Yeni Üyelik
46.
Bölüm
@mefmera

☂️

"Ay perisi frene basacaksın gaza değil!" dudaklarımı büzerek ayağımın altındaki pedallara baktım.

 

"Bunların üstüne yazıp yapıştırsak ya? Hangisi gaz hangisi fren anlamıyorum ki ben." Alparslan kahkaha attı.

 

O kötü günün üzerinden tam bir ay geçmişti. Okul başlamıştı, annem artık İzmir'e dönmüştü. Alparslan'ın anlattığına göre Poyraz ve onu tutan adam müebbet hapis cezası almışlardı. Alparslan o gün hakkında konuşmayı yasaklamıştı. Yine de yanımdan bir an olsun ayrılmıyordu.

 

Neredeyse 1 aydır eve kapanmış, bu durumdan da oldukça sıkılmıştım. Bu halimi fark eden Alparslan bana araba sürmeyi öğretmeye karar vermişti.

 

Şimdilik trafiğe kapalı bir piknik alanını tercih etmiştik. "Önce böyle sürmeyi öğren. Sonra otomatik vites arabaya geçeriz. O daha basit olur." kontağı yeniden çevirdim ve derin bir nefes alıp odaklanmaya çalıştım.

 

Nitekim yine hüsranla sonuçlanan bir çabaydı bu. Tam sürdüm diyorken bu kez gaz yerine frene basmış ve arabayı istop ettirmiştim. Sinirle arabadan indim. Alparslan da gülerek beni takip etti.

 

"Yok ya, olmayacak bu böyle. Arabaya zarar vereceğim az kaldı." kaputun üstüne oturup ayaklarımı sallamaya başladım. Alparslan aramızdaki mesafeyi kapatıp beni kaputun üzerine sırt üstü yatırdı.

 

"İsteyip de başaramayacağın bir şey yok ay perisi. Kendine inanmayı ne zaman öğreneceksin?" burnunu boynuma bastırdı. Bunu hep yapıyor, kokumu derin derin içine çekiyordu.

 

"Bugünlük bu kadar yetsin. Sonra yine deneriz." Alparslan boynuma öpücükler bırakırken ben de saçlarıyla oynuyordum.

 

"Tamam bal surat. Sen nasıl istersen." Son kez dudaklarımdan öptükten sonra doğruldu ve beni kaputtan indirdi. Arabaya yerleşip kemerlerimizi bağladık.

 

"Peki, şimdi ne yapmak istersin miniğim?" dudaklarımı büzerek düşünmeye başladım.

 

"Bilmiyorum ki. Ankara'yı gezme fırsatımız olmadı hiç. Ne yapılır ki burda?" Alparslan arabayı çalıştırdı.

 

"O zaman seni Göksu Parkı'na götüreceğim. Madem araba süremiyorsun, biz de bisiklet süreriz." Çocuk gibi ellerimi çırparak arkama yaslandım.

 

Sonra kaşlarımı çattım ve konuştum. "Sen şimdi bana beceriksiz mi diyorsun?" Alparslan gözlerini devirdi.

 

"Eh be güzelim. Ben sana kötü söz söyleyebilir miyim hiç?" anında yumuşamıştım. Bu adama kızmak mümkün müydü zaten?

 

Uzun bir yolculuğun ardından Göksu Parkı'na gelmiştik. Alparslan arabayı uzakta bir yere park etti ve yürüyerek gitmeyi teklif etti.

 

Arabadan indiğimiz an ellerimizi kavuşturduk. Gülümseyerek ona baktım. Bu artık bir refleks olmuştu bizim için.

 

"Karnın acıkınca söyle tamam mı?"

 

"Önce biraz gezelim. Sonra bir şeyler yeriz." dedim. Başını salladı.

 

Göksu Parkı'nı boydan boya gezmemiz epey uzun sürmüştü. Sonrasında rotamızı bisiklet kiralayan yere çevirdik. İki bisiklet kiraladık ve sürmek için bisiklet yoluna geçtik.

 

"Yarış yapalım mı yakışıklı?" dedim kıkırdayarak.

 

"Hm, bir düşünelim. Neyine yapacağız?"

 

Dudaklarımı büzdüm. "İlla bir şeyine mi olması lazım?" yanağımdan makas alan Alparslan konuşmaya başladı.

 

"Heyecan katalım biraz dedim."

 

"Tamam o zaman ben kazanırsam, bana kendi ellerinle yemek hazırlayacaksın. Ama öyle ekmek arasıymış, tostmuş kabul etmem. Halil İbrahim sofrası kuracaksın."

 

Alparslan kahkaha attı. "Peki tamam. Eğer ben kazanırsam, önümüzdeki yaz benimle evleneceksin."

 

Gözlerimi kocaman açtım. "Nasıl yani?"

 

Alparslan omzunu silkti. "Basbaya. Daha fazla senden ayrı kalmaya dayanamayacağım. Kazanırsam önümüzdeki yaz yapacağız düğünü."

 

"Çok fenasın Alparslan. Bir benim isteğime bak bir de seninkine." Alparslan güldü.

 

"Ben anlamam. Kabul müdür?" başımı salladım.

 

"Peki, kabul ediyorum." Ne olacaksa olsun diye düşünerek kabul ettim. Alparslan bilmiyordu ki eğer okul olmasa çoktan evli olacaktık. Aslında düşününce, hem evli olup hem okumak da mümkündü değil mi?

 

Bunun üzerine yarışa başladık. Alparslan maalesef ki bisiklet sürmekte de iyiydi. "Bak düşeceğim şimdi." maksat kafasını karıştırmak ve iddiayı kazanmaktı. Ancak öyle olmadı.

 

"Gelinlik giyene kadar iyileştiririm seni, merak etme." şaşkınlıkla ona baktım. Ciddi anlamda kafayı takmıştı buna.

 

Ne kadar çabalarsam çabalayım, Alparslan başlangıç noktasına benden önce ulaştı. "Ee ne olacak şimdi?" dedim şaşkınca.

 

Alparslan yaklaşarak bana sarıldı. "Bu yaz karım olacaksın sevgilim. Olacak şey bu." dudaklarımı büzdüm.

 

"Peki ama okulum ne olacak?" dedim merakla.

 

Ayaküstü sohbet ederken bisikletleri yerine bırakmıştık. Ardından Alparslan beni lokantaya doğru götürdü. "Yatay geçiş yapar İzmir'de bir okul kazanmaya çalışırsın. Ya da okulun bitene kadar Ankara'da yaşamaya devam ederiz. Güzelim, seni zorlamak istemiyorum. Ama her gece birlikte uyuyup, her sabaha birlikte uyanmak istiyorum artık." Beni kendine doğru çekerek alnımdan öptü.

 

Lokantaya girip cam kenarında, gölü gören kısıma oturduk. "Peki, tamam. Düşüneceğim. Belki de yatay geçiş yapmak en mantıklısı."

 

"Karnını çok doyurma. Eve gittiğimizde sana Halil İbrahim sofrası kuracağım." yemeklerimiz geldiğinde konuştu. Merakla ona baktım.

 

"Ben kaybettim ama iddiayı." Alparslan gülümsedi.

 

"Sen benden bir şey isteyeceksin de ben yapmayacağım öyle mi? İstediğin yemek olsun dünyayı sereyim önüne."

 

Yemeklerimizi yeyip hesabı ödeyerek parktan çıktık. Hafif bir ağırlık çökmüştü üzerime. Arabaya bindiğimizde arkama yaslanıp gözlerimi kapattım.

 

"Biraz uyuyayım mı?" dedim mırıldanarak. Cevap vermedi ya da ben duymadım. Zira zihnim çoktan uyuşmaya başlamıştı.

 

☂️

 

Elimi boynuma atarak gıdıklanan yeri kaşıdım. Kaşıntı giderek artmaya başladığında gözlerimi açtım. Alparslan gülümseyerek bana bakıyordu.

 

Ne ara odama gelmiştim ben? "Uyandırmak zorundaydım artık, sofra hazır." derin bir nefes aldım. Mis gibi yemek kokuları sarmıştı etrafı.

 

"Yapamayacağın hiçbir şey yok mu senin? Her şeyde yetenekli olmak zorunda mısın?" dedim.

 

Bir yandan da yataktan kalkmış, elimi yüzümü yıkamak için banyoya yönelmiştim.

 

"Yapamayacağım şeyler var tabi ama senin için geçerli değil bu. Sen iste yeter." Alparslan'ın arkasından tıpış tıpış yürüyerek mutfağa girdim.

 

Gerçekten de masayı donatmıştı. Açelya çoktan yemeye başlamıştı bile. "Yengelerin gülü. Sayende midemiz bayram ediyor." gülerek yerime oturdum.

 

Alparslan servislerimizi yapıp yanıma oturdu.

 

"Açelya bir şey diyeceğim sana." dedim.

 

Açelya merakla bana baktı. "Hayırdır?"

 

"Ben Dokuz Eylül'e yatay geçiş yapacağım galiba." Açelya kaşlarını çattı.

 

"Ne alaka kızım?"

 

"Bu yaza düğünü yapmayı düşünüyoruz." Açelya ağzındaki suyu adeta püskürterek abisine baktı.

 

"Nasıl yani? Alo en fazla birkaç saat görüşmedik. Ne yaşadınız da buna karar verdiniz?" omzumu silktim. Bunun sebebi basit bir iddia değildi. Bunu ben de istiyordum. Zira Alparslan'ın da dediği gibi onunla uyanmak istiyordum her sabaha.

 

"Bilmiyorum, daha net değil ama öyle bir düşüncem var." yemeğin geri kalanı havadan sudan sohbetle geçti.

 

Yatma vakti gelmişti ancak benim hiç uykum yoktu. Açelya bize iyi geceler dileyip odasına geçti. Sağ olsun bulaşığı o yıkamıştı.

 

"Uykun yok değil mi?" Alparslan'a bakarak başımı salladım.

 

"Dışarı çıkmak ister misin? Benim de hiç uykum yok. Bugün sabaha kadar oturup sohbet edelim seninle." gözlerimin parladığını görebileceğine emindim.

 

"Harika olur! Ben bir şeyler hazırlayım o zaman." cevap vermesini beklemeden odama koştum. Dolaptan kalınca bir battaniyeyi çıkarıp üzerine iki tane de yastık ekledim. Sabaha kadar oturalım dediğine göre ıssız bir yere gidecektik. Uzanıp yıldızları izleyebilirdik.

 

Ardından kendi üzerimi sıkıca giyindim. Sonra mutfağa geçip atıştırmalık bir şeyler koydum poşete. Bir şey yiyeceğimden değildi de ne olur ne olmaz diye düşünmüştüm.

 

15 dakika sonunda içeri geçtim. Alparslan da giyinmiş, beni bekliyordu. "Hazır mısın sevgilim?" Hevesle başımı salladım.

 

Alparslan elimdeki malzemeleri alarak kapıyı açtı. Kapıyı kilitleyip aşağı indik. Alparslan malzemeleri bagaja yerleştirirken ben çoktan yerime oturmuştum. O da yerini aldığında arabayı çalıştırdık.

 

"Neresi burası?" arabadan inerken merakla sordum. Alparslan eşyaları aldı ve elimden tutarak ilerledi.

 

"Mavi Göl. Gölün kenarında otururuz biraz. Sabah da güneşin doğuşunu izleriz birlikte."

 

Biraz ilerledikten sonra, göle yakın bir yere kilimimizi serip üzerine oturduk. Alparslan battaniyeyi omuzlarımızın üzerine attı.

 

Etraf karanlıktı. Su, üzerine vuran yıldızların ve ayın parıltısı ile ışıl ışıl gözüküyordu. Başımı Alparslan'ın omzuna yasladım.

 

"Seni çok seviyorum Alparslan. Beni o kadar mutlu ediyorsun ki ben nasıl vereceğim bunun karşılığını?" Alparslan usul usul saçlarımı okşuyordu.

 

"Şşş, senin bana verdiğin mutluluğun yanında benim yaptıklarım bir hiç. Ben senin mutluluğun için yaşıyorum. Böyle şeyler düşünme tamam mı bal suratlım?" kıkırdadım.

 

O gece, sabaha kadar konuştuk. Bazen şarkı söyledik birlikte. Yıldızlar da bize eşlik ediyordu. Biraz uzandık yıldızların altında, bol bol sevdik birbirimizi. Biraz sarıldık, bolca öpüştük sabaha dek. Sabahın ilk ışıkları gözümüzü doldurmaya başladığında, yeni açılan kafeteryadan mis gibi poğaçalar alıp güneşin doğuşu eşliğinde yaptık kahvaltımızı.

 

Onunlayken her günüm ayrı güzeldi. Her gün deliler gibi seviyordum onu. Belki de bu iddiayı kaybetmek benim için bir kazançtı. O haklıydı. Bu yaz düğün yapmalıydık. Alparslan, her şeyiyle benim; ben, her şeyimle Alparslan'ın olmalıydım.

☂️

Loading...
0%