@mefmera
|
☂️ İlkbahar çiçekleri güzel İzmir'i adeta bir cennete dönüştürüyordu. Çiçeklerin enfes kokusu eşliğinde, Alparslan'ın elini tutmuş yürüyordum. Zaman çok çabuk geçiyordu. Yine de her geçen gün daha da zorluyordu bizi. Kavuşma özlemi ikimizi de hem heyecanlandırıyor hem korkutuyordu.
Şehir dışındaki evimizin ormanlık kısmındaydık. Buraya her geldiğimde bir kez daha aşık oluyordum. Kalan ufak tefek eksiklikleri kontrol etmek için gelmiş, işlerimizi hallettikten sonra gezintiye çıkmıştık.
"İçine sinmeyen bir şey var mı? Değiştirmek ya da eklemek istediğin bir şey?" sıra sıra dizilmiş papatyalardan gözlerimi alarak Alparslan'a döndüm.
"Hayır, her şey harika. Bu kadar olmasını bile beklemiyordum." Gümüş, gri tüyleriyle papatya tarlasının ortasına atlamıştı. İyileşmiş, büyümüş ve sevimli bir kedi olmuştu. Üstelik bize o kadar bağlıydı ki yanımızdan ayrıldığında huysuz bir kediye dönüyordu.
"O zaman dönelim mi? Bugün nöbetim var biliyorsun." başımı salladım.
"Benim de bitirmem gereken dersler var zaten. Bu dönemi sorunsuz bitirmem lazım." yönümüzü arabaya doğru çevirdik. Bu arada Alparslan bana sık sık direksiyon eğitimi veriyordu. Sayesinde kendimi geliştirmiştim. En kısa zamanda ehliyet almayı düşünüyordum.
Alparslan beni eve bırakıp işe gitti. Annem evde değildi. Füsun annemle düğün hazırlıkları için buluşmuşlardı. Henüz hiçbir şey hazır değildi. İkisi hala salonda mı yoksa teknede mi yapacaklarına karar verememişlerdi. Bana sormayı ne zaman akıl ederlerdi bilmiyordum ama açıkçası nerde olduğu umrumda değildi. Ben sade bir nikahla da Alparslan'ın eşi olmaya hazırdım.
Sınavların bitmesine az bir zaman kalmıştı. 2. dönem bittikten 1 ay sonra düğünümüz olacaktı. Sınavlardan hemen sonra da hazırlıklara ben de katılacaktım. Şimdilik kafamı boşaltmaya karar verip dersin başına oturdum.
Henüz yeni başlamıştım ki abim mesaj atmıştı.
#Abim: Fıstığım ne yapıyorsun?
#Mahperi: Ders çalışmaya çalışıyorum abi, sen?
#Abim: Bizimkilerle dışarı çıkalım diyoruz. Hazırlan da yarım saate kadar alalım seni.
#Mahperi: Bilemedim ki abi. Ders çalışmam lazım. Hem Alparslan da yok zaten.
#Abim: Ne olmuş Alparslan yoksa? Onsuz dışarı çıkamayacak mısın?
#Mahperi: Ay iyi tamam. Ben hazırlanırım gelin siz.
#Abim: 😏😏😏
Gülerek telefonu kapattım. Üzerime hızlıca bir şeyler geçirirken bir yandan Alparslan'a mesaj atıyordum.
#Mahperi: Sevgilim abim mesaj attı. Dışarı çıkıyorlarmış ben de gidiyorum onlarla.
#Benimki: Tamam güzelim. Dikkat et kendine.
#Mahperi: Gelme ihtimalin var mı hiç?
#Benimki: Maalesef bebeğim. Çok isterdim ama çıkabilmem mümkün değil. Sen eğlenmeye bak.
#Mahperi: Tamam birtanem. Sensiz eğlenmem pek mümkün değil ama denerim.
Üzülsem de hazırlanmaya devam ettim. Tamam demiştim bir kere. Beklemeye mutfakta devam etmeye karar verdim. Annem henüz dönmemişti. Aradığımda da meşgule attığı için mesaj atıp evden çıktım. Abimin arabası kapıdaydı.
Sude ön koltukta; Açelya, Begüm ve Berk de arkada oturuyordu. "Kaysana kızım kucağına mı oturayım?" istifini bozmayan Açelya'ya söylenerek arabaya yerleştim.
"Abim yok diye heyheyleri tepesine binmiş yine." bacağına çimdik atarak konuşmasını böldüm.
"Nereye gidiyoruz abi?" diyerek konuyu dağıttım.
"Önce bir yemeğe gideriz. Turtle'da bir arkadaşım sahne alıyor bugün. Sonra da oraya gideriz, uyar mı?" başımı salladım.
Turtle buraların ünlü gece kulüplerinden biriydi. Ben bir iki kez Fulya'nın zoruyla gitmiştim. Pek bana hitap eden bir yer değildi.
Yemek için sahile yakın bir lokantaya gelmiştik. Elim telefonumda sevdiceğimden mesaj bekliyordum ancak nöbeti olduğu günler neredeyse hiç konuşamıyorduk.
Lokantaya ne ara geldiğimizi fark etmemiştim. Abim arabayı park edince hızla indim. Acıktığımı yeni fark ediyordum.
"Siz geçin, ben bir lavaboya gireyim." diyerek yönümü değiştirdim.
"Dur Mahperi ben de seninle geleyim." Sude de bana katıldı ve birlikte lavaboya geçtik. Sude makyajını düzeltmekle uğraşırken ben işimi halletmiş onu bekliyordum.
"Güzelsin güzel. Abim seni her türlü beğeniyor zaten. Öldüm açlıktan gidelim artık." utanan Sude bir şey diyemeden lavabodan çıktı. Kıkırdayarak peşinden gittim.
Karşıdan gelen iri yarı adam Sude'ye çarptığında Sude şaşkınca geri çekildi. "Yavaş ol kardeşim. Önüne bakmıyor musun yürürken?" adam Sude'ye alık alık bakan gözlerini bana çevirdi.
"Pardon hanımefendi. Telafi etmeme izin verin lütfen." elimi kaldırarak onu durdurdum. Sude'nin koluna girip onu masaya yönlendirdim. Masada abime bir şey söylememiştim. Bir tatsızlık çıkmadan yemeğimizi yeyip kalkmayı umdum.
Yemek boyunca karşı masadaki, az önce Sude'ye çarpan adam bu tarafı izlemişti. Sude farkında değildi ancak ben çok rahatsız olmuştum. Herkesin yemeğini bitirmesini fırsat bilerek konuşmaya başladım.
"Kalkalım mı artık? İçim şişti otura otura."
"Yemeğini üç saniyede silip süpürdün resmen. İnsan gibi yeseydin ya." Berk'e masanın altını işaret ettim. Sazan gibi masanın altına eğildiğinde ise ona hareket çektim. Sahte bir şaşkınlıkla doğrulduğunda güldüm.
Abim hesabı öderken biz dışarıya geçmiştik. Alparslan'dan hala mesaj yoktu. Üzülerek arabaya geçtim ve en azından arkadaşlarıma ayıp olmasın diye eğlenmeye çalışacağıma kendime söz verdim.
☂️
Yoğun bir gürültünün hakim olduğu gece kulübüne giriş yapmıştık. Abim sahne alacak arkadaşları sayesinde, sahneye yakın bir locaya rezervasyon yapmıştı. Yerimizi aldığımızda etrafı izlemeye başladım. Öyle filmlerde olduğu gibi bangır bangır müzik çalan bir yer değildi. Yine de fazlaca kalabalık olması ortamı gürültülü hale getirmişti.
"Seninkiler ne zaman çıkacak sahneye?" nerdeyse bağırarak konuştuğumuzdan Sude'yi net bir şekilde duyabilmiştim. Abim Sude'yi kendine çekerek kulağına fısıldamaya başladı.
Dudaklarımı büzerek önüme döndüm. Birkaç dakika sonrasında bir grup erkek sahneye çıkmıştı. Hafif metal bir şarkı çalmaya başladıklarında heyecanla dinlemeye koyuldum. Bunlar abimin arkadaşları olmalıydı.
Birkaç şarkı sonrasında grubun mola vermesini fırsat bilerek lavaboya kalktım. Lavaboya vardığım an kolumdan sertçe çekildiğimde ağzımdan bir çığlık firar etti.
"Ne oluyor be?" dememe kalmadan az önce lokantada gördüğüm adamla yüz yüze geldim.
"Bizi mi takip ettin lan sen?" adam arsızca sırıttı.
"Seninle işim yok. Sarışın arkadaşını çağırsana buraya. Onunla biraz vakit geçirmek istiyorum." alaylı bir kahkaha attım.
"Tabi, hemen çağırıyorum." ardından kaşlarımı çattım. "Sen hasta falan mısın? Çekil git şurdan canın yanmasın."
Adamı itekleyerek elinden kurtuldum ve koşar adımlarla içeri yöneldim. Yolun yarısındayken abimle göz göze geldim. Tam o anda ise yeniden bir tarafa çekiştirilmiştim.
"Sen kimi tehdit ediyorsun kızım? Sana ilgi göstermedim diyeyse bu tavırlar merak etme. Bizim masada sana göre de arkadaşlarımız bulunur." abim çoktan kalkmış olmalıydı. Telaştan içim içimi yerken konuşmaya başladım.
"Sorunsuz bir şekilde burdan ayrılman için 10 saniyen var. Uyarmadı deme!" işte tam o sırada abim gelmiş, adamın kolunu hızlıca çekerek beni arkasına almıştı.
"Hayırdır?" adam bakışlarını abimin arkasına çevirdi. Bizimkiler de çoktan olaya dahil olmuştu.
"Bununla bir derdim yok. Ben arkadaki sarışını istiyorum." abim sanki ağır çekimdeymiş gibi yavaşça arkasını döndü. Adamın Sude'yi kast ettiğini anladıktan sonra ise zaten ortalık 56 olmuştu.
Abim adamın suratına kafayı gömdüğü an, adamın arkadaşları destek kuvvet gibi olaya dahil oldu. Berk de abimin yanında yerini almıştı. Ancak karşı taraf 5 iri yarı adamdan oluşuyordu.
Abimin arkasından yaklaşan adamın bacak arasına tekme atarak saçlarını çekiştirmeye başladım. Bizim kızlar da çoktan kavgaya karışmışlardı bile.
Kaç darbe aldım, kaç yumruk savurdum artık sayamazken güvenlikler yanlarına kattığı polislerle olaya dahil oldu. Kavga nihayet son bulduğunda nefes nefese saçlarımı topluyordum.
Yaka paça polis arabalarına sürüklenmeye başladık. "Memur bey bir sakin olur musunuz? Bakın benim nişanlım komiser. Bir durun bir arayalım kendisini. Hayır olmuyor böyle anlamadan dinlemeden." polisin zerre kadar umrunda değildim. Beni çöp poşeti fırlatır gibi arabaya fırlatıp kapıyı üstüme kapadı. Begüm'le Açelya'yı da yanıma kapatmıştı.
"Bir gün, sadece bir gün dışarı çıkıp kafa dağıtmak istemiştim." dedim ağlamaklı bir sesle.
İki polis arabası eş zamanlı hareket etti. Karakola geldiğimizde ben hala kendimi açıklamaya çalışıyordum. "Bir sus be kadın! Nişanlısı polismiş de yanlış anlaşılma varmış da! Günde kaç kere duyuyorum ben bu masalı biliyor musun?" Yaka paça nezarethaneye kapatıldık. Polis arkasına bile bakmadan yanımızdan ayrıldı.
Duvarın dibine çökerek sakinleşmeye çalıştım. "Bu genç yaşımda mapus damlarına düştüm. Allah'ım sen yardım et bize." Açelya hayıflanıyor olsa da sanki durumdan keyif alıyormuş gibi bir ifadeye bürünmüştü.
"Drama kraliçesi misin kızım? Tavırlara bak." Begüm vermek istediğim tepkiyi verdiğinden sessizliğimi korudum.
"Dur kızım, daha mapus damlarına düşmedik." Berk yan taraftan Açelya'ya laf attı.
"Bizdeki bu şansla mapus damlarına düşmemiz an meselesi." dedim sinirle.
Sinirden bir ileri bir geri yürümeye başladım. Abimin durumu benden daha vahimdi. Sude onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"İnanmıyorum. Volta atmaya başladı kız." Açelya konuştuğunda iyice bozulan sinirlerim yüzünden kahkaha attım.
"Bu azimle koğuş ağası da olursun sen." Berk bu durumdan en çok eğlenenlerden biriydi.
"Sen de bu tipinle palyaço olursun Berk. Yüzün renk skalası gibi." gerçekten de hepimizin hali içler acısıydı. Hayır işin kötüsü hem dayak yemiş hem nezarethaneye atılmıştık.
Biz konuşurken az önceki polis kapının kilidini açtı. Kızlarla birlikte heyecanla kapıya koştuk. "Sadece Mahperi Eren." şaşırarak polise baktım.
"Alparslan komiserim, sadece nişanlımı çıkar. Diğerleri içerde çürüsün dedi." ben demiştim der gibi bir ifadeyle polise baktım.
"Adama bak ya! Bizi çıkaracağına şov yapıyor." abime döndüm.
"Abi sakin ol. Sizi de çıkarırlar şimdi." polis beni Alparslan'ın odasına götürüp odadan çıktı.
Alparslan telaşla bana koşup beni kolları arasına aldı. Eli yüzümde gezerken sinirlenmeye başlamıştı. "Bu ne hal? Benim dokunmaya kıyamadığım yüzün ne hale gelmiş? Aklım almıyor ya! Sadece bir gün bensiz dışarı çıkıyorsun ve sorunsuz dönemiyorsun." dudaklarımı büzdüm.
"Ama benim canım acıyor! Bana böyle davranmanı hak etmiyorum." derken neredeyse ağlayacaktım. Alparslan beni üçlü deri koltuğa oturtup önümde diz çöktü.
"Ah güzelim, ah. Canına kurban olurum senin. O Aytekin'in kafasını bir de ben patlatacağım." Alparslan yaralanan yüzümü öpücükleri ile iyileştirmeye çalışıyordu. Boynuna sarılarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"Onun bir kabahati yok. Arsızın biri takip etmiş bizi. Sude'ye laf atınca da dayanamadı haliyle. Sen olsan sen de aynısını yapmaz mıydın?
Alparslan saçlarımı düzelterek konuşmaya başladı. "Ben olsam o adam gittiğim yere kadar takip edemezdi beni." gülümseyerek Alparslan'a bir kez daha sarıldım.
"Çıkaracak mısın onları da? Hem diğerlerine ne oldu, niye bizimle karakola gelmediler?"
"Geldiler merak etme. Kameradan sizi görünce onları direkt sorgu odasına aldırdım. Aytekinleri de çıkarırlar şimdi. Sen onları bırak da sana pansuman yapalım." Alparslan ilkyardım çantasını getirip ilaçları karıştırmaya başladı.
"Bizi buraya getireceklerini bilseydim daha erken kavga ederdim." Alparslan çatılı kaşlarıyla bana baktı. "Ne var hayatım? Sen yanımda olmayınca günüm böyle geçiyor işte."
Alparslan büyük bir özenle yüzüme pansuman yaptı. "Bir daha bensiz dışarı çıkmak yok zaten. Seni koruyamayacaksam ben niye yapıyorum bu mesleği?" kıkırdadım.
"Boşver. Şartlar ne olursa olsun gün hep senin kollarında son buluyor." Alparslan başıma sonsuz öpücüklerinden birini daha kondurdu.
"Hadi kalk güzelim. Sizi sağ salim eve bırakmadan içim rahat etmeyecek benim." Dudaklarımı büzdüm.
"Beni nezarethaneye atsana yeniden?" Alparslan kaşlarını çattı.
"Tentürdiyot yan etki yaptı heralde." Kıkırdadım.
"O zaman sorgu odasına al. Sabaha kadar sorgularsın beni. Çok özlüyorum sevgilim ne yapayım?" Alparslan güldü.
"Meleğim, ben de seni çok özlüyorum. Ama sırf beni özledin diye de bu hallere düşme." Güldüm.
"Sen bir de karşı tarafı gör. En son nefesi oturma organlarından alıyorlardı." gülerek odadan çıktık. Bizimkiler de salınmış bekleme alanında oturuyorlardı.
"Seninle sonra konuşacağız Aytekin." Alparslan Sude'nin yanında Aytekin'le kavga etmemeyi tercih etmişti.
Biz arabalara yerleşirken Alparslan da bizimle gelmeyi tercih etmişti. "Önce hastaneye gideceğiz. İtiraz da istemiyorum." Başımı koltuğa doğru yaslayarak gözlerimi kapattım.
Benim için fark etmezdi. Alparslan'la her yere gitmeye hazırdım. Hem işin sonunda Alparslan'ın kollarında olacaksam ben her gün dayak yemeye de hazırdım. ☂️
|
0% |