Yeni Üyelik
20.
Bölüm
@mefmera

Bölüm şarkısı: The Beatles - And I Love Her

🎶🍷🎶

 

Gece: Naber yakışıklı?

 

Demir: Hiç iyi değilim Gece.

 

Gece: Sorun ne?

 

Demir: Dün bahsettiğim toplantı yemeğindeyim şu an. Toplantı başlamak üzere ama tercümanımız maalesef ortada yok. Almanya'dan gelecekler toplantı için. Bilirsin Almanları bu tarz şeylere çok önem verirler. Yattı yani bu iş.

 

Gece: Tercümanda sıkıntı oldu deseniz anlayış göstermezler mi?

 

Demir: Sanmıyorum. Adamların peşinde baya şirket var. Bizde uzun zamandır bu işin peşindeydik. Anca toplantı talebimizi kabul etmişlerdi ama maalesef nasip değilmiş.

 

Gece: Ya, ingilizce anlaşamaz mısınız?

 

Demir: Sanmıyorum. Diyorum ya bu tür şeylere çok önem veriyorlar.

 

Gece: Ne yapacaksın şimdi? Yeni bir tercüman bulamaz mısın?

 

Demir: 15 dakikaya burada olurlar. Yeni bir tercümanın buraya ulaşması bu İstanbul trafiğinde mümkün değil maalesef.

 

Gece: Bulsan bile toplantı hakkında bilgi verene kadar çok zaman geçer değil mi?

 

Demir: Aslında o çok önemli değildi. Doğaçlama ilerleyecekti zaten konuşma. Benim söylediklerimi aktaracaktı falan. Aptal kafam bu işi bu kadar isterken nasıl önlem almadım kendime kızıyorum.

 

Gece: Yani toplantının ne hakkında olduğunu bilmese bile sorun olmaz, öyle mi?

 

Demir: Evet de neden soruyorsun? Tanıdığın biri mi var yoksa bana yardımcı olabilecek?

 

Gece: Evet.

 

Demir: Ciddi misin? Nasıl ulaşacağım peki?

 

Gece: Karşı masana bakarak.

 

Demir'in bakışlarının hızla masama ulaşmasını izledim. Beni gördüğünde gözlerini irice açarak ayaklandı.

 

Dün akşamki konuşmamız sırasında bu restoranda toplantı yemeği olduğunu söylemişti. Ona sürpriz yapıp yemek sonrası kazandığı işini kutlamak için buraya gelmek istemiştim. Babamdan yalvara yakara izin almış, ilk uçakla İstanbul'a uçmuştum.

 

"Gece? Ne işin var senin burada?" diyen Demir konuşmama fırsat vermeden beni kendine çekip sıkıca sarıldı.

 

"Dur deli adam, bize bakıyor herkes." kıkırdadım. Masalarındaki herkesin gözü bizdeydi. "Dün sen iş yemeğim var deyince sana sürpriz kutlama yapmak için geldim." derken sarılışına eşlik etmeyi ihmal etmedim.

 

"Senin sürprizine kurban olayım ben. Seni görmek başlı başına güzelken bir de sayende işi alacağım."

 

"Elimden geleni yapacağım söz veriyorum." Demir elini kibarca belime yerleştirip toplantı masasına kadar bana eşlik etti.

 

"Başaracağına adım kadar eminim. Ne olursa olsun desteğin yeter." gülümsedim. Cevap veremedim çünkü masaya gelmiştik. Meraklı gözlerle bana bakıyorlardı. Bir de Demir'in belimdeki eline.

 

Demir az önce oturduğu sandalyenin yanındaki boş sandalyeyi çekerek oturmama yardım etti. Teşekkür ettim gergince. Kendi de yanımda yerini aldı.

 

Burada ondan başka tanıdığım sadece Ayaz vardı. Ayaz bana gülümsedi ancak onun da yüz ifadesinde bir kafa karışıklığı vardı.

 

Neyse ki Demir daha fazla merakta bırakmadı onları. "Arkadaşlar tanıştırayım; Gece. Benim için çok değerli birisi, bugün de bizim tercümanımız olacak." masadan bir sevinç nidası koptu.

 

"Seninle tanışmak çok güzel Gece'cim. İsmini çok duydum, tanışmak bugüne kısmetmiş." konuşan Demir'le daha önce haberi çıkan iş arkadaşıydı. Kadın o kadar sevimli gözüküyordu ki haberi gördüğüm zamanki kıskançlığım aklıma bile gelmemişti.

 

"Ben de memnun oldum Melisa." ismi daha öncelerden aklımdaydı tabi. O da bunu anlamış olacak ki gülümsedi.

 

"Biraz heyecanlıyım, ne yapmam gerekiyor anlatır mısın?" dedim Demir'e ithafen.

 

"Öncelikle sana toplantı sebebini açıklayayım. Gelecek şirket Alman'yadaki en büyük şirketlerden biri olan Herzberg şirketi. Yöneticisi yani toplantıya katılacak kişi Henry Herzberg. Türkiye'de kendi adlarıyla kuracağı otomobil fabrikalarının işletmesini Yağızoğlu Holdingler bünyesine katmayı istiyoruz. Konuşulacak çoğu konu yazılı şekilde hazır zaten. Sen sadece söylenenleri çevirsen yeter." başımı salladım.

 

Ayaz Demir'e kapıyı işaret ettiğinde hepimiz başımızı oraya çevirdik. Takım elbiseleri içinde bir topluluk girişteki görevliyle konuşuyordu. "Tercümanın olarak benim gidip karşılamam gerekir, değil mi?"

 

Demir'le birlikte ayaklanıp hızla yanlarına ulaştık.

 

"Wilkommen, Herr. Ich bin İhr Übersetzer Gece Akın. Dieser Herr ist mein Chef Demir Yağızoğlu." (Hoş geldiniz efendim. Ben tercümanınız Gece Akın. Bu beyefendi de patronum Demir Yağızoğlu.) diyerek elimi uzattığımda yönetici olduğunu düşündüğüm kişi gülümseyerek elimi sıktı.

 

"Hallo Frau Akın. Ich mag deinen Akzent." (Merhaba bayan Akın. Aksanınıza bayıldım."

 

"Vielen Dank, Herr Herzberg. Lass uns zum Tisch gehen." (Teşekkür ederim bay Herzberg. Buyurun masaya geçelim.)

 

(Bundan sonraki Almanca diyaloglar, ince italik yazılacaktır.)

 

Yöneticileri Demir'le de tokalaştığında birlikte masaya geçtik. Kendileri tercüman getirmemişti. Anlaşılan bütün iş bana kalmıştı. Bunu berbat etmemeliydim.

 

Yemekler sipariş edilirken ortamın gergin havasını dağıtmak adına hafif resmi sohbetler edildi. Ardından Demir konuşmaya başladı. "Talebimizi kabul edip toplantıya katıldığınız için teşekkür ederiz Bay Herzberg. Sunacağım dosyada yurt dışından ülkemize katılan, bizim de yönetim görevini üstlendiğimiz firmaların ismi yazılı. Gece sizin için özetleyecek."

 

Demir'in söylediğini aynen ilettikten sonra sunum dosyasının orijinali Herzberg'e, bir kopyası önüme koyuldu. Kısaca göz gezdirip Demir'in işaretiyle anlatmaya başladım.

 

"Sizinde bünyenizde barındırdığınız Krausen şirketi şu anda ortaklık yaptığımız en büyük Alman şirketidir. Ortaklığımızdaki başarıları kendileri de referans olarak sunmuştur, hepsi önünüzdeki dosyada mevcut." Dosyada yazılanlara ek Demir'in söylediklerini de hızla çevirdim.

 

Herzberg cevap verdi. "Yağızoğlu, Türkiye'deki şirketler arasında en göze çarpan isimlerden biri bizim için. Bu toplantıyı kabul etmemin en büyük sebebi de budur. Başarılarınız elbette bizim kulağımıza kadar ulaştı. Yalnız şunu söylemek istiyorum. Size rakip bir firma var, Kayahan Holding. Neden onları değil de sizi seçmeliyim lütfen açıklar mısınız?"

 

Herzberg'in söylediklerini aynen ilettim. Ardından yaklaşık yarım saat süren uzun bir görüşme yaptık. Demir ve Herzberg arasında mekik dokuyor, sanki yıllardır bu işi yapıyormuşçasına bir sakinlikle söylenenleri çeviriyordum.

 

"Verimli bir toplantıydı. Kararımı toplantı sırasında açıklamam normalde. Ancak bugün bir istisna yapacağım. Yönetici yardımcısından tercümanınıza kadar, ki burada tercümanlığı küçümsemek değil niyetim, büyük bir disiplin ve uyum halindesiniz. Benim için baş kriterlerden birisi budur. Başarılarınızı da göz önüne aldığımda kurulacak fabrikanın yöneticiliğini Yağızoğlu holdinge bırakmaya karar verdim." Herzberg'in söylediğini aynen çevirdiğimde bizim tarafımızdakilerin yüzlerini kocaman tebessümler kapladı.

 

Demir, "Sizi hayal kırıklığına uğratmayacağız Bay Herzberg." dediğinde anında karşı tarafa ilettim.

 

Toplantının bittiğinin işareti olacak ki Alman grup ayaklandı. Elbette biz de onlara eşlik etmek için ayaklandık. Herzberg Demir'le el sıkıştıktan sonra gülümseyerek bana döndü.

 

"Bayan Akın, Almanca'yı ana dili gibi konuşan Türkler gördüğümde çok seviniyorum. Türkiye'de yaptığım toplantılar boyunca bunu bir tek sizde gördüm. Bundan sonra Yağızoğlu Holdingle yapacağımız toplantılarda tercüman olarak sizi görmek isterim." Demir merakla bana bakıyordu ama çevirmedim. Sonuçta bana yönelik bir konuşmaydı.

 

"Gerçekten onur duydum Bay Herzberg. Size tercümanlık yapmaktan memnuniyet duyarım." Dedim kibarca. Alman gruba dışarı kadar eşlik ettik. Herzberg anlaşmayı imzalamak için yarın ofiste olacağını söyledi ve gitti.

 

Derin bir nefes verdim. Üzerimden bir yük kalkmıştı resmen.

 

"Gece harikaydın. Bizi büyük bir dertten kurtardın." dedi Ayaz. Diğerleri de ona eşlik ederek teşekkür ettiğinde utanarak gülümsedim.

 

"Rica ederim, ne yaptım sanki." dedim kibarca.

 

"Kutlama yemeği yiyeceğiz değil mi?" Melisa soruyu bana sorsa da cevabı Demir'den bekliyor gibiydi.

 

"Siz geçin masaya da bakarız." Demir'in bakışları benim üzerimdeydi.

 

Arkadaşları masaya geçerken biz hala restoranın dışındaydık. "Kendimi zor tutuyorum, yeminle öpeceğim seni."

 

Kahkaha attım. "Çok hoş bir teşekkür yöntemi olurdu."

 

"Gece sana ne kadar teşekkür etsem az. Sen bugün bana öyle bir iyilik yaptın ki anlatamam."

 

Omzumu silktim. "Ne teşekkürü Demir. Birbirimiz için yaptığımız ufak tefek şeylerin lafı mı olur?"

 

"Ufak tefek deyip kendine haksızlık etme. Normalde kaya gibi sert bir adamdır Herzberg. Adamı tek görüşmede ikna ettin."

 

"Ben ne yaptım sanki? Senin sözlerini çevirdim alt tarafı."

 

"Az buçuk almancam var. Yanlış anlamadıysam adam aksanını çok beğendi. Sahi ne dedi giderken sana?"

 

"Dediğin gibi, konuşmamı çok beğendi. Alman gibi konuşuyormuşum. Cidden büyük iltifat." dedim kıkırdayarak. Almanlar için bu konu çok önemliydi, biliyordum. "Ha bir de daha sonraki toplantılarda tercümanın olmamı istedi."

 

"O zaman iş teklif ediyorum sana. Zaten iş arıyorsun, gel çalış benimle. Olmaz mı?"

 

Güldüm. "Olmaz tabi ki. Ben emeğimle kazanmak istiyorum, torpille değil."

 

Demir kaşlarını çattı. "Ne torpili Gece? Az önce olanı görmedin sen herhalde. Bildiğin canlı bir mülakatı pekiyiyle geçtin."

 

Gülüşüm daha da büyüdü. Demir bana ciddi ciddi iş teklifi ediyordu. "Senin şirkete başvuru yaptığımdan haberim yoktu."

 

Demir gülümsedi. "Düşün teklifimi. Hem seni daha sık görme şansım olur."

 

"Teşekkür ederim teklifin için. Bunu CV'me referans olarak yazacağım. Bütün şirketler havada kapacak beni." dedim kıkırdayarak.

 

"Ben kapayım seni olmaz mı?"

 

"Ciddi misin sen?" dedim gülmeyi keserek. Demir'in yüzü gayet ciddi duruyordu tabi.

 

"Ciddiyim tabi. Çalışalım birlikte."

 

"Gerçekten çok tatlısın ama olmaz. Her ne kadar emeğinle girdin desen de ben kendimi torpille girmiş gibi hissedeceğim." Demir omzunu yenilgiyle düşürdü. İstediği olmayan küçük bir çocuk gibiydi. Çok sevimli gelmişti gözüme.

 

"Ya seni sorarsa Herzberg?" dediğinde tatlılığına güldüm.

 

"Çok istersen ben onlarla yapacağın toplantılara gelirim tercümanın olarak." Demir sırıttı.

 

"Her gün toplantı var diye çağıracağım seni şirkete." kahkaha attığımda konuşmaya devam etti. "Neyse, ben daha sonra yine ısrar ederim sana bu konuda. Şimdi söyle bakalım, kutlama yemeğine katılmak ister misin? Yoksa başbaşa mı kutlayalım?"

 

"Başbaşa kutlamayı ne kadar istesem de geleneği bozmayalım. Önce arkadaşlarınla yemek yeriz. Zaten artık İstanbul'dayım, kaçışın yok." Evet stalkı fazla kaçırmıştım. Demir'in magazindeki çoğu haberini okumuştum. Genelde iş yemeklerinden sonra kutlama yapar, basına poz verirlerdi.

 

"O zaman içeri geçelim. Geçmeden önce de teşekkür sarılması yapmamız gerekiyor."

 

Kahkaha attıktan sonra konuştum. "Bahane arıyorsun gibi geldi bana ama neyse. Kıyamadım sana." kıkırdayarak kollarımı boynuna doladım. Mis gibi kokusunu burnuma çekerken bu sefer bundan utanmamıştım. Bu koku da bu hareket de bende bağımlılık yapacaktı belliydi.

 

"O zaman ben de sana bir rica öpücüğü vereyim." diyerek Demir'in yanağına bir öpücük bıraktım cesaretle.

 

"Bak sen, öyle bir öpücük mü varmış?" tek kaşını kaldıran Demir halinden oldukça memnun görünüyordu. Bu arada hala sarılmayı sonlandırmamıştık. Birbirimizden birkaç santim ayrıydık ancak kollarımız birbirimizin bedenine bağlıydı. Sarılır pozisyonda, birbirimize bakarak sohbet ediyorduk.

 

"Artık var." dedim kıkırdayarak.

 

"Bahane aramıyorsun yani beni öpmek için?" dedi meydan okurcasına.

 

"Yoo, seni öpmek için niye bahane arayayım. İstersem öperim." deyip kanıtlamak için diğer yanağını da öptüm.

 

"Seni böyle kışkırtmaya devam etsem, sabaha kadar öper misin beni?" güldüm.

 

"Çok isterim. Bu arada içeri girdiğinde yanaklarındaki ruj lekesini silecek misin? Yoksa hoşuna gider mi böyle gezmek?" gülmemeye çalışarak dehşete düşen yüzünü izledim.

 

Demir kafasını çevirerek restoranın camına baktı. Sonra sırıtarak bana döndü. "Numaracı seni." dediğinde güldüm. Rujum iz bırakmamıştı yanağında.

 

"Niye korktun bu kadar, karizmanı mı çizecek iki tane ruj izi?"

 

"Yok, çizmez. Tabi ben yanağımda değil başka bir yerde görmek isterim o izleri, orası ayrı." Utanarak başımı göğsüne gömdüm. Umarım ima ettiği şey dudaklarından başka bir yer değildir diye düşündüm. Fesat olmamalıydım.

 

Bu arada hala sarılır vaziyette olduğumuzu fark edip sarılmayı sonlandırdım. Alışmıştım sanki Demir'in kollarında olmaya.

 

"Hadi geçelim içeri. Bir an önce yemek faslı bitsin de asıl kutlamaya geçelim seninle." diye sırıtıp bana kapıyı açtı. Gülerek önünden geçtim.

 

Masada bizi bekleyenlerin yanına oturduk. Az önce söylenen yemekler maalesef ziyan olmuştu. Yenilerini söyleyerek beklemeye başladık.

 

"Ee Gece, anlatsana nasıl tanıştınız Demir'le?" soruyu soran Melisa'ydı.

 

"Aslında en iyi tanışma hikayesi değil bizimki. Ben sana daha sonra detaylı anlatırım." diye gülümsediğimde anlayışlı bir tebessümle karşılık verdi.

 

Samimiyet kurmaya çalıştığı belliydi. Kötü niyetli biri olduğunu düşünmüyordum. Evli ve çocukluydu, Demir'le aralarında bir şey olma ihtimali yoktu. Hem Demir nasıl benim değer verdiğim insanlara kibar davranıyorsa ben de onunkilere davranabilirdim.

 

Yemek faslı bittiğinde herkes evlerine dağılmıştı. Dağılmadan önce birlikte birkaç fotoğraf çekinmiştik. Restoranın çıkışında Demir'in arabasının gelmesini bekliyorduk. Ben taksiyle geldiğim için arabam yoktu.

 

"Ne yapalım istersin?" arabası geldiğinde Demir kapıyı benim için açtı ve sordu.

 

Kendisi de yerini aldığında cevap verdim. "Aslında çok yoruldum." dedim dudağımı büzerek.

 

"Tamam. O zaman ben eve bırakayım seni. Başka bir gün kutlarız yine."

 

Hemen itiraz ettim. "Yok, yok. Bugün kutlayacağız. Hadi bana geçelim, sana güzel bir kutlama pastası yapacağım." derken ellerimi çocuk gibi birbirine çarptım.

 

Güldü ve arabayı çalıştırdı. Yolu müzik dinleyerek tamamladık. Arada şarkıya eşlik ediyor, Demir'in güzel bakışlarını yakalıyordum üstümde.

 

Demir aracı sitenin otoparkına bırakınca birikte binaya girdik. Demir asansöre yönelince tereddütle ona baktım.

 

"Ne oldu?" dedi sakince.

 

"Şey, ben asansöre binmiyorum ama."

 

Demir başını merdivenlerden yukarı kaldırdı. Bina 8 katlıydı. Maalesef asansör fobim yüzünden her gün bu merdivenleri inip çıkıyordum.

 

"Sen her gün bu merdivenleri yürüyor musun?"

 

Başımı salladım. "Korkuyorum asansörden. Ya ben içindeyken durursa asansör?"

 

Gülümsedi. "Şimdi ben varım. Benimle birlikte binemez misin?"

 

Dudağımı büzüp düşündüm. Aslında yürüyerek çıkardım ama Demir'i yormak istememiştim.

 

"Peki, binelim. Ama asansör bozulursa beni duvardan geçirip dışarı çıkarmak zorundasın." Demir güldü.

 

"Bir şey olmaz, korkma."

 

Birlikte asansöre bindik. Demir çatı katına bastı ve asansör hareket etti. "Bayılacağım." dedim telaşla. Gerçekten çok korkuyordum.

 

Demir beni kendine çekerek başımı göğsüne yasladı. "Bayılmayacaksın. Şimdi ineceğiz, ben yanındayım."

 

Derin derin nefesler alarak Demir'in kokusuyla sakinleşmeye çalıştım. Asansörün kapıları açıldığında kendimi kaçarcasına dışarı attım.

 

"Ben 8 kat merdiven inmeye razıyım." dedim iç çekerek.

 

"Alışveriş falan yapınca ne yapıyorsun?" dedi Demir gülerken.

 

Kapıyı açıp Demir'i içeri davet ettim. Ben İzmir'deyken, Ela evime gelip havalandırmış ve ortalığı toparlamıştı. Canım arkadaşıma bugün ilaveten teşekkür edecektim.

 

"Poşetleri asansöre bırakıyorum. Sonra yukarı çıkıp asansörü çağırıyorum." Demir kahkaha attı.

 

"Bal mısın kızım sen?" Demir'in ceketini alıp portmantoya asarken omzumu silktim.

 

"Küçükken asansörde kapalı kalmıştım. Telefon falan yok tabi o zamanlar. Annem komşudan dönene kadar orda öyle bekledim ağlayarak. Bir daha da hiç binmedim."

 

Demir minik bir tebessümle yanıma yaklaştı. Yüzüme dökülen saçlarımı kulağımın arkasına atarak elini yanağımda gezdirdi. "Ben varken hiçbir şey korkutmasın seni."

 

Gülümseyerek sıcak bakışlarına karşılık verdim. "Hep yanımda olacak mısın ki?"

 

Başını salladı sakince. "Evet, olacağım."

 

Bir süre öylece birbirimize baktık. Demir'in eli yanağımda gezinmeye devam ediyordu. Aşırı yakındık ve bu yakınlık tehlikeliydi.

 

Demir derin bir iç çekti. "Hadi bakalım, yap şu pastayı da görelim hünerlerini."

 

Aramızdaki yakınlığa Demir'in sözleri son vermişti. "Tamam, sen içeride otur ben üstümü değiştirip geleceğim hemen."

 

Demir'e salona kadar eşlik ettim. Terasın perdesini de açarak konuştum. "İstersen terasa da çıkabilirsin. Hemen geliyorum."

 

Üstümdeki siyah elbiseden kurtulup gündelik bir şeyler giydikten sonra içeri geçtim. "Ben pastayı yaparken bir şeyler içmek ister misin?" dedim Demir'e. Koltukta oturmuş beni bekliyordu.

 

"Pastayı yapmana yardım etmek isterim." dediğinde sevimlice gülümsedim.

 

"Gel hadi o zaman." Mutfağım Amerikan mutfaktı. Demir'e bar masasındaki tabureyi işaret ederek oturmasını söyledim. Dolaptan pasta için malzemeleri çıkarmaya başladım. Kilerden toz malzemeleri de getirdikten sonra bir kaseye pasta kreması ve sütü dökerek Demir'e uzattım.

 

"Şimdi bunu çırpacaksın. Şu kaslar bir işe yarasın." deyip eline mikseri de tutuşturdum.

 

"Tüh, seni etkilerken işe yarıyor sanmıştım ben." kıkırdadım.

 

"Oraya gelene kadar beni etkileyen çok şey var zaten." dedim. İmayla bana baktı ama hadi dercesine elimi salladım.

 

Pasta tabanını yerleştirip Demir'in çırptığı kremayı sürdüm ve doğradığım meyvelerden ekledim. Şimdi de üzeri için krem şanti çırptırıyordum Demir'e. Sözde ben yapacaktım, çoğunu Demir'e kitlemiştim.

 

Pastanın süslemesini de tamamladıktan sonra soğuması için derin dondurucuya bıraktım. "Sen şimdi içeri geç, ben bunları hazırlayıp geleyim." Demir içeri geçip beni rahatça görebileceği bir koltuğa yerleşti.

 

Kilerden Ela'nın hediyesi şarabı çıkardım. Peynir tabağı hazırlayıp kadehleri tepsiye yerleştirdim. Pastayı ve tabakları da tepsiye alıp içeri geçtim.

 

"Niye zahmet ettin bu kadar." ben tepsidekileri masaya yerleştirirken Demir konuştu.

 

"Hiç de zahmet olmadı." pastayı da masaya koyup masamızın fotoğrafını çektim ve Demir'in yanına oturdum.

 

Arkada bir film açıktı ama biz birbirimizi izliyorduk. Şaraplarımızı yudumlarken kahkahalarla sohbet ediyorduk. Bu gece hiç bitmesin istiyordum ancak saat çok geç olduğunda Demir ayaklandı.

 

"Hayatımdaki en iyi iş kutlamasıydı. Bundan sonra hep birlikte kutlayalım." Demir'i kapıya kadar geçirirken konuştu.

 

"Kutlayalım tabi. Çok keyifli bir geceydi. Teşekkür ederim."

 

"Asıl ben teşekkür ederim güzelim. Eline sağlık, her şey harikaydı." Demir ceketini üzerine geçirdi. Hareketleri oldukça yavaştı. Onun da bu geceyi bitirmek istemediğini biliyordum.

 

"Bu arada, yarın anlaşma imzalarken sen de yanımda olursan çok mutlu edersin beni."

 

"Olurum tabi. Hem nasıl bir yerde çalışıyormuşsun görmüş olurum." Demir kapıdan çıkıp ayakkabılarını da giydi.

 

Elini ensesine atıp kaşıdığında benden bir hamle beklediğini biliyordum. Kollarımı ona sardım ve yanaklarına veda öpücüğü bıraktım.

 

"İyi geceler o zaman." dedim.

 

"İyi geceler güzelim." diyen Demir ayrılmadan önce başımın üstüne bir öpücük bıraktı.

 

Sonra gitti. Peşinden koşup durdurmak istedim. Yanımda kalmasını, benimle konuşmasını, bazen de beni kızdırmasını. Bunları ona söyleyecek cesaretim yoktu ancak kendime itiraf edebilirdim ki ben Demir'e fena halde tutulmuştum.

🍷🍷🍷

Loading...
0%