Yeni Üyelik
6.
Bölüm

•VI•

@meelcnmel

Giydiğim beyaz, uzun ve balon kollu mini elbiseye bir kez daha baktım. Gayet güzel görünüyordum. Her ne kadar dizlerimin üzerinde biten bir elbise olsa da babamın bu durumdan pek memnun olduğu söylenemezdi. Geldiğimiz şık restorantın lavabosunda dakikalardır oyalanıyordum ve dışarı çıkmaya da niyetim yoktu. Az önce annemin de attığı mesajla Kenan'ların geldiğini öğrenmiştim. Bu yemek organizasyonunu ortaya çıkaran her kimse şu an ona feci derecede küfür ediyordum. Üstelik herkes Kenan'la aramızda bir şey (!) olduğunu düşünüyordu. Babamla annemin günlerdir beni sorgulamasına rağmen yine de bunu inkâr etmiştim.

Sesli bir şekilde nefesimi verip aynada son kez kendime baktım ve elimdeki rujun kapağını kapatıp çantama attım. Yüzümün iki yanından birer tutam bırakıp ensemde topladığım saçlarımı düzeltmeme gerek yoktu fakat onu da yaptım. Ne kadar süre oyalanabilirsem bana kârdı.

En sonunda istemeyerek de olsa lavabodan çıktım ve topuklularım üstünde oldukça yavaş bir şekilde masaya doğru yürüdüm. Bu sergilediğim davranış aklıma Kenan'la tanıştığımız geceyi getirmişti. Zihnime düşen anılarle silkelendim ve gözlerimi annemlerle Kenan'ın ailesinin oturduğu masaya çevirdim. Gayet hoş bir sohbet içerisinde gibi görünüyorlardı. Turgay Amca'nın yanında oturan Defne Teyze ve hemen onun yanındaki Bige'ye baktım kısa bir an. Onun da gözleri beni bulmuştu. Ona gülümsediğimde o da bana kocaman bir gülümseme bahşetti.

Birkaç adım daha atıp masaya ulaştığımda oturduğum sandalyenin tam karşısında, en köşede oturan Kenan'la göz göze geldik. Sanki gerçek bir çiftmişiz gibi yanlışlıkla uyumlu giyinmiştik. Üzerinde beyaz, salaş bir gömlek vardı. Ona hafifçe göz kırptım.

"İyi akşamlar herkese." dedim, elimden geldiğince samimi davranmaya çalışarak. İçten içe göz devirmekten kendimi alıkoyamıyordum ve dışarıdan sıcakkanlı görünmeye çalışmak beni yoruyordu.

Defne Teyze tıpkı Bige gibi gülümseyerek bana selam verdiğinde Turgay Amca da aynı şeyi yapmıştı. Çantamı bırakıp yerime oturduğumda tekrar bir çift yeşil gözle karşı karşıya gelmiştim. Masada dönen sohbet yarım bırakılıp gözlerin bana çevrilmesi çok uzun sürmedi.

"Nasılsın Maran'cığım?" dedi, Defne Teyze. Gözlerimi ona çevirdiğimde dudaklarımda daha sahici bir gülümseme oluştu.

"İyiyim, siz nasılsınız?"

"Çok güzel bir kız olmuş ya." dedi, o da nezaket gereği olan sorumu es geçip anneme bakarak. "Küçüklüğünü bilirim, tombul bir şeydi." Babam ve annem de dahil herkes gülerken benim de gülümsemekten çenem ağrımıştı. Bir an önce şu yemek faslı bitseydi de eve gitseydik. Ama ilk önce yemek yemeliydim tabii.

Onlar kendi aralarında benim çocukluğumu konuşmaya başladıklarında sohbetten uzaklaşıp bakışlarımı etrafta gezdirdim. Buraya ilk kez gelmiyordum ama en azından sıkıntımı biraz olsun gidermeye çalışıyordum. Şu an sadece eve gidip uyumak istiyordum.

Bakışlarımın durağı yine Kenan olduğunda onun da gözleri elindeki telefonun ekranındaydı. Gözlerini kısmış, büyük bir dikkatle bir şey okuyordu. O an, sanki hissetmiş gibi başını kaldırıp bana baktığında hızla gözlerimi ondan kaçırdım. Rezillikte üstüme yoktu zaten.

"Kenan," diyen babama çevirdim bakışlarımı. "Sen ne zaman dönüyordun İtalya'ya?"

"Açıkçası kısa süreliğine gelmiştim ama bir süre daha buradayım gibi görünüyor." Kaşlarım havalanırken Kenan'a baktım. Bundan haberim yoktu. Niye haberim olacaktı ki hem?

"Bizim Gediz'le Firuze de orada ya. Onlar ilgileniyor şimdi şirketle." diyerek de araya giren Turgay Amca'yla birlikte kendimi birden sohbete ortak olmuş bir şekilde bulmuştum.

"Onlar kim?" dedim, boş bulunarak.

"Gediz, büyük oğlum." Defne Teyze bana seve seve yanıt verirken Kenan'ın bakışlarının ağırlığını da üzerimde hissedebiliyordum. "Firuze de eşi oluyor. Kenan bahsetmedi mi hiç?"

'Hayır, o sırada fazlasıyla meşgullerdi.'

İç sesime içten içe göz devirerek beni kurtarması için bakışlarımı tekrar Kenan'a yönelttiğimde gözlerini benden ayırmadan annesini yanıtladı.

"Anlatmadım." dedi, kısaca. Ardından herkes sohbete geri dönerken masanın üzerinden bana doğru eğildi. "Dakika bir gol bir, pot kırdın. Bravo gerçekten." Burnumu kırıştırdım.

"Ne yapayım? Anlatmadın bir şey!" Ağırca başını salladı.

"Doğru," dedi, kısık bir sesle. "O esnada çok meşguldüm. Ondandır." Kenan'ın iç sesimle aynı fikre sahip olması beni güldürürken bir yandan da ona cilveli bir bakış atmıştım. Bu tavrımla birlikte o da güldü.

"Ben de meşguldüm. Sana hatırlatamadım bazı şeyleri." Dudağımı büzdüm. "Benim hatam."

"Çok kötüsün."

"İyiyim, iyiyim." dedim, gülümserken. "Her anlamda." Bir kez daha güldüğünde dişlerini hafifçe alt dudağına geçirdi.

"Her anlamda?" Sanırım şu an sadece Bige bizi duyuyordu fakat o da elindeki telefona bakarak bizimle ilgilenmiyormuş gibi yapmayı tercih ediyordu.

"Benimle flörtleşmeye daha ne kadar devam edeceksin?" dedim, ben de dirseklerimi masaya yaslarken.

"Benimle flörtleşmeye daha ne kadar devam edeceksin, Maran?" dedi, o da beni taklit ederek.

"Seninle mi flörtleşiyormuşum?"

"Öyle değil mi?"

"Öyle mi?"

Dudaklarım yukarı doğru kıvrılmak için can atarken en sonunda buna karşı koyamayarak kıkırdadım. Onun da dudaklarında keyifli bir gülümseme yer edinirken elini çenesine yaslayarak bana bakmaya devam etti.

Bakışları, adeta içime işlerken dudaklarımdaki gülümseme de olduğu yerdeydi. Bir anda yoğunlaşmış olan bakışlarıyla, gözlerimi ondan kaçırdığımda güldü.

"Ne gülüyorsun yine?" dedim, tekrar ona dönüp. Alt dudağını ağzının içinde yuvarlayıp dudaklarından hiç silinmeyen gülümsemesiyle bana baktı.

"Şu şapşallığın ayrı bir hoşuma gitmeye başladı."

Bu denli açık konuşması beni şaşırtırken hemen yan tarafımızda oturan Bige'nin de kısa bir an bakışları bize dönmüştü. Şaşkın bakışlarım, onun da benden geri kalmayan şaşkın gözleriyle kesiştiğinde hemen başını telefonuna çevirdi.

"Bu bir aşk itirafı mı oluyor o zaman?" dedim, şaşkınlığımı üzerimden atıp ona atıfta bulunarak.

Gözlerini baydı. "O kadar da değil."

Bu söylediği, aklıma geçen geceyi getirirken başımı hafifçe yana eğip hınzırca gülümsedim. Onun evinden ayrılırken Yiğit'e kurduğu o cümlenin ne anlama geldiğini tabii ki anlamıştım fakat bunu ona sormak istiyordum. O günden sonra defalarca karşılaşmıştık ama ikimizin de işleri yoğun olduğundan buna fırsat bulamamıştım.

"O gece," dedim, yeşil gözlerinin içine bakarak. Gözleri çok güzeldi. Hatta yeşil irislerinde mavi renkte parıltılar da vardı. Bunu, şu an dikkatli bakınca fark etmiştim. "Ne demek istedin?" Birden sırıtmaya başladı. Bu tavrı, benim de istemsizce sırıtmama neden olduğunda konuştu.

"Hangi geceden bahsediyorsun?" dedi, serseri bir tavırla. "Beni öptüğün geceden mi yoksa se-" Lafını bölen şey, hızla elimi dudaklarına örtmem olurken gözlerimi kocaman açarak ona baktım. Buna rağmen hala bir şeyler mırıldanıyordu ama sesi boğuk çıktığından ne dediği anlaşılmıyordu.

Masadaki herkesin gözü bize döndüğünde Bige'nin de sırıtıyor olduğunu gördüm. Resmen buraya bilerek oturmuştu ve her söylediğimize şahit oluyordu.

Ona, gözlerimi kısarak baktığımda dudaklarını birbirine bastırdı.

"Ne oluyor, çocuklar?" diyen anneme kısa bir bakış atıp gözlerini kırpıştırarak bana bakan Kenan'a döndüm.

"Hiç," dedim, elimi Kenan'ın dudaklarından çekerken. Baş parmağımla çenesini siliyormuş gibi yaptım. "Bir şey vardı, onu alıyordum ama yanlış görmüşüm."

Herkes tekrar sohbete dönerken Kenan, elimi tutup indirdi. Ben elimi bırakmasını beklerken bunu yapmadı ve elimi avcuna hapsetti. Birbirine değen avuçlarımız, beni bir yangına sürüklerken masaya yasladığım elimi kaldırıp boynuma koydum. Bir anda bu kadar sıcak olması hiç normal değildi. İzmir'in havasında bazen sıkıntı olabiliyordu.

"Ne demek istediğimi anlamışsın zaten." derken gözlerini de bana çevirmişti. Avcundan yayılan sıcaklık, benim elime geçip yavaşça tenime yükselirken elimi onun elinden kurtarmam gerekiyordu. Neden el ele tutuşuyorduk ki?

"Maran," dedi, baş parmağı elimin yüzeyini okşarken. Başımı kaldırıp ona baktığımda amacım, söyleyeceklerine odaklanmaktı. Gözleri, ilk önce boynumdaki elime daha sonra da gözlerime değerken sustu. "Sıcak oldu, değil mi?"

"Ateşinizdendir o, abiciğim." diyen Bige'nin sesi aramıza girdiğinde o an elimi, elinden kurtarmıştım. Elimi ondan çektiğim an, avuç içim yanmaya başladı. Sanki kızgın bir alev topunu avcuma batırmışım gibi öyle bir yanıyordu ki elimi kontrol etme gereği duymuştum. "Harladın yani, helal olsun."

"Sen bizi mi dinliyorsun?"

"Kulak misafiri oldum diyelim."

"Kulak misafiri diyorsun ama sen oturup kalkmak bilmemişsin, Bige."

İkisinin bu laf dalaşına ben de sadece kulak misafiri olurken bir yandan da kafamda, bu temastan neden bu kadar etkilendiğimi tartıyordum. Sadece ufacık bir temastı ama bana, saniyeler içerisinde çok farklı şeyler hissettirmişti. En başında onunla tanışmak istemeyip ardından da onunla gereğinden fazla yakınlık yaşamam kulağa hiç olmadığı kadar saçma gelirken ona duyduğum fiziksel çekimin yanında başka bir şey de vardı. İşte en saçması da buydu zaten. Birbirimizi doğru düzgün tanımamamıza rağmen onu ilk gördüğümden beri tüm kurallarımı yıkmış olmam, büyük bir sorundu aslında. Ayrıca,

Buranın kliması neden çalışmıyordu?

Dakikalardır vücudumu basmış olan sıcaklıkla birlikte elimle kendime hava yapmaya başladığımda bunun boş bir çaba olduğunu fark etmiştim. Dışarıda yağmur yağıyordu ama siktiğimin yeri neden bu kadar sıcaktı?

En sonunda terasa çıkmaya karar vererek çantamın içerisinden sigara paketimi çıkardım ve masadakilerden izin alıp büyük terasa çıktım. Her ne kadar yağmur atıştırsa da üstüme bir şey almadığım için kendime korunaklı bir alan bulup oraya geçtim. Çok geçmeden Kenan da peşimden gelmişti. Gelmemeliydi, yanıma yaklaşmaması gerekiyordu ama bunu inatla yapıyordu.

İkimiz de aynı anda sigara yakarken bomboş olan terası çakmağın çıkardığı cılız ses doldurmuştu. "Niye sürekli peşimdesin, anlamıyorum." dedim, gülmeme engel olamayarak. Başka biri bunu yapsaydı gerçekten hoş karşılamaz, gereken cevabı vererek yanımdan gönderirdim ama bunu yapmak istemiyordum. Sorun burada başlıyordu ya! İki gün öncesine kadar ondan hiç hoşlanmıyordum ama şu an ne değişmişti? İşte buna verecek cevabım yoktu.

Sigarasından derin bir nefes alıp bana baktı ve kaşlarını kaldırdı. "Sigara içmeye çıktım sadece." Yine güldüm.

"Hadi oradan." dedim, dirseklerimi trabzanlara yaslarken. Yanıma yaklaştı ve o da benim gibi trabzanlara yaslandı.

"Seninle ilgileniyorum işte, anlamadın mı hala?" dediğinde bakışlarımı ona çevirdim. Yeşil gözleri, bir kez daha bu kadar yakınımdayken bu sefer gözlerine değil, söylediklerine odaklanmıştım. Bu gece kendime savaş açmam için ant içmiş olmalıydı.

"Sen..." Boğazımı temizleyip devam ettim. "Neden peşimde dolanıyorsun?" Gözlerinden okuyamadığım bir ifadeyle bana bakarken gözlerimi elimdeki sigaraya çevirmiştim. "O yemekte de. Şimdi de..." Omzumun üzerinden içeriye doğru bir bakış attım. Bize bakarak bir şeyler konuşuyorlardı. "Kenan, cidden." dedim, tekrar yeşilleriyle karşılaştığımda. "Kendimi sorgulamama neden oluyorsun."

"Hangi konuda?" Gözleri hafifçe kısılmıştı ve bütün ilgisi bendeydi.

Gülüp elimi yüzüme kapattım. "Çok saçma bir şey bu." Dudaklarını bana cevap vermek için araladı fakat müsaade etmedim ve ifademi toparlayıp ona baktım. Bu ruh hali değişimim onu güldürdü. "Benim belli başlı kurallarım var, tamam mı?" Kırmızı rujlu dudaklarımı ıslattım. "Bu kuralları da o gece yıktım. Sikeyim! Bu benim yapabileceğim bir ş-"

"Maran..." dedi, yumuşacık bir sesle. "Pişman mısın?" Karşımda, kendinden emin bir şekilde böyle durup bu soruyu sorması benim duraksamama neden olduğunda devam etti. "Eğer öyleyse unutabiliriz ve sana yaklaşmam bile."

"Değilim." dedim, hiç düşünmeden. "Hatta daha fazlasını istiyorum."

Bu kelimelerimle birlikte ifadesi değişirken dudakları arasındaki sigarayı çekip bana baktı. Kaşları usulca havalanırken aralık dudaklarından yayılan sigara dumanı yüzüme çarpmıştı. Bundan hiç rahatsız olmayarak parmaklarım arasında duran ve henüz içmediğim sigarayı yere attım. Yağmurdan dolayı ıslanmış yer, yanmakta olan sigarayla buluşunca onu anında söndürdü.

"Ne?" dedi, anlamsız bir ifadeyle bana bakarken.

"Duydun," Başımı salladım. "Ben de seni tanımak istiyorum. Eğer istediğimiz gibi gitmezse de-"

"Güzel vakit geçirmiş olacağız." diyerek beni tamamladığında gülümsedim.

"Aynen öyle." O da birden gülümsemeye başladığında genişleyen gülümsememi bastırmak için dişlerimi hafifçe dudağıma geçirdim. Onunla en fazla ne olabilirdi ki? Ya anlaşıp ikimize de büyük bir şok yaşatacaktık ya da hiç anlaşamayıp ikimize de güzel şeyler hatırlatmayı amaçlayacaktık.

"Seninle bunu konuşmak istemiştim ama bu sefer bana saldırırsın diye cesaret edememiştim." dedi, gülerek.

Göz devirdim. "Abartma şimdi sen de." Sırıttı.

"Bu sefer beni öpmeyecek misin?" Elimi ona doğru kaldırdım.

"Sululuk yapacaksan hiç girmeyelim bu işe. Hem sadece birbirimizi tanıyacağız. Olumlu gelişmezse daha fazlası olmayacak, ona göre." dedim, parmağımı gözüne gözüne sallayarak. Bu tavrıma gülecek gibi oldu ama benim ciddiyetimi görerek hemen ifadesini düzeltti ve başını salladı.

"Senin kurallarına uyacağım, emin olabilirsin."

"Patron ben miyim?" dediğimde bir kez daha sigarasını dudaklarına yaklaştırdı ama ondan öncesinde bana yanıt vermeyi ihmal etmedi.

"Patron her zaman sen olacaksın."

Tek temennim, beni pişman etmemesiydi.

 

🐤🐤🐤

Loading...
0%