@meelcnmel
|
Gözlerim, önümdeki açık bilgisayar ekranındayken dikkatim de bulunduğum masada konuşulanlardaydı. Bugün, uzun zamandır bağlantı içerisinde olduğumuz bir şirketle toplantımız vardı ve toplantının konusu olan proje de bana aitti. Haftalardır büyük bir özveriyle buna çalışmış, işler kafamda tasarladığım gibi de gitmişti. Sunum yaptığım süre boyunca hiç kimseden çıt çıkmamış, herkes büyük bir dikkatle beni dinlemişti. Tabii biri hariç. Onun, beni dinlediğinden şüpheliydim. Projeden bahsettiğim dakikalarda gözleri de dikkati de bendeydi fakat öyle ki gözlerim, sadece bir kez onu bulduğunda dalıp gittiğini düşünmüştüm. Bakışlarını benden çektiğinde ise anlaşma yapacağımız şirketin sahibi olan ve beni büyük ilgiyle dinleyen Uraz Çelik'e ters ters bakmakla zamanını geçirmişti. Bir kez daha gözlerimin odağı o olduğunda bakışlarımız kesişti. Okuluma geldiği günün üzerinden tamı tamına beş gün geçmişti ve ben hala onunla konuşmuyordum. O gün akşam eve geçtiğimde istediği gibi ona, eve geçtiğime dair haber vermiştim. Sadece bir saat içerisinde de bileğim için eve bir doktor göndererek bileğime baktırmıştı. Önce bu yaptığına fazlasıyla şaşırmış olsam da sonrasında hemen onu aramıştım. O günden beri konuşmuyorduk ve şirkette de bulduğu her fırsatta beni köşeye sıkıştırmış, bunu da açıkça değil dolaylı yoldan yapmaya çalışmıştı. Her ne kadar onun bu çabasına hayran kalsam da bir yandan da bunu yapmaması gerektiğini biliyordum. Bunu yaparak ikimizi de garip bir şeyin içine sokuyordu. "Bu akşam, sizinle projenin detaylarını konuşmak için bir yemek yemek isterim açıkçası." diyerek dikkatimi dağıtan ve hemen karşımda oturan Uraz Bey'e baktım. Ona cevap vermek için dudaklarımı araladığımda araya giren ses, ikimizin de bakışlarının ayrılmasına neden oldu. "Bence gayet etkili bir sunumdu. Ayrı bir toplantıya gerek olduğunu düşünmüyorum. Hem," Kaşlarını çatmış, gözlüklerinin altındaki bakışlarını da Uraz Bey'in üzerine dikmişti. Aniden bana doğru döndüğünde çatık kaşları gevşer gibi oldu. "Maran Hanım şu sıralar pek müsait değil. Değil mi, Maran Hanım?" Bunu sorarken takındığı tavrı ve kullandığı ses tonu, onu onaylamam için yalvarır gibiydi ama bunu fark edenin de sadece ben olduğumdan emindim. Dudaklarım, bir gülüş için seğirirken önümde duran yeşil kupayı elime aldım. "Öyle, Kenan Bey," dediğimde ifadesi keyifli bir hal aldı ve usulca arkasına yaslandı. "Ama bu akşam, bunu konuşmak için bir yemek yiyebiliriz. Bunun için vaktim var tabii ki!" Kenan'ın yüzü asılırken gülüşümü bastırmak için elimdeki kupayı dudaklarıma yasladım. Onun bakışları, kaçıncı olduğunu sayamadığım kez Uraz Bey'i bulurken ona ters ters baktı. Uraz Bey de onun aksine oldukça keyifliydi. "Harika," dedi, yaslandığı yerden doğrulurken. O, ayağa kalkarken ben de dahil herkes ayağa kalkmıştı. Kenan, yerinden kıpırdamazken Turgay Amca elini onun omzuna koyup uyarıcı bir şekilde baktı. Bununla birlikte Kenan da istemeyerek ayağa kalktı. Bakışlarımı Uraz Bey'e çevirdim. Bana doğru birkaç adım atıp elini uzattığında ben de gülümseyerek onunla tokalaşmıştım. "Asistanım, size yeri ve saati bildirir." En sonunda toplantı odasından çıkıp vedalaştığımızda herkes işinin başına geri dönerken bense Kenan'ın göz hapsindeydim. Onun bakışlarından kaçmayı umarak arkamı dönüp yürümeye başladım. Bu esnada da az önce asistanım Güneş'in incelemem için bana verdiği dosyaya göz atıyordum. Arkamdan duyduğum adım sesleri, gülümsememe neden olurken biraz ilerimde duran danışma masasına yaslandım. Gözlerim, dosyadaki satırlardayken kulağım da arkamda dönen diyalogtaydı. "Kenan Bey?" "Efendim, Aslı?" "Aslında masanıza bırakmıştım ama gözünüzden kaçmış olmalı," Kenan'la asistanı Aslı arasında geçen konuşmaya kulak misafiri olduğumda hemen yanımda da bir hareketlilik hissetmiştim. Göz ucuyla yan tarafıma baktığımda bunun Kenan olduğunu fark ederek önüme döndüm. Az önceki konuşmalarından da anlayacağım üzere Aslı'nın ona, imzalaması için verdiği evrakı incelemeye başladı. Ona bakmıyordum ama ne yaptığını biliyordum. "Kalem?" dedi, elini Aslı'ya doğru uzatıp. Daha sonrasında da Aslı'nın ona uzattığı kalemi beğenmemiş olacak ki benim tarafımda duran kalemliğe doğru uzandı. "Ben alırım, Kenan Bey." diyerek de araya giren Serap'ı reddettiğinde ona doğru döndüm. "Ben alacağım." Gözleri, gözlerime değdiğinde bir elini belime attı ve benim üzerimden metal kalemliğe doğru uzanıp hedefine koyduğu kalemi aldı. Bunu yaparken de bana fazlasıyla yakınlaşmış, tenine has olan okyanus kokusunu kaynağından solumamı sağlamıştı. Burnum, görüş açımdaki boynuna sürterken dudaklarımın arasından küçük bir soluk bıraktım. Verdiğim nefes, beyaz tenine çarptığında ikimiz de aynı anda iç çekmiştik. Bedenimde bıraktığı etkinin yanında ciğerlerime dolan kokusu da mayışmamı sağlarken geri çekildi. Basit bir kalem için bu kadar dibime girmesi beni altüst ederken bir kez daha yeşil gözleri gözlerime tutundu. "Pardon." "Sorun değil." Önüne dönüp aldığı o lanet kalemle önündeki evrakı imzaladığında hala az önceki anın etkisindeydim. Sadece saniyelerdi ama bana oldukça uzun bir süre gibi gelmişti. İşte, dolaylı yoldan köşeye sıkıştırmasından bahsederken bunu kastetmiştim! O, gerçekten şeytandı. Serap'la Aslı'nın gözleri, ikimizin arasında imayla gidip gelirken buna bir son vermek için masaya bıraktığım dosyayı tekrar elime aldım. "Kenan Bey," dedim, otoriter bir tınıda. Gözleri, önündeki evraklardayken gülümsedi. "Maran Hanım?" Ona dik dik baktım. "Odama gelir misiniz lütfen?" "Tabii." dedi, son evrakı da imzalayıp kalemi bırakırken. Evrakları düzenli bir hale getirip hafifçe masaya vurdu ve tekrar Aslı'ya uzattı. Aslı, yanımızdan uzaklaşırken ben de odama doğru yürümeye başlamıştım. Kenan arkamdan gelirken çoktan odama girmiş, elimdekileri de masama bırakmıştım. Arkamdaki kapının kapandığını duyduğumda üzerimdeki kırık beyaz renginde olan blazer ceketi çıkarıp astım. "Ne oldu?" dedi, vücudumu ona doğru çevirdiğimde. Gözleri, kısa bir an üstümde gezindiğinde ben de onu süzmüştüm. Bugün üzerinde siyah bir gömlek vardı ve ben, bu sefer onun tam aksiydim. Kırık beyaz bir takım giymiş, ceketimin içine de siyah dantelli bir büstiyer giyerek gayet şık olmuştum. "Ne yapıyorsun sen?" diyerek çıkıştığımda aramızdaki mesafeyi kapatarak tam karşımda durmuştu. "Ne yaptım yine?" dedi, bıkkın bir şekilde. Kaşlarımı çattım. "Niye işimi baltalamaya çalışıyorsun?" Bu sözlerimle o da kaşlarını çattı. "Öyle bir şey yapmıyorum, Maran." dedi, ifadesinin aksine sakin bir şekilde. "Hem adamın derdi proje falan değil, inan bana. Hoşuna gittin sadece." Güldüm. "Ne yani? Projemle ilgilenmediğini mi söylüyorsun?" Tabii ki beğenmişti! Buna emindim. Evet, toplantı boyunca bana hoş bakmamıştı fakat genç olmama rağmen yaptığım işi beğenmişti. "Ben ilgilendim," dedi, gözleri ilgiyle yüzümde dolaşırken. "Beraber yiyebiliriz o yemeği, istersen." Gülerek elimi, siyah gömleğinin sardığı göğsüne koyup onu ittiğimde yerinden milim kıpırdamadı. "Seninle zaten çalışıyoruz, Kenan! Babalarımız ortak ya hani? Projeyi nasıl satayım sana?" Durdu. Bir süre öylece yüzüme baktığında söylediklerimi tartıyor olduğunu fark ettim. "Olsun. Baş başa bir yemek yeriz en azından." "Taktın sen de yemeğe!" Oflayarak arkamı döndüğümde kolumu tuttu ve aynı hızla tekrar ona dönmemi sağladı. Bir adım daha atarak bana yaklaştığında ayakkabılarının ucu benimkilere değmiş ve bununla birlikte gerilemiştim. Aramızda açtığım bu kısa mesafeyi de kapattığında kalçam masaya çarpmış, onun iri bedeniyle masa arasında kalmıştım. "Şu inadın ne zaman bitecek?" dedi, kısılan sesiyle. Hafifçe yutkunarak gözlerine baktığımda kolumu bırakarak ellerini iki yanımdan masaya yasladı ve bana doğru eğildi. Görüş açımdaki dudakları, onu öpmek isteyeceğim derecede yakınıma girerken kurumuş dudaklarımı ıslattım. "İnat ettiğim falan yok." dedim, çenemi hafifçe kaldırırken. Bunu yaptığımda dudakları çeneme değmiş, ikimizi de mahvetmişti. Bu ufacık temas, kısa bir an gözlerini yummasına neden olduğunda ekledim. "Sen bunu hak ettin." "Yapma, Maran." Yalvarır gibi çıkan sesi, bir an gülmek istememe neden olsa da bunu son anda bastırabildim. Çocuk gibiydi. "İşlerim var, çekil önümden hadi." "İşlerin bitmiyor zaten." diyerek önümden çekildiğinde kıkırdayarak ondan uzaklaştım. "O herifle yemek yemeyeceksin değil mi?" Masanın arkasındaki yerime oturup ona baktığımda kaşlarının çatık olduğunu gördüm. "Toplantı yapacağız ya?" Kaşlarını kaldırıp bana ciddi misin der gibi baktı. "O adamın seninle toplantı yapacağını mı düşünüyorsun? Hem de baş başa? Olmaz, ben de geleceğim!" "Saçmalama! Alt tarafı bir yemek, abartma bu kadar." "Abartmıyorum!" dedi, sesini yükselterek. "Herifin niyeti belli." Göz devirdim. Gerçekten abartıyordu. "Of, Kenan ya!" diyerek hayıflandım ve bilgisayarımı açtım. "Kapatalım konuyu." dedim, yatıştırıcı bir sesle. "Sonra konuşuruz bunları." Kenan, hiçbir şey söylemeden büyük bir öfkeyle odamdan çıktığında arkasından boş boş bakmakla yetindim. Neden bu kadar öfkelenmişti, onu da anlamamıştım ama olay abarttığı kadar da değildi. Bunu da ona ispatlayacaktım. Söylenerek bakışlarımı ekrana çevirdim ve yığınla olan işlerimi yoluna koymaya çabaladım. 🐤🐤🐤 "Okulunuz bitmedi mi hala?" "Hayır, maalesef. Birkaç ay sonra mezun oluyorum." Saatlerdir yüzümde eksik olmayan gülümsemeyle bir kez daha karşımdaki adamın sorusunu yanıtladığımda gözlerindeki o hayran dolu ifadeyi yakalamıştım. Şirkette işlerim biraz geç bitmiş ve hızlıca eve geçerek güzel bir duş almış, üzerimi değiştirerek de evden apar topar çıkmıştım. Şu anda da bulunduğumuz lüks restoranta geldiğimde Uraz Bey'in çoktan gelmiş olduğunu görerek çokça özür dilemiştim. Oysa gayet güler yüzlü bir şekilde bu mahcubiyetimi hoş karşılamıştı. Açıkçası hala Kenan'ın abarttığını düşünüyordum. "Okul ve iş dışında-" Ben, ilgiyle onu dinlerken tam o an masada duran telefonu çaldı ve durup mahcup bir şekilde gülümsedi. "Çok pardon." Gülümseyip elimi ona doğru uzattım. "Hiç problem değil, lütfen buyurun." Uraz Bey, elindeki telefonu açarak masadan uzaklaştığında ben de dakikalardır yemek için fırsat kolladığım tatlıya baktım. Konuşmaktan yemek bile yiyememiştim. Tabağımın kenarında duran kaşığı elime alıp sütlü tatlıya batırdığımda üzerime bir gölge düştü. Çatalımdaki küçük dilimi ağzıma atıp başımı kaldırdığımda Kenan'ın tepemde dikildiğini görmüştüm. Gözlerim yerinden çıkacakmışçasına irileşirken ağzımdaki lokmayı hızlıca yuttum. Burada olduğumu nereden öğrenmişti? "Kenan?" dedim, hayretle. O da benim aksime oldukça rahattı. Gözlerini kısaca etrafta gezdirip tekrar bana döndü ve masada duran çantamı eline aldı. "Bu lavuk gelmeden gidelim hadi." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. "Nasıl öğrendin burada olduğumuzu?" Beni, elimden tutarak oturduğum yerden kaldırdığında ben daha ne olduğunu anlamadan çıkışa doğru yürümeye başlamıştık bile. "Kenan, ne yapıyorsun Allah aşkına?" Restoranttan çıkmadan önce genç çalışandan kabanımı istediğinde şaşkınlıkla onu izliyordum. Giydiğim kabanı bile biliyor olması bana şok üstüne şok yaşatırken kabanımı alıp kendi elleriyle bana giydirmişti. "Kenan!" dedim, carlayarak. "Bir dur, ne yapıyorsun sen ya?" "Maran," dedi, baskın bir tonda. Adımları durduğunda benim de adımlarım durmuş ve beni peşinden sürüklediğinden dolayı da o durduğunda bedenine çarpmaktan son anda kurtulmuştum. "Sus iki dakika. Kafam yeterince dolu zaten, bir de sen konuşma!" Kaşlarımı çattım. Ona haddini bildirmek için dudaklarımı aralayacaktım ki tekrar yürümeye başlamış, elimi de sıkıca tutmuştu. El mahkum şimdilik susmayı tercih ederek beni peşinden götürmesine izin vermiştim fakat aklım hala o masadaydı. Tatlımı bile yiyememiştim yahu! En sonunda adımlarımız durduğunda etrafa baktım. Şu an mekânın ara sokağındaydık ve burada hiç kimse yoktu. Bedenimi duvara yasladığında gözlerimi ona doğru çevirdim. "Pişman mısın?" Gözlerimi kırpıştırarak ona baktığımda devam etti. "Benimle yaşadığın şeylerden." Bu da nereden çıkmıştı şimdi? Böyle bir şey düşünmesini gerektirecek bir şey yapmamıştım ki. "Hayır tab-" "O gece böyle söylememiştin ama." Bakışlarım anlamsız bir hal alırken çok geçmeden bahsettiği gece de zihnime doluşmuştu. Bana sorduğu o sorudan sonra ona, beni pişman edeceğini bildiğimi söylemiştim ve o bunu unutmamış, bana sormak için zaman kollamıştı. "Sana kırıldım çünkü, Kenan." dedim, keskin bir tonda. "Sorduğun soru çok saçmaydı ve sonrasında ima ettiğin şeyler-" "Özür dilerim," Lafımı keserek ettiği özrün hemen ardından ekledi. "Sana yemin ederim, ilk gördüğümden beri aklımdan çıkmıyorsun. Bana ne yaptığın konusunda hiçbir fikrin yok." Söyledikleri, ayaklarımın üzerinde durmayı zorlaştırırken tuttuğumu bile yeni fark ettiğim nefesimi usulca bıraktım. Sadece sokak lambasıyla seçebildiğim yeşilleri gözlerimden ayrılmazken dudaklarım şaşkınlıkla aralanmıştı. Göğsüm, sebebini bilmediğim bir şekilde hızla inip kalkarken vücuduma yaslı olan vücudu da aynı ritimde inip kalkıyordu. Hatta öyle ki bir an aldığımız nefeslerin hangimize ait olduğunu bile anlayamamıştım. Ama onu anlıyordum. Söylediği şeyleri gerçek anlamda algılamış ve hangi hislere büründüğünü de kolaylıkla anlamıştım. Çünkü ben de onu ilk gördüğümden beri saçma sapan duygular içerisine giriyordum. Birlikte geçirdiğimiz o gece, bu çekimin başlamadan biteceğine inansam da bu olmamış, aynı çekimi ona hissetmeye devam etmiştim. Hatta sırf bu yüzden kendi kurallarımı bile çiğnemiştim. İkimiz de birbirimizin gözlerinde bu düşüncelerle boğuşurken yüzünü yüzüme daha çok eğmiş, ılık nefesinin tenimi yalamasına neden olmuştu. Bu yakınlığıyla birlikte gözlerimi yumduğumda buz gibi havaya rağmen sıcacık olan eli, yüzümü avuçladı. "Sikmişim kuralları." Ben, bir kez daha ne olduğunu anlayamadığım bir zaman dilimindeyken dudaklarını dudaklarımın üzerine bastırdı. Normal bir zamanda olsak onu, kendimden uzaklaştıracağıma yüzde yüz emin olduğum bu davranışına karşılık bunu yapmadım ve elimi boynuna koyarak öpüşüne, büyük bir açlıkla karşılık vermeye başladım. Duymaktan her seferinde çekindiğim ama buna da engel olamadığım kalp atışlarım, yüksek bir ritimde hızla atarak onun göğsüne çarpıyordu. İkimizin de kalp atışları, izbe sokakta yankılanırken dudakları da üst dudağımı kavramıştı. Saçlarımda gezinen ve yanağımı okşayan elleri benim daha çok ona sokulmamı sağladığında sokağın ucundan bir silah sesi yükseldi. 🐤🐤🐤 Şu şekil çıkardık kızı mekandan 🤡🤡 |
0% |