Yeni Üyelik
55.
Bölüm
@mefmera

Bölüm şarkısı: Petek Dinçöz, Resul Dindar - Teşekkür Ederim

☂️

 

Hayat uzun bir yolculuk. Yolculuğun zor kısımları olduğu kadar keyifli kısımları da var elbette. Ne kadar uzayacağını bilmediğim yolumun belki de en önemli anlarından birindeydim. Evleniyordum.

 

Odamın tavanıyla göz göze ne kadar kaldım bilmiyorum. Kafamda binbir türlü düşünce vardı. Ne hissettiğimi ben de bilmiyordum. Korkuyor muydum heyecanlı mıydım yoksa sakin miydim? Hepsi birbirine karışmıştı.

 

Arka bahçemize güzel bir dekor kurulmuştu. Alparslan annem ve kendi annesiyle konuşup organizasyon şirketine haber vermiş, beni hiç karıştırmadan her şeyi halletmişti. Şimdi tek yapmam gereken kuaföre gidip kına gecem için hazırlanmaktı.

 

Tavanla olan romantik bakışmamıza son verdim. Üzerime eşofman takımımı geçirip yüzümü güzelce temizledim ve makyaja hazır hale getirdim. Birazdan Alparslan kızlarla birlikte burada olacaktı.

 

Odamdan çıkıp mutfağa geçtim. Annem son birkaç gündür çok hassastı. Her an gözleri dolu doluydu. Benim için de çok zordu ancak ben duygularımı çok dışarı vuramazdım ki.

 

"Günaydın kuzum." annem titrek bir sesle konuşarak arkamdan mutfağa girdi. Kahvaltı sofrasını çoktan hazırlamıştı. "Günaydın annem. Keşke bu kadar şey hazırlamasaydın. Alparslan gelir gelmez çıkarız biz." Annem omzunu silkti.

 

"Ne bileyim kuzum. Birlikte son kahvaltılarımız seninle. Özeniyorum işte." Annemin ağlamaklı sesi canımı yakıyordu. Ağlamamak için kendini işe vurduğunu biliyordum. Onu omuzlarından nazikçe tutarak sandalyeye oturmasını sağladım. Ardından ben de karşısına oturarak ellerini ellerim arasına aldım.

 

"Annem, niye böyle yapıyorsun kurban olduğum? Dünyanın bir ucuna mı gidiyorum sanki?" annem artık tutamadığı bir damla yaşı hızlıca siliverdi.

 

"Öyle deme güzel kızım. Koskoca 23 sene. Hep dizimin dibindeydin. Şimdi bu evden ayrılıyorsun. Sen ne kadar yakında olursan ol yine de aynı evde uyanmak gibi olur mu evladım?" annemin ellerinden öptüm.

 

"Benim bir ayağım hep burda olacak. Alparslan gece nöbetine gidecek ben buraya geleceğim, hamile kalacağım Alparslan nazımı çekemeyecek buraya geleceğim, çok özleyeceğim yine buraya geleceğim. Benden kurtuluş yok bilmiyor musun sen?" annem gülümsedi.

 

"Ay beni de ağlatacaksınız şimdi!" Fulya'nın kapıda bizi dinlediğinden emindim. Ortamdaki kasveti dağıtmak için neşeli gözükmeye çalıştığına da emindim. Annemden ayrılmak kadar Fulya'dan ayrılmak da çok zor olacaktı benim için.

 

"Hadi kuzum yemeğini güzelce ye. Bugün yemek yemeye fırsatın olmaz bir daha." hafifçe bir şeyler atıştırmaya çalıştım. Alparslanlar geldiğinde ben çoktan yemeğimi yemiş annem ne kadar itiraz etse de mutfağı toparlamıştım. Randevuma kısa bir süre kaldığından kimseyi içeri davet etmeden evden çıktım.

 

Kızlar da benim kuaförümde hazırlanacaklardı. Elbiselerimizi bir gün öncesinden bıraktığımızdan yükümüz yoktu. "Güzelim, iyi misin sen?" Fulya bizden önce arabaya geçmişti. Alparslan'ın sorusuyla başımı ona çevirdim.

 

"İyiyim sevgilim. Neden sordun?" tek kaşını kaldırarak bana imayla baktı.

 

"Seni yeni mi tanıyorum ben? Söyle hadi, neyin var?" derin bir nefes alarak ona döndüm. Ardından kollarımı beline sararak başımı göğsüne yasladım.

 

"Bir şey yok sevgilim. Annem işte. Bütün hafta ağlamaklı ağlamaklı dolaştı evin içinde." Alparslan göğsüne yasladığım başımı, çenemden tutarak yukarı kaldırdı.

 

"Anneler üzülür ona çarem yok. Ama seni bu konuda asla üzmeyeceğim. Canın ne zaman isterse çıkıp geleceğiz biliyorsun. Annem de aynı şekilde, canı ne zaman isterse gelip bizimle kalacak. Yüzünü asma, bugün bizim en mutlu günümüz." Gülümseyerek ona baktım. Haklıydı. Bu çocuğun bütün ömrü benim moralimi düzeltmekle mi geçecekti?

 

"O konuyu hiç açma. Heyecandan kafayı yemek üzereyim." Alparslan gülümseyişime eşlik ederek beni alnımdan öptü.

 

"Abicim, yengecim! Yarından sonra birbirinizi öpecek bol bol vaktiniz olacak. Binin şu arabaya da gidelim, geç kaldık da!" Açelya her zamanki Açelya'lığını konuştururken biz gülerek yerimize geçtik. Heyecanımı yenmeye çalışsam da yol boyunca titrek titrek nefesler almaya devam etmiştim.

 

Kuaföre geldiğimizde kızlar sanki kendi kına geceleriymişçesine benden önce indiler. Her şeye bu kadar hevesli olmaları tuhaftı cidden. Gülerek onlara baktıktan sonra Alparslan'a döndüm. "Sen bekleme sevgilim. İşimiz uzun sürer. Bitmeye yakın ararım ben seni."

 

Alparslan eğilip kemerimi çözmeme yardım ettikten sonra alnımdan öptü. "Tamam canımın içi. Ben de eve geçer bir şey lazım mı diye kontrol ederim. Dikkat edin, seni çok seviyorum."

 

"Ben de seni çok seviyorum birtanem." öpücük atarak arabadan indim ve heyecanla içeri girdim.

 

"Hoşgeldin Mahpericim." Uğur abi beni kapıda güler yüzüyle karşıladı.

 

"Hoşbulduk abi, bizim kızlar başlamış bile hazırlanmaya." Uğur abi kızlara bakarak güldü.

 

"Sorma abim, senin görümce bu hevesle seneye evlenmezse ben de bir şey bilmiyorum." kıkırdayarak Uğur abinin yönlendirmesi ile makyaj odasına geçtim. Makyöz Elif abla Uğur abinin eşiydi. İkisi de işinde oldukça iyi olduğundan yabancıya gitmek yerine burada hazırlanmak istemiştim.

 

"Nasıl yapalım kuzum? Şöyle güzel bir kırmızı fara ne dersin?" dehşetle Elif ablaya baktım. Kahkaha atarak malzemeleri çıkarmaya başladı. "Şaka yapıyorum kız, geç hadi de başlayalım." İnşallah şakadır diye düşünerek kendimi koltuğa bıraktım. Önümdeki aynayı da bana sürpriz olsun bahanesiyle çekmişti. Allah sonumu hayır etsindi!

 

☂️

 

"Abi bitir artık nolur!" koltuğun tepesinde iki büklüm, kıymetli taraflarım ağrıyordu. Nerdeyse 2 saat olmuştu. Artık isyan etmek zorunda kalmıştım.

 

"Bitti kız ne kadar sızlandın! Daha yarını da var bu işin." dudaklarımı büzerek aynaya baktım. Fena da olmamıştım yani. Elif abla gözlerimi ortaya çıkaracak bir makyaj yapmıştı. Kınalığımın omuzları açık olduğu için açık bir saç modeli yapmıştık.

 

"Ayy çok güzel oldun!" Fulya saçın yapımında çırakları da kalfaları da karıştırmamış, işi garantiye almak adına kendisi yardım etmişti.

 

"Şaka maka gerçekten güzel oldum ha." ayağa kalkarak boy aynasında kendimi inceledim.

 

"Eniştem geldi." Fulya'nın kapının yanından seslenmesiyle Açelya kamerasını çıkarmıştı bile. Kameraman eve geçince gelecekti. Şimdilik görevi Açelya üstlenmişti.

 

Alparslan elindeki kırmızı gül buketiyle içeri girdi. Takım elbisenin içinde o kadar nefis gözüküyordu ki etrafımızda insanlar olmasa üzerine atlayabilirdim. Bugün rica ettiğim için siyah takımın içine siyah gömlek giymişti. Ancak şimdi bu isteğime oldukça pişman olmuştum. İnanılmaz yakışıklıydı.

 

Beni alnımdan öperek çiçekleri bana uzattığında gülümsedim. "Neden bu kadar güzel olmak zorundasın ki?" kıkırdadım.

 

"Mmm bilmem, müstakbel eşimi çıldırtmak için galiba." gülerek beni bir kez daha öptü.

 

Ardından birkaç fotoğraf çekinerek kuaförden çıktık. Kabarık elbisemle arka koltuğu komple kaplayacağım için Alparslan'a Emre'yi de getirmesini söylemiştik. Arabalara doluşup rekor sürede eve vardık. Evin önü arabalarla doluydu. Çoğu kişi gelmiş olmalıydı.

 

Arabadan iner inmez annemin ağlamaklı bakışlarıyla karşılaştım. Dudaklarını kımıldatarak çok güzel olduğumu söylediğinde ona öpücük attım. Annem hala misafirlerle meşgul olduğundan nereye geçeceğimi bilemeyerek Fulya'ya baktım.

 

"Siz şimdilik içeri geçin. Ben bir bakayım kimler gelmiş kimler gelmemiş? Her şey hazır mı değil mi? Ona göre bahçeye geçersiniz." başımı salladım ve Alparslan'ın yardımıyla içeri geçtim.

 

Yarım saatin sonunda insanlarla merhabalaşmaktan iflahım kurumuş bir şekilde oturuyordum. Gençler sahneyi çoktan doldurmuş, döktürmeye başlamışlardı. Bu elbiseyi nasıl taşıyacağımı çözebilirsem ben de oynayacaktım.

 

Kızların ısrarına daha fazla dayanamayıp piste çıktım. Kızlar etrafımda çember oluşturmuştu. Bir süre oynadıktan sonra gülümseyerek beni izleyen Alparslan'a sinsice yaklaştım. "Oturmaya mı geldin sevdiceğim? Kalk haydi." Alparslan dehşetle bana baktı.

 

"Güzelim ben oynayamam ki. Beceremem ben."

 

"Hıhı, öyle diyenler en güzel oynayanlar oluyor genelde. Kalk hadi!" ısrarımın sabaha kadar süreceğini o da biliyordu. O yüzden daha fazla uzatmadan kalktı ve benimle çemberin ortasında oynamaya başladı.

 

Açelya dayanamayıp halay çaldırdığında mendilimi elime alarak başa geçtim. "Mahperi bayılacağım şimdi. Otursak mı artık?" Gülerek halaydan çıktım. Alparslan'la masamıza geçerken gerçekten de yorulduğumu fark etmiştim.

 

Biz otururken babamın uzaktan akrabalarından bir teyze masaya yaklaştı. "Ah kızım. Ne güzel olmuşsun maşallah. Keşke baban da görebilseydi bu günlerini." Gülümsemem anında solarken elimde Alparslan'ın elini hissettim.

 

Alparslan'la beni istediği günden itibaren üç kez babamın mezarına gitmiştik. O beni Melike'yle nasıl tanıştırdıysa ben de onu babamla tanıştırmıştım.

 

"Görüyor Halime Teyze merak etme." boynumdaki babamın hediyesi kolyeyi sıkı sıkı tutarken zor bela konuşmaya çalıştım. Annem kurtarıcı gibi yanımızda beliriverdi. Suratımın asıldığını görmüş olmalıydı.

 

"Gel Halime Teyze, senin çocuklar şurda." Halime Teyze kırdığı potun farkında mahcupça bakarak annemi takip etti.

 

"Güzelim?" Alparslan'ın tedirgin sesini duyduğumda gülümseyerek ona döndüm.

 

"İyiyim sevgilim. Babam bu zamana kadar her güzel anımda benim yanımdaydı. Yine burda, hissedebiliyorum. O yüzden yüzümden gülümsemem hiç eksik olmayacak. Yoksa beni mutsuz ettiğini düşünür bak!" Alparslan elimi biraz daha sıktı. Bir şey söylemese de elimdeki elinin bana anlattığı birçok şey vardı.

 

Gergin hava biraz dağıldığında yeniden eğlenmeye vermiştim kendimi. Dediğim gibi, babam şu an burada beni izliyordu. Mutsuz olduğumu görmemeliydi.

 

Testi oyunu, rengarenk oyunu ve birkaç danstan sonra kına yakmaya geçilmişti. Derin derin nefesler alıyordum. Müzik daha başlamamıştı ancak ben şimdiden ağlamak üzereydim.

 

Kına Yak Ellerime şarkısı çalmaya başladığında ben çoktan ağlıyordum. Kızlar etrafımda birkaç tur döndükten sonra yengem elinde tepsiyle önümüzde diz çöktü.

 

"Gelin elini açmıyor! Nerdesin kaynana?" Füsun annem avcuma bir Cumhuriyet altını bırakınca yengem kınamı yaktı.

 

Yengem bu sefer de Alparslan'ın eline uzandı. Alparslan bana göz kırparak elini sımsıkı kapattı. "Damat elini açmıyor."

 

Alparslan yerinden sıçrayıp elini birden açtığında gülerek Fulya'ya baktım. "Bizde adet böyledir eniştecim. Elini açmazsan, çuvaldızı yersin." Diyerek elindeki iğneyi gösterdi.

 

Annem yine de Alparslan'ın avcuna altınını bıraktı. "Baldız baldan tatlıdır dedik sirke çıktı bu."

 

Kına faslı bitince lavaboya geçerek ellerimi yıkadım. Benim kınamı akşam annem yakacaktı. Yeniden dışarı geçtiğimde Müslüm Gürses'ten Seni Yazdım şarkısı çalmaya başladı.

 

Ortada Alparslan'la biz, etrafımızda diğer çiftler dans etmeye başladık. Nakarat kısmı gelince sazcı müziğin sesini kıstı ve biz bağıra bağıra söylemeye başladık.

 

"Böyle bir aşk görülmemiş dünyada,

Ne geçmişte ne de bundan sonra da.

Arasalar bulamazlar rüyada,

Göremezler seni yazdım kalbime!"

 

☂️

 

"Çok güzel oldu vallahi. Yuvan da bu kadar güzel olsun kızım." kına gecesinin sonlarına gelmiştik. Düğüne katılamayacak akrabalar takılarını takarak iyi dileklerde bulunarak benimle vedalaştılar. Erkek tarafı çoktan dağılmıştı. Alparslan kalmak istese de annesi gülerek onu da yanında götürmüştü.

 

Herkes dağıldıktan sonra Fulya'yı odaya çağırdım. "Kızım kurtar beni şu elbiseden."

 

Fulya elbisenin bağcıklarını çözerken güldü. "Gelinliğin daha ağır olacak. Hem saçını da topuz yaptıracağız yarın." Elbiseden kurtulup kendimi yatağa bıraktım. Ben ağrıyan ayaklarımı ovuştururken Fulya duştan çıkınca giymem için elbise çıkarıyordu.

 

"Sen ne ara bu kadar düşünceli bir abla oldun?" Fulya gözlerini devirdi.

 

"Sen de aynısını bana yap diye bunlar hep. Yoksa ne düşüneceğim seni?" ona imayla baktım.

 

"O yüzden mi hüngür hüngür ağladın kına yakılırken?" Fulya omzunu silkti.

 

"Ben hep kendimi düşündüm de ondan ağladım. Sen de her şeyi üstüne alınıyorsun." kıkırdayarak yatağa uzandım. Annem odaya elindeki kına tepsisiyle girdi.

 

"Hadi banyoya gir gel de yakalım kınalarını." Annemi öptükten sonra banyoya girdim. Hızlıca duşumu alarak odama geçtim. Ben giyinirken annem kınayı yeniden hazırlamıştı.

 

"Ben bugün seninle uyumak istiyorum." annem kınamı yakarken gülerek bana baktı.

 

"Sanki her zaman benimle yatıyordun eşek sıpası." omzumu silktim.

 

"Banane, seninle uyumak istiyorum." dedim çocuk gibi. Elimi saran Fulya kıkırdadı.

 

"O zaman ben de yatacağım sizinle." gülümseyerek onlara baktım. Bu minicik, çekirdek ailemizi çok özleyecektim.

 

Kınamı yaktıktan sonra Fulya'ya gıcıklık olsun diye birkaç şey istedim. Ancak istediğim tepkiyi vermemişti. Ne istediysem kızmadan yapmıştı. Yeniden ağlayacak gibi olduğumda kendimi annemin yatağına bıraktım. Sağıma annem soluma da Fulya geçtikten sonra ikisi de bana sımsıkı sarıldı. Gözlerimi kapatıp ağlamamaya çalışarak uyumaya çabaladım. Annemin de Fulya'nın da burnunu çekişlerini duyuyordum. Galiba benim de onlardan bir farkım yoktu.

 

☂️

 

23 yaşındaydım. 23 senelik yaşantım boyunca belki de yaşamaktan en çok korktuğum sahne burasıydı. Şöyle dışarıdan bakıldığında her şey harikaydı. Üzerimde gelinliğim, dışarıda çalan davul ve zurna, sevdiğim adamla bir hayat... Ancak hissettiğim bu değildi. İçimde garip bir burukluk vardı. 23 sene boyunca yaşadığım evden ayrıldığım gündü bugün. Bütün hatıralarımı doldurduğum bir kutuyu kapatıp yeni hatıralar için yeni bir kutu açmak gibiydi. Annem ağlamaya çoktan başlamıştı. Fulya'nın da ondan bir farkı yoktu. Bu manzarayı görmek beni de ağlatmaya yeterdi. Annem kırmızı kuşağı Aytekin abimin eline verdiğinde ağabeyim şaşkınca annemin suratına baktı.

 

"Ben mi bağlayacağım?" Yüzündeki şaşkınlık sesine de yansımıştı.

 

Annem burukça bir tebessüm etti. "Tabii sen bağlayacaksın oğlum. Abisi değil misin?"

 

Abim usulca yanıma yaklaştı. Konuşmaya çlışıyor ama sanki cümleleri kafasında toparlayamıyor gibiydi. "Mahperi. Yani ben, ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Biliyorum seninle belki çok fazla anımız yok. Seninle aynı evin içinde abi kardeş gibi yaşamadık bile. Yine de birazdan ağlayacakmış gibi hissetmem abilik içgüdüsü ile alakalı galiba." Gözyaşlarımın arasından, ağlamaklı bir kıkırtı fırlayıverdi.

 

Abim dua edip kuşağımı bağladıktan sonra bana sıkıca sarıldı. Belki de onu abim kabul ettiğim zamandan bu yana ilk kez gerçekten abim gibi hissettiğim andaydık.

 

"Çok mutlu ol fıstığım. Eğer ki kocan olacak adam seni üzerse burada sana her daim destek olacak bir abin var unutma!"

 

"Hani o senin abin ya." dedim garip bir ifadeyle.

 

"Ne olmuş abimse? Sen de benim kardeşimsin. Bunca yıl yanında olamadım. En azından bundan sonra abilik yapabileyim." Gözyaşlarımı sildikten sonra beni alnımdan öptü ve geri çekildi.

 

Sırada Fulya vardı. "Nihayet senden kurtuluyorum ve buna sevinemiyorum bile." hıçkırarak ona sarıldım. "Çok mutlu ol güzel kardeşim. Yeni hayatın hep güzel şeyler göstersin sana." Fulya ile uzun süren bir sarılmanın ardından teyzemlerin müdahalesi ile anca ayrılabilmiştik. Tamamen ayrılmıyorduk birbirimizden belki ama yine de bu kötü bir histi.

 

Annem sırılsıklam gözleriyle yanıma geldiğinde önce elini öptüm ardından ona sıkıca sarıldım. Bir şey söylemesine gerek yoktu, hoş söyleyecek halde de değildi. Beni son kez öpüp dua okuyarak kırmızı duvağımı yüzüme indirdi.

 

Alparslan içeri girdiğinde içimi çeke çeke ağlamaya devam ediyordum. Onun da gözlerinin dolduğu belliydi. "Yapma, böyle yaparsan ben mahvolurum." Elimi sımsıkı tutup bana destek oldu. Kendimi dizginlemeye çalıştım. Evden davul zurna eşliğinde çıkıp arabalara yerleştik. Burdan kuaföre, ordan da salona geçecektik. Annem evden davul zurnayla çıkmamı istemişti.

 

Alparslan'ın arabasında kendime gelmeye çalışırken, o bizi kuaföre götürüyordu. Yol boyunca sessizdik. Sakinleşmem için bana fırsat vermişti. Elimi de bir an olsun bırakmamıştı. Ve ben her zaman olduğu gibi bunun için de ona minnettardım.

 

☂️

 

"Boncuk takmayalım Uğur abi ya! Şu küçük taçlardan takalım istiyorum." Bugün de bir öncekinden farkı yoktu. Elif abla, Uğur abi ve çıraklar etrafta dört dönüyordu.

 

1 saat süren makyaj işkencesinden sonra saçım yapılmaya başlamıştı. Ancak aksesuar konusunda bir türlü karar verememiştik.

 

"Bence incili tokayı taktır. O gelinliğine daha çok yakışıyor." Açelya'ya dudaklarımı büzerek baktım.

 

"Bırakın uyumu falan, kız bir kere gelin oluyor istediğini takalım." Uğur abiye sıcacık bir bakış attım. Kızların da fikrini alarak abartılı olmayan bir taç seçtim. Tacı taktıktan birkaç dakika sonra da saçım bitmişti. Hafif bir dağınık topuz yapmıştık. Topuzun hemen altına duvağı yerleştirmişti Uğur abi. Gayet güzel gözüküyordum.

 

"Eniştem şimdi gelir. Ben Emre'yi çağırdım biz eve geçelim, siz de fotoğraf çekimi bitince haber verirsiniz mekana geçeriz." Fulya bir yandan eşyalarımı toplayıp bir yandan konuştu. Açelya çiçeğimin fotoğrafını son kez çekerek bana uzattı. Kameraman kamerayı ayarlayıp yanıma geldi.

 

"Hazır mısınız Mahperi Hanım?" başımı salladım ve kuaför salonunun çekimler için ayarlanmış kısmına geçtim. Ben arkamı dönüp beklemeye başladım. Kameraman kamerayı başlattığını işaret edince derin bir nefes aldım. Alparslan'ın adım seslerini duyuyordum. Omzuma dokunduğunda yavaşça ona döndüm. Hayır, şimdi ağlayamazdım.

 

Alparslan'ın gözlerinin dolduğunu görünce kendime engel olamadan bir damla yaş gözlerimden düşüverdi. Alparslan beni alnımdan öptü ve beni kendine çekerek sıkıca sarıldı.

 

Kamera çekmeyi bıraktığında bile biz sarılmaya devam ediyorduk. "Ben, ben..." Alparslan ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi. "Ben bu kadar güzel olacağını tahmin edemezdim. Seni her görüşümde aklımı başımdan almayı nasıl başarıyorsun anlamıyorum. Bu muhteşem kadının bugünden itibaren benim karım olacağına inanamadığım gibi." gülümsedim.

 

"Alparslan." parmağını dudaklarıma koydu. "Hiçbir şey söyleme güzelim." ardından elini kalbimin üzerine koydu ve gülümsedi. "O yeterince şey söylüyor zaten." Alparslan dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurarak cebinden bir kutu çıkardı. Bir ucunda baş harflerimizin, diğer ucunda minik bir periyle minik bir aslan figürünün olduğu iki zincirli zarif kolyeyi boynuma taktı.

 

"Çok güzel." dedim gülümseyerek.

 

"Senin kadar güzel başka bir şey görmedim."

 

Gelin arabamıza doğru yürüdük. Arabanın üzerinin açık olduğunu görünce güldüm. "Saçlarım bozulacak diye korkmuyor değilim." Alparslan kapımı açarak koltuğa geçmeme yardım etti.

 

"Merak etme meleğim yavaş sürerim." Fotoğraf çekeceğimiz mekana doğru ilerledik. Gün batımında da düğün mekanında birkaç fotoğraf çekinecektik. Arkama yaslanarak ılık rüzgarın yüzümü yalamasının tadını çıkardım. Bugün harika olacaktı!

 

☂️

 

"Nasıl yani Alparslan, bu dağ başı gibi yerde mahsur mu kaldık?" Hayır, bugün hiç de harika gitmiyordu. Fotoğraf çekimi harika geçmişti orası doğru. Ancak çıktıktan 15 dakika sonra araba arıza yapmıştı.

 

"Aklıma bile getirmek istemiyorum. Çözmeye çalışıyorum."

 

"Bizimkilerden birini arayalım da gelsinler. Şimdi uğraşmayalım arabayla."

 

"Olur, sen ara benim telefonumun şarjı bitti." kahkaha attığımda dönüp şaşkınca bana baktı.

 

"Bakma öyle, sinirden gülüyorum. Alparslan ben yanıma telefon almadım ki!"

 

"Arabayı ne diye Aytekin'e ayarlattıysam zaten?" Ne yapacağını bilmediği belliydi. Arabanın kaputunu sinirle kapattı. Dayanamayarak arabadan indim ve yanına yaklaştım.

 

"Tamam sevgilim, hallederiz bir şekilde. Hem illaki birileri geçer burdan." Beni belimden kavrayarak kendine çekti ve sarıldı.

 

"Özür dilerim meleğim." Kolumu omzuna yaslayarak gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Güldü.

 

"Hallederiz dedim ya. Hem çocuklarımıza anlatacak komik anılarımız oluyor fena mı?"

 

"Birazdan ormandaki kurtların ulumasını duyunca da aynısını diyebilecek misin acaba?" korkuyla geri çekildim.

 

"Hadi canım? Kurt var mıdır ki burda? Alparslan, gidelim sevgilim. Şu tarafa doğru yürüyelim. Biri çıkar elbet karşımıza." dedim telaşla.

 

"Ne tarafa yürüyelim?" derken bana biraz yaklaştı.

 

Elimle yolu işaret ettim. "Şu tarafa işte." Uzattığım kolumun altından geçti, ellerini kaputa dayadı ve beni kaputla arasına aldı.

 

"Bir daha göstersene hangi taraf?" saf gibi kolumu yeniden uzattım. Çıplak koluma bir öpücük bıraktı.

 

"Kafayı yedirteceksin bana. Tatlı komasına gireceğim senin yüzünden." kaşlarımı çattım. Tam kaşlarımın ortasından öptüğünde ifadem yumuşadı. "Çatma kaşlarını, erken yaşlanırsın." Kaşlarım yeniden çatılmaya başladığında kahkaha attı.

 

"Beni kandırmaktan zevk alıyorsun değil mi?" dedim sinirli bir sesle. Dilini damağına vurarak olumsuz bir ses çıkardı. "Niye korkutuyorsun o zaman?"

 

"Çünkü korkarken çok tatlı oluyorsun. Sinirlenirken de. Şaşkınken, sevinirken, telaşla bir şeyler anlatırken, uyurken ya da konuşurken. Bağımlınım senin, biliyorsun değil mi?" gözlerimi devirirken yüzümü bir gülümseme kaplamıştı bile.

 

"Hayırdır Alparslan abi, bir sorun mu var?" sağımızdan gelen sesle birbirimizden ayrıldık. Konuşan az önceki fotoğrafçıydı.

 

"Kardeşim tam zamanında yetiştin. Araba arıza yaptı da bizi de atıverir misiniz?" adam başını salladığında Alparslan arabaya geçmeme yardım etti.

 

Yoldayken fotoğrafçı çocuğun telefonunu kullanarak Aytekin'i aramış, arabasını hızlı bir şekilde süsleterek bizi Merkez'den almasını söylemişti.

 

Çok geçmeden Merkez'e varmıştık. "Sağ ol Furkan, bizi büyük dertten kurtardın."

 

"Ne demek abi, Allah mutluluğunuzu daim etsin." Arabadan indiğimizde karşıya park etmiş Aytekin'i fark ettik. Gelinliğin ağırlığı anbean beni perişan ederken insanların şaşkın bakışları eşliğinde karşıya geçtik.

 

"Ulan Aytekin ayarlayacağın arabaya sokayım." Alparslan sinirle konuştuktan sonra bana döndü ve nazikçe, "Affedersin hayatım." dedi. Gülümsedim.

 

"Ben ne bileyim arabanın arıza yapacağını abi?" Abim açıklama yapmaya çalışırken ben arka koltuğa yerleşmiştim. Alparslan da kendi yerine geçtiğinde abimin binmesine fırsat vermeden kapıları kilitledi.

 

Abim sinirle Alparslan'ın olduğu cama tıkladı. "Sen taksiyle gideceksin. Çok sinirliyim sana."

 

Abim şaşkınca bir bana bir Alparslan'a baktı. "Her ne kadar abim olsan da teknik olarak şu an senin kayınbiraderinim. Yani arkadaki kızın abisi. Beni burda bırakamazsın." Alparslan arabasının torpido gözünden gözlüğünü çıkararak gözüne taktı.

 

"Ben de teknik olarak arkadaki kızın kocasıyım. O yüzden sana kolay gelsin." Alparslan camı kapatarak gaza bastı. Kahkaha attım.

 

"Biraz abartmadın mı? Ben de teknik olarak senin karın olduğuma göre, abime saygısızlık yapmış oluyorsun." dedim gülüşlerim arasından.

 

"Yok Mahperi, abartmadım. Sorumluluk almayı öğrensin pezevenk." ellerimi teslim olurcasına havaya kaldırdım.

 

Düğün mekanına gelmiştik. Diğerlerine yoldayken haber vermiştik, mekan çoktan dolmuştu.

 

Girişte bizi karşılayan görevliler bizi gelin odasına götürdüğünde kızlar da haberi almış olacak ki bir anda içeri doldular. "Ay neredesiniz? Ulaşamıyoruz bir türlü size. Merak ettik." Açelya heyecanla konuşurken Fulya elinde tepsiyle içeri girmişti.

 

"Sana bayılıyorum kadın." dedim ve koca bardak suyu tek nefeste içtim.

 

"İnanamıyorum enişte! Kızı daha evlenmeden aç susuz mu bıraktın?" Alparslan mahcupça bana baktığında güldüm.

 

"Hayatta kalma savaşı veriyorduk. Aklıma bile gelmemiş susadığım." dedim bir çırpıda.

 

Olanları kısaca özetleyip, dağılmış halime çeki düzen verdim. Görevliler gelip nikah memurunun geldiğini haber verene dek heyecanla bekledik. Ardından Alparslan'la el ele mekanın girişinde durduk ve giriş müziğinin çalmasını bekledik. Dans şarkımızla birlikte içeri girecek, dansımızı edecek ve ardından nikahımız kıyılacaktı.

 

Dans şarkımızın melodisi duyulduğunda el ele sahneye doğru yürümeye başladık. Davetlilerden bir alkış patlaması koptuğunda, ben bütün heyecanımı yenmiş sadece büyük bir aşk ve hevesle kendimi Alparslan'a teslim etmiştim. Birbirimizin gözlerinin içine aşkla bakarak dans etmeye başladık. Dansımız bittiğinde bile biz uzun bir süre gözlerimizi birbirinden ayıramamıştık. Nitekim alkışlar dindiğinde gülümseyerek nikah masasına geçtik.

 

Nikah memuru mikrofona konuşmadan önce içtenlikle bize gülümsedi ardından ciddi ifadesine büründü. Sıkıcı giriş konuşmasını dinledikten sonra nihayet beni ilgilendiren kısma gelmiştik.

 

"Siz, Sayın Mahperi Güneş, Sayın Alparslan Eren'i hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın özgür iradenizle eş olarak kabul ediyormusunuz?"

 

Nefesimi tuttum, bunu başarabilirdim. Sadece tek bir kelimeydi. Rezil olmayacaktım.

 

"Evet!" Tamam, adeta yıllardır bu anı bekliyormuş gibi mikrofona haykırışım yüzünden birazcık rezil olmuş olabilirdim. Ama zerre kadar umurumda değildi. Nihayet evet demiştim.

 

"Siz Sayın Alparslan Eren, Sayın Mahperi Güneş'i hiç kimsenin etkisi ve baskısı olmaksızın özgür iradenizle eş olarak kabul ediyormusunuz?" Alparslan bana baktı ve gülümsedi. Bense çoktan ayağımı kaldırmış ayağına basmayı bekliyordum.

 

"Evet!"

 

"Sizler de şahitlik ediyor musunuz?" Açelya ve Emre gülümseyerek bize baktı.

 

"Evet."

 

"Ben de medeni yasanın ve belediye başkanımın bana vermiş olduğu yetki ile sizleri karı koca ilan ediyorum."

 

Fulya en ön sırada oturmuş Alparslan'ın ayağına basmam için işaret ediyordu. Memnuniyetle bu isteğini yerine getirdim. Davetliler yeniden alkışladığında biz ayağa kalkmış nikah memurundan ailece cüzdanımızı teslim almıştık. Birkaç kare pozun ardından, bu kez davetlilerle birlikte, dans etmek için sahneye geçtik.

 

Sonrasında kendimizi tamamen kaybetmiştik. Bir halay çekiyor, bir oyun havası oynuyor, aynı ben kendimizi bir kulüp dansının ortasında buluyorduk. O kadar eğleniyordum ve o kadar mutluydum ki topuklu ayakkabıdan sızlayan ayağım umurumda bile değildi.

 

Yavaş yavaş düğünün sonlarına geldiğimizde annem beni zor bela gelin odasına götürmüş yiyecek bir şeyler getirmişti. Acıktığımı bile yeni fark ediyordum. Yemeği yedikten sonra her sahneye geçtik. Ee, bir İzmir'li düğününde Zeybek oynamazsa düğün olur muydu?

 

Güneş batmak üzereydi. Gökyüzü enfes bir görüntüye sahipti. Müzik girdiğinde Alparslan ile karşılıklı yerimizi aldık. Belki de en iyi hissettiğim kısım burasıydı. Zeybek oyunumuz bittiğinde büyük bir alkış tufanı kopmuştu. Günün geri kalan kısmında oturmayı tercih ettim. Çünkü artık gecenin geri kalanında olacak şeyler aklımı kurcalamaya başlamıştı. Kaybettiğim heyecanım korkuyla beraber yeniden geldiğinde Alparslan her zamanki gibi bir şeylerin ters gittiğini anladı.

 

"Bir sorun mu var ay perisi?" Gülümsemeye çalıştım. Ancak yüzümde tedirgin bir ifadenin olduğuna emindim. Alparslan sinsice gülümsedi.

 

"Pekala, galiba anladım. Sana büyük bir hevesle bugünün gelmesini beklediğimi söylemiştim, hatırlıyorsun değil mi?" Kaşlarımı çattım.

 

"Hiçbir şey anlamıyorum söylediklerinden. Yoruldum sadece." Alparslan güldü.

 

"Neyse neyse, bunu konuşmak için yeterince zamanımız olacak." Eğer beni sakinleştirdiğini falan zannediyorsa kesinlikle yanılıyordu.

 

Bir şey söylememeyi tercih ettim. Tamam korkunun yanında biraz da hevesi beklediğimi itiraf edebilirdim. Hatta belki biraz fazla heveslenmiş olacağım ki içten içe bir an önce düğünün bitmesini diliyordum. Nihayet düğün sonlandığında bizi tebrik eden akrabalarla da konuşup bugünü bitirmiştik. Annemler bize arabaya kadar eşlik ettiler. Eşyalarım çok önceden eve götürülmüştü. Sadece küçük bir çanta vardı elimde. Fulya çantayı verdikten sonra bana sıkıca sarıldı. "Sakın ağlama. Ben ağlıyorum ama sen sakın ağlama."

 

Tabii ki de dediğini yapmadım. Annemlere sıkıca sarıldıktan sonra, annem kendimi daha fazla yıpratmamamı söyleyerek kendini geri çekti. Sabahki haline nazaran şimdi ağlamamak için kendini tutuyordu. Gelin arabasına yerleştim. Alparslan'ın akrabalarından oluşan konvoy çoktan kornaya basmaya başlamıştı. Derin bir nefes alarak kendimi yeni hayatıma hazırlamaya çalıştım.

 

Çok ağlamış, çok eğlenmiş, bir daha ağlamıştım. Ama neticede bugün nihayet beklediğim gelmişti. Ben bugün Mahperi Eren olmuştum. Ve biliyordum ki bu hayatın boyunca pişman olmayacağım tek kararımdı.

☂️

Loading...
0%