@mefmera
|
Bölüm şarkısı: Lana Del Rey - Dark Paradise 🍷🍷🍷
"Kırmızı olmaz, çok dikkat çekerim." abartısız, bir saattir bana kıyafet seçmek için derbeder olan arkadaşım ekran karşısından ofladı.
"Ay Gece, dikkatini çekmek için gitmiyor musun zaten? Giy işte kırmızıyı, bütün gece gözlerini alamaz üstünden." Ela'nın giymemde ısrar ettiği kırmızı elbiseye bir kez daha baktım. İlk kez gideceğim bir ortam için fazla iddialıydı.
"Dikkatini çekmek için gitmiyorum. O beni fark etmeden biraz izleyip eve döneceğim." siyah kurtarıcıdır diye düşünerek siyah eteğimin üzerine büstiyer aramaya başladım.
"Gece gerçekten hiç içime sinmiyor tek başına gitmen. Erdal'ı da alsan ya yanına." dantelli bir büstiyerde karar kıldıktan sonra üzerine yarım bir ceket seçtim. Uzun çizmelerimle kombinlersem bence gayet güzel olacaktım.
"Erdal daha 18 bile olmadı. Hem öyle itin sapığın olduğu bir yer gibi gözükmüyor. Bence gayet elit bir yer." Erdal Ela'nın kardeşiydi. Aslında Ela kendisini beklemem için çok ısrar etmişti ama okulu haftaya tatil oluyordu ve benim bir hafta bekleyecek sabrım yoktu. Demir'in nasıl biri olduğunu görmeliydim.
"Ben de araştırdım baya. Aşırı yakışıklı iş adamlarının geldiği saygın bir mekanmış. Bana bak! Ben Bursa'dan döner dönmez birlikte gideceğiz."
Güldüm ve makyajımın esas parçası kırmızı rujumu sürdükten sonra saçlarıma hafifçe şekil vermeye başladım. "Şu halimize bak. Annemle Şeyma teyze gece kulübüne gitmek için bu kadar yırtındığımızı görse bacaklarımızı kırar."
Ben üniversiteyi İstanbul'da okumuş, bu şehre aşık olduğum için temelli burada yaşamaya karar vermiştim. Okulumu bitirmiş, tercümanlık için staj görebileceğim yerlere başvuru yapmış bekliyordum.
"Hiçbir şey yapamazlar. Koca koca kadınlar olduk. Zaten 25 senedir evimizde kuzu kuzu oturuyoruz. Bu kısmet bekleyerek gelmez ayağımıza." Saçlarımın şekillendirmesi de bittiğinde hazırdım.
Annemler İzmir'de yaşıyordu. Şeyma teyze, oğlu Erdal İstanbul'da bir okul kazanınca dayanamamış buraya taşınmıştı. Tabi beni gözetleme işini de annem, Şeyma teyzeye devretmiş oluyordu.
"Tamam tamam. Sen hele bir gel gideriz. Bak bakalım nasıl olmuşum?" Telefondan uzaklaşarak kendimi boydan bir şekilde Ela'ya gösterdim.
"Harika olmuşsun. Çok dikkat et ve beni sürekli haberdar et tamam mı?" çantamı da alarak telefonu kapatmak üzere elime aldım.
"Tamam güzelim merak etme. Öpüyorum kocaman, görüşürüz." Telefonu kapattıktan sonra dışarı çıktım. Evim denize manzarası olan bir sitenin çatı katındaydı. Kocaman bir terası olduğu için bu evi seçmiştim.
Babamın üniversiteyi bitirme hediyesi olarak aldığı arabama binip, kulübün konumunu girdikten sonra yola çıktım. Bu delice fikir nerden esmişti bilmiyorum ama Demir'i görmek istiyordum. Sonuçta koskoca Amaris şirketler grubunun CEO'suydu. Etrafında yüzlerce kadın olduğuna emindim.
Onunla konuşmak zevkliydi. Konuşmaya devam edip etmeyeceğime de bugün karar verecektim. Etrafında kızlar olması olağandı evet. Ancak o kızlara nasıl davrandığı çok önemliydi. Benimle sırf dalga geçmek için konuşuyor da olabilirdi. Bunu anlamalı ve kendimi rezil bir duruma sokmamalıydım.
İstanbul'un o meşhur trafiğinde tıkılıp kalmışken Demir'den bir mesaj geldi.
Demir: Bütün gün yoktun. Saklambaç oynamaya mı karar verdin?
Gece: Bütün gün sana yazmamı beklemiş olman gözlerimi yaşarttı.
Demir: Yalan söyleyemem, bekledim.
Gece: Neden?
Demir: Bilmem. Garip bir şekilde kafamdaki kalabalığı dağıtıyor seninle konuşmak.
Cevap veremeden yol açıldığı için yola devam etmek zorunda kaldım. Hoş biri olduğunu biliyordum. Onunla konuşurken heyecanlandığım da doğruydu. Onu tanıyana kadar, gerçek bir erkekle konuşmayalı çok uzun zaman olduğunu bilmiyordum. Meğer etrafımdaki erkekler çocuktan farksızmış. Tabi ki bunun çok yakışıklı ve aşırı zengin olmasıyla bir alakası yoktu. Maddi durumumuz gayet iyiydi. Para, kriterlerim arasında bile değildi. Ancak konuşmalarındaki olgunluk ben burdayım dercesine belli ediyordu kendini.
Mesela, hala fotoğrafımı görmek istememişti. Bu iyi bir şey miydi emin olamıyordum. Benimle öylesine, eğlencesine konuşuyor olabilirdi. Bu yüzden görmek istememiş olabilirdi. Ancak bir ihtimal daha vardı ki önemli olanın dış görünüş değil karakter olduğunu düşünüyor olmasıydı. İşte bugün Amaris'e giderken bulmayı istediğim cevap buydu.
Amaris'in dışı da en az içi kadar ihtişamlı görünüyordu. Aracı valeye teslim ettikten sonra hafif gece esintisi karşısında titrek bir nefes aldım. Beni tedirgin eden havanın serinliği değildi, biliyordum.
Vip partiler düzenlenmediği sürece, sadece kimlik ve ufak bir ücret karşılığında içeri girebiliyordun. Neyse ki bugün partinin olmadığı günlerden biriydi. Girişteki güvenlik görevlisi kimliğimi kontrol edip parayı aldıktan sonra içeri geçmem için yolu açtı. O ana dek nefesimi tuttuğumu fark etmemiştim. Bir aksilik çıkacak diye ödüm kopuyordu.
Geniş, uzun ve duvarları tamamen loş bir aydınlatmayla kaplı holden geçerek ana salona vardım. Kitaplarda tasvir edilen o boğucu sigara dumanından eser yoktu. Kulak tırmalamayan hoş bir müzik çalıyordu. Hemen sağda genişçe bir bar alanı vardı. Hayatımda görmediğim kadar büyük bir içki dolabı vardı. Buradan göründüğü kadarıyla iki barmen iki barmaid çalışıyordu. Tabureler tıka basa doluydu.
Sol tarafta birkaç bölüme ayrılmış localar duruyordu. Vip bölümü locanın en sağında başlayıp üst kata kadar uzanıyordu. Üst katta ise tüm alanı görebilecek bir bölmeye siyah büyük koltuklar atılmıştı. Üst katın da kendine ait bir barı vardı. Tabi ki o bölüme kimin oturacağı belliydi.
Demir ortalarda gözükmüyordu. Bar taburelerinin arasında boş bir yer bulunca sakin adımlarla geçtim ve oturdum. Localardaki takım elbiseli adamlara nazaran burada daha salaş giyimli kişiler oturuyordu. Sarışın barmaid gülümseyerek yanıma yaklaştı.
"Hoş geldin güzellik. Ne içersin?" alkolü yalnızca aile yemeklerinde, yılda birkaç defa tüketiyordum. Burada sarhoş olup rezil olmaksa en son isteyeceğim şeydi.
"Alkolsüz mojito lütfen." derken sesimin kendinden emin çıkmasına özen gösteriyordum. Barmaid göz kırptıktan sonra içeceği hazırlamaya koyuldu.
Geldim geleli 3 kokteyl içmiştim. Demir hala ortalarda gözükmüyordu. Burada olacağından nasıl bu kadar emin olup gelmiştim bilmiyorum. Bütün gününü burada geçirmiyor olabilirdi. Sonuçta tek işi bu değildi. Aptallığımın bu kadar geç dank etmesine kızarak lavaboya yöneldim. Saat şimdiden gece 2'yi gösteriyordu. Yarım saat daha bekleyip gidecektim. Lavaboya girip telefonumu elime aldım.
Gece: Yazamadım, kusura bakma. Biraz meşguldüm. Ne yapıyorsun?
Demir: Çalışıyorum.
Gece: Kulüptesin yani?
Demir: Sayılır.
Kaçamak cevabına oflayarak baktım. Üst katta kendine ait bir odası olabilirdi elbette. Ancak oraya çıkışın vip müşterilere özel olduğunu düşünüyordum. Dağılan rujumu düzeltirken lavabo da kalabalıklaşmaya başlamıştı.
Biri sarışın diğeri kızıl iki kız gülüşerek içeri girdiler. "Hayallerin suya düştü sanki bebeğim, göremedin Demir'ini." sarışın kız kıkırdayarak konuştuğunda dikkat çekmemeye çalışarak onları dinlemeye koyuldum.
Kızıl olan söze girdi. "Of sorma şekerim ya! Kesin odasında bir kızla beraberdir." tükürüğüm boğazıma kaçtığında öksürük krizine girmekten alıkoyamadım kendimi. Kızlar bir iki saniye bana baktıktan sonra konuşmaya geri döndüler. Aferin Gece, hiç dikkat çekmedin!
"Bunlar hep söylenti. Bu zamana kadar yanında hiç kadın gördün mü sen? Adamın gay olduğunu düşünenler bile var." sarışın olan konuştuğunda gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu hareketim rujumun tekrar dağılmasına sebep olmuştu ancak bu orda dikilmektense rujumu tazelemem için bir fırsat vermişti bana.
"Sence öyle bir adam gay olabilir mi? Adamdan buram buram erillik akıyor." kızıl kız haklıydı. Demir'i görebilmek için gelen tek kişinin ben olmayacağımı zaten biliyordum. Adam yakışıklıydı, elbette etrafında kızlar dört dönecekti. Ancak evet, kızlar haklıydı. Dün bütün gece araştırmıştım Demir'i. Sevgiliyi bırak, yanında bir kızla bir tek pozu yoktu.
Bu iyi bir şey olabilirdi tabi ama sevdiği biri de olabilirdi. Kızları daha fazla dinlemek istemedim. Kalktığım taburenin hala boş olduğunu görüp tekrar yerime yerleştim. Bir kokteyl daha sipariş edip beklemeye devam ettim. Siparişimi bu kez sarışın kız getirmemişti.
Gece ilerledikçe sakin müziğin yerini canlı söyleyen bir grup almıştı. Ara ara DJ devreye giriyor, mekandaki herkes piste doluşuyordu.
Pist biraz durulduğunda müzisyenler slow şarkılar çalmaya başladılar. Yerimden hiç kalkmamıştım. Demir'inse belli ki geleceği yoktu.
"Müzisyenimiz sarhoş olmuş galiba. DJ'miz de çoktan locasına çekildi. Sahneye çıkmak isteyen bir gönüllü alabilir miyiz?" İnsanlar itiraz nidaları çıkarmaya başlamıştı. Evet sarhoşluktan kendini kaybedip olay çıkaran kimse yoktu ama neticede burası gece kulubüydü. Çoğunun alkolden kafasının uçtuğuna emindim. Madem Demir gelmeyecekti, birazcık eğlenmenin zararı olmazdı değil mi? 25 yılda ilk kez gece kulubüne gelmiştim nihayetinde.
İkinci kez düşünürsem yapamayacağımı bildiğimden kendimi sahneye attım. Gitarist gülümseyerek mikrofonu bana uzattı. Büyük bir alkış tufanı koptuğunda kanımda bir şeylerin kaynadığını hissettim. Ben hangi cesaretle buraya çıkmıştım?
Müzisyenlere söyleyeceğim şarkı ismini verdikten sonra derin bir nefes alıp şarkıya başladım.
(Burada medyayı açabilirsiniz)
All my friends tell me I should move on I'm lying in the ocean, singing your song Aaah aaah That's how you sang it
Loving you forever can't be wrong Even though you're not here, won't move on Aaah aaah That's how we played it And there's no remedy for memory, your face is like a melody It won't leave my head Your soul is haunting me and telling me that everything is fine But I wish I was dead (dead, like you) Every time I close my eyes, it's like a dark paradise No one compares to you I'm scared that you won't be waiting on the other side Every time I close my eyes, it's like a dark paradise No one compares to you I'm scared that you won't be waiting on the other side
Şarkıyı bitirdiğimde alkış daha da büyüktü. Sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Bu kadar dikkatle beni izlediklerini bilmiyordum. Önde video çeken bir iki kişi de vardı. Videoyu paylaşıp paylaşmayacaklarını, videoyu bizimkilerin görme ihtimalinde ne olacağını düşünüp endişelenecek fırsatım bile yoktu. Sahneden indim ancak başım dönüyordu. Neyseki yoğun ilgi ben sahneden indiğimde son bulmuş, hareketli şarkılarla dans etmeye devam etmişlerdi.
Az önce içkimi teslim eden barmene yaklaştım. "Sen bunun içine alkol mü koydun?" yüksek sesli sorumu duyunca adam garipçe bana baktı.
"Mojito istemedin mi?" adama elimi sallayıp parayı ödedikten sonra kendimi dışarı attım. Alkolsüz diye belirtmeyi unutmuş olmalıydım. Uzun zamandır içmediğimden bir kadeh bile beni sarhoş etmeye yetmişti.
Temiz hava iyi gelir ümidiyle dışarı çıkmıştım. Vale arabamı getirmek için hareketlendi ancak onu durdurdum. "Alkollüyüm, kullanamam. Bana taksi çağırabilir misin?" Vale başını sallayarak benden uzaklaştı. Arabayı almak üzere yarın yine gelecektim.
Başımın dönmesi gözlerimin önünü kararttığında oturacak bir yer aradım. Elbette yoktu.
"İyi misiniz hanımefendi?" sese doğru başımı çevirdim. Gözlerim yuvalarından çıkmış olabilirdi. Ani tepki vermemek için kendimi zorlamıştım ancak mümkün değildi. Demir tam karşımda duruyordu.
Sesimin titremeyeceğini ümit ederek konuştum. "Başım döndü biraz. İyiyim." Demir inanılmaz yakışıklı bir adamdı. Fotoğraflarda gözükenden katbekat fazlaydı.
Üzerinde siyah pantolonu, siyah boyunlu kazağı vardı. Siyah deri botlarını pantolonun üzerine çekmişti. Saçları hafif dağınık, kolundaki ben bir ev parasıyım diye bağıran saatiyle nefes kesici gözüküyordu.
"Alkollü müsünüz? Taksi çağırdılar mı sizin için?" Çok kibardı. Konuşması sadece iyi bir mekan sahibi olduğundan kaynaklanıyordu emindim. Herhangi bir şekilde gözü dekolteme ya da bacaklarıma kaymamıştı. Sadece gözlerime bakıyordu.
Kendimi gülümserken buldum. "Çağırdılar, teşekkür ederim."
Dudağının kenarı hafifçe kenara kaydı. "Güzel performanstı."
Demir'in görmeyeceğini umarak şarkı söylemiştim. Ancak öylesine şanslıydım ki Demir belli ki tam o anda gelmişti.
"Teşekkür ederim." dedim. Ardından anlamsız bir sessizlik oldu. Hoş ne konuşacaktık ki? Adam benim kim olduğumu bile bilmiyordu.
Neyseki taksi tam zamanında gelip beni bu anlamsız durumdan kurtardı. "Yine gelin, iyi geceler." Demir son derece centilmen biri olduğunu göstererek kapımı açıp oturmama yardım etti.
"İyi geceler." derken sesimin sarhoşluktan mı yoksa açtığı kapıdan geçerken burnuma dolan kokusundan mı böyle çıkıyordu bilmiyordum. Utanmasam eriyip yere damlayacaktım.
Demir kapımı kapatıp içeri geçerken ben taksiye adresi vermiş, Demir'in arkasından bakakalmıştım.
Yolun yarısında telefonum mesaj sesiyle çınladı.
Demir: Çok güzeldin. Sesin de en az senin kadar güzelmiş. :)
Gece: Ne? Anlamadım sen biriyle mi karıştırdın beni?
Demir: Hani ben senin numaranı erkek arkadaşının telefonundan almıştım ya.
Gece: Evet?
Demir: Orda fotoğrafın gözüküyordu. ;) 🍷🍷🍷 |
0% |