Yeni Üyelik
45.
Bölüm
@mefmera

☂️

Başımın ucunda yanıp sönen beyaz bir ışık, etrafta ne olduğunu anlayamadığım uğultular. Neredeydim, ne yapıyordum? Neydi bu canımı bu kadar yakan şey?

 

Sesler yavaş yavaş netlik kazanmaya başladı ancak gözümü açmakta hala zorlanıyordum. Ağzım kurumuştu. Biraz su içmeliydim belki de ama kolumu kaldırmaya bile dermanım yoktu.

 

"Mahperi, beni duyabiliyor musun?" başımı salladığımı hayal ettim. Gözlerimi usulca açtım ancak ışık canımı acıtıyordu. Yine de yanımdakinin bir doktor olduğunu anlayabilmiştim.

 

Buna bağlıymış gibi olan biten her şey bir bir canlanmaya başladı aklımda. Hastanedeydim, iyileşmiş miydim? Alparslan yine aynı acıyla sınanmayacak mıydı yani?

 

Gözlerim ışığa alıştı. Başımdaki doktor birkaç kontrol yaptı. Ardından bana gülümsedi. "Çok iyisin Mahperi. Hayati tehlikeyi atlattın. Yine de birkaç gün müşahede altında tutacağız seni." ardından hemşireye birkaç talimat verdikten sonra odadan çıktı.

 

Hemşire kolumdaki serumu yenilerken, çatallı sesimle güç bela konuştum. "Birazcık su alabilir miyim?" hemşire gülümseyerek başını salladı ve dışarı çıktı.

 

O yeniden gelene kadar ben çoktan zihnimi toparlamıştım. Hemşire elindeki suyu bana uzattığında fısıltı ile karışık bir teşekkür ettim.

 

Birkaç dakika sonrasında ise beni yoğun bakım odasından çıkarıp normal odaya almışlardı. İşte o sırada görmüştüm. Kapıda beni endişeyle, ağlamaktan kızarmış gözleri ile bekleyen insanları görmüştüm. Ancak neden Alparslan yoktu aralarında? Yoksa kendine bir zarar mı vermişti?

 

Beni normal odaya aldılar ve ardından odadan çıktılar. Çok geçmeden içeri annemle Fulya girdi.

 

"Ah benim güzel kuzum." annemin ağlaması içimi sızlatıyordu. Yanıma çökerek elimi öpmeye başladı.

 

"Annem, ağlama artık. İyiyim ben." Fulya'nın da annemden bir farkı yoktu. Gülümseyerek ona baktım. Gözlerindeki yaşları silerek bana gülümsedi.

 

Bir süre yanımda kaldıktan sonra odayı terk etmek üzere ayaklandılar. "Anne?"

 

Annem telaşla arkasına döndü. "Ne oldu güzel kızım?"

 

"Alparslan nerede anne? İyi mi?" annem elini kalbinin üzerine koyarak derin bir nefes verdi.

 

"Geliyor kızım. Biraz daha dinlen sen. Uyandığında burda olur." başımı salladım ve gözlerimi kapatarak uyumaya çalıştım.

 

Ne ara uykuya dalmıştım bilmiyorum. Ancak beni uyandıran yüzüme dokunan yumuşak dudaklardı. Gözlerimi açtığımda bana aşkla bakan Alparslan'ı bir adım uzağımda gördüm.

 

"Güzelim." uyandığımı gördüğünde gülümseyerek geri çekildi. Onun da gözleri kıpkırmızı olmuştu.

 

"Neredeydin sevgilim? Sana bir şey oldu sandım." Alparslan elimi sıkı sıkı tutuyor, arada bir öpüyordu.

 

"Beni düşünme. Hiçbir şey düşünme. Bir an önce iyileş ki evimize gidelim güzel gözlüm."

 

"Saat kaç? Benim hala çok uykum var." derken esnedim. Alparslan hızlı bir şekilde dudağıma bir öpücük bıraktı.

 

"Uyu meleğim. Ben burdayım. Bundan sonra yanından bir saniye olsun ayrılamam." dikkatli bir şekilde, yatağın sağ tarafına kaydım. Ardından elimi sol tarafa vurarak konuştum.

 

"Yanıma gelir misin? Çok özledim ben seni." Alparslan kafası karışmış gözüküyordu.

 

"Bilmiyorum ki. Ya bir yerini acıtırsam." gülümsedim.

 

"Senin verdiğin acı benim şifam olur. Gel hadi." onun da uykusuz olduğu gözlerini zar zor açık tutuşundan belliydi. Aslında uykum falan yoktu. Zaten yeterince uyumuştum. Asıl amacım onun biraz uyumasını sağlamaktı.

 

Alparslan dayanamadı ve yanıma uzandı. Başımı göğsüne yasladım. Saçlarıma sayısız öpücük bıraktı. "Affet beni güzelim."

 

Parmağımla göğsünde daireler çiziyordum. "Ne için affedeceğim seni?"

 

"Biliyorsun ay perisi. Seni bu hale getiren benim. Seni koruması gereken benken sana zarar gelmesine sebep oldum." canını acıtmayacak şekilde göğsüne bir çimdik attım.

 

"Saçmalıyorsun, nereden bilebilirdin böyle bir şey olacağını? Lütfen bu düşünceleri kafandan at, kendini de beni de üzme."

 

Göğsündeki elimi alarak kocaman öptü. "Tamam bebeğim, üzülme. Şimdi burda yanımdasın ya, o her şeye bedel." sesi mırıldanmaya dönmeye başlamıştı. Çok geçmeden sessizlik kapladı odayı. Alparslan uyumuştu.

 

Onu o kadar özlemiştim ki. Sanki yıllardır bu yataktaymışım, onu yıllardır görmemişim gibi hissediyordum. O uyurken onu izlemeye başladım. Elimi yeni yeni çıkan sakallarının üzerinde gezdirdim usulca. Baş parmağımla dudağında bir gezintiye çıktım. Neredeyse kaşlarına değecek kirpiklerini okşadım usul usul. O kadar güzeldi ki onu izlemeye doyamazdınız.

 

Başımı yeniden ait olduğum yere, göğsüne yasladım. Gözlerimi kapatıp kendimi onun verdiği huzura bıraktım. Biraz uyuyabilirdim belki. Böylece çabucak sabah olur, Alparslan'ın güzel yüzüne doya doya bakabilirdim.

 

♠️♠️♠️

 

Burnuma dolan sıcacık çorba kokusuyla birlikte karnımın gurultusunu hissettim. Gözlerimi ovuşturarak yataktan doğrulmaya çalıştım. Çoktan, güven veren bir çift el bana destek vermek için yaklaşmıştı. Alparslan gülümseyerek bana bakıyordu.

 

Annem, Fulya ve Aytekin de koltuklara oturmuş beni izliyorlardı. "Günlerdir bir şey yemedin. Sana en sevdiğin çorbadan aldım." Alparslan'a bakarken gözlerimden aşk fırlıyor olabilirdi belki de. Her koşulda beni düşünüyor olmasına bayılıyordum.

 

"Çok teşekkür ederim Alparslan." dedim mahcupça.

 

Kaşlarını çattı. "Yine saçmalama perileri gelmiş sana." kıkırdadım ve onun da yardımı ile birlikte arkama yaslandım. Tepsiyi önüne çekerek yanıma oturdu. Yoğurt çorbasından bir kaşık alarak üflemeye başladı. O mu yedirecekti?

 

Gülümsedim ve yemeğimi yedirmesine izin verdim. Büyük bir özenle, sanki küçük bir çocukmuşum gibi ağzım yanmasın diye üfleye üfleye yedirdi çorbayı. Yemek bittikten sonra ağzımı silmesine güldüm.

 

"Bebek miyim ben?" dedim kıkırdayarak.

 

Gülümsedi. Yüzündeki ciddi ifade nihayet bozulmuştu. Sanki dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi pür dikkat yedirmişti yemeği. "Evet, benim bebeğimsin." diyerek alnımdan öptü. Utanarak başımı çevirdim.

 

Aytekin'in gülümseyen yüzüyle çarpıştı bakışlarım. Göz kırpışına gülümseyerek karşılık verdim.

 

Bugün hastaneden taburcu olacaktım. Füsun annemle Orhan babam kalmak için çok ısrar etmişlerdi ama onları gitmeleri için ikna ettim. Açelya burada kalmıştı. Zaten bir aya kadar okul başlayacaktı.

 

Annem okul açılana kadar benimle kalacaktı. Ancak Fulya, Emre ve Aytekin bugün akşam İzmir'e dönüyorlardı.

 

Alparslan ile Aytekin odadan çıktığında annem üzerimi değiştirmem için yardımcı oldu. Nihayet bu hastane elbiselerinden kurtulmuştum. İç karartıcı hasta odasını da arkamda bıraktığımda nihayet rahatladım ve açık havanın tadını çıkardım.

 

Alparslan'ın kolunda arabaya doğru ilerledim. Alparslan anahtarı Aytekin'e verdi. Annem öne, ben ve Alparslan da arkaya oturduk. Fulya zaten Emre'nin arabası ile gidecekti.

 

Alparslan söylediği gibi bir an olsun yalnız bırakmıyordu beni. Şikayetçi değildim tabi ama buna alışırsam sonra çok özlerdim onu.

 

Arabadan indiğimizde Alparslan beni kucağına aldı. Küçük bir çığlık attım. "Ne yapıyorsun Alparslan?"

 

"O kadar merdiveni çıkmana izin mi verseydim? Asansörden de korkuyorsun ne yapayım?" annem gülerek bize baktıktan sonra önden önden ilerledi.

 

"Çok utandırıyorsun beni ama. Gelen geçen de bize bakıyor zaten."

 

"Umrumda bile değiller. Tek düşüncem senin iyi olman." kaçamayacağımın farkındaydım. Bu yüzden kollarımı boynuna sarıp anın tadını çıkarmaya karar verdim.

 

"Kilo mu aldın sen?" başımı gömdüğüm omzundan kaldırarak dehşetle ona baktım.

 

"Alparslan!" bakışımı görünce kahkaha atmaya başladı.

 

"Şaka yapıyorum be yavrum. 100 kilo da olsan başımın üstünde taşırım seni." gülerek omzuna vurdum.

 

Dairemin önüne geldiğimde Alparslan beni indirmek yerine içeri kadar taşıdı. Koltuğa oturup sırtımı yasladım. Nihayet yatmaktan başka bir aktivite yapıyordum.

 

"Biz de hazırlanalım artık. Hava kararmadan yola çıkalım." Emre ile Aytekin, Alparslan'ın dairesine geçtiler. Fulya'nın gitmek istemediği çok belliydi ama işi gereği gitmesi gerekiyordu.

 

Yanıma oturdu. "İstiyorsan kalayım balım. İş falan umrumda değil sen iyi ol yeter." gülümsedim.

 

"Tabiki de isterim kalmanı ama işinden olma. Sevdiğini biliyorum. Annem var hem, aklın kalmasın bende." bir süre daha oturduktan sonra vedalaştık ve üçü yola çıktılar.

 

Geldiğimden beri Gümüş bir an olsun inmemişti kucağımdan.

 

"Ben yemek hazırlayım da siz oturun baş başa." Annem mutfağa geçti. Alparslan ayaklandığında merakla ona baktım.

 

"Geliyorum birazdan meleğim." Alparslan annemin peşinden mutfağa girdi. Çok geçmeden bir elinde tepsi, kolunun arasında battaniye ile geri döndü.

 

"Balkona çıkalım mı biraz? Günlerdir hastane odasındasın. Biraz temiz hava alalım." gülümsedim. Her koşulda benim iyiliğimi düşünüyordu.

 

Balkona çıkıp yerdeki minderlere oturdum. Alparslan yanıma geçti ve battaniyeyi omuzlarımızın üzerine örttü. Beni göğsüne çekerek arkasına yaslandı.

 

Hava hafif serinlemeye başlamıştı artık. Alparslan tepsiyi önümüze çekti. "Sıcak çikolata demek." kupamı alarak bir yudum içtim. Gözlerimi kapatıp mırıldanarak çikolatanın tadını çıkardım.

 

"Mutluluk verir diye düşündüm." Alparslan'ın yanağından öptüm.

 

"Benim mutluluk kaynağım sensin, bilmiyor musun?" Saçlarımı okşamaya başladı usul usul.

 

"Çok korktum. Sana bir şey olacak diye çok korktum. Ya seni bir daha göremeseydim Mahperi? Yemin ederim bir saniye düşünmez gelirdim arkandan. Ne yaptın sen bana güzelim? Senden bir adım uzakta bile nefes almak zor geliyor bana. Yüzüne bakmadığım bir saniyede bile deli gibi özlüyorum seni. Nasıl bir aşktır bu?"

 

"Ben de çok korktum Alparslan. Seni arkamda bırakıp gitmekten çok korktum. Canının yanmasından çok korktum. Seni çok seviyorum. Hep dua ediyorum Allah'ım ayırmasın bizi diye."

 

"Amin birtanem. Rabbim iki cihanda da bizi birbirimize eş kılsın."

 

Dünyalara bedeldi onun bana olan sevgisi. Onu o kadar çok seviyordum ki onsuz kalma ihtimali bile deli gibi korkutuyordu beni. Başımı yeniden mis kokulu göğsüne yasladım. Gözlerimi kapatıp kendimi ona, dünyalara bedel aşkına bıraktım.

☂️

Loading...
0%