Yeni Üyelik
7.
Bölüm

•VII•

@meelcnmel

"Beni hep şaşırtıyorsun."

"Bu iyi bir şey mi?" dedi, dudaklarında bir gülümseme oluşurken. Kadehte kalan şarabı tek dikişte içip kadehi tezgaha bıraktım.

Saatler önce Kenan'la gelmiş olduğumuz barda hem bir şeyler içip hem de birbirimizi tanımak için girdiğimiz sohbetten çıkamıyorduk. Hatta öyle ki önündeki viskiye hala dokunmamıştı. Bense onun aksine defalarca kadehimi doldurmuştum.

Birkaç gün önce birbirimizi tanımaya karar vermiş, bunda da gayet seviyeli bir şekilde ilerlemiştik. Buna karar verirken her ne kadar çekinsem de onunla gayet eğleniyordum. Komik, yakışıklı ve bir o kadar da kibardı. Annemlere bu konuda her ne kadar inanmasam da şu an onları çok iyi anlıyordum. Şu anda da karşımda oturup gülerek bir şeyler anlatmasını büyük bir zevkle izliyor ve dinliyordum.

"Bilmem. Şu ana kadar birçok halini gördüm ve hepsi birbirinden alakasız kişiler." Güldü.

"Bu ne demek oluyor şimdi?" derken çoktan ılımış olan viskisini yenilemişti.

"Bazen serseri gibi takılıyorsun, bazen olgun bir adam gibi," Bedenimi tamamen ona doğru çevirdiğimde o da bana doğru döndü. "Bazen de çocuk gibi. Şirinler izlediğine inanamıyorum bu arada." Göz devirdi.

"İnsanları yargılama." Burnumu kırıştırdım.

"Yargılamıyorum!"

"Yerine göre herkes değişir." dedi, omuz silkerek. "Gerektiğinde eğlenmesini bilen biriyim sadece." Gözleri, elimdeki şarap kadehine kaydı.

"Senin şu şarap aşkın." dedi başını iki yana sallayarak. "Alkoliksin sanki biraz?"

"Çok nadir kullanırım aslında." dediğimde bana inanmaz bir şekilde bakmıştı. "Aman, inanma!" Güldü ve kendine bir sigara yaktı. "Bana kendinden bahsetsene." dedim, birden. "Hakkında bir şey bilmiyorum. Kız kardeşinle abin olduğunu bile yeni öğrendim." dediğimde bana baktı.

"Google ne güne duruyor?" dedi, beni taklit ederek. Daha sonrasında göz kırptığında kıkırdadım.

"Öyle yüzeysel bilgilerden bahsetmiyorum. Madem bir süreliğine birlikteyiz. Benimle bir şeyler paylaşabilirsin."

"Seninle daha farklı şeyler paylaşmayı tercih ederim." Göz devirdim.

"Aklın fikrin orada." Omuz silkti ve kadehini eline aldı.

"Aklım fikrim sende işte ama sen çok farklı anlıyorsun." Birden topu bana atmasıyla ona ters ters baktım.

"Senin hiç ciddi ilişkin oldu mu? Merak ediyorum sadece." İçkisinden bir yudum alıp bana baktı.

"Oldu." Şaşırdım. Kaşlarım havalanırken ben de içkimden bir yudum almıştım.

"Ne kadar sürdü?"

"2 yıl falan." dedi, umursamaz bir şekilde. Gözlerim irileşirken dudaklarım da şaşkınlıkla aralanmıştı. Onu bu kadar yakından tanımadan önce çok serseri bir tipe benziyordu ve onun gerçekten ciddi bir ilişki yaşadığını düşünmemiştim.

"Gerçekten mi?" Gözlerini baydı.

"Ben de insanım Maran. Uzaylıymışım gibi davranmayı bırak artık."

"Sürekli bana asıldığın için ciddi bir ilişki yaşadığını düşünemedim Kenan'cığım, kusura bakma." dedim, yapmacık bir şekilde gülümseyerek. Birkaç saniye bana baktı ve ardından dudakları yukarı kıvrıldı.

"Ne güzel Kenan'cığım dedin sen öyle?" Güldüm. "Sana asılmıyorum ayrıca. Seninle ilgileniyorum, dedim ya."

"Konuyu saptırma şimdi. Anlat bakalım, merak ettim."

"Fazla merak g-" Söylediği atasözünün devamını anlayıp elimle ağzını kapattım. Bunu da çok sık yaptığımı fark etmiştim ama ne yapsaydım? Patavatsızdı sonuçta.

"Tamam." Gülmeye başladığında elimi ağzından çektim. "Anlat hadi ya!" dedim, küçük bir çocuk edasıyla.

"Neyi anlatayım?" Ofladım.

"İlişkini." Kadehte kalan içkisini tek dikişte içtikten sonra tekrar bana baktı. "İki medeni insan gibi konuşuyoruz işte." Burnundan sıkıntılı bir nefes verdi.

"Ne bilmek istiyorsun?"

"Ne zaman tanıştınız?" dedim, merakla. Düşünüyormuş gibi yaptı. Gözleri boş olan kadehe kaydığında bir kez daha kadehi, barmene doğru itmişti.

"Ben üniversiteyi bitirip İtalya'ya gittiğimde, orada tanıştık." dedi, uzun bir süre sonra. Niye bu kadar düşündüğünü anlamamıştım.

"Adı ne?" derken kaşlarımı çatmamak için de bayağı bir uğraşmam gerekmişti. Birden durgunlaşması hoşuma gitmemişti ama bunu ona söyleyemezdim. Çünkü eski ilişkisini anlatmasını isteyen bendim.

"Serafina." Birden dudaklarında bir sırıtış oluştu. "Adı gibi çok ateşli hatundu cidden." Dik dik ona baktım. Şu an elimdeki kadehi ağzına sokmak istiyordum. Benimle bir gece geçiriyordu ama eski sevgilisinden ateşli diye bahsedebiliyordu.

"Niye ayrıldınız diyecektim ama sen kızı aldatmışsındır bu akılla." Sessizce içkisini içmeye devam etti.

"Hayır, o beni aldatmıştı." Hangi ara çattığımı bilmediğim kaşlarım usulca gevşerken keyifsizce güldü. "Sandığın gibi sadakatsiz biri değilim. Aksine oldukça sadığımdır." Dirseğimi bar tezgahına koydum ve elimi de çeneme yasladım.

"Aldattığını nereden anladın?" Sanırım bu konu onu haddinden fazla geriyordu. Bunu fark ederek kendimce konuyu kapatmaya karar verdim.

"Bana göre ilişkimiz iyi gidiyordu." dedi, bir süre sonra. Yeşil gözlerini bana çevirdi. "Gerçekten." dedi, beni inandırmak ister gibi. Bu tavrı, ona söylediklerim içindi. Ona inanmayacağımı ya da güvenmeyeceğimi düşünüyor olmalıydı.

Derin bir nefes aldı. "Her neyse." dedi, bu sefer de konuyu tamamen kapattığında.

"Peki bir şey soracağım, son kez." Bakışları tekrar bana döndü. "Seviyor musun onu hâlâ?"

"Hayır." dedi, net bir şekilde. Sadece bunu söyledi ve bir daha ağzını açıp tek kelime etmedi. Ben onun sağ profilini izlerken çok kısa bir an elimi uzatıp saçlarını okşamak istemiştim ama bunu yapmadım. O, ilişki yaşanmaya değer bir adam olabilirdi ama o kadın, bunu fark edememiş olmalıydı.

Konuyu ilk açtığımda olan o agresif tavrımın ne kadar çabuk dağıldığını fark ettiğimde birden başını bana doğru çevirdi. "Senin ilişkin oldu mu peki?" Dilimle dudaklarımı ıslattım.

"Evet ama birine hiç öyle yoğun duygular beslemedim." Büyük bir dikkatle beni dinlediğini fark ettiğimde devam ettim. "Bence aşk denen o saçma sapan teoriyi bizim beynimiz üretiyor. Neden birinin sevgisine muhtaç olayım ki?" dedim, mavi gözlerimi gözlerine dikerek.

"Olay, birinin sevgisine muhtaç olmak değil. Gönül bağıyla alakalı bir mesele." dedi, ona göre fazla olan felsefi bir konuşmayla. Gülümsememe engel olamazken onun bir anda büründüğü bu kişilik de gözüme oldukça çekici gelmişti. "Onu görünce heyecanlanırsın, en basitinden. Birdenbire yaşam enerjisiyle dolup taşarsın ki bunu sen bile anlamazsın. Senden bağımsız gerçekleşir ve çok sonradan bunun farkına varırsın. O siktiğimin kelebek teorisi doğru bir nevi." Güldüm.

"Bu kadar mantıklı konuşabildiğini bilmiyordum." Elindeki kadehi bıraktı ve bana daha çok yanaştı.

"Daha mantıklı konuşmamı ister misin?" Elimi göğsüne koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Arsızın tekiydi.

"Rahat dur iki dakika."

"İki dakika değil tam olarak 15 dakikadır rahat duruyorum. Bence yeterli." dedi, kendi söylediğini desteklermiş gibi başını sallayarak.

"Başka kardeşin var mı?" Bana ters ters baktı ve geri çekildi.

"Yok, sadece Bige'yle abim var. Abim de İtalya'da zaten. Ben oraya dönerken o da buraya gelmiş olacak. Yani o benim gibi orada yaşamıyor. Arada gelip şirket işlerinde yardımcı oluyor." dedi, tek seferde açıklayarak.

"Çocuğu var demiştin. Kız mı?" dedim. Boş boş suratıma baktı. Niye bunu sorduğumu bilmiyordum ama merak etmiştim.

"Evet." derken o da benim gibi elini çenesine yaslamıştı.

"Yaaa!" dedim, cıvıldayarak. Bu tavrıma güldü. "Kaç yaşında?"

"Henüz 1 yaşında."

"Adı ne?"

"Eftal."

"Fotoğrafı var mı? Ben çok severim kız çocuklarını." dedim, yavru köpek bakışlarımı atarak.

Pantolonunun cebinden telefonunu çıkarıp galeriye girdi ve birkaç saniye içerisinde telefonu bana uzattı. Hevesle telefonu elinden aldım ve ekrandaki fotoğrafa baktım. Arka plandan anladığım kadarıyla bahçede çekilen bir fotoğraftı. Kenan koltukta otururken kucağında da rahat bir pozisyonda uzanmış küçücük bir kız çocuğu vardı. Güneşin vurduğu, sarıya çalan saçları ve büyük ela gözleriyle o da Kenan gibi kameraya bakıyordu. Hayatımda gördüğüm en güzel bebek olabilirdi. Başını ve ellerini Kenan'ın göğsüne yaslamıştı ve orada çok huzurlu olduğu aşikârdı. Gözlerim Kenan'a kaydığında güneşten dolayı kısılmış gözlerinin arasından parlayan yeşilleriyle karşılaştım. Dudaklarında minik bir gülümseme vardı. Gülümsediğimde bakışlarımı telefondan çektim ve telefonu ona uzattım. "Çok güzel." Elimden telefonu aldı ve kapatıp masaya bıraktı.

"Evet, öyle. Şimdi bize odaklanabilir miyiz?"

"Of Kenan!" dedim, bıkkın bir şekilde.

"Hm?" dedi, dudaklarıma doğru. "Bak güzelim," derken gözlerini gözlerime çıkardı. "Vaktim kısıtlı ve bu vakti güzel geçirmeliyiz, değil mi?"

"Sahi," dedim, elimdeki kadehi ben de tezgaha bıraktığımda. "Dönmeyecek misin bir daha?"

"Benim hayatım orada. Çok nadir geliyorum buraya." Gözleri ensemde gelişigüzel toplamış olduğum saçlarıma kaydı ve uzanıp saçlarımı açtı. Siyah saçlarımdan çıkan birkaç tutam yüzüme düştüğünde eliyle onları geriye doğru itti. "Seni kaçırabilirim istersen." Kıkırdadım.

"Hayır, anlaştığımız gibi olacak." Sırıttı.

"Neyde anlaşmıştık?" dediğinde ona doğru yaklaştım. Elim geniş omzuna tutunurken bakışları da hemen mayışmıştı. Ona bu kadar çabuk etki etmem de komikti.

"Daha fazlası olmayacak dedim ya, Kenan." Bu sözlerimle o mayışan ifadesi çabucak dağıldı ve bana ters ters bakarak benden uzaklaştı. Dudaklarımdan keyifli bir kahkaha dökülürken saçlarımı geriye doğru savurdum.

"Şeytansın sen." dedi, gözlerini kısıp bana kötü kötü bakarken. Güldüm ve tezgahın üzerinde duran sigara paketinden iki dal sigara çıkarıp yaktım. Birini dudaklarımın arasına sıkıştırırken birini de Kenan'ın dudaklarına doğru yaklaştırmıştım. Başını hafifçe eğip parmaklarımın arasındaki sigarayı aldı ve derin bir nefesi içine çekti. Bunu yaparken içeri göçen yanaklarına baktım kısa bir an. Kirli sakalları çok az uzamış ve onun olgun yüzüne başka bir hava katmıştı.

Ona sataşmak için dudaklarımı araladığım sırada ince bir sesin ismimi telaffuz edişiyle ikimizin de bakışları birbirinden ayrılmıştı. Bu sesi tanıyordum. Olcay'dı.

Gülümseyerek bakışlarımı kısaca etrafta gezdirdiğimde Olcay'ın koşar adımlarla yanıma doğru geldiğini görmüştüm. Onu, daha dün okulda görmeme rağmen yanıma ulaştığı anda kollarını boynuma doladı. Kıkırdayarak elimi beline sardığımda saniyeler içinde geri çekilmişti. Gözlerim bu sefer de onun geldiği taraftan bize doğru yaklaşan Ufuk, Onur, Sinan ve Didem'i bulduğunda eş zamanlı olarak Sinan'la da göz göze geldik. Onu uzun zamandır görmüyordum ama bunun eksikliğini hissettiğim de söylenemezdi.

"Naber?" diyen ve yerinde duramayan Olcay'a baktım. Kocaman gülümseyerek bir bana bir de Kenan'a baktığında onun imalı bakışlarını anlayan sadece bendim. Kenan'ı sadece bir kez görmüştü ve onda da ısrarla kim olduğunu sorduğundan ona, olayın bir kısmını anlatmak durumunda kalmıştım. O zamandan beri de düzenli olarak Kenan'la benim aramda olanları (!) sormaktan çekinmiyordu.

"İyidir, senden?" derken ben de tıpkı onun gibi sırıtmaya başlamıştım.

"Harikayım!" Bunu, öyle bir coşkuyla söylemişti ki ikimiz de güldük. Bakışlarımı, Kenan'a çevirdiğimde onun da belli etmese de güldüğünü görebiliyordum. Sanırım arkadaşlarımın da benim gibi deli olduğunu düşünüyordu. "Ufuk'larla bir şeyler yapalım dedik. Seni de çağırıyordum ki bir randevuda olduğunu son anda hatırladım." diyerek devam ettiğinde gözlerimi kocaman açarak Olcay'a uyarıcı bir bakış attım. Hiçbir yerde pot kırmadan duramıyordu.

O, bu bakışlarımı umursamayarak omuz silktiğinde bir kez daha Kenan'a baktım. Yeşilleri, eğlenceli parıltılarla harmanlanmıştı yine.

"Sinan'la Didem ne alaka?" dedim, konuyu değiştirmeyi umarak. Olcay, sarı saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp bana baktı.

"Onlar buradaydı. Tesadüfen karşılaştık." Kaşlarım havalanırken Olcay da bakışlarını benden çekip Kenan'a döndü. Bu bakışını biliyordum. Onu, Kenan'la tanıştırmamı istiyordu ve bunu en başından beri bana belli etmekten çekinmiyordu. Çünkü onu, kendi kafasında teste sokacak, benimle bir ilişki yaşayıp yaşamayacağını test edecekti. Olcay, bunu tanıştığım herkese yapıyordu.

"Kenan," dedim, sevimli bir tavırla. Kenan'ın gözleri bana dönerken elimi, koluna koydum ve Olcay'a baktım. "Olcay, yakın arkadaşım." Olcay, sinsi bir şekilde sırıtarak elini Kenan'a doğru uzattığında gülmeden edemedim. "Kenan'ı görmüştün zaten sen de."

"Memnun oldum, Olcay." Fazlasıyla kibar bir şekilde ve tatlı bir tebessümle birlikte Olcay'la tokalaşan Kenan'ın odağı bir kez daha ben olduğumda Olcay da aynı kelimeleri sarf etmişti.

"Görmüştü ama neyin olduğumu bilmiyor, değil mi?" diyen Kenan'a baktım. Dudaklarında yer edinen o şeytani gülümsemesiyle beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu ama köşeye sıkışacak bir şey yoktu.

"Kenan da arkadaşım." diyerek son noktayı koyduğumda ikisinin de suratı asılmıştı.

"Arkadaş değiliz, Olcay." dedi, Kenan asılan suratıyla Olcay'a dönerek. O esnada da Ufuk'la Onur yanımıza ulaşmıştı. Sinan'la Didem, bizden oldukça uzakta dururlarken gözlerimi onlardan uzaklaştırdım. "Bir ilişkimiz yok henüz ama olacak. Arkadaşın biraz inatçı sadece."

"Ne, ne, ne? Doğru mu duydum?" diyerek sohbete dahil olan Ufuk'un gözleri, Kenan'la benim aramda kısaca mekik dokurken Onur'la da samimi bir şekilde selamlaşmıştık. "Lezbiyen olduğundan şüphelenmeye başlamıştık artık, Maran!" Ufuk'un bana sataşmasına göz devirerek karşılık verdiğimde Kenan gülmüştü.

"Bu sefer turnayı gözünden vurmuşsun ama helal olsun." Ufuk'un çapkın bakışları, Kenan'ın üzerinde beğeniyle dolaşırken ona ters ters baktım. Herkese itinayla yavşayabiliyordu.

"Tamam," dedim, baskın çıkan sesimle. "Gözlerin düşmesin, dikkat et."

Olcay'la Onur gülmeye başladığında Kenan'a baktım. Onun dikkati burada değil, bizden uzakta olan Sinan'daydı. Kaşlarımı çatarak bir ona bir de Sinan'a baktığımda Sinan'ın gözlerinin benim üzerimde olduğunu fark etmiştim. Bunu, yanındaki Didem'e rağmen yapıyor oluşu midemi bulandırırken Kenan'ın kolundaki elimi hareketlendirerek bakışlarının bana dönmesini sağladım. Amacıma ulaştığımda da gülümsedim. "Daldın."

Gözleri, gülümsememde kısa bir an takılı kaldığında tekrar gözlerime bakabilmişti. "Seni, arkadaşlarımla tanıştırayım." dediğimde o anlamlandıramadığım ifadesi, bir tebessümle hızlıca dağıldı. "Ufuk'la Onur da tıpkı Olcay gibi yakın arkadaşlarım." dedim, elimi Ufuk'la Onur'a doğru tutarak.

"Memnun oldum." O ikisi de Kenan'la tanışırken Ufuk yine sululuk yapmadan duramamış, benden de azarı işitmişti.

En sonunda onlarla birkaç dakika da olsa vakit geçirerek onlarla vedalaşmıştık. Onlar, yanımızdan ayrılırken Kenan'ın isteğiyle biz de toparlanarak mekandan çıkmış ve arabaya binmiştik.

Emniyet kemerimi takıp ona baktım. "Kaşlarını çatınca ürkütücü oluyorsun, yapma."

Söylediklerimle birlikte kısa bir an bana baktı fakat aynı saniye içerisinde geri önüne dönerek arabayı çalıştırdı. Bu esnada da kaşları normal haline gelmişti.

"Hoşuma gitmeyen şeyler var." dedi, tanıyamadığım bir ses tonuyla. Benim de gülen yüzüm yavaşça asılırken kaşlarım da hafifçe çatılmıştı. Bütün gece, fazlasıyla eğlendiğimizi düşünüyordum ama o, bundan memnun değil miydi?

"Ne gibi?" Sorumu bir süre yanıtsız bıraktığında aklıma gelen düşünceyle tekrar konuştum. "Eğer bozulduğun şey Olcay'ların gecemize katılmasıysa-"

"Hayır, tabii ki! Gayet eğlendiğim bir gece oldu ve arkadaşlarını da sevdim." O, aynaları kontrol ederken ben de onun neden böyle bir ruh haline büründüğünü anlamaya çalışıyordum. "Ama biri hariç."

"Ufuk mu? Ya iyi çocuk aslında. Senin üzerinden beni sinirlendirmeye çalı-"

"Sinan'dı galiba." diyerek lafımı kesti ve bir kez daha dönüp bana baktı. "Bir saniye bile gözünü ayırmadı senden." Evet, bunu ben de fark etmiştim ve açıkçası en az Kenan kadar ben de rahatsız olmuştum. Ama Kenan niye bundan rahatsız olmuştu ki? Beni kıskanmış mıydı?

"Sen," dedim, dudaklarım yukarı kıvrılırken. "Beni mi kıskandın?"

Sorduğum soruya Kenan'dan bir cevap beklerken o, bunu yapmamış ve bana bir cevap vermemişti. Gözlerim, onun üzerinde merakla dolaşırken de dönüp bana bir kez bile bakmadı. Tam o an arabayı ani bir frenle durdurduğunda bedenim, emniyet kemerimin takılı olmasına rağmen öne doğru savrulmuştu. Dengemi sağlamak için elimi öne doğru uzattığımda bileğim de bir yere çarptı. Bileğimin acısını çok kısa bir an hissettiğimde Kenan da emniyet kemerini çıkarıp vücudunu bana doğru çevirmişti.

Ben, hala anın şokunu yaşarken konuştu. "Haddim değil ama bunu gerçekten merak ediyorum. Aranızda ne var?"

Hiç düşünmeyerek sormuş olduğuna emin olduğum bu soru, beni hiç olmadığı kadar hayrete düşürürken dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Böyle bir şeyi gerçekten düşünüyor olamazdı, değil mi?

Yeşil gözleri, gizleyemediği bir merakla yüzümü turlarken elimi yumruk haline getirip gevşettim. Göğsüm, az önceki anın etkisinde kalmış, hâlâ düzensiz bir şekilde inip kalkıyordu. Hemen karşımda duran adama baktım. Dışarıdan vuran ay ışığı yüzüne düşüyor, kemikli yüzünü aydınlatıyordu. Saniyeler önce sorduğu soruyla bendeki bu kusursuz imajını tuzla buz etmişti.

"Sen ciddi misin Kenan?" dedim, tüm ciddiyetimle. "Aptal mısın?" Aniden yükselen sesim onu şaşırtmış olacak ki bir süre öylece bana baktı. Sinirlenmiştim. Böyle bir şeyi nasıl düşünebilirdi ki? "Seni tanımak istediğimi söylemişken nasıl böyle bir şey düşündün? Hay sikeyim, biliyordum zaten. Hata bende! Beni pişman edeceğini biliyordum!"

O, öylece beni izlerken emniyet kemerimi bir hışımla çıkardım. Bu kadar güzel bir gecenin ardından bana bunu soracağını asla tahmin etmezdim. Sinirden gözlerim dolarken görüş açım da bulanıklaşmıştı. Kendime dair sevmediğim bir şey varsa o da öfkelendiğimde gözlerimin dolmasıydı.

Söylenerek arabanın kapısını açtığımda kolumu tutarak bana engel oldu.

"Bu kadar öfkelenmeni gerektirecek bir şey yok." dedi, temkinli bir şekilde. Dudaklarımın arasından alay dolu bir nefes verdim.

"Bana ne dediğinin farkında mısın sen?" Ona doğru döndüğümde derin bir nefes alarak bana baktı.

"Maran," Ben ondan kolumu kurtarmaya çalışırken o diğer kolumu da tuttu ve bana daha çok yaklaştı. Öfkeli bakışlarımı ona çevirdim. "Sadece bir soru sordum, tamam mı? Sakin ol." dedi, benim aksime gayet sakin bir şekilde.

"Eski sevgilimdi." dedim, dişlerimin arasından. "Oldu mu? Bu rahatlatır mı seni?"

Kaşları çatılırken ellerini de benden uzaklaştırdı ve birkaç saniye bana baktı. "O yüzden mi bu gece bana o kadar yakın davrandın?" Ona şaşkınlıkla baktım. Bu gece beni delirtmeyi mi amaçlamıştı? Bunu ciddi anlamda merak ediyordum.

"Siktir git, Kenan." Gözlerini üstümde hissederken bir kez bile ona bakmadım ve arabadan inip kapıyı çarptım. Düşündüğü ve ima ettiği şeyin hiçbir şekilde elle tutulur bir yanı yoktu. Dışarıdan böyle mi görünüyordum yani? Onunla vakit geçirirken, onun bana dokunmasına izin verirken aslında böyle mi düşünüyordu?

"Anguta bak ya? Hadsiz!" dedim, kendi kendime konuşarak. Aynı zamanda da hızlı ve sert adımlarla trafiğin az olduğu yolda yürüyordum.

Onu, geride bıraktığımda durdum ve bana doğru gelmekte olan taksiyi durdurarak bindim. Yaşlı ve tonton amcaya evimi tarif edip arkama yaslandığımda hiç olmadığım kadar öfkeliydim. Adeta burnumdan soluyordum.

Oldukça kısa ve sövmeli olan yolculuğum evimin önünde son bulduğunda açılan otomatik kapıdan içeri girdim. Çantamdan çıkardığım anahtarla kapıyı açıp kendimi içeri attım. Anahtarla çantamı rastgele bir tarafa bırakarak merdivenleri tırmandım ve odama çıktım. Kısa bir süre duş alıp almamak arasında gidip gelsem de bunun için çok üşendiğimi fark ederek üstümdekileri çıkarıp eşofmanlarımı giydim ve yatağın içine girdim.

Yarım saat önce uykusuzluktan ölürken şimdi de uyuyasım yoktu. Yatakta dönüp durmam sonucu uyumaktan da vazgeçtim ve sonunda en iyisinin sıcak bir duş almak olduğunu düşünüp banyoya girdim. Az önce giydiğim eşofmanlarımı çıkarıp bir kenara koydum ve kendimi suyun altına attım.

Uzun bir duş alıp banyodan çıktığımda üstümdeki bornozu çıkarmadan tekrar yatağa uzandım ve telefonumu alıp saati kontrol ettim.

03.07

Oldukça gergin olan ifademle bildirimlere kısaca göz attığımda hiçbir şeyin olmadığını görerek içten içe küfür ederek telefonumu kapattım. Sabah erkenden dersim vardı ve şu an uyumam gerekiyordu. Alarmımı kurup telefonu bıraktım ve yorganı üstüme çekip gözlerimi kapattım. Birkaç kez daha dönüp durmuş fakat en sonunda zorlukla uykuya dalabilmiştim.

🐤🐤🐤

Bir şey, çok rahatsız edici bir ses kulaklarımı kanatırken yerimde huzursuzca kıpırdandım. Yastığı kulaklarıma bastırırken bu yetmemiş gibi yorganı da kafama kadar çekmiştim ama o ses asla susmuyordu.

Tam o an bu iğrenç sesin alarmım olduğunu fark ederek gözlerimi fazlasıyla ağır bir şekilde araladım ve elimle telefonumu aramaya başladım. Bunu yaparken de bileğim, sebebini bilmediğim bir şekilde sızlayarak canımı yakmıştı. Acıyla inleyerek yerimde doğruldum ve bulamadığım için daha çok sinirlendiğim telefonumu aramaya koyuldum.

Bir sürü küfrü arka arkaya sıralayarak yataktan kalktığımda da telefonum yere düşmüştü. Eğilip yerdeki telefonumu alırken hâlâ söyleniyordum. Alarmı kapatıp telefonu yatağa attım ve banyoya geçip işlerimi hallettim.

Banyodan çıkacağım sırada acıyan bileğime gözüm takıldı. Sanırım dün arabada kapıya çarptığım için sızlıyor olmalıydı. Yüzümü buruşturarak bileğimi yokladığımda dudaklarımdan minik bir inilti döküldü. Gerçekten bunu nasıl başarmıştım, hiçbir fikrim yoktu.

Odaya geçmeden önce ecza dolabından bir krem çıkarıp bileğime sürdüm ve bu şekilde daha rahat hareket edebileceğime inanarak bileğimi de güzelce sarıp giyinme odasına geçtim.

Hâlâ üstümde olan bornozdan kurtulup kendime bir iç çamaşır takımı çıkardım. İç çamaşırımı giyip dolaptan da siyah, dizlerimin biraz üzerinde biten ve küçük bir yırtmacı olan elbisemi çıkarıp hızlıca üzerime geçirdim. Gözlerim aynadaki görüntüme kaydığında kabarmış saçlarımla karşılaştım. İlk önce birbirine girmiş olan saçlarımı bir düzene sokabilmek adına düzleştirdim.

Saçlarımla işim bitince makyaj masamın üzerinde duran nemlendiriciyle yüzümü nemlendirdim. O sırada da dolaptan haki yeşili oversize deri ceketimle siyah topuklu çizmelerimi çıkardım. Onları bir kenara bırakıp tekrar makyaj masasına yöneldim. Şu an bir makyajı kaldıramayacak kadar kendimi bitkin hissediyordum. Bu yüzden sadece bir kapatıcıyla uykusuzluktan morarmış olan göz altlarımı kapattım. Bir rimelle de solgun görünen yüzümü daha iyi bir hale getirmeye çalıştıktan sonra masada duran gloss'u dudaklarıma sürdüm ve masadan kalkıp koltuğa bıraktığım ceketimi giydim. Çizmelerimi ayağıma geçirdiğimde siyah Saint Laurent çantamı da alıp odamdan çıktım.

Merdivenleri inip geniş koridordan geçtikten sonra çalışma odama ulaştım. Kapıyı açıp içeri girdim ve masamın üzerinde duran küçük siyah kapaklı defterimle içinde notlarımın bulunduğu mavi dosyamı aldım. Odadan çıktığımda elimdeki telefonum çaldı ve açıp kulağıma götürdüm. Olcay'dı.

"Söyle bebek?"

"Neredesin?" dedi, neşeli bir şekilde. Kolumu kaldırıp saati kontrol ettiğimde neden bunu sormuş olduğunu anladım. Çünkü geç kalmıştım. Hızlıca evden çıktım.

"Geliyorum, şimdi çıktım."

"Ders başlayacak birazdan kızım. Acele et." dediğinde arabaya binmiştim.

"Uyuyakalmışım ya." dedim, hayıflanarak. O sırada da telefonu hoparlöre alıp yan koltuğa bıraktım. "Geliyorum. 15 dakikaya oradayım."

"Tamamdır, bebeğim. Dikkat et." deyip aramayı sonlandırdığında arabanın hızını arttırmıştım. Saat daha çok erken olduğundan trafik yoktu ve yollar neredeyse boştu. Bu işime gelirken arabayı daha hızlı kullandım. Birden aklıma dün gece geldiğinde gayet sakin uyanmama rağmen öfkeyle dolup taştım. Bir özrü bile çok görmüş, mesaj dahi atmamıştı. Zaten özür de dilemesindi. Bu sefer gerçekten ona saldırabilirdim çünkü.

Bu düşüncelerle boğuşurken okula varmıştım. Güvenlikten geçip arabamı park ettim ve binaya girdim. Merdivenleri çıkıp dersimin olduğu amfiye doğru ilerlerken Olcay tekrar aramıştı. Aramayı reddedip derse girmeden önce telefonumu sessize aldım ve çantama attım. Topuklu çizmelerimin çıkardığı tok ses koridorda yankılanırken sonunda amfiye ulaşmıştım. Gözlerimi kısa bir an etrafta gezdirdiğimde Olcay'ı hemen görerek hızlı adımlarla yanına doğru ilerledim.

"Gelebildin sonunda!" dedi, telefonunu masaya bırakırken. Yanına oturup eşyalarımı masaya bıraktığımda gözleri, sargılı olan elime düştü. "Eline ne oldu? Bir şeyin yoktu dün?" Diğer elimi onu geçiştirircesine havada salladım.

"Önemli bir şey değil. İncindi galiba, ben de anlamadım ki." Gözlerini kıstı.

"Geç de geldin?"

"Uyuyamadım gece bir türlü. O yüzden geç kaldım biraz." Gözlerini bana çevirdi. O gözlerinde yakalamaya alışkın olduğum munzur ifade de yine yerindeydi. Ona ters ters baktım.

"Niye uyuyamadın?" dedi, sırıtarak. Omuz silkerken dudaklarımı da 'bilmem' dercesine büzmüştüm.

"Bilmiyorum ki." Bilgisayar çantamdan bilgisayarımı çıkarıp açtığımda meraklı ifadesini dağıtabilmiş değildim.

"Düşündüğüm şey olabilir mi?" dedi, imalı bir şekilde. Bahsettiği yeşiller gözümün önüne geldiğinde kaşlarım çatıldı. Bunu fark ettiğinde meraklı bir şekilde bana yanaştı. "Bir şey olmuş. Ne oldu?"

"Bir şey olmadı." Gözlerimi bilgisayardan ayırmadığımı görünce elini uzatıp bilgisayarı kapattı. Ofladım. "Ne yapıyorsun, Olcay?"

"Anlat hadi." Boş gözlerle ona baktım.

"Ne anlatayım?"

"Bizden sonra ne yaptınız?"

Tam cevap vereceğim sırada içeri giren profesöre gözüm takıldı. Olcay'a döndüm ve işaret parmağımı dudaklarıma yasladım. "Bak, ders başlıyor." Oflayarak önüne döndü ama kısa bir süre içerisinde bütün dikkatini de derse başlayan profesöre vermişti.

🐤🐤🐤

Loading...
0%