@mefmera
|
☂️ "Ankara'da bu son gecem, bir daha hiç dönmeyecem. Merak etme beni deli, keriz miyim üzülecem."
"Açelya ne olur sus artık." bir yandan hüzünlü bir şekilde bavulumu hazırlama çabasındaydım. Bir de bu hanfendi gelmiş başımda Ankara havaları söylüyordu.
"Aman be! Siz sanattan ne anlarsınız?" tripli tripli odamdan çıktı.
Bütün aile bizim evde toplanmışlardı. Aytekin'i hastaneden çıkardığımız gün Alparslanlarda kalmıştık. Aytekin kendini yalnız hissetmesin diye annemden rica etmiştim. Fulya ile aralarında pek samimiyet yoktu. Hoş bizim de samimi olduğumuz söylenemezdi. Ancak yine de ikimiz de elimizden geldiğince destek olmaya çalışmıştık.
Neticede, her şeyi bir yana bırakırsak bu adam bizim abimizdi. Annemiz ayrı olsa da aynı babadan olmuştuk.
Sabah Ankara'ya gidecektik. Bavul hazırlamam son dakikaya kalmıştı. İzmir'de yaşadığım için, kışlık kıyafetlerim yoktu. Dünkü alışverişte halletmiştik ama yine de çok sayılmazdı. Artık Ankara'da bir işe girecek, üzerime bir şeyler alacaktım.
"Duyduğuma göre güzelimin canı sıkılıyormuş?" Alparslan içeri girdiğinde bakışlarım hemen aşk tonuna bürünmüştü bile.
"Sevdiceğim!" koşarak boynuna sarıldığımda gülerek kollarını belime doladı.
"Akşam yürüyüşüne çıkalım mı? Sana göstermek istediğim bir şey var?" başımı salladım hızla.
"İnanılmaz güzel olur biliyor musun?" güldü ve burnuma hafifçe vurarak konuştu.
"Hazırlan o zaman."
Üzerime baktım. Siyah pantolon, siyah tişört üzerinde bordo kapşonlum vardı. Alparslan'dan çaldığım kapşonlu. "Hazırım zaten." Alparslan'ın koluna girdim.
İçeri geçtik. Annemler ve Orhan babam çay içiyor, gülerek sohbet ediyorlardı. "Anne." Alparslan konuştuğunda annelerin ikisi de başını çevirdi. Güldüm. Bu duruma alışmak biraz zor geliyordu galiba.
"Müsaden varsa Mahperi'yle biraz dolaşacağız." Annem hayran hayran baktı Alparslan'a. Bazen benden çok damadını seviyormuş gibi geliyordu.
"Tabi oğlum tabi." İzni koparınca sakin adımlarla dışarı çıktık. Ancak dışarı çıktığımız an koşarak Alparslan'ın arabasının önünde durdum.
"Yavaş güzelim, ne bu acele?" diyen Alparslan gülüyordu.
"Sana bir şey göstereceğim dedin, merak ettim." dedim masumca ve arabaya oturdum. Alparslan da yerini aldığında yolculuğumuz başladı.
İçim biraz buruktu. Gideceğim için üzülüyordum aslında. Keşke İzmir'de bir yer kazansaydım diye düşünüyordum. Kabul belki sık sık beni görmeye gelecekti. Ancak onun da bir işi vardı. Eskisi gibi günübirlik görüşebileceğimizi sanmıyordum.
"Yine astın mı sen o gül yüzünü?" dudaklarımı büzerek bakışlarımı ona çevirdim.
"Ne yapayım sevgilim? Moralim bozuluyor işte." başını yoldan çevirmeden, elimi eline alıp öptü. Şöyle ufak tefek hareketler bile ne kadar karizmatik gösteriyordu onu.
"Torpidoda ruhsat var. Onu verir misin hayatım?" Dalgınca torpidoyu açtım. Karşıma, küçük bir kalpli kutu çıktı.
"Alparslan?" Alparslan sinsice gülümsedi. Heyecanla kutuyu çıkardım. İçini açtığımda; kalp şekilli minik çikolatalarla, küçük renkli drajelerle kaplı olduğunu gördüm. Çikolataları elimle karıştırırken alttaki kağıtları açığa çıkarmış oldum.
"Bunlar ne?" dedim heyecanla. Kağıtlardan bir tanesini çıkarıp içini açtım. İçinde Alparslan'la bir fotoğrafımız vardı.
Başka bir kağıdı aldığımda Alparslan beni durdurdu. "Her güne bir kağıt. Beni özledikçe bir tane çıkaracaksın." kıkırdadım.
"Sen ne güzel bir adamsın ya?" derken aşık aşık ona bakıyordum. Elimi yeniden eline aldı ve öptü. Ard arda birkaç öpücük bıraktı. Bunu hep yapıyordu.
"Peki, çikolatalar için de aynısı geçerli mi?" güldü.
"Değil güzelim. İstersen biraz daha alırız." bu kez elini alıp ben öptüm. Bu adama, benim için bir şeyler hazırlayan şu ellere bayılıyordum.
Dikkatimi kutudan çekip yola çevirdim. Biraz ıssız bir yoldan gidiyorduk. Buraları pek bilmiyordum. Açıkçası umrumda değildi. Alparslan'la başbaşa kalmak için her yere giderdim.
Alparslan biraz daha ilerledikten sonra arabayı durdurdu. "İn bakalım." merakla arabadan indim ve etrafımı inceledim.
Etrafımız ormanlık alana benziyordu ancak tam anlamıyla balta girmemiş bir orman değildi. Aksine, etraftaki ağaçlar seyrek bir şekilde duruyordu. Dalgaların sesi kulağıma çarptığında, bayıldığım denizi de görmüş oldum. Ağaçların tam karşısında bir yerdeydi.
"Neresi burası sevgilim?" dedim merakla. Ancak etrafımı izlemeye devam ediyordum. Biraz ilerleyerek denizin kenarında durdum. Etrafta yazlık tipli birkaç ev de duruyordu. Tabeladan anladığım kadarıyla bir sonraki sokak siteye çıkıyordu.
"Burası bizim evimiz." Alparslan konuştuğunda şaşkınlıkla ona baktım.
"Nasıl yani?" Alparslan gülümsedi ve bana arkadan sarıldı. Sırtım, göğsüne değiyordu.
"Arkamızda yemyeşil, önümüzde masmavi bir manzara. Gerçi, benim manzaram hep ay perisi kalacak." Kıkırdadım, boynumdan öptüğünde utanarak dinlemeye devam ettim. "Evimizi buraya yaptıralım istiyorum sevgilim. Şehrin gürültüsünden uzakta, sakin bir yer olsun. Denizi de ağaçları da çok seversin biliyorum. Hem burda bir sürü kedi köpek de besleriz." Belime sardığı kollarından destek alarak yüzümü ona çevirdim.
"Alparslan, sevgilim. Burası inanılmaz güzel bir yer. Bu kadar mükemmel olmak zorunda mısın?" Alparslan alnımdan öptü.
"Beğeneceğini biliyordum birtanem. Sen babama nasıl bir yer istediğini anlatırsın, o da çizer. Önümüzde uzun bir zaman var. Biz evlenene kadar her şey hazır olmuş olur. Dilediğin gibi yapacaksın her şeyi." ellerimi çırptım ve sanki bir çocukmuş gibi koşturarak etrafı izlemeye başladım.
Her şey çok güzeldi. Hayalimde çoktan bir şeyler canlanmıştı bile. Denizin sakin sesi, ağaçların mis gibi kokusu, Alparslan'ın elleri... Ben böyle bir hayatı hayal bile edemezken, Rabbim onu karşıma çıkarmıştı. Hani bazı anlar olur ya, o andan öncesini yaşanmış kabul etmezsin. İşte öyleydi, ben Alparslan'dan önceki hayatımı yaşanmış kabul etmiyordum. ☂️ |
0% |