Yeni Üyelik
3.
Bölüm

•III•

@meelcnmel

Gözlerimi zorlukla aralarken soluduğum koku bir o kadar tanıdık bir o kadar da yabancıydı. O ferah, okyanus kokusunu derin bir nefes alarak ciğerlerime doldurduğumda buna taze kahve kokusu da eklenmişti. Her sabah bu şekilde uyansam belki de her şey yolunda olabilirdi.

Aralık gözlerimi, boydan boya cam olan balkon kapısına çevirdiğimde gri bulutlarla kaplı gökyüzü beni karşıladı. Sanırım bu sabah şanslı günümdeydim fakat aniden başıma giren şiddetli ağrı, bunun aksini savunmaya yetmişti. Yüzümü buruşturarak başımı yastığa gömdüm.

İnce parmaklarımla şakaklarımı ovmaya başladığımda gece ne kadar içmiş olduğumu hesaplamaya çalışıyordum. Başımda öylesine bir ağrı vardı ki bende kafamı koparma hissi doğurmuştu.

"Siktir ya."

Yastığa gelişigüzel dağılmış olan siyah saçlarımı dağıtıp diğer tarafa döndüğümde görmeyi beklediğim görüntüyle karşılaştım fakat karşımdaki adam dün gecekinden farklıydı. O özensiz, serseri hâlinden neredeyse eser yoktu. Üstünde jilet gibi bir takım elbise vardı.

Kenan, tam karşısında durduğu aynadan beni izlerken bir yandan da üzerine geçirdiği gömleğin düğmelerini ilikliyordu. Gözlerim çıplak gövdesine düşerken zihnime de dün gecenin görüntüleri doluşmuştu. Gözümün önüne gelen görüntülerle birlikte gözlerimi kırpıştırarak silkelendim.

"Günaydın." Boğuk sesi kulaklarıma ulaşırken geniş odaya hakim olan kokusunu da daha derin solumak zorunda kalmıştım.

"Günaydın." Çatallanmış sesimden kurtulmak için boğazımı temizleyip yerimde doğruldum ve telefonumu aramak için gözlerimle etrafı taradım.

Odası gri ve siyah ağırlıktaydı. Yatağın sağ tarafında siyah pervazlara sahip camdan bir giyinme odası vardı. Yine koyu tonlarda seçilmiş olan gömlekleri de belli bir renk akışında dizilmişti. Sanırım ruh hastasıydı.

Odanın bir köşesinde bulunan kahverengi deri koltuğun önünde yuvarlak bir sehpa vardı ve koltuğun üzerine de gri bir peluş atılmıştı. Eğer evini kendisi dizayn etmişse zevkli bir adam olduğunu söyleyebilirdim.

Aradığım eşyalarımı koltuğun üzerinde gördüğümde çantamı orada göremeyerek başımı Kenan'a doğru çevirdim. O da sanki ne soracağımı tahmin etmişçesine konuştu.

"Telefonun birkaç kez çaldı bu arada." Bu cümleyle birlikte aklıma gelen annem ve babam, hızla yerimden kalkmamı sağladı. Beni defalarca aramış olmalıydılar. Eminim ki eve gittiğimde güzel bir tartışma yaşanacaktı.

"Açtın mı?" dedim, koltuktaki elbisemi alıp bir çırpıda üzerime geçirirken. Gözleri bana dönerken elindeki kravatı boynuna astı.

"Hayır." dedi, beni incelerken. Sırtımdaki fermuarı kapatmaya çalışırken yerimde zıplıyor, ortaya saçma bir görüntü çıkarıyordum. Büyük ihtimalle bu hallerimi gören Kenan, benimle bir daha görüşmeme kararı alırdı. Ben olsam ben de böyle bir karar alırdım.

"Siktiğimin fermuarı nerede?" diyerek bağırdığımda bütün dikkati bende olan Kenan bana doğru adımlamaya başladı.

"Dur," Aramızda olan çok az mesafeyi büyük adımlarla kapatıp tam arkamda durduğunda eli, bulmaya çalıştığım fermuarı çabucak bulmuştu. Bir eliyle de saçlarımı sol omzuma nazikçe bıraktığında ılık nefesi boynuma çarptı. Sebebini bilmediğim bir şekilde nefesimi tutarken kulağımın dibinde hafifçe gülmüştü. Kulaklarım, bu hoş tınıya maruz kalırken eli hâlâ saçlarımdaydı. Parmaklarının saç tellerimi usulca okşadığını hissettiğimde derin bir iç çekti. "Nefes alabilirsin, Maran."

Kaşlarım müthiş bir hızla çatılırken dudaklarımın arasından sessiz bir soluk bırakıp başımı ona doğru çevirdim. "Alıyorum zaten. Çek şu fermuarı hadi!"

"Kokun," dedi, elbisenin fermuarını çekerken. Ben, onun geri çekilmesini beklerken bunu yapmadı hatta elini belime sararak başını bana doğru eğdi. Bu, tüylerimin diken diken olmasına neden olurken gözlerimi birkaç kez kırpıştırmıştım. O nefesi, bu sefer de boynumla çenem arasındaki bir noktaya çarparken bir kez daha iç geçirdi. "Çok farklı, daha önce hiç rastlamadım.." dediğinde ondan uzaklaşmam gerekiyordu ama eli, belime bir kanca misali dolanmışken bunu yapmam oldukça zordu.

Burnunun boynuma hafifçe sürttüğünü hissettiğimde sırtımdan aşağı bir ürperti inmişti. "Dün gece fark ettim.."

Vücuduma basan ateşle gözlerimi yumduğumda ondan uzaklaşmak için bir hamle yapamaz hâle gelmiştim. Bana, bu şekilde dün geceyi hatırlatmaya devam ederse hiç hoş şeyler yaşanmayacaktı. Hatta hafızası silinse fena olmazdı.

"Sırnaşma." Dudaklarımda minik bir sırıtış oluşurken bunu ondan saklamaya çalışarak onun ellerinden kurtuldum.

"Sana kahve yapmıştım," dediğinde bakışlarımı komodinde duran ve üstünde dumanı tüten kupaya çevirdim. "Nasıl içersin bilmiyorum ama bunu da öğrenebilirim." Başını omzuna doğru hafifçe eğip bana baktığında gülmemek için yanağımın içini dişlemiştim.

"Şekersiz içemiyorum, rahatsız ediyor." Ağırca başını sallayarak söylediğimi onayladı.

"Yenisini yapabilirim?" Dayanamayıp güldüğümde elimi 'hayır'​​​​anlamında salladım.

"Hayır, hayır," dedim, gülerek. "Gerek yok. Hem başım çatlıyor, iyi gelir belki." Kaşlarını kaldırdı.

"Emin misin?"

"Eminim." Birkaç saniye yüzümü inceleyip ona verdiğim cevabı tarttı.

"Komodine ağrı kesici bırakmıştım ama öncesinde bir şeyler yemelisin."

"İnan bana, buna vaktim yok." derken koltuğun kolçağına oturup ayakkabılarımı giymeye başlamıştım.

"Seni eve bırakmamı ister misin peki?" Giydiğim ayakkabının iplerini bağlarken başımı kaldırıp bu soruyu yönelten Kenan'a baktım. Dün gece korumalarımla birlikte dışarı çıkmıştım fakat daha sonrasında onları göndermiştim ve şu anda da hızlı bir şekilde eve gitmem gerekiyordu.

Birkaç saniye duraksayıp onun bu teklifini düşünsem de nihayetinde kabul etmek durumundaydım. Beni eve bırakırsa annem mutlaka onu görecek, beni de bunun için sorguya çekecekti. Ki hoş, zaten her türlü sorgu masasında oturan ben olacaktım.

"İşin yoksa eğer,"

"Benim de çıkmam gerekiyor zaten. Sorun olmaz yani." diyerek beni çabucak yanıtladığında başımı sallayıp ayağa kalktım.

"Lavaboyu kullanmam da bir sakınca var mı?"

"Kullanabilirsin tabii." Eliyle, odanın kapısının hemen çaprazında bulunan bir diğer kapıyı gösterdiğinde çoktan oraya doğru ilerlemeye başlamıştım bile.

Banyoya girip kapıyı arkamdan kapattığımda banyonun da aynı kokuyla harmanlandığını fark etmiştim. Gerçekten hoş bir kokuydu ve benim acilen bu kokuya bağımlı olmadan buradan çıkmam gerekiyordu. Uyandığım andan beri bu koku burnumdan gitmiyordu.

Buğulanmış aynayı elimle silip kısa bir an kendi aksimi incelediğimde makyajımın mahvolmuş, saçlarımın da dağıldığını görmüştüm. İlk önce makyajımı daha sonra da saçlarımı daha düzgün bir hâle getirerek kendimi toparladığımda hızlıca tekrar banyodan çıktım.

Kenan'ı odada göremezken aşağıda olduğunu düşünerek gözlerimi, komodinde duran kupaya çevirdim. Adımlarımı oraya yönlendirip kupayı elime aldığımda kahve kokusu yoğunlaşmıştı.

Elimdeki kahveden birkaç yudum alırken yine komodinde duran kitap da dikkatimi çekmişti. Dostoyevski'nin Karamazov Kardeşleri'ydi. Bunu ben de okuyordum.

Kaşlarım, bu tesadüfe karşılık şaşkınlıkla havalanırken kitabın yarısından çoğunun okunmuş olduğunu fark etmiştim. Oldukça kalın bir kitaptı ve karışık bir üslubu vardı. Çok fazla kitap okumama rağmen bu kitap bana bir tık ağır gelmişti.

Kahveden birkaç yudum daha alıp ağrı kesiciyi de içtiğimde elimdeki kupayı bırakmadan aşağı indim.

Kulaklarıma ulaşan kedi mırıltıları ve buna karışan Kenan'ın sesiyle birlikte sesin geldiği tarafa doğru adımlarımı yönlendirdim. Her adımımda artan sesler, beni en sonunda mutfağa ulaştırdığında Kenan'la karşılaşmıştım. Mutfağın bahçeye açılan sürgülü kapısı açıktı ve o da pervaza yaslanmış, elindeki kahveyi içerek ayağının dibinde dolanan şişman, gri tüylü kediyi izliyordu. Bu kediyi dün gece görmemiştim. Sanırım onun kedisi olmalıydı.

"Kedin mi var?" Sesimi duyduğu an başını kaldırıp bakışlarını bana çevirdiğinde elimdeki kupayı da ada tezgâhın üzerine bırakmıştım.

Dudaklarımda bir gülümseme yer edinirken bu koca sarı gözlere sahip olan kedi de sarsak adımlarla yanıma doğru gelmeye başladı. Olduğum yerde çöküp yanıma ulaşmasını beklerken sapsarı gözleri de uzun uzun beni inceliyordu. Doğrusu, sahibiyle birbirlerine oldukça benziyorlardı.

En sonunda yanıma ulaşabildiğinde patilerini dizlerime yaslayarak bana daha yakından bakma fırsatı edindi. Gülerek tüylerini okşamaya başladığımda birkaç mırıltı çıkardı ve bana daha çok sokuldu. Biraz ilgi delisi olmalıydı.

"Adı ne?"

"Azman." Duyduğum bu isimle bir kez daha güldüğümde kapıyı kapatarak bana doğru dönmüştü.

"Çizgi film mi izliyorsun gerçekten?"

"Bu soruya olumlu cevap verirsem bütün imajım yerle bir olacak mı? Ona göre cevaplayacağım."

"Ben aldım cevabımı." Gözlerini bayarak güldüğünde ben de ona ortaklık etmiştim.

"Hazırsan çıkalım." dedi, elindeki kupayı tezgâha bırakırken.

"Olur, tamam."

Hâlâ bana sırnaşmakta olan Azman'ın gri tüylerinin üzerine minik bir öpücük bıraktığımda o da küçük dilini dışarı sarkıtarak yanağımı yalamaya başlamıştı. Kıkırdadım.

"Görüşürüz, ufaklık." Buna karşılık miyavladığında birbirimizden zorlukla ayrılmıştık. Hatta biraz daha onunla vakit geçirsem aramızda ortak bir dil geliştirebilirdik.

Kenan'ın bana uzattığı çantamı elinden alıp hemen içerisinden telefonumu çıkardığımda o da eğilip Azman'ın tüylerini okşamıştı. "Ben yokken uslu dur, tamam mı?" Azman, Kenan'ın söylediklerini anlamışçasına birkaç kez miyavladığında kirpiklerimin altından onları izliyordum.

"Aferin oğluma." deyip onu son kez severek ayaklandı ve bana doğru döndü.

Çok geçmeden beraber evden çıkıp Kenan'ın arabasına bindiğimizde gelen aramaları kontrol ediyordum. Tam tahmin ettiğim gibi annemle babam beni defalarca aramıştı. Hatta Olcay bile birkaç kez aramış, en sonunda da mesaj bırakmıştı.

Olcay TORALI: Resmen beni ektin ama bunu daha sonra konuşacağız,

Olcay TORALI: Yıldız Teyze sana ulaşamadığını söyleyerek beni aradı.

Olcay TORALI: Ve yakışıklı bir adamla randevuda olduğunu söyledi!

Olcay TORALI: Öncelikle, annene bana geldiğini ve burada uyuyakaldığını söyledim.

Olcay TORALI: Onun dışında neden bir randevuya çıktığından haberim yok??

Olcay TORALI: İkincisi de o herifle nereye kaybolduğunu merak ediyorum doğrusu!

"Emniyet kemerini takar mısın?" diyen sesle ekrandaki bakışlarımı çektim ve hızlıca kemerimi takıp Olcay'a yanıt vermek için parmaklarımı hareketlendirdim fakat telefonun ekranı birden yanıp sönmeye başladı. Annem arıyordu. Onu yeterince beklettiğimi düşünerek hemen aramasını yanıtlayıp telefonu kulağıma yasladım.

"Maran! Neredesin sen? Niye telefonlarımıza bakmıyorsun?"

Annemin bağırışıyla birlikte yüzümü buruşturup telefonu kulağımdan uzaklaştırdığımda Kenan güldü.

"Kim var senin yanında?" Gözlerim irileşirken elimi uzatıp Kenan'ın ağzını kapattım.

"Hiç kimse!" diyerek kontrolsüzce bağırdığımda Kenan da tıpkı az önce benim yaptığım gibi yüzünü buruşturdu.

"Maran, çabuk eve gel! Çok sinirliyim sana. Baban da öyle!" Evet, bunu tahmin edebiliyordum. "Başına bir şey geldi sandım, nasıl korktuğumuzdan haberin var mı senin? Olcay'ı aramasam orada olduğunu bilmeyecektik! Niye haber vermiyorsun kızım?"

Annemin söylediklerini sadece ben değil Kenan da duyuyordu. Çünkü o kadar çok bağırıyordu ki duymaması saçmalık olurdu.

"Eve geldiğimde konuşalım, anne. Yoldayım, geliyorum zaten."

"Bana doğruyu söyle, neredeydin bütün gece?"

"Olcay'daydım." Kenan'ın yeşil gözleri imalı bir şekilde bana döndüğünde gözlerimi ondan kaçırdım. "Babam evde mi?" dedim, konuyu değiştirmeyi umarak.

"Az önce çıktı, toplantısı varmış." Rahat bir nefes vereceğim sırada annemin söyledikleri, bunu yapmama engel olmuştu. "Ama bu, akşam seninle konuşmayacağı anlamına gelmiyor."

"Çok mu sinirli?" Elimi Kenan'dan uzaklaştırdığımda derin bir nefes aldığını duymuştum.

"Biraz sakinleştirdim ama akşam nasıl gelir bilmiyorum. İlk fırçayı ben atacağım o yüzden!"

"Tamam, geliyorum."

Annemle sadece birkaç saniye içerisinde telefonları kapattığımızda Kenan'ın bakışlarını üzerimde hissediyordum.

"Bir sorun yok değil mi?" dedi, yavru köpek bakışlarımı fark edip. Başımı ona doğru çevirdiğimde gülecek gibi olmuştu.

"Babam beni haşlayacak ama sorun yok, evet."

"Buna değmemiş gibi davranma."

Sarf ettiği ima dolu sözlerle bana tekrar ve tekrar dün geceyi hatırlatmaktan vazgeçmezken ona cevap verme gereği duymadım çünkü zihnim bambaşka görüntülerle doluydu. Çıplak bedenlerimizin birbirine büyük bir arzuyla temas edişi aklıma geldiğinde kendimi çok garip hissediyordum. Tanımadığım bir adama karşı hissettiğim bu çekim, hiç istemediğim türdendi ama dün gece buna engel olamadığım da gözle görülür bir gerçekti.

Kesinlikle onunla bir daha görüşmeyecektim.

'Nedense inanmadım..'

İç sesimin söylediklerini umursamayarak evin adresini navigasyona girdim ve başımı cama doğru çevirdim.

Yol boyunca Kenan'ın bakışlarının ara ara bana döndüğünü hissetsem de elimden geldiğince ona bakmamış, onunla konuşmamıştım. O da ağzını açıp tek kelime bile etmemişti.

Kısa yolculuğumuz evimin önünde bittiğinde kısaca bahçeye göz attım ve annemin orada olup olmadığını kontrol ettim. Bahçedeki korumalar dışında başka kimse yoktu.

Emniyet kemerini çıkarıp başımı Kenan'a doğru çevirdiğimde halihazırda bana bakan yeşil gözlerle karşılaştım. Kısa bir an bocalasam da kendimi hızlıca toparlamıştım.

"Teşekkür ederim bıraktığın için."

"Önemli değil." Gözleri bir anlığına saçlarıma kaydığında istemsizce elimi kaldırıp saçlarıma dokundum. Ardından da birden aklıma gelen şeyle birlikte gözlerimi kocaman açarak ona baktım.

"Bu arada," dedim, saçlarımı omzumdan geriye doğru atıp. "Dün geceyi unutalım-"

"Merak etme." diyerek lafımı kestiğinde öylece bakakaldım. "Aramızda kalacak." Kaşlarımı kaldırdım.

"Aramız diye bir şey yok." Bu keskin sözlerimin ardından onun da kaşları havalanırken devam ettim. "Unutalım gitsin. Ailelere de anlaşamayacağımızı söyleriz."

"Aslında bayağı iyi anlaştığımızı düşünüyorum," dedi, o da benim gibi keskin bir tonda. Kaşlarım hızla çatılırken yüzünde, bundan eğleniyormuş gibi bir ifade oluşmuştu. "Daha da iyi anlaşabiliriz."

"Hey," dedim, çıkışarak. "Ne dedim ben az önce?"

Düşünüyormuş gibi yapıp dudaklarını büzdü ve omuz silkti. "Tam dinlemedim sanırım."

"Açıkçası kendimi iyi ifade ettiğimi düşünüyorum ve sen de beni çok iyi anladın bence. Bu konu için karşıma çıkarsan da hiç hoş şeyler yaşanmayacak, bunu da bilerek adım at."

"Ne gibi şeyler mesela?" dedi, çapkın bir tavırla fakat onu duymamış gibi yaparak kapıyı açıp arabadan indim. Kapıyı kapattığım sırada da açık camdan bana doğru eğildi ve sinir bozucu bir şekilde sırıttı. "Veda öpücüğü olmayacak mı?"

"Siktir oradan!" Minik bir kahkaha attığında ona ters ters bakmama engel olamayarak ona arkamı döndüm ve evin büyük demirli kapısından içeri girdim. Bütün ruh hastalarının beni bulması normal değildi.

"Hoş geldiniz, Maran Hanım." diyen korumaya aynı şekilde karşılık verip topuklularımla patika yolda ilerlemeye başladım. Eş zamanlı olarak da duyduğum araba sesiyle Kenan'ın gittiğini böylelikle anlamış olmuştum. Zaten onu biraz daha görürsem aşırı dozdan ölebilirdim!

Evin kapısı, Nermin Abla tarafından açılırken gülümseyerek onunla selamlaştım ve ayağımdaki ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım. Çıplak ayaklarımla salona doğru ilerlerken annemin topuklu ayakkabılarının sesini duyabiliyordum. Salona ulaştığımda kaşlarını çatarak bana baktı. İşte şimdi başlıyorduk!

"Teşrif edebildiniz mi sonunda?" dedi, yapmacık bir şekilde gülümseyerek.

Ben de içten bir şekilde gülümseyip onun yanağını öptüğümde çatık kaşları da düzelmişti. "Neden işe gitmedin?"

"Çıkacağım birazdan ama öncesinde seninle konuşmamız gerekiyor." Kollarını göğsünde birleştirip şüpheyle yüzüme baktığında adımlarımı koltuklardan birine yönlendirmiştim. Annem de peşimden gelirken eşyalarımı bırakıp koltuğa uzandım. "Kenan'la nasıl geçti yemek?" Omuz silktim.

"Normal." Annemin kaşları bir kez daha çatılırken bana üstten bir bakış attı.

"Normal ne demek ya?" Oflayarak yerimde doğrulduğumda amacım bir an önce yukarı çıkıp uyumaktı.

"Yemek yedik işte anne."

"Kızım, yemek yediğinizi ben de biliyorum herhalde! Ne konuştunuz, nasıl buldun çocuğu?"

"Anlaşamayız biz onunla." Burnumu kırıştırdım. "Çok çapkın birine benziyor. Bütün gece asıldı durdu bana zaten!"

'En sonunda da adamı eve attın, aynen!'

İç sesimi yok etme gibi bir özellik olsaydı kesinlikle bunu yapmaktan çekinmezdim.

Annemin sert ifadesinin yerini şaşkın bakışları alırken içten içe gülüyordum. Onun çok efendi olduğundan bahsetmişlerdi ama göründüğü gibi olmadığını onlara da gösterecektim.

"Kenan yapmaz öyle şey." O Kenan'ın neler yapabildiğini keşke bilsen, anne. "Belki senden etkilenmiştir."

Şaşıran taraf bu sefer de ben olurken annemin yüz ifadesi de keyifli bir hâl almıştı. O sadece benden değil, bütün kadınlardan etkilenebilirdi. Kesinlikle benden etkilendiğini düşünmüyordum. Eğer öyle olsa beni, ilk dakikadan yatağa atmazdı.

'Yatağa atan sendin.'

Sus artık.

"Sana ulaşamayınca onu da aradık ama haberi olmadığını ve sizin çoktan ayrıldığınızı söyledi. Gerçekten çok kibar, efendi bir çocuk. Neyini beğenmedin, anlamıyorum."

"Ne?" diye carladığımda annem de bana deliymişim gibi bakmaya başladı. Ne yani Kenan'ı arayıp beni mi sormuşlardı? Peki bunu niye bana söylememişti? "Anlamadım, Kenan'ı mı aradınız?" Başını salladı.

"Saat epey geç olunca baban arayıp sordu." Elini hafifçe havada sallayıp orta sehpada duran çantasını eline aldı. "Aman neyse! Akşam babanla yeterince uğraşacaksın zaten. Hem bir ton işim var benim. Sen şirkete gidecek misin?" Cıkladım.

"Evdeyim bugün."

"Tamam, kuzum. Gel öpeyim seni."

Gülümseyerek yanağımı anneme doğru uzattığımda yanaklarıma birer öpücük bıraktı ve hızlıca salondan çıktı. Ben de yerimden kalkarak eşyalarımı aldım ve odama çıkmak için merdivenleri tırmandım.

Odama girdiğimde ayakkabılarımı yere fırlatıp kabanımla çantamı da odamın bir köşesinde duran koltuğa bırakmıştım. Üzerimdeki elbiseden de kurtularak banyoya girdim. Sıcak bir duş alıp biraz uyumayı, ardından da yarım kalan çizimime devam etmeyi planlamıştım.

Küvetin dolmasını beklerken ben de dün geceden kalan makyajımı güzelce temizliyordum. Makyajımı temizledikten sonra boynumdaki kolyeleri ve kolumdaki gümüş saati çıkararak lavabo tezgâhının üzerine bıraktım.

Kolyelerimi çıkarırken birinin orada olmadığını fark etmiştim. Gümüş, ucunda da inci tanesi büyüklüğünde safir taş bulunan kolyeyi gerdanımda göremediğimde kaşlarımı çattım. Onu babaannem aldığı için hiç boynumdan çıkarmazdım ve bir yerde düşürmediğime de emindim.

Birden aklıma gelen ihtimalle birlikte sıkıntıyla oflayıp elimi alnıma vurdum. Kenan'ın evinde düşürmek gibi bir salaklık yapmış olabilirdim ve açıkçası tekrar onunla muhatap olmak istemiyordum. Onunla bir kez daha görüşmek hiç aklımda yokken bir de bu çıkmıştı!

Elimi boynuma koyup aynadan, şu an yerinde olmayan kolyeme bakarken bir yandan da düşünüyordum. Ya başka bir yerde düşürdüysem? Bu ihtimal de içimi kemirirken en iyisinin Kenan'la konuşmak olduğuna kanaat getirdim. Hiç istemesem bile bunu ona sormalıydım.

 

​​🐤🐤🐤

Loading...
0%