Yeni Üyelik
10.
Bölüm

•X•

@meelcnmel

"Sikmişim kuralları."

Ben, bir kez daha ne olduğunu anlayamadığım bir zaman dilimindeyken dudaklarını dudaklarımın üzerine bastırdı. Normal bir zamanda olsak onu, kendimden uzaklaştıracağıma yüzde yüz emin olduğum bu davranışına karşılık bunu yapmadım ve elimi boynuna koyarak öpüşüne, büyük bir açlıkla karşılık vermeye başladım.

Duymaktan her seferinde çekindiğim ama buna da engel olamadığım kalp atışlarım, yüksek bir ritimde hızla atarak onun göğsüne çarpıyordu. İkimizin de kalp atışları, izbe sokakta yankılanırken dudakları da üst dudağımı kavramıştı. Saçlarımda gezinen ve yanağımı okşayan elleri benim daha çok ona sokulmamı sağladığında sokağın ucundan bir silah sesi yükseldi.

Bu sesle kulaklarım çınlamaya başlarken irkilerek ondan uzaklaştım. Sessiz sokakta sadece nefes seslerimiz duyulurken bu sessizlik bir el ateş edilmesiyle tekrar bozuldu. Kenan'a doğru döndüğümde sokağın başında olan bakışlarını bana çevirdi. Yüzünde sanki neler olduğundan haberdarmış gibi bir ifade vardı ve bu, benim daha çok endişelenmeme neden oldu.

"Bekle burada." dediğinde hemen kolunu tuttum ve dehşetle açılmış gözlerimle ona baktım.

"Saçmalama, Kenan! Nereye gidiyorsun?" Yeşilleri, benim aksime oldukça sakin bir şekilde gözlerime tutunduğunda fazlasıyla şaşkındım. Bu olayı bu kadar normal karşılaması hiç normal bir durum değildi. Tamam, ben de bunun gibi bir durumla ilk kez karşılaşmıyordum. Çünkü babam, birtakım karanlık işlerle uğraşıyordu ve bunu bilmeme rağmen hiçbir zaman burnumu sokup bunları öğrenmek istememiştim. O zaman aileme aynı gözle bakamayacağımı fark etmiştim fakat şu an Kenan, fazlasıyla sakindi.

"Bekle burada, geleceğim," dedi, gözlerime güven verircesine bakarak. "Bir şey olmayacak, bana güven." Bütün vücudum soğuktan olmadığına emin olduğum bir şekilde titremeye başlarken onun da bunu fark etmesi çok uzun sürmemişti.

Silah sesleri yakınlaşırken gözlerim daha da büyümüş ve daha çok titremeye başlamıştım. Neden bu kadar panik olduğumu kesinlikle bilmiyordum ama bunun Kenan'ın gözlerindeki o her şeyden haberdarmış ifadesinden kaynaklı olduğunu biliyordum.

Ben, panik içerisinde gözlerimle etrafı tararken elimde onun elini hissettim ve eş zamanlı olarak da avcuma bir kelebek bıraktı. Kesinlikle o şeyi kullanmasını bilmiyordum. Bununla birlikte daha çok paniklediğimde konuştu. "Geleceğim hemen, burada kal. Kıpırdama bir yere, tamam mı?"

Başımı hızlıca iki yana salladım. "Kenan,"

"Maran, dediğimi yap." diyerek bir şey söylememi beklemeden yanımdan uzaklaştığında ben de sadece arkasından bakabilmiştim. Sıkıntıyla elimi saçlarımdan geçirip Kenan'ın dediğini yaptım ve onu beklemeye başladım. Gözlerim, ara ara elimdeki garip şeyi bulsa da elimden geldiğince paniklememeye çabalamıştım. Dakikalar öncesine kadar iyi bir akşam geçiriyordum ve bir anda kendimi böyle bir şeyin içerisinde bulmuştum.

Ben, Kenan'ı olduğum yerde beklerken bir anda art arda silah sesleri yükselmişti. Vücudum, deli gibi titrerken hiç düşünmeden adımlarımı Kenan'ın gittiği yöne doğru ilerlettim. Attığım her adımın beni cesaretlendirmesi gerekirken aksine daha çok geriliyordum.

Gözlerim, bir kez daha elimdeki bıçağı bulduğunda parmaklarıma yön vererek emniyetini kaldırdım. Bunu yaparken çıkardığı cılız ses, sessiz sokakta yankılandığında hafifçe dudağımı dişleyerek duvarın arkasından çıktım ve gözlerimi etrafta gezdirdim fakat kimse yoktu.

Arkamı döneceğim sırada birisi arkadan yaklaştı ve kolunu omzum boyunca sararak beni duvarın arkasına sürükledi. Gözlerim, korkuyla açılırken dudaklarımı da bir çığlık atmak için aralamıştım ama arkamda duran her kimse elini dudaklarımın üzerine örterek buna engel oldu. Bununla birlikte de elimdeki bıçağı sıkıca kavradım.

"Sa-"

Gayet soğukkanlı bir şekilde elimdeki bıçağı kaldırıp boynuma dolanan koluna geçirdiğimde lafını bölen şey acıyla inlemesi olmuştu. Omzuma dolanmış olan kolu gevşerken arkamı dönerek onun kim olduğuna baktım.

Tam o an o aşina olduğum yeşil gözlerle karşılaşmıştım. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken kolundan akmaya başlayan kan da beni dehşete düşürmüş, adımlarıma yön vererek hızlıca ona doğru ilerlemiştim. Üstündeki siyah kapüşonlu yırtılmıştı ve kesiğini çok net görebiliyordum. Oluk oluk kanı akarken yüzümü buruşturdum ve başımı kaldırıp ona baktım.

"Sikeyim," dedi, kısık bir sesle. Hem şaşkın hem de bir o kadar öfkeli gözleri, bana döndüğünde elimdeki bıçağı yere attım. "Ne yapıyorsun, Maran?"

Öfkeli sesi, dakikalardır çınlayan kulaklarıma ulaştığında onun kanıyla bulanmış elimi koluna doğru uzattım. O an fark ettim ki hâlâ titriyordum.

"İyi misin?" diye saçma bir soru yönelttiğimde bana bu hâlde bile ters bir bakış gönderdi. Dudaklarımı araladığımda silah sesleri, daha yakından gelmeye başlamıştı. O an, kanayan koluna rağmen elimi sıkıca tuttu ve bulunduğumuz yerden resmen koşar adımlarla uzaklaşmaya başladık. Elimi tutmasına rağmen o önde ben arkadayken endişeyle koluna bakıyordum. Cebinden arabanın anahtarını çıkarırken bir yandan ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Onun arabasının arkasında duran ve birinin Yiğit'e ait olduğunu çok net bildiğim arabaya kısa bir göz attım.

Ben bunu düşünürken karşı sokaktan bize doğru yaklaşan birkaç siyah giyinimli adam da görüş açıma girmişti. O esnada daha da paniklemiştim ki onların da arasında olan Yiğit'i görerek sakinleşmeye çalıştım. Hepsinin üzerinde neredeyse aynı siyah kamuflajlı kıyafeler varken oldukça endişeliydim.

Yiğit'in endişeli gözleri, Kenan'ın üzerinde kalırken kanayan kolunu görmesi uzun sürmedi. "Abi?" dedi, oldukça endişeli bir sesle.

"Bir şey yok, tamam." diyerek onu hemen yanıtladı ve arabanın kapısını açıp beni resmen içine tıktı. Ben, hâlâ olayın etkisindeyken Kenan'ın, korumalarına yağdırdığı emirleri de boğuk bir şekilde duyabiliyordum.

Başımı, dışarı doğru çevirip etrafa baktığımda mekandan çıkan bir sürü endişeli insanla karşılaşmıştım. Dikkatimi dağıtan şey, Kenan'ın arabanın içine doğru eğilmesi olurken anında bakışlarımı ona çevirdim.

"Arabanın anahtarını ver." dedi, elini bana uzatırken. Gözlerim, yüzünde anlamsızca dolaşırken ne söylediğini anlamakta büyük bir güçlük çekiyordum. Hâlâ kulaklarım çınlıyor, elim ayağım titriyordu.

"Maran!" diyerek bana bağırdığında onun kucağıma bıraktığı çantamı hızlıca açtım ve arabamın anahtarını aramaya koyuldum. Neyse ki bir kez daha bana öfkelenmesine neden olmayarak çabucak arabamın anahtarını bularak ona vermiştim. O da, anahtarı alarak Yiğit'e doğru fırlatmış ve hızlı hareketlerle arabaya binmişti. Sadece saniyeler içerisinde arabayı çalıştırıp bulunduğumuz caddeden çıktı. Üstelik bunu yaparken de neredeyse birkaç kişiyi ezecekti.

Arkamızdan bir sürü küfür edilirken Kenan'ın da pek umrunda olduğu söylenemezdi. Gözlerim bir kez daha koluna kaydığında ona doğru yaklaştım ve parmaklarımın ucunu, koluna dokundurdum.

"Hastaneye gitmeliyiz." Cıkladı.

"Gitmeyeceğiz." Kaşlarım çatıldı.

"Saçmalama Kenan. Çok kanıyor gitmemiz lazım." Gözlerini yoldan ayırıp bana çevirdi fakat bu çok uzun sürmedi ve tekrar yola döndü.

"Kendi silahınla vurulmak deyimini çok iyi anlıyorum şu an." Çatık kaşlarım altındaki bakışlarım ona döndüğünde elimi ona doğru kaldırdım.

"Niye arkamdan öyle yaklaşıyorsun ki?" dediğimde acısına rağmen hafifçe güldü.

"Üste çıkıyorsun bir de." Kaşlarım düzelirken koluna baktım.

"Canın çok acıyor mu?"

"Acımıyor."

"Yalan söyleme."

Issız yolda birkaç el ateş edildiğinde bana cevap vermek için araladığı dudakları kapandı ve dikiz aynasından arkaya doğru bir bakış attı. Ben de sağ tarafımdaki aynayı kontrol ettiğimde arkamızdan ilerleyen arabalardan birinin bana ait olduğunu fark etmiştim. Benim arabamı kullanan Yiğit de ara sıra başını camdan çıkarıp onun arkasındaki arabaya ateş etmeyi de ihmal etmiyordu.

"Ne istiyorlar senden?" dedim, tekrar ona dönüp. Bu esnada da silah sesleri daha çok artmıştı. Bir kez daha arkayı kontrol etti ve camı aralayıp direksiyondaki elini çekti.

"Direksiyonu tut."

"Ne?"

"Direksiyonu tut, Maran." derken belindeki silahı çıkarıp emniyetini açtı ve yerinden doğrularak başını dışarı doğru uzatıp o da ateş etmeye başladı. Gözlerim, şaşkınlıkla irileşirken hızla öne doğru uzanıp direksiyonu tuttum. Onu ilk gördüğümde de manyağın teki olduğunu düşünmüştüm fakat bu kadar manyak olabileceğini tabii ki düşünmemiştim!

Silah sesleri git gide azalırken kaçıncı kez olduğunu bilmediğim bir şekilde aynaları kontrol ettim. Tam o anda bir kurşun da bulunduğumuz arabaya isabet ederek benim çığlık atmama neden olmuştu. Kenan, elindeki silahla ateş ederken sanki yaşadığımız bu şey çok normalmiş gibi benim bu tepkime gülmekten geri kalmadı.

Ona ters ters baktım. Onun yüzünden şu an kendimi saçma sapan bir şeyin içerisinde bulmuştum.

"Gülüyorsun bir de ya! İnanamıyorum sana."

"Ne yapmam gerekiyor, söyle de onu yapayım." dediğinde ona bir soru daha yöneltmiştim.

"Onlar kim?"

"Dostum olmadıkları kesin."

Camdan çıkardığı bedeninin yarısını tekrar içeri sokarken nefes nefeseydi. Bunu yapmasıyla birlikte de onunla gereksiz bir yakınlığın içerisine girmiştik.

Ellerini, direksiyondaki ellerimin üzerine koyduğunda artık direksiyonu tutmama da gerek kalmamıştı. Ondan uzaklaşıp arkama yaslanırken kemerimi takmadığım için dakikalardır öten alarma bir küfür savurmuş ve kemerimi takmamı istemişti. Onun isteğini yerine getirip kemerimi taktım.

Issız yolu geçtiğimizde silah sesleri kesilmiş, çok geçmeden de Yiğit peşimizde görünmüştü. Sanırım onları atlatmaya çalışmıştı.

Benim tarafımdaki aynadan bakışlarımı çekip tekrar Kenan'a doğru döndüm. "Bana anlatmak istediğin bir şey var mı?"

"Sana anlatacağım bir şey yok." Kaşlarımı kaldırdım ve yan profilini incelemeye başladım. Dakikalardır saçma sapan bir aksiyonun içerisindeydik ama bana anlatacağı hiçbir şey olmadığını mı düşünüyordu?

"Öyleyse neden şu an buradayım, Kenan?"

"Bunu-" Lafını tamamlayamadı çünkü önümüzde siyah bir araç belirmişti. Bu, onun küçük bir küfür mırıldanmasına neden olurken arabadan henüz kimse inmemiş, bizim de kısa bir an birbirimizle bakışmamıza neden olmuştu. Kenan, direksiyondaki elini harekete geçirip arabanın üstüne doğru sürmeye başladığında şaşkınlıkla onu izliyordum. Kısa bir süre sonra büyük bir gürültü koparken önümüzdeki aracın ön kısmı içe göçmüş, dumanlar çıkmaya başlamıştı.

Küçük bir el hareketiyle geri yaptı ve daha sonra yolumuza devam ettik. Arkamı dönüp vurduğu arabaya baktığımda bir kez daha peşimize başka arabaların da takılmış olduğunu görmüştüm.

"Neye bulaştın sen?" dedim, oldukça sert bir sesle. Şoku atlatmış ve öfkelenmeye başlamıştım. Üstelik sorduğum sorulara da net bir cevap vermiyordu.

O an, viraja giriş yaptığımızda arabaya bindiğimden beri azaltmadığı hızını azaltıp debriyaja sonuna kadar bastı. Ben onun ne yaptığını anlamaya çalışırken arabayı, virajın içerisine yönlendirip el frenini çekti.

"Sıkı tutun." dedi, beni umursamadığını fazlasıyla belli ederek.

"Kenan-"

Arabayı kendi etrafında döndürmeye başladığında arka kopmaya başlamıştı. Ben, o anki şokla iyice koltuğuma gömülürken dudaklarım da adeta kilitlenmişti. Ellerimi, nereye koyacağımı bilemezken o, kolunu önüme doğru uzatmış, öne doğru savrulmam gibi bir olaydan beni kurtarmıştı.

Arkayı kontrol ettiğimde dumandan hiçbir şey görememiştim. O anda da Kenan, el frenini bırakmış ve aniden gaza basmıştı. Oturduğum koltuktan kıpırdama gibi bir niyetim yokken kısa bir süreliğine atlattığım o şoka geri dönmem uzun sürmemişti.

"Manyaksın sen, yemin ederim!" diyerek bağırdığımda bana baktı. O esnada da orman yoluna girmiştik. "Ruh hastası!"

"Güzel iltifatlarına daha sonra karşılık vereceğim, bebeğim."

"Siktir git." Ters ters ona baktığımda arabayı da bir yerde durdurmuştu. Hiç düşünmeden üstündeki sweatshirt'ü çıkarıp attığında gözlerim kanayan koluna kaydı. Kazağın yırtılmış kısmını dişleri arasına alıp bir kez daha yırtarken gözlerimi ondan ayırmamıştım.

Gözleri kısa bir an beni buldu fakat daha sonra önüne dönüp elindeki kumaş parçasını kesiğin üzerine sıkı bir şekilde bağladı. Dudaklarından minik bir inilti dökülürken kendine biraz zaman tanıdı ve daha sonrasında o halde arabadan indi. Ben onu izlerken bagajı açıp içerisinden bir kazak çıkarıp üzerine geçirdi. Ardından bagajdan bir şeyler daha alıp bagajı kapattığında gözlerimi kısmış, onu izliyordum.

Görüş açımdan çıkarak eğildiğinde kaşlarımı çatıp arabadan indim. Ne yaptığına bakmak için arkaya doğru ilerlediğimde dizlerinin üzerine çökmüş, elindeki sahte plakayla arabasının plakasını değiştirdiğini gördüm.

"Ne yapıyorsun?" Sorumu es geçerek plakayı taktığında elindeki gerçek plakayı da arabanın arka kapısından içeri bırakmıştı. Bu sefer de öne doğru geçerek öndeki plakayı da değiştirdiğinde kaşlarımı çatmış onu izliyordum. Bu gibi şeylere alışık olduğu belliydi fakat bu durum hiç hoşuma gitmemişti.

"Atla hadi."

Ona uyarak arabaya bindiğimde hemen ardımdan o da arabaya binmiş ve arabayı çalıştırıp hızla oradan uzaklaşmamızı sağlamıştı.

"Konuşacak mısın artık?" diyerek bir kez daha sessizliği bozduğumda az önce eline aldığı ve mesaj yazmakla oldukça meşgul olduğu telefonunu ara bölmeye bıraktı. Yiğit'le konuştuğunu görmüştüm.

"Bana ait olmayan bir şeyi ödünç aldım. O yüzden peşimdeler." Kaşlarım havalandı.

"Ödünç?" Sırıttı.

"Çalmış olabilirim."

"Bu kadar önemli ne aldın onlardan?"

"Tarihi eser gibi bir şey." Gözlerim kocaman açılırken artık gözlerimin çıkacağını düşünüyordum. Bu gece bu kadar şok üstüne şok yaşamam sağlığım için iyi değildi ama söylediği şey, kalbimi durduracak cinstendi.

"Ne?" diye bağırdığımda yüzünü buruşturarak başını diğer tarafa doğru çevirdi.

"Bağırma, Maran."

"Sen ne dediğinin farkında mısın?" dediğimde bana bir bakış attı. "Kenan, kimsin sen?"

"Henüz tanışmamıştık değil mi?" derken dudaklarında tehlikeli bir gülümseme oluştu. İçimdeki bir ses bu gülümsemenin geri kalan zamanda beni pişman edeceğini bağırırken şaşkınlık içerisindeydim.

Tamam, onu çok uzun zamandır tanıdığım söylenemezdi ama bunu beklemiyordum.

Göğsüm daralırken gözlerim kısa bir an yola dönmüş, bu esnada da ormanın içerisinde bir eve rastlamıştım. Arabayı, evin önünde park ettiğinde bir süre evi inceleme fırsatı edinmiştim. Dışarıdan oldukça yıkık dökük görünen bu ev, hiç olmadığı kadar ilgimi çektiğinde bir yandan da neden burada durduğumuzu düşünüyordum.

Bakışlarımı bu sefer de yanımda duran ve birden fazlasıyla yabancı hissettiğim yeşil gözlü adama çevirdim. Gözleri, gözlerime tutunduğunda yeşil harelerinde tanımadığım bir ifadeyi yakalamıştım.

"Bu gece benimle tanışacaksın."

🤡🤡🤡

Loading...
0%