Yeni Üyelik
30.
Bölüm

🍷30 (+18)

@mefmera

 

Bölüm açık +18 sahneler içerir. O kısmın başına uyarı ekledim. Okumak istemezseniz geçebilirsiniz.

🍷

 

Güneş tepelerin ardından kendini bize göstermeye başladığında biz derin bir sohbetin içindeydik. Demir ve ben, geceyi el birliğiyle sabah etmiştik. Kaç şey konuşmuş, kaç kez sarılmış kim bilir kaç kez öpüşmüştük. Bütün sesler susmuş, şu etrafımıza sarılı koca dağlar bile bizim aşkımızı dinlemişti sabaha dek. Nihayetinde sabah olmuştu.

 

Sabaha karşı soğuğa dayanamayıp kendimizi arabaya atsak da ikimiz de gitmeye kıyamamıştık. Ancak zaman acımasızdı. Kurşuni ışıklarını saçmıştı yine. Er ya da geç, bu güzel anın sonuna gelmiştik. "Bebeğim." dedi Demir, benim göğsüm onun başında onun elleri benim saçlarımdayken. "Hadi seni evine götüreyim. Gözlerinden uyku akıyor biriciğim." dedi.

 

"Ben hiç ayrılmak istemiyorum ki senden. Ne var zaman dursa kollarındayken? Birlikte uyusak, birlikte uyansak her sabaha." dedim iç çekerek.

 

"Evlen o zaman benimle." dediğinde göğsüne yaslı başımı kaldırarak ona baktım. Demir'in yüzü son derece ciddiydi. "Niye öyle bakıyorsun ki? Aşığım sana, doyamıyorum da. Ne yapacağız böyle? Ya ben en sonunda özleminden delireceğim ya da gel gidip evlenelim."

 

"Şimdi mi evlenelim?" dedim alayla. Demir burnumun üzerinden öptü.

 

"Şimdi evlenelim. Gidelim nikah dairesine, diyeyim ki ben bu dünyalar güzeli kadını bir saniye bile görmesem hasretinden deliye dönüyorum. Yemişim prosedürlerini, kıy nikahımızı biz gidelim." güldüm. Çok tatlıydı, farkında mıydı?

 

"Çok isterdim Demir. Seninle tam şu an gidip evlenmeyi çok isterdim ama buna engel olan bazı sebeplerim var." dedim içimi çekerek.

 

Demir soran gözlerle bana baktığında onu fazla merakta bırakmadım. "Sevgilim, biliyorum bu konuyu konuşmak istemiyorsun ama mecburuz. Annenden bahsediyorum. Beni hiçbir zaman kabul etmeyecek değil mi?" dediğimde dudaklarımı baş parmağı ile okşamaya başladı.

 

"Bu güzel ağzına hiç yakışmayan şeyler söylüyorsun. Ne annem ne de bir başkası, dünyanın tamamı bir olup karşıma geçse de beni senden uzak tutmaya yetmez." parmağı yerini dudaklarına bıraktığında, dudağımdan minik bir öpücük çaldı.

 

"İstenmeyen gelin olmak istemiyorum." dedim sıkıntıyla.

 

Demir kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun Gece?"

 

"Bakma öyle. İllaki bir araya gelecek ailelerimiz. Annen durmayacak, ailemin yanında da aynı cümleleri tekrarlayacak. Bu şekilde canımız çok sıkılır. Babamı az çok tanıdın. Böyle bir evliliğe müsaade etmeyecektir."

 

"Ne yapacağız yani? Evlenmeyecek misin benimle?" kıkırdadım.

 

"Seninle evlenmeyi her şeyden çok istiyorum sevgilim ama biraz zamana ihtiyacımız var. Annene bir şekilde beni kabul ettirmeyi başarmak zorundasın. Kızma ama mutluluğumuzun üstünde bir gölge gibi dolaşmasını istemiyorum." belki ağır konuşuyordum. Sonuçta o Demir'in annesiydi. Ama ömrüm boyunca bir araya geldiğimiz her ortamda onun aşağılayıcı tavırlarını çekemezdim.

 

"Haklısın güzelim. Bir yolunu bulacağız merak etme. Hem annem seni tanımıyor ki tanıdığında seni benden bile çok sevecek." konuştuktan sonra kaşlarını çattı. "Ne münasebet? Seni benden daha fazla hiç kimse sevemez." kahkaha attım. Kendi kendine sinirleneni de ilk kez görüyordum.

 

"Ben de senden başka kimsenin sevgisini istemem zaten. Seni çok seviyorum Demir, iyi ki hayatımdasın." dedim kollarımı boynuna dolayarak. Saçlarımın kokusunu sanki ciğerlerine doldurmak ister gibi nefes aldı.

 

"Ben seni ne kadar seviyorum bir bilsen." dedi saçlarımdan öperek. "Hepsini birlikte aşacağız söz veriyorum. Hadi şimdi eve gidelim. Çok yoruldun biraz dinlen." dedi ve arabayı çalıştırdı.

 

"Bir duş alıp üzerimi değiştireyim de ofise geçelim." dedim.

 

"Sabaha kadar bir gram uyku uyumadın. Bu şekilde çalışmana izin verir miyim sence?"

 

"Ama Demir, olmaz öyle. Bir sürü iş var hem." dedim sıkıntıyla.

 

"Boşuna itiraz etme yavrum. Bugün ikimiz de izinliyiz." ofladım. Sonra arkamdan patronun torpillisi diye laf konuşacaklardı. "Oflama, ağzını ısırırım senin." dedi Demir.

 

"E bana gel o zaman. Madem sen de gitmeyeceksin birlikte dinlenelim." dedim. Hoş, onunla birlikteyken dinlenmekten başka her şeyi yapacağımız kesindi.

 

"Eve geçip ben de duş alsam fena olmaz." dediğinde hemen itiraz ettim.

 

"Benim evimde de banyo var sevgilim. Gel işte." Demir güldü.

 

"E ama benim kıyafetlerim yok yanımda." dediğinde aklıma bir fikir geldi.

 

"Demir." dedim i harfini uzatarak, sesime kattığım biraz cilveyle. Demir kısa bir an bana baktı.

 

"O güzel sesine canımı veririm. Söyle, Demir'in kurban olsun sana." dedi ve boşta olan eliyle elimi tutarak öptü.

 

"Sen geçenlerde tek yaşadığım ev demiştin. Oraya götürsene beni." dedim. Arsızlık başıma vurmuştu iyice.

 

"Olur birtanem gidelim. Ama şehirden oldukça uzak haberin olsun." dediğinde omzumu silktim. Hiç de umrumda değildi. Ben Demir'le cehennemin dibine bile giderdim.

 

🍷

Araba son sürat ilerlerken, yol kenarında bir pastaneden aldığımız poğaçalarla karnımızı doyuruyorduk. Bir parça kendime alıyor, bir parça Demir'in ağzına uzatıyordum. Demir parmaklarımdan bir ısırık aldığında kısa bir çığlık attım. Demir güldü.

 

"Aşkım ya başka şehre geçtik resmen." dedim yolun uzunluğu artık midemi bulandırırken. "Bilseydim seni zorla bana götürürdüm." diye devam ettim.

 

"Annem çat kapı gelemez işte, daha ne?" dedi Demir gülerek. Söz konusu Demir'in annesiyse özel jet tutar yine de gelirdi de neyse...

 

Demir'in evi ormanlık bir arazinin içindeydi. Etrafta tek bir araba dahi yoktu. Orman yolundan, sık ağaçların arasından geçip bir düzlüğe vardık. Açık camdan kulağıma vuran denizin dalgalarını duyduğumda şaşırarak etrafa baktım. "Şaka yapıyorsun." dedim karşımızdaki iki katlı eve bakarken. Denizin kıyısında müstakil bir evdi. Ormanla denizin ortasında bir evi olup da nasıl her gün İstanbul trafiğine katlanırdı bir insan? "Beni bu cennete daha önce getirmediğin için sana çok fena trip atacağım." dedim şakayla.

 

"Benim cennetim her daim yanımdayken zaman mekan umursamıyorum ben." dedi yanağımdan bir makas alarak. Arabayı nihayet park ettiğinde daha fazla oturmaya katlanamayarak arabadan indim. Hava tertemizdi, İstanbul'dan uzaklaştığımız çok belliydi. Bir an önce üzerimdekilerden kurtulmak istedim. Etrafı keşfetmeyi sonraya bırakacaktım ama şimdiden çok heyecanlanmıştım. Demir evinin kapısını benim için araladığında hafif bir reveransla önünden geçtim.

 

Girer girmez Demir'in mis kokusu doldu burnuma. Derin derin içime çektim. Ne kadar güzel koktuğunun kendisi farkında mıydı acaba? Geniş holü geçerek Demir'in yönlendirmesiyle salona girdik. Tamamen siyah ve beyaz renklerden oluşuyordu. Ev o kadar düzenliydi ki Demir'in kokusu eve sinmiş olmasa burada kimsenin yaşamadığını düşünürdüm.

 

Demir boylu boyunca uzanan camlardan iki tanesini açtı, eve deniz serinliği doldu. "Çok güzel." dedim hayranlıkla.

 

Demir yanıma yaklaştı, arkama geçerek sırtımı göğsüne yasladı. Sonra omuzlarımdan nazikçe tutarak beni sağ tarafıma döndürdü. "Evet, çok güzel." tam karşımızda duran aynadan kendime baktım, gülümsedim. Demir açıkta kalan omuzlarımı, bütün tüylerimi ayağa dikecek bir naiflikle öptü. "Sana banyoyu göstereyim meleğim. Sonra da etrafı gezdiririm, ne dersin?" dediğinde başımı salladım.

 

Birlikte üst kata çıktık. Demir odalardan birinin kapısını açtı, burası banyoydu. "Burası misafir banyosu bebeğim. İlk misafirim de sensin." dedi göz kırparak.

 

"Cidden mi? Derin falan gelmedi mi hiç?" dedim merakla.

 

"Hayır. Buraya benden sonra ayak basan tek kişi sensin. Bu ev daha önce hiç bu kadar güzel gelmemişti gözüme." yönümü ona çevirerek kollarımı boynuma doladım.

 

"Ağzın öyle güzel laf yapıyor ki düşüp bayılacağım tatlılığından." dedim başımı hafifçe kaldırarak. Boyu benden 20 santim kadar uzundu. Demir, fırsattan istifade açıkta kalan boynuma derin bir öpücük kondurdu. Öyle ki bedenim titredi, bacaklarım bir anlığına boşaldığında bedenimi Demir'e yasladım.

 

Demir elini sırtımda gezdirmeye başladı. Bir dokunuş hem tüy kadar hafif hem de ölümcül derecede tehlikeli olabilir miydi? Dudaklarımız bu tehlikeli yakınlığın yarattığı tutkuyla birleşti. Elleri sırtımda gezerken, ben ensesindeki saçlarla oynamaya başladım. Demir'in elleri elbisemin fermuarını bulduğunda aldığım hazla neredeyse inleyecektim. Demir fermuarı açtı, sonra dudaklarımızı ayırdı birbirinden. "Sen bu kadar güzelken seni sadece öpmekle yetinmek çok zor." dedi derin bir sesle.

 

"Elbisem üzerimden düşmek üzere." dedim utanç dolu bir sesle.

 

"Farkındayım. Al duşunu hadi, ben sana temiz havlu getireceğim." dedi. Elbisemin göğüs kısmından tutarak düşmesini engellemeye çalışıyordum.

 

Kendimi banyoya atıp kapıyı kapadım. Elbisem üzerimden düşerken hissettiğim duyguları zapt etmeye çalışıyordum. Duşakabine girdim, ılık suyla yıkanmaya başladım. Bir ara Demir kapıyı tıklatıp havluları kapının dışına astığını söyledi. Dün gecenin yorgunluğunu ve ağır makyajımı üzerimden atarken çokça rahatlamıştım.

 

Duştan çıkıp kapıyı dinledim. Demir etrafta gibi gözükmüyordu. Kapıyı hızlıca aralayıp havluları aldım. Bir de tişört getirmişti benim için. Kendimi kurulayıp Demir'in bol tişörtünü üzerime geçirdim. Saçlarımı salık bıraktım. Demir kapıyı tıklattığında çıkmak için hazırdım. Yanına geçip şöyle bir süzdüm onu. O da duş almıştı belli ki, saçları ıslaktı. Üzerine kapri bir şort ve tişört giymişti.

 

"Yakışmış." dedi gülümseyerek. Üzerimdeki tişörtüne bakıp güldüm. "Teşekkür ederim." dedim tatlı bir sesle.

 

"Gezmek mi istersin yoksa bir şeyler mi yiyelim?" dediğinde ne kadar yorgun olduğumu fark ettim. Banyonun de etkisiyle iyice mayışmıştım.

 

"Gezmek istiyorum ama önce biraz uyusak ya." dedim ve esnedim.

 

"Olur meleğim. Misafir odasına bir bakayım, temiz çarşaf seriliyse orda uyuyabilirsin." dedi bir kapıyı açarken.

 

"Ben senin odanda yatacağım." dedim arsızca.

 

"Olur bebeğim. Ben yatarım misafir odasında." kıkırdadım. "Seninle birlikte uyuyacağım sevgilim. O kadar yolu ayrı yataklarda uyuyalım diye gelmedim heralde." dedim ve kapısı önceden açık olan odaya yöneldim. Çift kişilik yatağı görünce gözlerim ışıldadı.

 

"Valla güzelim benim canıma minnet." dedi yatağın örtüsünü açarak. Kendimi rahat olduğu bariz belli olan yatağına bırakıp bir oh çektim.

 

"Her yerim ağrımış toprağın üstünde yatmaktan." dedim mayışarak.

 

"Şimdi sevgilin kollarında iyileştirecek seni." diyerek yanıma uzandı. Beni göğsüne yaslayarak sıkıca sarıldı. Yüzüme kondurduğu minik öpücükler beni iyice mayıştırmıştı. "Fıstığım benim. Güzel bebeğim. Kollarımın arasında miniciksin. Şu manzarayı izlemek için canımı bile ortaya koyarım." elleriyle saçlarımı okşuyordu.

 

"Uykumu getiriyorsun." dedim esnemekten zar zor konuşarak.

 

"Uyu diye yapıyorum zaten." dedi kulağıma fısıldayarak. Huylandığım için kıkırdadım. "Bak sen, demek kulağından huylanıyorsun?" dedi muzurca.

 

"Of hem de çok. Huylanırsam kaçarım bak yanından." dedim.

 

"O olmaz işte, kaçamazsın Gece. Çünkü gideceğin her yere peşinde geleceğim. Meleğim anlamıyor musun? Ben sensiz bir saniye bile nefes almaya katlanamam artık." saçlarımı kokladı derince. "Hele şu cennet kokunu aldıktan sonra beni sensiz düşünemem artık."

 

Beline sımsıkı sarıldım, gözlerimi kapattım. "Hayatım boyunca hiç bu kadar huzurlu hissetmedim. Kalbimin eksik parçası tamamlandı seni bulunca." dedim göğsüne bir öpücük bırakarak. Demir ben uykuya dalana kadar ellerini saçlarımdan çekmedi. Bilincim tatlı bir uykuya teslim olurken hatırladığım tek şey yüzüme kondurduğu öpücükleriydi."

 

🍷 (+18)

 

Burnuma dokunan tüy hafifliğinde dudaklar beni uykumdan uyandıran şey olmuştu. Hayatımda hiç daha güzel bir güne uyanmamıştım. Hoş, etrafa bakılırsa çoktan akşam olmuştu. "Oy, akşama kadar mı uyumuşuz?" dedim gerinerek.

 

"Uyandırmayacaktım ama hava daha da kararmadan deniz kenarına gidelim istedim." yatakta doğrularak ayaklarımı yere uzattım. Ayaklarımı ileri geri ritmik hareketlerle sallarken ayılmaya çalışıyordum.

 

"Sen ne zaman uyandın?" dedim dolabını karıştıran Demir'e.

 

"Bir saat olmuştur. Yiyecek bir şeyler hazırladım. Bu aralar pek uğramıyorum buraya o yüzden makarnadan başka bir şey yok." dedi bana dönerek.

 

"Sevgilim senin elinden zehir de şifadır benim için." dedim ayaklanarak. Aynaya bakıp dağılan saçlarımı düzelttim. "Ne arıyorsun?" dedim hala dolaba baktığını görünce.

 

"Dışarı serin oldu. Bu tişörtle çıkarsan bacakların donar." dedi.

 

"Arabada sırt çantam vardı ya. Orda var kıyafet." dedim. Kuaföre giderken giydiğim taytı giyebilirdim ama bu tişört artık bana aitti.

 

"Tamam ben onu alıp geleyim hemen." odadan birlikte çıktık. O dışarı yönelirken ben salonun karşısındaki mutfağa girdim. Her şeyi hazırlamıştı çoktan.

 

Geri geldiğinde masaya geçip makarnamızı yedik. "Ellerine sağlık, harika olmuş."dedim tabağımı bitirdiğimde. Bacaklarıma siyah taytımı geçirdim. Demir kapının yanına koyduğu battaniye ve sepeti alarak kapıyı açtı. Birlikte deniz kenarına doğru ilerledik.

 

Denizden gelen serin esinti kollarımı yalayıp geçtiğinde ürpererek Demir'in koluna girdim. Boşta olan kolunun altına beni çekip, kolumu okşamaya başladı. "Üşüyeceksen geri dönelim." dedi ama bu manzarayı görmüşken gitmem mümkün değildi.

 

"Biraz serin de alışırım birazdan." Demir bizim için uygun bir yere karar verdiğinde battaniyeyi yere serdi. Ayakkabılarımı çıkarıp battaniyenin üzerine kuruldum. Sepeti önüme çekip içindekileri kurcalamaya başladım.

 

Bir şişe şarap ve iki kadeh çıktı önce. Ardından kapaklı bir kabın içinde tatlı atıştırmalıklar. "Hiç içtiğini görmedim ama kullanıyor musun?" dedi şarabı kast ederek. Nadiren içerdim.

 

"Sana eşlik ederim sevgilim. Bir kadehten fazlası çarpar ama." dedim dürüstçe. Demir kadehlerimizi şarap ile doldurdu. Kırmızı şaraptan bir yudum aldım ve gözlerimi kapatarak inledim. "Baya lezzetliymiş." dedim sonra.

 

Demir'in gözleri dudaklarıma takılıydı. Hususi olarak dudaklarımı yaladığımda bakışlarını gözlerime çevirdi. "Yaramaz meleğim. İçimde kopan fırtınaları görsen hareketlerine dikkat ederdin." dedi uyaran bir tavırla.

 

"Görmek istiyorumdur belki." dedim göz kırparak.

 

"Seve seve göstereceğim zamanlar da gelecek Gece." dedi şarabından bir yudum alarak. Gün çoktan batmıştı artık. Gökyüzü yıldızlarla donanmaya başlamıştı.

 

"Çok güzel bir yer burası. Ama çok uzak şehre. İnsanın bu evden çıkası gelmez bir kere girince." dedim.

 

"Kafa dinlemek için yaptırmıştım bu evi. Şehrin gürültüsünden uzaklaşıp buraya gelmeyi seviyordum."

 

"Artık sevmiyor musun?" dedim.

 

"Kafamdaki gereksiz tüm gürültüleri susturan senin yanın artık. O yüzden hayır, senden başka bir şeyi sevmiyorum." gülümsedim. Demir'in uzattığı bacaklarının üzerine yasladım başımı. Denizin dalgaları birkaç adım ötemize kadar giriyordu.

 

"Biliyor musun?" dedim Demir'e. "Ben akşamları yüzmeye bayılırım."

 

"Su soğuktur ama." dedi. Açıkçası hiç de önemli değildi.

 

"Bir şey olmaz. Alışırız girince." dedim. Onunla yüzmek istiyordum.

 

"Hasta olursan?" dedi. Anlaşılan kolay ikna olmayacaktı.

 

"İyileştirirsin." dedim sabırsızca. Biraz tereddütle baktı bana. Dizlerimin üzerine doğrulup sürünerek Demir'e yaklaştım. Ellerimden biri yüzünü biri saçlarını bulup okşamaya başladı. "Hadi ama! Çok istiyorum." dedim dudaklarımı büzerek.

 

"Sana hayır diyebilme gibi bir lüksüm mü var benim?" dedi büzdüğüm dudaklarıma ıslak bir öpücük bırakırken.

 

Ellerimi çırparak ayağa kalktım. Mayom yoktu tabi ama iç çamaşırlarımla girebilirdim. Üzerimdeki tişörtü ve taytı, Demir'in gözlerinin içine bakarak çıkardım. Demir gözlerini vücuduma çevirmedi, gülümsedim. Onun bu centilmen hali beni öldürüyordu. Üzerimdeki siyah sütyen takımı gayet etkileyici gözüküyordu. "Hadi, hadi!" dedim hala oturduğunu görünce. Üzerindeki tişörtü çıkardı. Elimden tutup beni denize doğru götürdü.

 

Denizin soğuk suyu ayaklarıma değdiğinde ürperdim. "Çok derin mi burası?" dedim.

 

"Değil bebeğim." dedi. Sesindeki şehvetin farkındaydım. Bana bakmak için can attığını da biliyordum. Ancak beni rahatsız etmekten korktuğundan bakamıyordu. Ayaklarımız kumla temasını kesene dek ilerledik. Kıyıdan oldukça uzaktaydık şimdi. Evden gelen ışık silik bir çizgi gibiydi.

 

Kollarımı Demir'in boynuna sarıp ona iyice yaklaştım. "Niye bakmıyorsun bana?" dedim sakince.

 

"Bakıyorum ya güzelim." dedi gözlerini gözlerimden ayırmadan.

 

"Ondan bahsetmediğimi biliyorsun." diye cevap verdim. Demir'in elleri çıplak sırtımda geziniyordu.

 

"Bakarsam kör olurum." dedi.

 

Dudaklarımı büzerek ona masum bir bakış attım. "Niye, çok mu çirkinim?" dediğimde ağzımı dudaklarıyla örttü.

 

"Bir daha öyle bir cümle duymayacağım. Benim aydan, yıldızlarla süslenmiş gökyüzünden bile daha güzel kızım. Sen bu halde ışıl ışıl parlarken nasıl çirkin olduğunu düşünürsün?" dedi gözlerimde gezinen tutkulu bakışları.

 

"Bak o zaman bana." dedim fısıldayarak. Bakışları usul usul gezindi bedenimde. Boynumdan aşağı denizin serin suları damlıyordu. Demir, beni yerimde tir tir titretecek bir hareket yaptı. Islak dili boynum boyunca kaydı. İç çekerek bedenimi ona yasladım.

 

"Çok güzelsin." dedi Demir neredeyse inleyen bir sesle. Islak dili, ıslak dudaklarıyla birleşip üst bedenimde öpülmedik tek nokta bırakmamaya yemin etmiş gibiydi. Dudakları, sütyenimden taşan göğüslerimin üzerinde durdu. Tereddüt ediyordu, benden izin bekliyordu belki de.

 

Demir'in boynuna dolanmış kollarımdan destek alarak bacaklarımı kaldırdım ve Demir'in etrafına sardım. Şimdi kucağındaydım. Benim için sertleşen erkekliğine kendimi bastırdığımda eş zamanlı bir inleme döküldü dudaklarımızdan. Dudaklarını ağzımın içine hapsettim. Dudaklarımız birbirine üstünlük kurmaya çalışan bir savaşın içine girdiğinde Demir'in elleri kalçamda geziniyordu. "Aklımı başımdan alıyorsun." dedi öpüşmemize kısa bir soluk verdiğimizde. Ağzım onunkinden ayrı kalmaya tahammül edemezdi, tekrar birleştirdim dudaklarımızı.

 

Ara ara bedenimi Demir'in sert erkekliğine bastırırken bunun onu delirttiğinin farkındaydım. Demir beni kucağından indirmeden kıyıya doğru ilerlemeye başladı. Bedenim az bir zaman sonra, yumuşak tüylü battaniye ile buluştuğunda Demir üzerimde kutsal bir varlık gibi uzanıyordu. Dudaklarımızı ancak burada ayırdık birbirinden. Demir ıslak ağzını boynumda ustaca gezdirmeye başladığında ben yerimde kıvranıyordum. Serin hava bedenime çarpıyordu ama hayır, beni titreten şey bu değildi. Demir kendini kadınlığıma her bastırdığında ağzımdan bir inleme karışıyordu geceye.

 

Dudakları tekrar göğsümü bulduğunda gözleri gözlerime kilitlendi. "Aç." dedim sadece. Demir bunu bekliyormuş gibi sütyenimin askılarını indirdi. Dolgun göğüslerim sere serpe Demir'in gözleri önündeydi şimdi. Demir ağzını sol mememin ucuna kapadığında neredeyse çığlık attım. Diğer mememin ucunu parmakları arasında eziyordu. Kalçamı çaresizce ona bastırdım. Daha fazlası için ona yalvarmam gerekse bile yapacaktım. Demir'in parmakları sağ göğsümü esaretinden kurtardı. Vücudumda bir tüy gibi kayan parmakları kilodumun üzerinden kadınlığıma dokunduğunda inledim.

 

"Çok güzelsin. Şuna bak," dedi kadınlığımdaki parmaklarını oynatırken. "Sırılsıklamsın şuna bak. Delirteceksin kızım beni." dedi mememden ayrılan dudakları. Ardından dudakları vücudumda gezinmeye başladı. Parmakları kilodumun iki yanına bir mengene gibi sarıldı. Onay isteyen gözleri bana baktığında başımı salladım sadece. Dilim konuşamayacağım kadar uyuşmuştu artık.

 

Demir kilodumu çıkardığında, yarım saattir nerelere kaybolduğunu bilemediğim utanç bedenimi esir aldı. Bacaklarımı birbirine bastırdım. Yüzümde ne gördü bilmiyorum. "Şşş, korkma. Senin istemediğin hiçbir şekilde dokunmam sana." dedi dudaklarıma yoğun bir öpücük bırakarak. İstiyordum, hem de çok. Bacaklarımı usulca aralayıp kendimi ona sundum. Yine de ellerini oraya yaklaştırmadı. Korktuğumu ya da istemediğimi düşünmüştü bir kere. Bacaklarımı beline sardım. Elleri kalçalarımda dolaştı.

 

"İstiyorum." dedim inleyerek. Demir'in beklediği şey buydu. Elleriyle bacaklarımı kavrayıp belinden ayırdı. Şimdi tamamen çıplak bir şekilde gözleri önündeydim. Gözleri üzerimde santim santim gezindi. O kadar şehvetli bakıyordu ki neredeyse bakışlarıyla boşaltacaktı beni.

 

"Çok güzelsin. Tanrıça gibisin Gece. Sikeyim, sen karşımda böyle çırılçıplak bana bakarken sana dokunmadan geleceğim neredeyse." dedi yoğun bir sesle. Aynı şeyleri hissediyor olmamız güzeldi.

 

"Gece, söyle bana güzelim. Şu çaresiz bakışların benden ne istiyor?" dedi tutkuyla.

 

"Bu gece seninim sevgilim. Ne istiyorsan yapabilirsin bana." dedim konuşmaya mecali zar zor bulurken.

 

"Sadece bir gece değil, binbir gece benimsin Gece." Demir dizlerinin üzerinde geriye doğru kaydı. Başını kadınlığıma eğdiğinde sıcak nefesini tam üstünde hissettim. Derin bir nefes aldım. Onun çıplak kadınlığıma bu kadar yakın olması beni iliklerime kadar titretiyordu. "Bir değil binbir gece tapınacağım bu kutsal mabedine."

 

Ve sonra, Demir gecenin ıssız sessizliğinde yankılacak bir çığlık attırdı bana. Ağzı kadınlığıma kapandı. Ağzımdan büyük bir inleme firar ederken daha fazlasını isteyerek saçlarına asıldım. Demir'in dili, kadınlığımın en ücra köşelerini tavaf ederken ağzımdan kaç tane inilti çıktığını sayamadım. Kalçamı ağzına doğru bastırdım.

 

"Hangi cennetin meyvesi bu kadar lezzetli olabilir?" dedi kendinden geçmiş bir şekilde. Parmakları kadınlığımın girişine baskı yaptığında nefes nefese konuştum.

 

"Demir."

 

Ağzını oradan ayırmadan gözlerini gözlerime kilitledi. Siktir, bu manzara nefesimi kesmişti. "Bu benim ilk seferim." dedim nefes almaya gücü zor bulurken. Parmaklarından önce kendisini istiyordum içimde.

 

Demir'in gözleri karanlık gecede ışıldadı. "El değmemiş narin çiçeğim benim." dedi dudaklarını bir kez daha oraya bastırırken. Parmakları kadınlığımda gezindi ancak içime itmedi onları. Beni dakikalarca o pozisyonda kıvrandırdı. Ağzı bana dakikalarca o tatlı işkenceyi yaşatırken bedenimde sayısız şimşekler çaktı. Sırtım bir yay gibi gerildi, bacaklarım kontrolünü kaybetti. Vücudum bir dağın zirvesinden kendini aşağı bırakmış gibi bir duyguyla savrulurken, Demir'in başını bacaklarımla sıkıca kavramıştım. Titreyerek kendimi ona bıraktım. Beni ağzıyla getirmeyi başarmıştı.

 

Kendisini geri çekerek uzun uzun baktı bana. Dudakları benim ıslaklığım ile kaplanmıştı. Daha fazlasını istiyordum. Yerimde zorlukla doğruldum. "Çıkar bunu." dedim Demir'in altındaki şortu göstererek. Demir beni ikiletmedi. Kendimi ona sürttüğüm büyük erkekliği gözlerimin üzerine serilirken korkuyla iç çektim. Fazlasıyla büyüktü. Tamamını içime alabileceğimden emin değildim.

 

Demir'in kucağında kendime bir yer edindim. Çıplak altlarımız birbirine değdiğinde derin bir ah çektim. "İstiyor musun?" dedi ellerini göğüslerimde gezdirerek.

 

"İstiyorum sevgilim. Beni bulutların üzerine çıkar bir kez daha." dedim. Demir beni kucağında hafifçe kaldırarak erkekliğini kadınlığıma yerleştirdi.

 

"Siktir!" dedi başını aralığımdan içeri iterken. "Çok darsın Gece, sırılsıklamsın." dedi inleyerek. Korkuyordum ama onu içimde biraz daha hissetmezsem çıldıracaktım. Kendimi erkekliğine doğru bastırırken ağzımdan bir çığlık koptu. İçimi yarıp geçen sert ve kocaman şeyi içimin bütün duvarlarında hissediyordum.

 

"Of, acıyor." dedim başımı Demir'in boynuna gömerek.

 

"Birazdan geçecek. Kendini bana bırak." dedi. Kollarımı boynuna sıkıca dolamıştım. Ellerim ensesindeki saçları çekiştirirken beni kucağında usul usul zıplattı. İçime kendisini her itişinde bir inleme döküldü ağzımdan. Bacaklarımı beline daha sıkı sardım. Demir, beni tekrar sırtımın üzerine yatırdı. Bacaklarımı omzunun hizasında tutarak içime ağır ağır girmeye başladı.

 

"Daha fazla." dedim şehvetle. Acı yerini durdurulamaz bir isteğe bıraktı. Demir gel gitlerini hızlandırmaya başladığında ben çığlık çığlığa inliyordum. Elleri vücudumu tavaf ediyordu bir yandan.

 

İçim bir kez daha kasıldığında geleceğimi biliyordum. "Demir." diye bağırdım inleyen bir ses tonuyla.

 

"Gel bana bebeğim. Üzerime aksın zevk pınarın." dedi ve bu müstehcen ağzı bana son vuruşu yapan şey oldu. Zevk sularımın oluk oluk Demir'e aktığını hissettim. Demir kendini içimden çekerek yerine parmaklarını koyduğunda çığlık çığlığa boşalıyordum. Nihayetinde nefes nefese bir halde kaldım. Demir beni kucağına çekti, sırtıma ellerini sardı. "Öldürdün beni Gece. Bu gece beni öldürdün ve yeniden var oldum bedeninde." dedi öpücüklerini omzuma sıralarken.

 

"Benim iki gözümün çiçeği. Gözlerinde, dudaklarında, şu sımsıcak teninde hayat var. O hayatı bana sunduğun için ben dünyanın en şanslı adamıyım." gözlerimi yüzüne diktim. Ellerimle yüzünün her santimi okşadım.

 

"Seni çok seviyorum Demir." dedim neredeyse ağlayacaktım. "Niye böyle duygusallaştım bilmiyorum." dedim dolan gözlerimi ovalarken.

 

"Zevkten bebeğim. Bedenin altımda tir tir titrerken aldığın zevkten." dedi Demir tutkuyla. Siktir, sesi beni tekrar hareketlendirmeye nasıl yetebiliyordu.

 

"Daha fazlasını istiyorum." dedim korkusuzca, utanmadan. Demir güldü. Sırtımı tekrar yerle buluşturup üzerime çıktı. "Sen iste ben senin kölen olurum Gece. Güzel sevgilim benim. Bu gece sabaha dek tadacağım seni. Seni çok seviyorum." dudakları kadınlığımla bir kez daha buluştu.

 

O gece sabaha dek yıldızların altında seviştik. İnlemelerimiz karanlık gecede kayboldu. Ben susuz çölde kavrulmuş bir bedendim. O benim vahamdı. Hayatımın en güzel gecesinin bu olduğunu da, bedenime tapındığı yüzlerce gece geçireceğimizi de biliyordum.

 🍷

Loading...
0%