Yeni Üyelik
40.
Bölüm
@mefmera

☂️

Aylar sonra kendi yatağımda uyanmanın keyfi bambaşkaydı. Uyanır uyanmaz ilk işim, her zaman yaptığım gibi Alparslan'a mesaj atmaktı.

 

#Mahperi: Günaydın aslan poğaçası.

 

#Aslan Parçası: Jjsbdnsb Günaydın güzelim. Erkencisin.

 

#Mahperi: Saat 12 Alparslan. Kafa mı buluyorsun benimle?

 

#Aslan Parçası: Hıhı. Sinirlenince çok seksi oluyorsun.

 

#Mahperi: *Günah yazılı sticker*

 

#Aslan Parçası: *Hayrı yazılı sticker*

 

#Mahperi: Nxbnsbd

#Mahperi: Neyse sevdiceğim, Fulya çağırıyor. Sözü için elbise bakmaya gidiyoruz.

 

#Aslan Parçası: İşin bittiğinde haber ver, babama uğrayalım. Dikkat edin, seni çok seviyorum.

 

#Mahperi: Ben de seni çok seviyorum.

 

"Geldim be bağırma artık." Telefonu istemeye istemeye yerine bıraktıktan sonra odadan çıktım. Fulya üzerimdeki pijamaları görünce dehşetle bana baktı.

 

"Hazır değil misin sen daha?" Sırıtarak yanından geçtim ve mutfağa girdim. Emre ve annem oturmuş kahvaltı ediyorlardı. Alparslan bu kadar sık gelmiyordu eve.

 

Masaya geçip hızlıca bir şeyler atıştırdım. Fulya sayesinde boğazıma dizilmişti lokmalar. Daha fazla ateş eden bakışlarına dayanamayıp üzerimi giyinmeye gittim. Kısa sürede hazırlandığımı bildiği halde bana kızıyordu. Kendisi sabah 6'da kalkmış anca hazırlanmıştı oysaki.

 

Evden çıkıp Emre'nin arabasına bindik. Alışveriş merkezine geldiğimizde Fulya heyecanla arabadan indi. Emre arkasından aşık aşık ona bakarken kendimi Açelya gibi hissetmiştim. Kendi kendime gülerek Fulya'nın peşinden gittim.

 

İstemesi ve sözü birlikte olacaktı. Bu yüzden abiye tercih edecekti. Birkaç mağaza gezdik, onlarca kıyafet denedik. Hazır gelmişken ben de kendime elbise alacaktım.

 

Fulya giydiği hiçbir şeyi beğenmemişti. Gözüm zümrüt yeşili bir elbiseye kaydı. Elbisenin omuzları düşüktü ve balık modeldeydi. Hafif bir kuyruğu vardı ama sonuçta bu onun için özel bir gündü. Abartılı giyinmesi kadar doğal bir şey var mıydı?

 

Elbiseyi alarak Fulya'ya götürdüm. Fulya da benim gibi elbiseyi çok beğendi ve hemen denedi. Nihayet bu elbise de karar kılmıştık. Ayakkabısını ve aksesuarlarını seçerken Alparslan'a gelmesi için mesaj atmıştım. İşimiz bittiğinde Alparslan çoktan gelmişti. Çok şükür sevdiceğimi görmenin sevinciyle koşarak ona sarıldım. Fulya ve Emre'yle vedalaşıp Alparslan'ın arabasına yöneldik.

 

"Sen de aldın mı bir şeyler meleğim?" poşetteki lila elbiseyi çıkardım. Alparslan yanağımdan makas alarak arabayı çalıştırdı.

 

"Babam ofiste bizi bekliyor. Biraz acele etmemiz lazım ama. Çünkü seninle başka bir yere gideceğiz." Radyodan müzik açmaya çalışırken merakla Alparslan'a baktım.

 

"Nereye gidiyoruz?" Alparslan gülümsedi. Bu gülüşü biliyordum. Ne kadar ısrar etsem de söylemeyecekti.

 

Orhan babamın ofisine geldiğimizde heyecanım en üst safhaya çıkmıştı. Alparslan elimi tutarak beni ofise yönlendirdi. Sekreter kız gülümseyerek bizi karşıladı ve bizi Orhan babamın odasına götürdü.

 

"Hoşgeldin kızım." gülümsedim ve ona sarıldım. Oğlundan önce beni düşünüyor olmasını çok seviyordum.

 

"Hoşbulduk babacım. Meşgul etmedik inşallah seni." Orhan babam oturdu. Biz de masanın önündeki yerimizi aldık.

 

"Estağfurullah. Güzel gelinimin istekleri benim için daha önemli." tebessüm ettim. Orhan babam bilgisayarı bana çevirerek birkaç çizim gösterdi.

 

"Bunlar Alparslan'ın temel olarak söylediği şeyler. Evin iki katlı olmasını istedi. Seninle de diğer detayları konuşalım." Alparslan'a baktığım an bana göz kırptı. İki katlı, kocaman bahçeli ve deniz manzaralı bir evimiz olacaktı.

 

"Denize bakan tarafında kocaman bir balkon olsa olur mu?" Babam güldü. "Merak etme kızım Alparslan onu da söyledi. Terasa benzeyen bir balkon yapalım derim. Çatısı ve büyük camekanları olsun. Böylece kışın da çıkabilirsiniz."

 

Böylece detayları konuşmaya başladık. Ben anlattım, Orhan babam bilgisayar üzerinden çizerek gösterdi. Sonunda tüm detayları bitirmiştik. Bahçeye yapacağımız kulübeyi bile konuşmuştuk. Geriye kalan tek şey evin yapımını beklemek ve içini mobilyalarla doldurmaktı.

 

"Ben yine ara ara sana fotoğraf atarım kızım. Beğenmediğin bir şey olursa değiştiririz." ayaklandı. Orhan babama sarıldım. "Teşekkür ederim baba." Orhan babam gülümsedi. "Rica ederim evladım ne demek."

 

Ofisten ayrıldık. "Çok mu sevindin?"

 

"Hı?" başımı karşıdan alarak Alparslan'a çevirdim. Beni kolunun altına alarak yürümeye devam etti. "Yüzündeki gülümseme bir an olsun geçmedi. Çok mu sevindin diyorum?" kıkırdadım.

 

"Hem de nasıl sevindim! Şimdiden kafamda canlanıyor. Mesela o kocaman balkonda seninle yapacağımız dedikodular. Mutfağımızda sana pişirip zorla yedireceğim ilginç yemekler." güldü.

 

"Benim kafamda da canlanıyor bir şeyler. Yatak odamızda yapacağımız- Ah!" Lafını bitirmesine izin vermeden dirseğimi karnına geçirdim. Cümlesi inlemesiyle kesilmişti. İyice sapıtıyordu bu çocuk.

 

Alparslan kahkaha attı. "Yastık savaşları diyecektim. Niye utandın ki sen?" sinirle ona bakıyordum. O ise bu halimi görünce daha çok gülmeye başladı. En sonunda dayanamayıp ben de güldüm.

 

Arabasına geçip yola çıktık. "Şimdiden söylüyorum, gidene kadar neresi olduğunu söylemeyeceğim ısrar etme. Ayrıca annenin haberi de izni de var." Omzumu silktim. Radyodan müzik açtım; hafif kararan havanın, çalan müziğin ve akıp giden yolların güzelliğine bıraktım kendimi.

 

☂️

 

"Ay perisi, uyan hadi." Gözlerimi ovuşturarak yerimde doğruldum. Hava çoktan kararmıştı.

 

"Geldik güzelim, inelim hadi." esnemeye devam ederken arabadan inmiştim. Etraf epey karanlıktı. Ancak dalga seslerini duyuyordum.

 

"Acaba yine neyin peşindesin?" Alparslan elimi tuttu ve karanlıkta ilerlememe yardımcı oldu. Şimdilik gözüken tek ışık ay ışığıydı. Alparslan cevap vermemişti, biraz ilerledikten sonra cılızca yanan bir ışık çarptı gözüme.

 

Kocaman çadırın etrafı şamdanlarla kaplıydı. Denizin kıyısındaydık. "Alparslan." kollarımı boynuna doladım.

 

"Neresi burası sevgilim?" çadıra doğru ilerlerken sordum.

 

"Pırnarlı adası. İki gün burada kamp yapacağız seninle." Gözlerimi kocaman açarak ona baktım.

 

"Ne! Harbi mi?" Güldü.

 

"Bu kadar güzel olmana dayanmak çok zor." gülümsedim ve ona bir kez daha sarıldım. Alnımdan öptü. Daha sonra ayrıldık ve çadırın içine girdik. Ne ara hazırlamıştı bilmiyordum ama burası adeta ev gibiydi.

 

"Ortam fazla romantik olduğundan akşam yemeğinde mangal yiyeceğiz." güldüm ve dışarı çıkan Alparslan'ın peşinden gittim. Köşedeki odunları kuru tarafa çekerek bir ateş yaktı.

 

"Bagajdan malzemeleri almayı unuttum. Alıp geliyorum hemen. Korkmazsın değil mi?" Ateşin dibine oturdum.

 

"Yok artık Alparslan. Çocuk muyum ben?" Alparslan eğilerek saçlarımdan öptü ve koşar adımlarla arabaya yürüdü. Arkasından iç çekerek baktım. Aşıktım bu adama.

 

Alparslan kısa sürede geri döndü. Elinde bir sürü poşet vardı. "Ne ara aldın bunları?" Malzemeleri çıkarmasında ona yardımcı olmaya başladım.

 

"Sadece eğlenmene bak sen yavrum. Gerisini sevgiline bırak." Güldüm. Alparslan taşınabilir buzluktan etleri çıkardı. Bozulmaması için koymuştu muhtemelen.

 

"Mahperi, içerden kap getirir misin etleri soslayalım?" başımı salladım ve çadıra yöneldim. İşe yarayacak kap, bıçak ve kaşıklardan birkaç adet alarak döndüm.

 

Sos malzemelerini kabın içerisine koyan Alparslan ustaca eti soslarken ben hayranlıkla ona bakıyordum. Hayır, zaten yakışıklıydı. Bir de elinden her iş geliyordu ya iyice deli oluyordum.

 

Bana iş yaptırmamaya yemin etmiş gibi elimi neye uzatsam kendine çekiyordu. Ayağa kalktım, Alparslan'ın arkasından kollarımı dolayarak ona sarıldım. "Yapamadığın bir şey var mı?" derken Alparslan'ın boynundan öptüm.

 

Alparslan derin bir nefes verdi. "Yapmak isteyip de maalesef yapamadığım bir şeyler var." Anlamayarak ona baktım. Ancak devam etmedi.

 

Etleri tele koyarak ateşin üzerine bıraktı ve beni dikkatlice tutarak önüne oturttu. "Şu ışığın altında ne kadar güzel gözüktüğünü bir görsen keşke." gülümseyerek burnunun ucundan öptüm. Geri çekildiğimde aynını bana yaptı. Kıkırdadım.

 

"Nerden aklına geldi bu kamp işi?" Eli saçlarımda geziniyordu.

 

"Başbaşa kalmayı özledim seninle. Hem bol bol denize girersin burda." dudağımı büzdüm. Alparslan bu fırsatı kaçırmadı ve dudağıma bir öpücük bıraktı.

 

"Yanıma bir şey almadım ki ben?" Alparslan beni kendine biraz daha çekti.

 

"Fulya'ya söylemiştim, o halletti sen merak etme." gözlerimi kırpıştırarak ona bakmaya başladım. Ya ortam çok sıcaktı ya da Alparslan'ın ses tonu ateşler içindeymişim gibi hissettiriyordu.

 

"Alparslan." bakışı değişmedi. Sanki dünyanın en güzel manzarası benmişim gibi hayranlıkla bakıyordu bana. Dayanamadım, "Öpsene beni." dedim fısıltıyla.

 

Alparslan usulca bana yaklaşarak dudaklarımızı birleştirdi. Öpüşü tutkulu bir hal alırken kendimi kum zeminde uzanırken buldum. Alparslan üzerimdeydi ancak ağırlığını üzerime vermiyordu. Ellerim ensesini buldu ve saçlarıyla oynamaya başladım. Alparslan'ın eli yanağımı okşarken beni öpmeye devam ediyordu.

 

O kadar tutkuluydu ki ağzımdan çıkan inlemeye engel olamadım. Alparslan bunun üzerine irkilerek geri çekildi. "Güzelim, devam edersem duramam."

 

İstiyordum ancak korkuyordum da aynı zamanda. "Durma o zaman." dedim titrekçe. Alparslan alnımdan öptü.

 

"Şimdi değil meleğim. Hak ettiğin bu değil." Alparslan bir kez daha alnımdan öpüp kalktı. Sonra hiçbir şey olmamış gibi etlerin başına döndü. Ancak derin derin nefesler aldığını görüyordum.

 

Olanların etkisini azaltmak için yemek pişene kadar Alparslan'a yanaşmadım. Benim için getirdiği kıyafetlerden üzerime rahat bir şeyler geçirdim ve Alparslan çağırdığında derin bir nefes alarak yanına gittim. Sofrayı hazırlamıştı bile.

 

"Niye bir şey yapmama izin vermiyorsun?" Alparslan et koyduğu tabağı önüme bırakırken bana gülümsedi.

 

"Zaten benim için çok şey yapıyorsun." gözlerimi devirdim. Etimden bir parça ısırdım ve konuştum. "Ne yapıyorum sanki?"

 

Alparslan gülümsedi, elindeki etten bir parça kopardı ve bana uzattı. "Gülümsüyorsun. Beni ayakta tutan, bir şeyler yapmaya güç bulduran şey de o gülümsemen işte. Daha ne yapacaksın?" gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Böyle aniden bir şeyler söylüyor bir şeyler yapıyordu ya ben kendimden geçiyordum.

 

Yemeklerimizi afiyetle bitirip, Alparslan'ın getirdiği semaverde çay demleyip içtik. Saat gece yarısına geliyorken ben esnemeye başladım. "Uykusu mu gelmiş benim balımın?" dudaklarımı büzerek çocuk gibi başımı salladım. "Hıhı."

 

"Kurban olurum sana kadın. Gel uyuyalım artık." Gülümsedim. Ayaklanmak üzereydim ki Alparslan beni şaşırtarak kucağına aldı. Çığlığıma engel olamadım.

 

Ona ne yapıyorsun dercesine baktım. "Bebekler böyle taşınır bilmiyor muydun?" kıkırdayarak kollarımı boynuna doladım.

 

Alparslan beni bir bebekmişim gibi yatağa yatırdı ve üzerimi örttü. Ardından sorarcasına bana baktı. Gülümseyerek yana kaydım. Böylece Alparslan da yanıma yattı. Beni göğsüne çekerek alnıma bir öpücük kondurdu.

 

"Seni çok seviyorum sevgilim, iyi geceler."

 

"Ben de seni çok seviyorum güzeller güzelim."

 

☂️

 

Cıvıl cıvıl kuş sesleri, kıyıya vuran dalgaların huzurlu sesleri ile birleşti ve beni sıcacık kollardan ayırdı. Gözlerimi böyle bir güne açmak gerçekten bambaşka bir şeydi. Alparslan bebek gibi uyuyordu. Yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bıraktıktan sonra dikkatle yataktan kalktım. Kahvaltı için ne yapabileceğime bakarken semaveri çoktan yakmıştım. Hep o mu benim için uğraşacaktı.

 

Durumun elverdiği kadarıyla kahvaltı hazırlamaya çalıştım. Alparslan'ı kaldırmak için ayağa kalkmıştım ki çadırın önüne oturmuş beni izlediğini gördüm. İrkilerek ona baktım. "Niye uyandım demiyorsun? Korkuttun beni."

 

Alparslan ayaklandı ve sofraya geldi. "Sahnede en sevdiğim hatun vardı. Ne yapayım?" güldüm ve çayları doldurarak sofraya oturdum.

 

"Bu saatte kalkabilmem için böyle bir yere ihtiyacım varmış meğer." Saat henüz 9'a geliyordu. Benim rekorum olabilirdi şayet.

 

"Kollarında güzelce dinlendim demiyorsun da." Gözlerimi kıstım. "Haklısın, onun etkisi daha büyük." Yanağımdan bir makas aldı ve çayını içmeye devam etti.

 

"Alparslan, su soğuk mudur?" Alparslan sırıttı. "Ne bu acele yavrum, sonra gireriz." Dudağımı büzdüm. Bu harekete dayanamadığını biliyordum.

 

"O zaman şimdi giyinelim. Biraz dolaşalım, geri dönünce gireriz olmaz mı? Hem incir de toplarız." el çırparak ayağa kalktım. "Ay süper olur." onu beklemeden çadıra koştum. Fulya benim için kırmızı bikinimi ve siyah pareomu koymuştu. Üzerimi giyinerek yeniden Alparslan'a döndüm.

 

"Hazırım ben." Alparslan ayaklandı. Altında şort üzerinde tişört vardı. Giyinmek için uğraşmadı ve biz adayı gezmeye başladık.

 

Bir süre gezip biraz incir topladıktan sonra yeniden çadırımızın olduğu yere döndük. Alparslan'ı beklemeden, pareomu çıkartarak suya koştum. Alparslan gülerek arkamdan geldiğinde ben çoktan sırılsıklam olmuştum. "Oh be, dünya varmış." dediğimde Alparslan güldü.

 

Yarım saat kadar yüzdük. Güneş tepeye çıktığında yanmaktan korkarak denizden çıktık. Burda su yoktu. O yüzden mecburen tuzlu saçlarla dolaşacaktım.

 

Çadıra geçtik. Güneş artık etkisini yitirene dek çadırda kaldık. Bir ara uykuya dalacağımı hissetmiştim ki Alparslan konuştu. "Balık tutmak ister misin?"

 

"Bilmem ki? Hiç tutmadım daha önce. Becerebilir miyim dersin?" Alparslan alnımdan öptü.

 

"Senin yapamayacağın hiçbir şey yok." gülümsedim ve başımla onayladım onu. Alparslan oltaları aldıktan sonra elimden tuttu ve denizin kıyısına geldik.

 

Alparslan oltayı elime verdi ve arkaya geçti. Bana nasıl atacağımı nasıl çekeceğimi anlatıyordu ama benim umrumda değildi. Zira aramızdaki kuş uçmayacak mesafe aklımı başımdan alıyordu.

 

Alparslan da öyle hissediyor olmalıydı. Nefes alışverişleri hızlanmıştı. Birbirimize bu kadar yakınken bana dokunmuyor oluşu hem üzüyor hem mutlu ediyordu.

 

"Mahperi." bana ismimle seslendiği nadir anlardandı. Oltayı bıraktım. Balık falan umrumda değildi. Yavaşça arkamı döndüm. Cesur olmalıydım. Alparslan'ı istiyorsam ona ben adım atmalıydım.

 

Nitekim öyle yaptım. Kollarımı boynuna doladım ve dudaklarımızı birleştirdim. Karşılık vermesi uzun sürmedi. Ne kadar öyle durduk bilmiyorum ama nefesim kesildiğinde geri çekilmek zorunda kaldım.

 

"Zaman biz burdayken dursun, bu an hiç bitmesin istiyorum." Alparslan alnımdan öptü.

 

"Sensizken geçmeyen zaman seninleyken su gibi akıyor sanki. Ne olacak böyle ay perisi. Nasıl bekleyeceğim 4 yıl boyunca." başımı boynuna gömdüm.

 

"Sana bir şey söyleyeceğim." Merakla bana baktı. "İznin bittiğinde ben de seninle birlikte Ankara'ya döneceğim." şaşırdı, devam etmemi bekledi. "Anneme yaz okuluna kayıt olduğumu söyledim. Ne yapayım Alparslan, sensiz bir gün bile nefes almak istemiyorum ben." Alparslan bana sarıldı.

 

"Duyduğum en güzel ikinci şey." kıkırdadım. "İlki neydi." Beni öptü ve cevap verdi. "Evet seninle evlenirim dediğin kısım." kıkırdadım ve sımsıkı sarıldım ona.

 

"Seni çok seviyorum, biliyorsun değil mi?"

 

"Bu da başıma gelen en güzel şey. Ben de seni seviyorum ay perisi."

☂️

Loading...
0%