@mefmera
|
☂️ Eşyalarımı dolabıma yerleştirirken yüzümde bir tebessüm vardı. Başvurum sonuçlanmıştı. 9 Eylül Üniversitesi'ne geçişim onaylanmıştı. Mutluydum. Hayallerim birbir gerçek oluyordu.
Telefonumun titreyen sesiyle gülümsemem daha da büyüdü.
#Aslan Parçası: Ne yapıyorsun meleğim?
#Mahperi: Eşyalarımı yerleştiriyorum sevgilim. Sen ne yapıyorsun?
#Aslan Parçası: Karakoldayım. Amirimle uğraşıyorum.
#Mahperi: Ne oldu ki?
#Aslan Parçası: Hanım köylü oldun diyor bana. Senin için İzmir-Ankara arasında mekik dokuyormuşum.
#Mahperi: Bu kötü bir şey mi?
#Aslan Parçası: Ben de öyle söyledim işte. Benim yerim yurdum eşimin olduğu yerdir amirim, sen benle istediğin kadar dalga geç dedim.
#Mahperi: *Sevgi saati yazılı sticker* #Mahperi: Neyse sevgilim, sen çalış. Ben de babamın ofise geçeceğim. Bakalım evimizin son durumu neymiş.
#Aslan Parçası: Tamamdır güzelim. Söyle Aytekin götürsün seni. #Aslan Parçası: Dikkat et kendine. Seni seviyorum.
Hızlı bir şekilde işimi bitirmeye koyuldum. Aytekin abime söylemiştim zaten. Yarım saat içinde burda olurdu. O yüzden işimin kalanını akşama bırakıp hazırlanmaya geçtim. Abim telefonuma bir çağrı bıraktığında geldiğini anlamıştım.
#Mahperi: Canım bekliyorsun değil mi alışveriş merkezinin önünde? Geçerken alacağım seni.
#Sude: On dakikalık yolum kaldı. Yalnız hala anlamadım benimle ne işin olduğunu Mahperi.
#Mahperi: Kızım sen mimarlık okumuyor musun? Fikir alacağım işte.
Sinsice sırıtarak önce dışarı, sonra arabaya yöneldim. Abimin Sude'den, Sude'nin de abimden hoşlandığını biliyordum. Ancak ikisi de birbirine adım atmayı becerememişti. İşe el atmalıydım değil mi?
"Hoşgeldin fıstığım." Abim yanağımdan makas alıp arabayı çalıştırdı.
"Hoşbuldum abi. Önce alışveriş merkezine uğrayabilir miyiz?" Hay hay manasında başını sallayan abim aracı alışveriş merkezinin yoluna çevirdi.
Kısa sürede gelmiştik. "Sen şu kenarda bekle. İşim çok kısa." Cevap vermesini beklemeden alelacele indim arabadan. İleride bekleyen Sude'yi görünce oraya ilerledim.
"Ah geldin mi? Ben de tam seni arayacaktım." telefonunu çantasına koyarken konuştu.
"Teşekkür ederim geldiğin için. Hadi gel arabaya geçelim." Bir şey söylemedi. Peşimden arabaya geldiğinde abimin gözleri Sude'yi buldu. Bana şaşkınca baktığında ona göz kırptım.
Ön koltuğun kapısını açarak Sude'ye içeriyi işaret ettim. Onun bakışları da abimden farklı değildi.
Kıkırdayarak içeri girdim. "Hadi abi, acele edelim biraz babam bekliyor." bir şey söylemedi. Bir süre ikisi de sessizdi ancak yolu yarıladığımız sırada yavaş yavaş sohbet etmeye başladılar.
#Aslan Parçası: Ne yaptın güzelim?
#Mahperi: Yoldayız şimdi sevgilim. Az bir yolumuz kaldı.
#Aslan Parçası: Tamam güzelim, biraz babamın yanında kal çıkışta ben seni alırım. #Aslan Parçası: Aytekin seni bırakıp dönsün geri. Beklemesin boşa.
#Mahperi: Merak etme sevgilim, onun meşgul olacağı şeyler var zaten.
#Aslan Parçası: Neymiş o?
#Mahperi: Sude'yi de çağırdım. Surat ifadelerini bir görseydin.
#Aslan Parçası: Abinden kurtulmaya mı çalışıyorsun?
#Mahperi: Ne yapayım sevgilim? Birbirlerinden hoşlandıkları belliydi. İkisi de adım atamayınca el attım işte. #Mahperi: Neyse geldik biz, çıkınca yazarım sana.
"Hadi Mahperi, geçelim içeri." tek kaşımı kaldırarak abime baktım.
"Siz niye geliyorsunuz? Ev benim, ben karar veririm nasıl olacağına."
Sude şaşkınca bana baktı. "Beni niye çağırdın o zaman Mahperi?"
"Fikir almak için dedim ya. Bak bakalım abimden iyi aile babası olur muymuş?" kahkaha atarak arabadan indim.
Yönümü Orhan babamın ofisine çevirdim. Sekreteri beni görünce gülümseyerek içeri aldı. Orhan babam henüz içeride yoktu. Koltuklardan birine geçtim.
Kapı açıldığında gülümseyerek ayağa kalktım. "Sanırım yanlış geldim. Orhan Bey'in odası sanıyordum ama." gelen Orhan babam değildi. İçeri gelen genç adam ona gülümsediğimi sanmazdı umarım.
İfademi düzleştirdim. "Burası, babam birazdan burda olur." gülümsedi.
"Orhan Bey'in kızısınız demek. İsminizi çok duydum. Ben Eren, memnun oldum Açelya Hanım." bana elini uzattığı sırada içeri Orhan babam girdi.
"Hoşgeldin güzel gelinim." Orhan babam Eren'e ters bir bakış attı. Eren'in eli refleksle aşağı indi. Gülerek babama sarıldım.
"Hoşbuldum baba. Müsait değilsen dışarıda bekleyim ben." başını salladı.
"Yok kızım, Eren daha sonra gelir." Eren mahcupça bana baktıktan sonra dışarı çıktı.
"Bir densizlik etmedi inşallah." Babam yerine otururken konuştu. Ben de karşısına oturdum. "Yok baba, beni Açelya sanmış." kaşları çatılsa da bir şey söylemedi.
Bize birer kahve söyledi ve çalışmaları göstermeye başladı. "Dış tasarım tamamen bitti kızım. Bahçe tasarımı da istediğiniz gibi oldu. Bir tek içi kaldı işte. Boyayı, parkeyi, en son da mobilyaları seçersiniz."
Gösterdiği fotoğraflara hayranlıkla bakıyordum. "Baba gerçekten harika gözüküyorlar." babam gururla gülümsedi. Sonuçta kendi tasarımıydı.
Birkaç saat boyunca birlikte çalıştık. Ben istediğim birkaç şeyi daha anlattım. Eksikleri not ettik. İç tasarımını da ona yaptıracaktım. Bu nedenle onlar hakkında da birçok fikir alışverişi yaptık. Hava kararmaya yakınken Alparslan geldi.
O içeri girdiğinde babam odada yoktu. "Sevgilim!" koşarak boynuna sarıldığımda güldü.
"Çok mu özledin beni?" Kollarımı ondan ayırmadan kendimi geri çektim.
"Ne? Yoksa sen özlemedin mi?" derken sesim cilveliydi. Alnımdan öptü.
"Çok özledim güzelim." kendini biraz geri çekti. "Dükkanlar kapanmadan bir yere götüreceğim seni. İşiniz bitti mi?" başımı salladım.
Orhan babam geri döndüğünde onunla vedalaşarak ofisten ayrıldık. Çıkışta Eren'i görmüştüm. Eren gülümseyerek yanımıza geldi.
"Alparslan abi? Nasılsın?" Alparslan'la tokalaşırlarken ben sakince onları izliyordum.
"İyiyim Eren. Sen nasılsın, nasıl babamla çalışmak?" Eren heyecanla konuşmaya başladı.
"Abi sana ne kadar teşekkür etsem az. Burası benim stajım için en mükemmel yer." anlaşılan Alparslan onun burada çalışmasına yardımcı olmuştu.
Eren bu kez bana baktı. "Yenge, seninle de tanıştığıma çok memnun oldum. Sizi tutmayım, görüşmek üzere."
"Görüşürüz aslanım. Abine selam söyle."
Arabaya geçene kadar sessizdik. Arabaya geçtiğimizde konuşmaya başladım. "Nereye gidiyoruz?"
"Boya seçmeye." çocuk gibi sevinerek ellerimi çırptığımda güldü. Caddedeki boyacıya geldik. Alparslan arabayı park ederken ben çoktan içeri geçmiş renkleri incelemeye başlamıştım.
Alparslan geldiğinde renklere karar verdik. "Şimdi hazır olur değil mi?" acelesi yoktu. Şimdi boyanmayacaktı ne de olsa. Yine de Alparslan emin olmuş, birkaç dakika sonra da boyalarımızla birlikte arabaya geçmiştik.
"Aç mısın? İşe başlamadan önce yemek yiyelim istersen?" kaşlarımı çattım.
"Ne işi?" Alparslan bir an olsun bırakmadığı elimi öptü.
"Evimizi kendimiz boyayacağız. Tabi sen de istersen?"
"Ay bu benim aklıma niye gelmedi? Tabi ki isterim." Alparslan güldü.
"Seninle birlikte yapabileceğimiz hiçbir şeyi atlamam." Yolumuz biraz uzundu. Alparslan aç olmadığını söylediğinde kendime bir ekmek arası yaptırdım ve yolda yemeye başladım. Annemi arayıp haber vermeyi de unutmamıştım.
Evimize geldiğimizde hevesle arabadan indim. Bahçe ışıl ışıldı. Daha öncesinde sipariş verdiğim mobilyaları da yerleştirmişlerdi.
"Allah'ım çok güzel! Bahçeden eve giresim gelmeyecek hiç." Alparslan da yanımda yerini almıştı. Arkamdan bana sarıldı ve boynuma bir öpücük bıraktı.
Başımı arkama eğerek ona baktım. "Sevgilim bu ev çok büyük. Nasıl dolduracağız bu kadar odayı?"
"Bilerek büyük istedim biliyorsun. Ne kadar çok yer, o kadar çok çocuk." şaşkınlıkla arkamı döndüm. Surat ifademe kahkaha atarak bana sarıldı.
"Her şeyin en iyisini hak ediyorsun. Gönlünden ne geçiyorsa onu yapacak kadar çok yerimiz olsun istedim. Mesela hayalindeki kütüphane için bir odamız, çalmaya çok heves ettiğin enstrümanlardan oluşan bir odamız, evlatlarımız için bir hobi odamız olsun. Biliyorsun burası merkeze de biraz uzak. Her şey elimizin altında olsun işte. Bir ömür boyu sıkılmadan yaşayalım burada." Başımı Alparslan'ın göğsüne yasladım.
"Sen matruşka bebekler gibi bir adamsın. İçini açtıkça başka bir şey çıkıyor. Hiç sanmıyorum seninleyken sıkılacağımı." Bahçenin nefis görüntüsünü bir süre izledikten sonra içeri girdik. Alparslan boyayı ve diğer malzemeleri hazırlarken ben de bize getirdiği tulumu giydim.
Alparslan da hazır olduğunda en üstteki odadan başladık. Üstteki altı odadan üçü terasa açılıyordu. En büyük odayı kütüphane için ayırmıştık. Önce orayı boyayacaktık.
Daha önce hiç boya yapmadığım için Alparslan'dan göstermesini istemiştim. Alparslan'ın gösterdiği gibi boyama başladım. Duvarın bir tarafı anca bitmişti ve ben çok yorulmuştum. Alparslan'sa hiç yorulmuşa benzemiyor, harıl harıl çalışıyordu. Yerdeki boyaya bakarak sinsice sırıttım.
Boyadan bir parçayı dudaklarıma sürdüm ve çaktırmadan Alparslan'a yürüdüm. Alparslan'ı tam alnından öpüp geri çekildiğimde kahkaha atıyordum. Dudağımı gören Alparslan dehşetle bana baktı.
"Alın yazın oldum sevgilim, bakma öyle." Kahkahalarımın arasından zar zor konuşuyordum.
"Ya bu silinmeyen boya olsaydı? Dudakların beyaz mı kalacaktı hep?" dudaklarımı büzdüm.
"Sen kendini düşün. Alnında öpücük izi var." Alparslan dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpüşüne anında karşılık verdim. Onu çok özlemiştim. Öpüşü derinleşirken beni duvara yasladı. Bir elimi Alparslan'ın ensesine götürüp diğerini duvara yasladım. Tam o sırada elime gelen ıslaklıkla dudaklarımızı araladım.
Alparslan'ın şehvetten koyulaşan gözleri ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana baktı. Elimi duvardan çekip Alparslan'ın gözü önünde salladım. Beni boyadığımız duvara yaslamıştı!
"Saçlarım mahvoldu değil mi?" Alparslan gülmemeye çalışarak dudaklarını ısırmaya başladı.
"İnan bilerek yapmadım." kaşlarımı çatarak ona baksam da alnına ve dudağına bulaşan boya onu ciddiye almamı zorlaştırıyordu. Kahkaha atmaya başladığımda o da bana eşlik etti.
"Bizim neyimize ev boyamak? Boyanın yarısı ziyan oldu." Alparslan alnımdan öptü.
"Ben de senin alnının yazısı oldum şimdi."
"İnşallah bu boya çıkıyordur Alparslan. Hadi işe dönelim artık." Alparslan boyadığı duvarı yeniden boyarken gülerek kendi işime devam ettim.
Bir buçuk saat sonra üst katı anca bitirmiştik. "E ben çok yoruldum ama. Kolumu kımıldatacak dermanım kalmadı." Yere çökerek sırtımı temiz duvara yasladım. Gözlerimden uyku akıyordu.
"Ben de öyle. Daha fazla devam etmeyelim istersen." başımı salladım. Alparslan yanıma oturmuştu çoktan. Başımı dizlerine koyarak yere uzandım.
"Öyle hasta olursun ama. Hadi kalk eve dönelim artık." derken esniyordu. Bu halde araba sürmesi hiç mantıklı değildi.
"Sevgilim senin de çok uykun var. Saat de bayağı geç oldu."
"Ne yapalım birtanem, eşyamız yok ki burada kalalım." dudağımı büzdüm.
"Bahçede mi yatsak?" Alparslan başını salladı. "Niye? Hasta olmak mı istiyorsun?"
"Aman Alparslan! Çözüm düşünüyorum şurada. Bu halde araba kullanmana izin vermem kusura bakma." aklıma gelen fikirle sinsice sırıttım.
"Hayır ay perisi, aklından bile geçirme."güldüm. "Yapacak bir şey yok aslan parçası. Arabanda yatacağız."
"Güzelim halimize bak. Kendimizi boyadığımız yetmiyor arabayı mı boyayalım bir de?" dudaklarımı büzerek ona baktım.
"Ne yani, bu karda kışta bahçede mi yatayım ben? Zatürre mi olayım?" Alparslan alayla güldü.
"İzmir'de yaşıyoruz ya ne karı ne kışı?" kıkırdadım. Uyku sersemliği böyle bir şey olabilirdi.
"Olabilir. Uyuyanın üstüne kar yağar diye boşa mı diyorlar?" Alparslan güldü.
"Arabayı sana temizletirim ama haberin olsun." alayla başımı salladım.
"Hıhı, oldu canım. Hayır sen ne ara bu kadar düşkün oldun arabana? Yeni mi temizlettin yoksa?"derken ayaklandım.
"Yürü kızım yürü. Senden değerli bir şeyim mi var benim?" arabaya geldiğimizde gözlerindeki ifadeye güldüm.
"Senden ve arabandan başka diyecektin sanırım." Alparslan el mahkum kabul etmişti. Ne vardı canım, ben mi demiştim ona git beni boyalı duvara yasla diye?
Alparslan koltukları yatırarak kapımı açtı. İçeri geçip koltuğa kuruldum. "Oh, benim yataktan rahat." gülerek Alparslan'a baktım. Isıtıcıyı çalıştırarak o da yerini aldı.
"Senin yatağa boya dökeyim de gör sen." gülümseyerek elini tuttum. Gözlerim iyiden iyiye kapanmaya başlamıştı.
"Üzülme. Ben temizlerim arabanı." Alparslan saçlarımı okşamaya başladı.
"Üzülmedim. Sen rahat et yeter ki. Takılıyorum sana."
Mırıldanarak bir şeyler anlatmaya çalıştım. Zira bilincim çoktan uykuya yenik düşmüştü. ☂️ |
0% |