, bu şirkete, arabama, malıma, mülküme... Amacı benim hayatımın değil, malımın sahibi olmakmış. Sevgilisi varmış. Birlikte planlamışlar. İki yıl önceki karşılaşmamız da, sevgili olmamız da planlıymış.”

Yavuz, şaşkınca arkadaşından olanları dinlerken, hala inanamıyordu. Meltem! Hani şu Selim’in sevgilisi, herkesçe sevilen yengesi...

“Emin misin?” diye sordu şüpheyle. Selim boynu kırılırcasına bir hızla çevirdi başını Yavuz’a. Yumruklarını sıkmış, siniri iyice gün yüzüne çıkmıştı. Yavuz’un üzerine doğru adımlarken, ateş saçan gözleriyle baktı arkadaşına. “Sen benimle dalga mı geçiyorsun?” diye adeta kükredi. Yavuz çenesine yediği yumrukla söylediğini anlayabildi. “Tamam” dedi çenesini tutarak. “Tamam, haklısın özür dilerim. Ben şaşkınlıktan ne dediğimi bilmiyorum.”

“Yan yana gördüm, aşkım, dediğini duydum.” dedi Selim kederle.

Yavuz şaşıp kalmıştı. Ne diyeceğini, nasıl teselli edeceğini bilmiyordu. “Tamam, kardeşim sakin ol... Otur hadi.” dedi, elleriyle sakin olmasını işaret ederken. Ama Selim söz dinleyecek halde değildi. “Ben oturamıyorum. Ben sığamıyorum hiçbir yere.”

Olanlara tepkisini ancak gösterebiliyordu Selim. Dün olanlardan sonra üzerine çöken o sakinlikten artık eser yoktu. Nihayet kendisine gelmiş, öfkesini gün yüzüne çıkarmıştı. Etrafta kırılan her eşyanın sesi kulaklarına ulaşırken, hiç biri içinin soğumasına yardımcı olmuyordu. Oysa gözüne kestirdiği camı tuzla buz ederken biraz olsun, rahatlayacağını ummuştu.

On dakika sonra arkadaşına sıkıca sarılmış, yavaşça yere çökmüştü. Yavuz, arkadaşının sırtına vurdu destek verdiğini belli ederek. Selim’in dili çözülmüştü sonunda, gözlerini bir noktaya sabitleyip, konuşmaya başladı.

“Ben çok sevdim… Çok sevdim… İki yıllık sevgilimdi o benim. Evlenmeyi hayal ettiğim kadın… Yalan olması zoruma gidiyor Yavuz. Bir insan bunu nasıl yapar? Benim aklım almıyor. Sevmediği birisinin yanında durup, nasıl seviyor gibi davranır? Nasıl midesi aldı? Onların midesinin aldığını benim aklım almıyor.” Sesi keder kokarken, acısı her halinden belli oluyordu.

Duyduklarının karşısında Yavuz’un söyleyecek bir sözü yoktu. Ne söylese haklıydı, ne söylese hakkıydı... Cevap veremedi. Sessizce arkadaşının yanında oturdu. Susarak kardeşinin acısına ortak oldu. Sessiz geçen dakikalardan sonra kendisini biraz topladı Yavuz. “Hadi sen eve git. Bir duş al, uyu, sakinleş, biraz kendine gel.”

“Ben kendimdeyim.” diye reddetti Selim. Ama artık gözleri şişmiş, sızlamaya başlamıştı. Yavuz, Selim’in yersiz yere inat ettiğinin farkındaydı. “Sen kendinde değilsin. Hadi eve git. Uyu, dinlen.” dedi sakince. Ben diye başlayan itiraza kulaklarını tıkamıştı. Selim bir cesetten farksızca şirketten çıkıp, evine doğru gitmeye başladı. Gözlerinin önünde dün olanlar canlanırken, hala anlamakta güçlük çekiyordu.

Bölüm : 29.01.2025 22:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...