Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2.Sorgu Günü

@medineuluer

Uzun bir süre geçti geceler, gündüzler birbirine karıştı hayat gün geçtikçe acımasızlaştı. İnsanlar gülmeyi unuttu. Evlerini yaktılar, yıktılar, kaçtılar oysa hayata tek bağlayan şey evleriydi. Ev çatısı olan 4 tarafı duvardan yapılan bir şey değildi bunu herkes biliyordu ev kalbinde taşıdığın bırakamadığın o şeydi. Ama bazıları zorla o evden kaçtı, evi yaktı, yıktı buna mecburdular.

Bazıları ise o evi bulmaya çalışıyordu hala bir umutları vardı. Ama oturuyorlardı bir çaba yoktu bir arayış yoktu bir mücadele ya da bir savaş yoktu öylece oturmuş evlerini bekliyorlardı.

Peki evleri onların yanına gelir miydi?

Bence gelmezdi. Önemli olan o ev için yapılan mücadele, savaş, arayış, çaba idi.

Peki ya evlerinden zorla kaçanlar onlar bulmuş işte neden kaçıyorlar?

Mecburlar bazen evler göründüğü gibi tozpembe değildir belki içi kırık, dökük , yıpranmıştır belki evler onları istemiyordur. Bu onların sorunu değil ama evsiz kalmak hayatın bir acımasız yönü. Evinizi doğru seçin onu arayın ve pes etmeyin. Benim evim ailemdi. Ama onlar çoktan gitti evim başıma yıkıldı gözümün önünde yandı ama ben bir şey yapamadım sessizce izledim. Babam hep bir mücadele varsa orada hep dik dur düşmana yenildiğini belli etme çünkü o zaman yıkılırsın derdi bende babamın yolundan gidicektim. Ben babamın yanında başımı eğiyordum,rahat oluyordum. Ama o gittiğinden beri hep dik duruyorum ama hep diken üstündeyim.Annem gülümsememi sağlıyordu ama o gitti gülümsemem soldu. Saçlarımı okşardı. Ama o gittiğinden beri saçlarım çok yıprandı. Kardeşlerim oyun oynama fırsatı sağlardı. Onlarla hep oyun oynar, hayallere dalardım. Ama onlarda gittiğinden beri artık hayaller, oyunlar yoktu gerçekler ve savaşlar vardı.

 

Bir kaç gün geçti ne kadar geçti bilmiyorum ama baya bir zaman geçti. Kızlar etrafa bakıyor bir şey yapmaya çalışıyor. Bazen ağlıyor. Bazen kahkaha atıyorlar. Herkes ihtiyaçları için kapıyı tıklıyor ama kimse 5 kere tıklamaya cesaret edemiyor. Onları görmek istemiyorlar onlar kim mi?

Onlar bizi buraya getirip kaçırdıkları günden beri karşımıza çıkmayan 4 korkak...

Ben öylece durup düşünüyorum. Hissiz ve beklentisi olmayan güçlü bir kadın gibi. Kapıyı hiç tıklamadım ama hep içimde tıklama isteği dolup taştı. Bunu gören kızlar Dağra'ya söyledi ama yine de önüme gelen yemekleri yemedim.

 

Kızların adını öğrenmiştim. Gelinlikli olan Asena, pijamalı olan Hayal, abiyeli olan kız ise Defne.

Bugün ki sessizliği Asena bozdu. Ağlayarak konuşmaya başladı;

 

"Ben Anıl'a güvendim, onu bir abim olarak gördüm neden bana bunu yaptı ki? " dediğinde aklıma Anıl'ın neden yaptığı geldi. Anıl aşıktı ve ben bunu fırsat bilip Asena'yı kullanıcaktım. Buna mecburdum. Bu savaşta zaafları olan o zaaflar dan vurulacaktı . İşte o gün bugündü. Üzgünüm Asena tek çıkış yolumuz sensin. Yemek tabağında bulunan çatalı aldım. Ve ayağa kalktım ilk defa ayağa kalkmam kızların dikkatini çekti. Pür dikkat beni izliyorlardı. Yüzlerinde korku, şaşkınlık ve merak duygusu vardı. Kapının önüne geldim 5 kere tıkladım bu hareketim kızların korkmasına sebep oldu. Hayal konuşmaya başladı;

 

"Ne yapıyorsun, delirdin mi , bizi öldürtücek misin? " dedi . Ben ona cevap vermedim kapının açılmasını bekliyordum. Gelmelerini bekliyordum.

 

Kapı açıldı. Dördü de buradaydı. En başta Dağra vardı. Beni görünce dudağının kenarı belli belirsiz kıvrıldı.

 

"Oo avukat hayırdır günler sonra aklın başına mı geldi? " dediğinde cevap vermedim tepkisiz bir şekilde onu izliyordum. Yapacaklarım karşısında ne tepki vericek çok merak ediyordum. Yenilen kişi ben olmayacaktım bu en başından beri belli idi.

 

"Tamam tamam hadi gel ne konuşacaksan konuş " dediğinde yüzümde bir gülümseme belirdi. Bu gülümseme Dağra'nın dikkatini çekti. Bir şey yapacağımı anlamıştı. Kafamı Asena'ya doğru çevirdim. Asena'nın kolundan tutup kendime doğru çektim tam önüme getirdim.

Asena " Ne yapıyorsun Alev? " dediğinde elimdeki çatalı ilk başta elime batırdım kanayıp kanamadığını öğrenmem gerekiyordu cidden kanamaya başladı. Sonra ise Asena'nın boynuna getirdiğimde Anıl şok içinde bir adım attı "YAPMA, ÇEK ŞUNU " diye bağırdı. Ben çatalı iyice boynuna yaklaştırdığımda ilk defa onlara doğru konuştum.

 

"Yaklaşma sakın ya burdan çıkarız ya da Anıl sevdiğine veda edersin" dediğimde Asene şaşırdı " Ne!" dedi ama Anıl ona bakmadı bile yüzünde korku vardı sevdiği kadın gidiyordu ve canı yanıyordu Anıl'ın evi de zaafı da Asena idi. Ama Asena bunu bilmiyordu tam bugün öğrendi.

"Yapamazsın " dedi Anıl.

"Suçsuzlara zarar veremezsin" dediğinde kafamı iki yana salladım.

"Hayır, eğer önemli olan savaş ise herşeyi yaparım siz beni tanımıyorsunuz ben mücadele için herşeyi yaparım kazanmak için her şeyi yaparım ama senin hatan ne oldu biliyor musun Anıl? " dediğimde ses gelmedi. Bende konuşmaya devam ettim.

"Aşık olmaktı bu durumda senin en büyük hatan aşık olmaktı " dediğimde Anıl'ın gözlerinden yaşlar akmaya başladı.

"Yapma" dedi. " ben onu seviyorum " dedi kısık bir sesle. Tam konuşmaya devam edecekken Dağra konuştu;

 

"Bırak avukat" dedi sakin bir sesle.

 

"Bir şartla " dedim.

 

"Şart mart yok öldür o zaman sikimde değil" dediğinde Anıl hızlıca Dağra'ya doğru döndü.

 

"Lütfen Dağra benim ondan başka kimsem yok bir şey yap " dediğinde Dağra derin bir nefes aldı düşünmeye başladı.

 

"Eğer onu bırakırsan burada istediğin gibi dolaşa bilirsin sakın bana beni bırakın deme bu asla olmayacak ya öldür ya da burada özgür ol " dediğinde düşünmeye başladım. Ben suçsuzları öldüremezdim ki zaten ben kimseyi öldüremezdim. O yüzden burada özgür olma fikri mantıklı geldi hem elimde bundan başka bir şans yoktu burada özür olucaktım böylece planlarını öğrene bilirdim ama hala bir şartım daha vardı.

 

"Tamam ama bir şey daha var " dediğimde.

"Söyle" dedi.

"Biz hepimiz burada dolaşacağız ve siz hiç bir şey yapmayacaksınız. Hepimiz burada özgür olacağız " dediğimde şaşırdı ama gizlemeye çalıştı. Biraz düşündükten sonra

"Tamam ne istersen o " dedi ve ben böylece Asena'yı serbest bıraktım kulağına doğru yaklaştım. Sadece onun duyabileceği şekilde konuştum.

 

"Çok üzgünüm buna mecburdum " dediğimde güldü.

"Çok zekisin, biliyordum, sana güveniyordum bana asla zarar vermezsin dediğinde bende gülümsedim ve diğer kızlara doğru döndüm. Gülerek;

 

"Çıkın istediğinizi yapın " dediğimde kafalarını salladılar ve yavaşça çıktılar. Ben en son çıktım tam gidecekken Dağra kolumdan tuttu. Gözlerini kıstı ve bana doğru yaklaştı.

 

"Gözüm üstünde Alev avukat" dediğinde kolumu hızlıca çektim ve hiç bir şey demeden arkamı dönüp gittim...

 

🔥

 

Burası baya büyüktü. Etrafta bir sürü kapılar vardı. Ama büyük olmasına rağmen oldukça sessizdi. Bir çıt dahi yoktu. Tek duyduğum ses her attığım adımımda çıkan ayak sesleri. Yukarıda bir sürü kameralar vardı. Hepsinde de gözüküyorum. Aklıma Dağra'nın bana dedikleri geldi. Gözü üstümdeymiş. Hiç de umrumda değildi. Yavaş adımlarla etrafı incelemeye devam ediyordum. Diğer kızlar nerede bilmiyordum. Biraz daha ilerledikten sonra bir odanın kapısı açıktı sesler geliyordu.

Göz ucuyla kapıya baktım. Kendimi göstermemeye çalışıyordum.

İçerde Asena ve Anıl vardı. Asena'nın üstünde artık bir gelinlik yoktu. Rahat bir sweatshirt ve eşofman vardı.

"Ben seni çok seviyorum Asena lütfen yapma bunu bize, bir şans veremez misin? " dedi Anıl ama Asena hızla kafasını hayır anlamında salladı.

 

"Olmaz Anıl ben seni dostum olarak gördüm. Sen beni kaçırdın tam düğün günümde ben sana kocamı anlattım. Seni düğünüme davet ettim. Sen benim kocamı vurdun bizden nasıl olsun. Tamam seni anlıyorum ama bu iş olmaz. Bizden olmaz " dediğinde Anıl iyice kafasını eğdi.

 

"Çok özür dilerim elimde değildi sana aşık olmak benim elimde değildi ayrıca o adama bi sik olmaz öldürmeyen yerden vurdum " dedi. Gözlerinden yaşlar almaya başladı. Asena elini tuttuğunda Anıl kafasını kaldırdı Asena'ya baktı. Asena tam konuşacağı sırada Anıl Asena'nın elini çekti.

 

"Hiç bir şey söyleme gerek yok git şimdi eğer gitmezsen kalbim ikimize de zarar verecek , gitmezsen alevler içinde yanarız " dediğinde Asena ayağa kalktı, kapıya doğru yöneldi. Kendimi göstermemek için geriye doğru adım attım. Tam bu sırada kolumdan biri tutup beni bir yere çekti. Kafamı çevirdiğimde bu kişi Dağra'ydı. Başka bir odaya girdiğimizde. Kapıyı kapattı.

 

"Başkalarını gizlice dinlemek çok yanlış bir hareket " dedi gülerek ve bir kaç kez dilini damağına vurdu .

"Annen ve baban hiç terbiye vermedi mi? " dediğinde kaşlarımı çattım. Kimse benim annem ve babam hakkında konuşamazdı hele böyle kötü bir şekilde asla konuşamazdı.

 

"En azından senden daha çok terbiye aldığım kesin ayrıca kimse benim annem ve babam hakkında konuşamaz" dediğimde gülmeye devam etti.

"Söylesene Alev, şuan neredeler, ne yapıyorlar, rahat uyuyorlar mıdır? " dediğinde iyice sinirlendim. Beni araştırmıştı. Ailemin öldüğünü biliyordu. Ona doğru hızlıca yaklaştım.

"Düzgün konuş " dediğimde kahkaha attı.

"Şuan benim örgütümdesin ve bana emir veriyorsun öyle mi? " dediğinde buranın olduğunu anlamıştım.

"Aynen öyle " dedim bende gülerek. Bana doğru yaklaştı. Aramızda ki mesafeler giderek azalıyordu. Hatta yoktu bile. Kafamı asla indirmiyordum. Bu hareketin onun hoşuna gitmiş gibi duruyordu.

"Şuan seni burada öldürsem kim ne yapabilir ki? " dediğinde bu sefer kahkaha atan ben oldum. Kaşlarını çattı.

"Ne gülüyorsun? " dedi.

"Eğer beni öldürseydin bunu başından beri yapardın ama yapmadım şimdi beni bununla tehdit mi ediyorsun. Cidden çok komikti. Ayrıca öldürmeye çalışsan bile ben varım beni yenmek kolay değil eğer kolay olsaydı arkadaşın hapishanede olmazdı " dedim o beni ailemle vuruyorsa bende onu arkadaşı ile vururdum. Kısasa kısastı. Kaşlarını çattı.

"Beni " dedi ve devam etti "zorlama, eğer böyle davranmaya devam edersen ismin gibi Alevlere atarım ve hiçte zor olmaz" dediğinde gülüşüm hiç solmadı bu benim gücümdü. Ne kadar kötü durumda olursa olsam gülmeliydim. Eğer gülmez isem o zaman yenilirdim, o zaman kaybederdim. Ve ben hep gülecektim.

Sol kaşımı kaldırdım dik durmaya devam ettim.

"Denesene bi" dediğimde sinirle soludu elini kaldırdı ama hiç bir şey yapamadan geri indirdi.

"Bende böyle tahmin etmiştim" diyip odadan çıktım. Beni hemen öldüremezlerdi eğer öldürselerdi o zaman istedikleri olmazdı istediği içeri giren zanlı, onu istiyorlardı.

 

Bir kaç saat geçti binayı iyice gezdim. Sayamadığım kadar oda, banyo vardı. 10 katlıydı ilk katı girişti, büyük bir çıkış kapısı vardı ama kapıların etrafı alarmlar ile doluydu ve bir sürü koruma vardı ikinci kat yemekhaneydi en büyük yer orasıydı. Yemekhanenin yukarısında konuşma yapılması için bir balkon vardı. İşte bu balkon benim burayı ilk gördüğüm yerdi. İlk kaçışımdı. Diğer 7 kat örgütte ki insanların odalarıyla doluydu. Örgütte ki insanları gördüğümde hepsi siyah giyinmiş oluyorlardı ve benim siyah giymemem onların dikkatini çekiyor bütün gözler üzerimde geziniyordu. En üst katta büyük bir balkon vardı. Balkona çıktığımda soğuk hava bütün vücudumu kapladı. Hava karanlıktı balkon sadece geceleri açılıyordu. Etraf ağaçlarla doluydu büyük bir ormanın içindeydik ama burası neresiydi? Diye düşünürken arkadan tanıdık bir ses geldi.

 

"Burası cehennem " dediğinde bu kişinin Dağra olduğunu anladım. Gözlerimi devirip ona doğru döndüm.

"Ne zaman beni bırakacaksın? " dediğinde güldü.

"Bu da sorumu be beceriksiz avukat tabiki hiç bir zaman" dediğinde balkondan çıkacakken kolumdan tuttu.

"İlk planın kusursuz işledi buranın her yerini avucunun içi gibi öğrendin diğer planın ne bilmiyorum ama asla gerçekleşemeyeceği kesin" dediğinde hızlıca, hiç düşünmeden cevap verdim.

"Planı artık ben değil sen kuracaksın ve ben oynayacağım kendi ellerinle beni buradan çıkaracaksın ve ben sadece gidicem sen izliceksin" dediğinde kahkaha attı.

"Güzel hayaller" dediğinde sinirle ona doğru döndüm bu hareketim onun durmasını sağladı.

"Benim hayatımda hayallere yer yok gerçekleri konuşurum " dediğimde cevap verecekken dinlemeyip balkondan çıktım. Ama Dağra'nın sesi gelmeye başladı.

"Tüm örgüt yemekhaneye " dediğinde bir anda kapı sesleri geldi. Herkes aşağı indiğinde bende yemekhanede bulunan balkona gittim aşağıda herkes vardı. Yemekhanenin kapısında Dağra ve arkadaşları vardı.

 

Kumral kahverengi gözlü olan kişinin adı Eren.

Kumral siyah gözlü olan kişinin adı Oğur idi. Diğerleri de Dağra ve Anıl'dı.

 

Diğer kızlarda yemekhanenin bir köşesinde durmuş kendi aralarında konuşuyorlardı. Kızların üstünde de diğer örgütte olan kişilerin üstünde olan siyah sol üstünde bulunan küçük bir bıçak simgesi bulunan üstler vardı.

Kızlar neden giymişti?

Onlar da mı örgütten olacaktı?

Şuan herkes aynı kıyafeti giyerken benim üstümde davamdan kalan kahverengi takım vardı. Kapıya tekrar baktığımda Anıl, Eren, Oğur hepsi aynı yerindeyken Dağra yoktu. Arkamı döndüğümde onu gördüm. Gözleri siyaha bürünmüş bana bakarken

"Herkesin aşağı inmesini söyledim" dedi.

"Herkesi söylemedin örgüttekileri söyledin ben örgütten değilim " dediğimde güldü.

"O kadar emin olma kim bilir belki em başında sen varsın " dediğinde elindeki mikrofonu kaldırdı. Balkona iyice yaklaştı ve konuşmaya başladı. O konuşmaya başladığında bütün dikkatler bizim üstümüzdeydi.

"Evet herkese afiyet olsun " dediğinde herkes bir ağızdan saol dedi.

"Bu örgüte yeni katılanlar var" dediğinde gözleri bana doğru döndü. Örgüte beni katmayacaktı bunu yaparsa zaten baştan kaybederdi ve bu onu çok iyi biliyordu. Gözleri benden yavaş yavaş ayrıldı ve kızlara doğru döndü. Eli ile kızlar işaret etti.

"Onlara merhaba deyin örgütümüzün yeni üyeleri" dediğinde herkes yine hep bir ağızdan merhaba dedi. Daha bir kaç gün içinde kızlar ne ara örgütün yeni üyeleri oldu bilmiyorum ama tek bildiğim onlara ne yapacağı. Kızlar üzgün gözlerle bana bakıyordu. Sanki örgüte kendi istekleriyle değil mecbur katılıyormuş gibilerdi. Dişlerimin arasında konuştum.

"Onlar ne alaka bilmiyorum ama örgüte onları zorla ekleyemezsin" dediğimde güldü.

"Zorla hiç bir şey güzel olmaz ben zorlamadım kendi istekleriyle " dediğinde kızlara doğru tekrar döndüm. Dağra tekrar mikrofonu kaldırdı.

"Örgüte kendi isteğiniz ile geldiniz değil mi kızlar? " dediğinde kızlar hızlıca başını salladı.

"Evet" diye bağırdılar.

Kızlara ne yapmıştı bu böyle?

Yüzlerinde gerçekten de bir zorlama ifadesi yoktu.

Mikrofonu indirdi bana doğru döndü.

"Bir kaç saat sonra ilk sorgun başlayacak hazırlan" dediğinde

"Ben her zaman hazırım" dediğimde güldü ve şaşırdı.

"Öyle mi? " dedi bende kafamı yavaşça evet anlamında salladım.

"Tamam o zaman burada bekle çok yakında gelicem " dediğinde hiç bir şey demedim. O gittikten sonra arkamı döndüm ve etrafı incelemeye başladım. Kızlar bana bakıyordu ama onlara çok ufak göz gezdirdikten sonra etrafa bakmaya devam ettim.

Burada sadece altı kadın vardı. 4 kişi kızlarla ben diğer iki kişi yemek hanenin görevlileriydi. Diğerleri hep erkekti örgütte sadece üç kız vardı onlarda Asena, Hayal, Defne idi. Biraz daha etrafı inceledim.

Yemekhaneye Dağra girdiğinde tüm gürültü kesildi tek bir çatal bile kıpırdamadı herkes pür dikkat ile onu izliyordu.

"Herkes odalarına " dediğinde herkes hızlıca ayağa kalktı ve yemek haneden çıktılar. Kızlarda çıkacaktı ama Dağra tekrar seslendi.

"Hayal sen hariç " dediğinde Hayal olduğu yerde kaldı diğer kızlarda göz ucuyla ikisine de bakıp gittiler. Hayal arkasına doğru döndü. Onun yanına gitti.

 

"Gel benimle" dediğinde Hayal hemen kafasını sallayıp gülerek Dağra'yı takip etmeye başladı.

 

Bir kaç dakika geçtiğinde arkamda birini hissettim. Hızlıca arkamı döndüğümde Dağra'yı gördüm.

 

"Sorgu başlıyor, buyrun avukat " deyip eliyle kapıyı gösterdi. Hiç bir şey demeden kapıdan çıktım.

 

Büyük bir kapının önüne geçtik kapının sağ üst yerinde sorgu odası yazıyordu. Burası gerçekten önceden bir hapishane olabilirdi ama böyle kullanılmayan büyük bir hapishane neredeydi ki?

 

Bir kaç yıl önce

 

"Baba" dedim. Balkonda oturmuş etrafa bakarken

 

"Efendim kızım" deyip saçlarımı okşadı.

 

"Bu uzakta bulunan büyük ormanların içinde bulunan uzun bina ne, gökdelen mi? " dediğimde babam hafif gülümsedi.

 

"Hayır kızım orası eskiden hapishaneydi " dediğinde şaşırmış bir şekilde gözlerimi babamdan ayırıp o uzun binaya baktım.

 

"Hapishane ne demek baba? " dediğimde babamın yüzünde ki gülümseme kesildi.

 

"Kötü bir yer, suçlu olan kötü adamlar oraya gidiyor , orada kalıyor " dediğinde.

 

"Herkes kötü baba mesela bugün arkadaşım topumu aldı o da mı orada kalacak? " dediğinde tekrar güldü.

 

"Kalmasını ister miydin? " dedi. Kafamı hızlıca hayır anlamında salladım.

 

"Asla istemem orası çok kötü bir yerdir orada kalamaz ki. Kalacak mı baba? " dediğimde tekrar güldü .

 

"Hayır tabiki bu küçük olaylar daha büyüğünü yapanlar kalıyor orada anladın mı kızım?" dediğinde yavaş yavaş kafamı evet anlamında salladım.

 

Şimdiki zaman

 

Gözlerimden yaşlar akıyordu. Burası bizim eski evimizin balkonunda gözüken hapishaneydi. İşler şimdi daha da kolaylaşmıştı. Artık burdan çıksam yolumu bulabilirdim.

 

"Girmeyecek misin? "

 

Duyduğum sesle kapıyı açtım. Odada bir masa vardı. İçerde Hayal, Anıl, Eren, Oğur vardı. İçeri girdim. Ve sandalyeye oturdum. Tam karşıma Dağra oturdu. Asena tam karşımda, Dağra'nın yanındaydı. Büyük ihtimalle onu benim düşüncelerimi ölçmek için kullanacaklardı. Kendilerini çok zeki sanıyorlardı ama benim zekamdan haberleri yoktu. Ama ben duygularımı çok iyi gizlerdim. Bu işte de şansları yoktu tüh bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Yüzümde bir kez daha zafer gülümsemesi belirdi.

Sorgu başlamıştı. Dağra kafasını kaldırdı gözlerini kıstı pür dikkatle gözlerime baktı ve konuşmaya başladı.

 

"Tam adın nedir avukat? " dediğinde güldüm. Masaya doğru yaklaştım.

 

"Bildiğin soruları sorma Dağra" dediğimde kaşını kaldırdı

 

"Bilsem de bilmesem de sorduğum soruların cevabını vereceksin"

 

"Peki, sor "

 

"Tam adın ne? "

 

"Alev Köse "

 

"Amacın ne? "

 

"Ne hakkında? "

 

"Bilmem sadece şuan ki bir amacın nedir? "

 

"Buradan kaçmak" dediğimde Hayal'e doğru döndü. Hayal kafasını salladı doğru söyleyip söylemediğimi merak ediyordu. Bir yalan söylecektim bakalım anlayacak mı?

 

"Geçmişin nasıldı? "

 

"Mükemmel" demiştim ama asla mükemmel değildi. Dağra tekrar Hayal'e doğru döndü ve Hayal yine kafasını salladı. Zaferle gülümsedim bu kız beceriksizdi. Bi bok bildiği yoktu. Yine ben kazanmıştım. Dağra bana doğru döndü.

 

"Yalan söylüyorsun" dediğinde gözlerim kocaman açıldı şaşırdım.

 

"Ne? " dediğimde şaşırmam onun gülümsemesine sebep oldu gözlerimi kıstım tepkilerimi anlamaması gerekiyordu.

 

"Gözlerin her şeyi anlatıyor yalan söylüyorsun avukat geçmişin o kadar da mükemmel ya da toz pembe değil" dediğinde hiç bir şey diyemedim.

Nasıl anlamıştı ki?

Hayal bile anlamadı bu nasıl anladı?

 

Hayal'e doğru döndü.

 

"Bu kadar beceriksiz olduğunu bilmiyordum. Avukat bile daha zeki ama sen " dediğinde Hayal'in gözleri doldu.

 

"Ben çok özür dilerim" dedi ve Dağra'ya doğru yaklaştı.

 

"Hepiniz çıkın" dediğinde hepsi cevap veremedi.

 

"Ben zaten gözlerine bakınca anlıyorum size gerek yok çıkın" dedi ve hepsi teker teker çıktı. Hayal dışarda ağlıyordu sesi geliyordu. Tüh bu kadar üzülmesi ne kadar da kötü. Yoksa Hayal Dağra'ya mı aşık?

Yemin ederim burası hapishane değil evlilik programı sanki.

 

"O, neden ağlıyor? " dediğimde umursamadan

"Konumuz şuan o değil, boşver" dedi. Kafamı salladım ne kadar umursamaz düşüncesiz biri neyse sorulara tekrar geçti.

 

"Kaç yıldır avukatlık yapıyorsun? "

 

"4 yıldır"

 

"Tüm davalarını kazandın mı? "

 

"Evet"

 

"Orhan Ertekin kaç yıl hapis cezası aldı? " dediğinde güldüm.

 

"Ölene kadar, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı " dediğimde masadaki elini yumruk yaptı. Baya sıkıyordu çünkü ellerini sıkmaktan bembeyaz olmuştu.

 

"Onu nasıl buldun? " dediğinde tekrar güldüm. Bu gülüşüm zaferimdi ve o buna sinirleniyordu.

 

"Film gibi buldum" dediğimde masaya sertçe vurdu. Tek bir korku belirtisi göstermedim bana hiç bir şey yapamazdı.

 

"Beni delirtme sana zarar verebilirim bu yüzden şuan Defne burada ve onu kullandırtmamı isteme benden istersen " dediğinde kahkaha attım.

 

"Nolur kullansana "

 

"Sen nasıl istersen" dedi ve cebindeki telefonunu çıkardı. Birini arıyordu. Telefonu kulağına dayadı.

 

"Alo Oğur aletleri getirin ve Defne'yi de öyle" dediğinde zerre korku yoktu neden bilmiyorum ama tam bu durumlarda tüm korkularım uçup gidiyordu. Karşıdan ses geldikten sonra kafasını salladı.

 

"Evet herkes hazır avukat da öyle " dedi ve telefonu kapattı. Gülerek konuşmaya başladı;

 

"Hazır mısın avukat? "

 

"Her zaman"

 

"Ama sen şimdi narinsindir canın yanmasın " dediğinde tüm gücümle güldüm.

 

"O kadar şeyden sonra narin olmam sence de kulağa mantıklı geliyor mu? Ah ah Dağra birde buranın patronu olcaksın bu kafayla zor " dediğimde kahkaha attıktan sonra konuştu. Gülüşünden nefret ediyorum bu gülüşü çok yapmacıktı.

 

"Acı artık bende bitti ama sende görüyorum ki çok var" dedi birden. Konuyu aileme bağlıyordu. Sinirle elimi yumruk yaptım.

 

"Bu konuya nereden geldik bilmiyorum ama kimin acısı fazla olup olmadığına değil kimin o acıyı en güçlü bir şekilde yenmesi önemli ve bu sende çok yok sanırım " dediğimde sinirlendi.

 

"Nereden biliyorsun? " dedi dişlerini sıkarak.

 

"E daha yeni dedin ya acı bende bitti diye ondan biliyorum" dediğimde sessiz kaldı. Kendi dediği şeye sinirleniyordu. Hastaydı, hasta. Sinir hastasıydı. Asıl benim değil onun ihtiyacı vardı doktora.

 

Kapı açıldı. Gelmişlerdi. Hepsi içeri girdi. Anıl, Eren, Oğur, Defne.

Oğur'un elinde bir sürü bıçak vardı.

Anıl'ın elinde kerpeten vardı.

Eren'in elinde ise elektiro şok cihazı vardı.

Bunlar cidden delirmişlerdi. Hepsi korkuyla bana bakıyordu. Bir tek Dağra hissiz bir şekilde boş bakıyordu.

 

"İlk hangisinden başlayalım avukat "

 

"Sen seç" dedim zaten hepsini üzerimde deniyecekti. Elleri hepsinde yavaş yavaş dolaştı. İlk başta küçük bir bıçağı aldı. Bana doğru döndü.

 

"Sorulara devam, eğer beni sinirlendiren cevaplar verirsen başlayacağım" dediğinde hiç bir şey demedim.

 

"Örgütüme katılacak mısın avukat"

 

"Asla" dediğimde koluma bir çizik attı. Hiç bir korku ve acı hissetmiyordum. Çünkü ben bu kollarla ölen ailemin buz gibi bedenlerine sarıldım.

 

"Yenildiğini kabul et avukat " dediğinde kahkaha attım hemde baya sesli bir şekilde.

 

"Asla" dediğimde kerpeteni aldı. Yavaş yavaş parmaklarıma doğru götürüyordu ayrıca bana bakıyordu. Tepkimi ölçüyordu. Parmağıma getirdi. Ama değdiremeden geri yerine koydu. Götürün bu aletleri ve çıkın dediğinde herkes şok içinde ona bakıyordu.

 

Onu engelleyen ne olmuştu?

 

Herkes çıkacakken

 

"Defne sen dur" dedi. Defne arkasını döndü bize baktı.

 

"Avukatın yarasına bak" dediğinde kafasını salladı ve yanıma geldi koluma baktı.

 

"Küçük bir çizik atmışsın çok bir şeyi yok " dedi ve bana doğru baktı.

 

"İyi misin? "

 

"Buradan çıkarsam daha iyi olacağım" dedim.

 

"Bu asla olmayacak seni bırakmam avukat " dedi ve hemen ardından

"Sorgu şimdilik bitmiştir" deyip odadan çıktı.

 

"Acıyor mu? " dedi Defne.

 

"Artık hiç bir acı hissi yok bu yüzden acımıyor" dediğimde kafasını salladı.

Birlikte odadan çıktık.

 

Kendi odamdaydım çok yorucu bir gündü kafamı yastığa koymuş ve düşünüyordum.

Neden hemen bıraktı?

Gözü beni korkutmak mıydı?

Küçük bir çizik atmaktan başka bir şey yapmadı. Onu bile yaparken elleri titremişti.

Peki neden?

Bir şeyden korkuyor gibiydi ama neyden?

Gözleri hepimizde acımasız bir şekilde dolaşan ve sinir hastası olan biri bunları yapamadı. O sandığım kadar güçlü değildi. Buradan çıkmak çok basit olacaktı. Yüzümde küçük bir tebessüm vardı.

Kapı birden açıldı. İçeri giren Anıl'dı.

 

"Al bu kalem ile kağıdı ihtiyacın olan şeyleri yaz " dediğinde güldüm.

 

"Kaçmak yazsam bırakır mısınız? "

 

"Asla" dedi beni taklit ediyordu. Gözlerimi devirdim ve kağıda bir kaç şeyler yazmaya başladım.

Bir kaç giysi kalem defter ve kitaplarımı yazdım. Burada başka ne yapılırdı ki. Kağıdı Anıl'a doğru uzattım. Hepsini tek tek inceledi ve bana baktı.

 

"Bu kadar mı? "

 

"Evet, daha ne yazmalıyım ? "

 

"İhtiyacın olanları"

 

"İhtiyacım olan şeyi siz getiremezsiniz"

 

"Nereden biliyorsun? "

 

"Çünkü imkansız bir şeye ihtiyacım var"

 

"Neye? "

 

"Boşver"

 

"Peki çok zorlamayacağım ne istersen yaz son kez söylüyorum"

 

"Bir şeye ihtiyacım yok"

 

"Peki" deyip odadan çıktı. Odada sadece ben kalıyordum. Yukarıda bir kamera vardı.

Küçük bir yatak yukarıda ise küçük bir pencere vardı. Buraya ilk geldiğim odadan biraz küçüktü. Ve bu odanın yanında tuvalet vardı. Dar ve küçüktü.

 

Kapı tekrar açıldı. Gelen yine Anıl'dı

 

"Avukat bak son kez söylüyorum istediğin ne varsa yaz şu kağıda"

 

"Bir şey istemiyorum dedim ya neden zorluyorsun? "

 

"Dağra dedi çünkü"

 

"Ne dedi? "

 

"Ne istersen yazıcakmışsın. "

 

"Yazdım ya"

 

"İmkansız olan şeyi de yazmanı istedi"

Dediğinde kameraya doğru baktım. Bizi izliyordu. Derin bir nefes aldım. Kağıdı ve kalemi aldım.

Huzur yazıp katladım. Ve kağıdı Anıl'a uzattım.

 

"Sadece o görsün çok gizli bir şey anladın mı? " dediğimde şaşkın bir şekilde kafasını salladı ve odadan çıktı.

 

Biraz huzur herşeye bedeldi. Biraz huzur bana iyi gelicekti ama burada o kelime yasaklıydı hiç bir yerde huzur, rahat ya da güven yoktu.

 

Bir kaç dakika sonra tekrar kapı açıldı. Gözlerim kapalı derin bir nefes aldım. Artık sabrım taşmıştı. Gerçekten burada huzur ya da rahat yoktu.

 

"Yeter artık rahat bırak bir şeye ihtiyacım yok Anıl" dedim sinirli bir şekilde.

 

"Huzura ihtiyacın varmış ama" dediğinde bu Anıl değildi. Bu oydu. Sakin ve derin bir şekilde söylemişti.Gözlerimi hızlıca açtım. Gülerek bana bakıyordu. Yüzünde samimi bir gülüş vardı diğer gülüşlerine benzemiyordu.

 

"Evet ama maalesef şuan yok"

 

"Cidden ihtiyacın olan bu mu? " dedi o da şaşırmış gibi. Neden herkes buna şaşkın cevaplar veriyordu? İhtiyacım olan bir parça huzurdu. Ama herkes basit bir şekilde karşılıyorlardı. Neyse Alev buradan çıkarsan huzurun en âlâsını yaşayacaksın kızım kendine güven.

 

"Evet biraz huzur rahat bırak artık" dedim bezmiş, bıkkın bir şekilde.

 

"Peki avukat ne istersen o" dedi ve gülerek odadan çıktı. Tekrar kapıyı açtı.

 

"İki dakika bile olmadı, bu huzur ne zaman bana verilecek? " sinirli çıkışım onu güldürdü.

 

"Hemen ama bunu vermeliyim " dedi ve kutuyu bana uzattı .

 

"Bu ne? "

 

"Aç bak " dedi ve çıktı. Sonunda çıkmıştı. Umarım bir daha kimse gelmez.

 

Kutuya doğru kafamı çevirdim bomba falan koymuş olmasın bu Dağra'dan her şey beklenirdi tedirgin bir şekilde kutuyu açtım. Kutunun içinde kağıtta yazdıklarım vardı onları hemen getirmişti. Hepsini hemen getirmişti. Hemde bu kadar çabuk getirmişti şaşırtıcıydı. İçinden kalem ve kağıdı aldım.

Bir kaç karalama, yazı yazıp bitirdim.

Kutuyu kenara koydum ve yatağa uzandım. Biraz uyusam iyi olacaktı. En azından duvarda saat vardı ve saatin kaç olduğunu görüyordum saat gecenin biriydi. Yorgundum. Biraz dinlensem iyi olacaktı. Yorgunken sağlıklı düşünemiyordum. Her şeyi bozuyor, dağıtıyor, yıkıyor, çürütüyordum. Ama içimde deli bir heyecan olduğunda herşeyi düzeltiyor, topluyor, yeniliyordum. Babam bana her zaman güçlü dik dur kızım derdi ve ben asla yenilmeyecektim çünkü babama söz verdim. Eğer o gün saklanmayıp ailemi korusaydım ne olurdu diye düşünüyorum ama 13 yaşında ki bir kızı düşünürsek öleceğim ihtimâli yüksekti. Ailemi özlüyordum. O günü asla unutamıyordum. Yatağa uzandım. Yorganı üstüme örttüm, dizlerimi kendime doğru çektim. Ve ellerimle bacaklarımı sardım. En güvenilir hissettiğim yatma pozisyonu buydu.

Ailem gittikten sonra hep böyle uyurdum.

 

Gözlerimi kapattım ve kendimi derin bir uykuya bıraktım. Buna ihtiyacım vardı. Güzel bir uyku güzel bir beyin demekti.

Kendimi yavaş yavaş uykunun kollarına bıraktım...

 

 

Loading...
0%