Yeni Üyelik
57.
Bölüm
@mefmera

Bölüm ara ara +18 kısımlar içerebilir.

☂️

Hayat bir yolculuktan ibarettir. Çıktığımız yolda kimi zaman engellere takılırız. Ancak takıldığımız her engel, bizim mutlu sona doğru ilerlediğimizi işaret eder. Sonum nasıl olurdu bilmiyordum. Hayatım boyunca takıldığım engeller beni şu an bulunduğum yere getirmişti.

 

Başımı yavaşça soluma çevirdim ve yüzümü kaplayan derin gülümsemeyle Alparslan'a baktım. Sağ eli elimi sımsıkı tutuyordu. Bırakmaktan korkuyordu biliyordum. Zira kolay şeyler yaşamamıştık. Ancak aştığımız karlı yokuşlar sonunda yan yanaydık. El ele tutuştuğumuz bu arabanın içinde balayına gidiyorduk. Ben onun karısıydım. Gülümsedim.

 

Hava çoktan kararmıştı. Alparslan her ne kadar öğleden sonra çıkacağımızı söylese de birbirimize doyamamış, vaktimizi yatakta geçirmiştik.

 

"Uyumak istersen uyu birtanem. Gece anca orada oluruz." omzumu silktim. Uyumak istemiyordum.

 

Alparslan arabayı sağa doğru çevirip az ileride park ettiğinde ona baktım. "Kahve alalım istedim." hevesle elimi çırptım.

 

"Ben de geleyim mi?" dedim masumca. Güldü ve başımın üzerinden öptü.

 

"Hava serin, bugün defalarca duşa girdiğini de düşünecek olursak gelme. Hasta olmanı istemiyorum." Utanç anında yanaklarıma otururken sessizce arkama yaslandım.

 

Alparslan bir kez daha gülerek arabadan indi. Gülüşünün verdiği etkiyle arkasından bakarken tebessüm ettim. Telefonumu elime alarak radyoya bağladım. Madem yolumuz uzundu, biraz müzik dinleyebilirdim.

 

Rastgele bir müzik açtıktan sonra mesajlara girdim. Yeni bir gruba eklenmiştim.

 

(Tecrübe Konuşuyor)

 

Fulya: Gelin gelin. Mahperi'den ders alma zamanı geldi.

 

Açelya: Kız Mahperi'ye saatlerdir ulaşılmıyor ya! Telefonları da kapatmış arsızlar.

 

Begüm: Dfhdfjefj yataktan çıkabildiklerini sanmıyorum.

 

Açelya: Yani abim diye demiyorum, benim de öyle kocam olsa ben de yataktan çıkmazdım.

 

Sude: Yazık ya, görünce utanacak kız. Deli deli konuşmayın.

 

Açelya: Al işte! Müstakbel yengecim, aynı cümlem senin için de geçerli. Aytekin abimin de Alparslan abimden farkı yok.

 

Fulya: Dur daha ona çok var. En yakında ben varım evlenecek. Ayy taktik almam lazım nerede bu kız?

 

Gülerek geçmiş mesajları okudum. Grubu açalı bir saatten az olmuştu ve pek bir şey konuşmamışlardı.

 

Mahperi: Senin düğüne nerden baksan 2 ay var. Kudurdun heralde şimdiden taktik istediğine göre.

 

Açelya: Ooo yeni gelinimiz çıkmış nihayet yatağından. Hepimiz seni bekliyoruz heyecanla.

 

Mahperi: Açelya, hadi Fulya'yı anlarım. Sana ne oluyor hayatım? Aytekin abimden sonra hemen kaçasın varsa kocacığımla bir konuşayım bu durumu.

 

Açelya: *Ya yemin ederim imdat ya yazılı sticker*

 

Mahperi: Ssdjkjkdh sonra anlatırım detayları. Müsaadenizle kocişimle balayına gidiyoruz.

 

Arabanın kapısı kapandığında telefonu elimden bıraktım. Alparslan mis gibi kokan kahveyi bana uzattı. Kahveye ihtiyacım olduğunu bile yeni fark ediyordum. Kahveden bir yudum aldıktan sonra gözlerimi kapattım ve lezzetinin etkisiyle inledim.

 

Gözlerimi açtığımda Alparslan aynı müstehçen bakışıyla bana bakıyordu. "Eve sürerim geri." dedi alaylı bir tavırla. Gözlerimi devirirken güldüm. Alparslan arabayı yeniden çalıştırdı.

 

Yaklaşık bir saat kadar ilerledik. Kahve bende tam tersi bir etki yaratmış ve uykumu getirmişti. "Nereye gidiyoruz hayatım? Çok mu daha yolumuz?" konuşurken esnediğimden sesim bir garip çıkmıştı. Güldü.

 

"Ne zaman pes edeceksin diye bekliyordum ben de. Biraz daha yolumuz var ve senin uyuman gerek." dudaklarımı büzsem de haklı olduğunu biliyordum. Çok yorgundum ve gittiğimiz yerde bütün hafta boyunca ruhsuz ruhsuz gezmek istemediğim için uyumaya çalıştım. Bu, hafifçe kulaklarımızı okşayan müzik ve sallanan araba sayesinde hiç de zor olmamıştı.

 

Gözlerimi yeniden açtığımda arabada değil de yumuşak bir yatakta yatıyordum. Kaşlarımı çatarak doğruldum. Alparslan yanımda değildi ve buranın bizim odamız olmadığına emindim. Alparslan odanın içindeki kapıların birinden beline sarılı havluyla çıktı. Adımları valize doğru ilerlerken beni gördü ve gülümsedi. "Niye kalktın sevgilim?"

 

Ben de üstümü değiştirsem iyi olacaktı. "Niye yanımda değilsin?" gülümseyerek yanıma yaklaştı.

 

"Ben yanında değilim diye mi uyanmış benim meleğim?" kollarımı ona dolayarak başımı çıplak göğsüne yasladım. "Ben en son arabadaydım. Buraya nasıl geldim ki?" dedim konuyu değiştirerek.

 

"Tabi ki de kollarımla." şaşkınca ona baktım.

 

"Beni kucağında buraya kadar taşıdın mı cidden? Ay, çok utandım şimdi. Herkes bize bakmıştır." Alparslan erkeksi bir kahkaha attığında gülüşüne bir öpücük bıraktım.

 

"Seni uyandırmak istememiştim ama uyandın çoktan." omzumu silkip valize yöneldim. Alparslan için giyebileceği bir şeyler çıkarırken o tebessümle beni izliyordu.

 

"Neredeyiz peki?" kendi valizimden üzerime bir gecelik takımı çıkardım.

 

"Şimdilik bir oteldeyiz. Asıl gideceğimiz yere sabah gideceğiz." Alparslan çekinmeden havlusunu çıkardığında şaşkınca ona baktım. Bakışımı yakalayıp tek kaşını kaldırdığında, onu yeniden çıplak görmeye hazır olmadığımı düşünüp kıkırdayarak arkamı döndüm. Çünkü ikimizden biri bir anda fitili tutuşturulmuş bir ateş gibi patlayabilirdik.

 

Üzerimi banyoda değiştirmeyi tercih ettim. Kıyafetlerimi hızlıca üzerime geçirdikten sonra banyodan çıktım. Alparslan telefonda resepsiyonla konuşuyordu. Beni gördüğünde telefonu kulağından uzaklaştırdı ve "Bir şey istiyor musun hayatım?" dedi.

 

"Sen karar ver." dedim gülümseyerek. Alparslan telefonu kapattıktan sonra yanıma yaklaştı. "Benim etrafımda bu geceliklerle dolaşmasan mı acaba?" dedi muzipçe. Güldüm.

 

Kırmızı satenden, askısız elbise şeklinde bir gecelikti. İçerisi hafif serin olduğundan sabahlığımı da üzerime çekmiştim. "Senin karşında babannemin basma pijamalarıyla da dolaşsam bir şey fark etmeyecek." gülerek başımın üstünden öptü.

 

"Haklısın. İçinde ne olduğunu biliyorum çünkü." bana göz kırparak balkona doğru yöneldi. Ağzımı bir karış açarak arkasından bakakaldım. Beni nasıl utandıracağını çok iyi biliyordu.

 

Peşinden balkona çıkmak üzereyken odanın kapısı tıklatıldı. "Hayatım kapıyı ben açmayım istersen." balkona doğru seslendim. Alparslan hızlıca yanıma geldi. "Sen beni balkonda bekle güzelim. En üst kattayız oradan bizi kimse görmez." başımı salladım. Gitmeden Alparslan'a bir öpücük vermeyi unutmadım. Onu her saniye öpmek istiyordum.

 

Balkona geçtiğimde gördüğüm manzaraya hafif bir ıslıkla tepki verdim. Kaçıncı kattaydık bilmiyordum ama oldukça yüksekti. Karşıda, ışıkların altında parlayan denizi görebiliyordum. Denizin güzelliği yetmezmiş gibi yıldızlar gökyüzünü ışıl ışıl bir renge boyamıştı. Ben manzaranın tadını, balkona yerleştirilmiş çift kişilik berjerin üzerinde çıkarırken Alparslan elindeki tepsiyle içeri girdi.

 

Tepsinin üzerinde Duliba marka bir şişe kırmızı şarapla, iki kadeh vardı. Alparslan tepsiyi berjerin önündeki masaya koyduğunda çikolata sosuna batırılmış çilekleri gördüm. Gözlerim kocaman açılırken heyecanla gülümsedim.

 

"Seni hiç içerken görmedim. Daha önce içmiş miydin?" başımı salladım.

 

"Çok dayanıklı değilimdir. Ancak bir iki kadeh şaraptan kafayı bulmam herhalde." derken pek de emin değildim.

 

Alparslan şarabı ustaca açarak kadehlerimize doldurdu. Ben hiçbir şey yapmadan, gözlerimden fışkıracağına emin olduğum aşk dolu bakışlarla onu izliyordum. Çilek kasesinden bir çilek aldı ve usulca dudaklarıma uzattı. Ben çilekten bir ısırık alırken, o dikkatle dudaklarımı izliyordu. Çilekten bir ısırık daha almak için uzandım. Bunun yerine dudaklarım onun dudaklarıyla buluşmuştu. Bana uyardı, zira onun dudaklarının tadı çilekten de lezzetliydi.

 

Kısa ancak tutkulu bir öpüşmeni ardından geri çekilen Alparslan oldu. Bu geceyi yönetmesine izin verebilirdim. Onun yönettiği tüm gecelerin beni zevkten uçuracağını biliyordum. "Çok güzelsin ay perisi. Seninle ne yapacağım bilmiyorum. Öpmeye de doyamıyorum zaten!" kıkırdadım ve bana uzattığı kadehi aldım.

 

Şaraptan bir yudum içerek, kısaca inledim. Bunun onu delirteceğini biliyordum. Gözlerine baktığımda bakışlarının karardığını görüyordum. "Tehlikeli sularda yüzüyorsun ay perisi." dedi tehlikeli bir sesle.

 

"O sularda boğulmak istiyorum belki de." dedim derin bir fısıltıyla. Alparslan kadehi elimden aldı.

 

"Siktir et şarabı, ben bu gece senin dudaklarınla sarhoş olacağım." Alparslan dudaklarımı hızlı bir hareketle yakaladı. Ellerim tutunacak bir yere muhtaç gibi saçlarını yakaladı. Alparslan dudaklarını benden ayırmadan beni kucağına aldı. Bir sonraki durağımızın neresi olduğunu biliyordum. Kendimi tamamen ona bıraktım. Geceliğim üzerimdem parçalanarak bir kenara fırlatıldı. Umurumda değildi. Şu an tek umursadığım Alparslan'ın kollarında olmaktı.

 

☂️

 

"Alparslan ya! Açar mısın artık gözümü?" neredeyse bir saattir yoldaydık. Sabah otelden çıkmadan önce Alparslan gözümü bağlamıştı.

 

"Olmaz, az kaldı dayan." derin bir nefes vererek biraz daha sabretmeye çalıştım. Denizin sesini duyabiliyordum. Muhtemelen bir teknedeydik. Artık midem bulanmaya başlamıştı ki tekne durdu. Alparslan'ın yanımdan kalktığını duydum. Ardından elimden tuttu. "Geldik güzelim. İnmene yardımcı olacağım." ona güvenerek ayağa kalktım. Alparslan birkaç adım sonra beni kucağına aldığında küçük bir çığlık attım.

 

"Hazır mısın? Açıyorum." hızlıca kafamı salladım. İnanılmaz heyecanlıydım. Alparslan gözümdeki bandı çıkardığında bir süre gözlerimin ışığa alışmasını bekledim. Ardından gördüğüm görüntüyle neredeyse çığlık attım.

 

"Alparslan burası harika!" nerede olduğumuzu hala tam olarak bilmiyordum. Ama buranın bir koy ya da ada olduğunu tahmin ediyordum. Beni asıl neşelendiren ise ortadaki bungalov tipli evdi. Etrafında başka yerleşim yeri olmaması işin en iyi kısmı olabilirdi. Dikkatimi ilk çeken şeylerden biriyse bungalovun etrafındaki ağaçların arasına kurulmuş çardaktı. Yine aynı şekilde ağaçların iki tanesine asılı hamak vardı. Çardağa doğru ilerledim. Çardağın etrafı kalpli mumlar, masanın üzeri ise güllerle çevriliydi. Ardından bakışlarımı hamağa çevirdim. Hamağın asılı olduğu ağaçların gölge düşen kısmına minderler atılmış, hoş bir ortam hazırlanmıştı. Deniz hemen dibimizdeydi.

 

"Evin içine de bakalım mı? Lütfen!" dedim heyecanlı bir sesle. Alparslan, artık nasıl bir halde gözüküyorsam, tatlıca güldü. "Bakalım tabi güzel sevgilim." koşturarak yanına gidip elini tuttum. Alparslan bungalovun kapısına asılmış raftan bir anahtar çıkardı ve içeri girdik. Girer girmez bizi karşılayan mis gibi bir koku olmuştu. Bungalov iki kişi için yeterince büyüktü. Görüş açımızda krem renkli koltuk takımı ve aynı tonlarda Amerikan bir mutfak vardı. Kapalı kapılardan birinin arkasında şık bir yatak odası, diğerinde ise banyo vardı.

 

"Vay canına! Gerçekten böylesini hayal etmemiştim." dedim dürüstçe. Ben muhtemelen bir otelde kalacağımızı düşünmüştüm.

 

"Seninle baş başa olmak istedim. Diğer insanların gürültüsünden uzakta, tamamen ikimize ait bir tatil."Bungalovun güzelliğinden bakışlarımı zar zor ayırıp Alparslan'a doğru yürüdüm ve kollarımı boynuna sımsıkı doladım. Beni kucağına alıp etrafında kısa bir tur döndürdüğünde neşeli kahkahalarım arasından konuştum. "Seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"

 

"Bilmez miyim? Ben de seni çok seviyorum canım kadın." dedi. Ardından konuşmaya devam etti. "Tekne hala burada. Tekneyi kullanan adam başka bir tekneyle buradan ayrılacak, geldiğimiz tekneyi de bize bırakacak. Yani buradaki bütün güzellikleri keşfedebilmek için fırsatımız var." başımı salladım heyecanla. Tamamen anın büyüsüne kapılmış durumdayım.

 

"O zaman sen dinlenirken, ben tekneden valizleri alıp geleyim. Ardından ikimiz için harika bir akşam yemeği hazırlayacağım. Dün içemediğimiz şarabımızı bugün içebiliriz belki, ne dersin?"

 

Kendimi büyük bir zevkle koltuğa bırakırken ona cevap verdim. "Olur tabi sevgilim. Madem burası tamamen ikimize ait; o halde sofrayı denizin kenarına kuracağım." gülümseyerek başını sallayan Alparslan, bungalovdan çıkmadan önce dudaklarımdan öpmeyi ihmal etmedi.

 

Mutfağa giderek buzdolabını açtım. Yeni alışveriş yapılmış olduğu belliydi. Her şey hala paketli ve tazeydi. Bütün bunları ne ara yapıştı bilmiyordum. Bildiğim tek şey onun beni mutlu etme çabasına hayran olduğumdu.

 

☂️

 

"Hayatımda yediğim en güzel şeylerden biri." şu an nasıl görünüyordum bilmiyordum, umurumda da değildi. Zira Alparslan o kadar harika bir yemek pişirmişti ki bunun tadını sonuna kadar çıkarmam gerekiyordu.

 

"Benim değil." Alparslan konuşurken aç bakışlarını arsızca üzerimde gezdirdiğinde imasını anlayabilmiştim.

 

"Alparslan ya!" dedim utanmış bir sesle. Kahkaha attı.

 

"Ah be güzelim. Hem bu kadar tatlı oluyorsun hem de utanıyorsun. Ben seni öpmeyim de ne yapayım?" kıkırdadım. Kadehimdeki şarabın son yudumunu aldıktan sonra Alparslan'a doğru yaklaştım. "Öpme demiyorum ki! Öp, çok çok öp hatta. Ama aniden böyle şeyler söyleyince utanıyorum."

 

Alparslan beni kollarının arasına çekti. "Alışacaksın. Çünkü o kadar güzelsin ki yanımda olduğun her saniye seni iltifatlara boğacağım." gülümseyerek başımı göğsüne yasladım.

 

"Burası çok güzel bir yer değil mi? İnanılmaz huzurlu." dedim konuyu değiştirmeye çalışarak. Ne yaptığımı anlamış olmalı ki güldü. Çanakkale, Bozcaada'ya gelmiştik. Alparslan'ın bir tanıdığı sayesinde, adanın pek bilinmeyen bir kısmında bizim için bir yer ayarlanmıştı.

 

"Öyle. Ama huzurlu olmasının tek sebebi sensin benim için." başımı hafifçe kaldırarak ona baktım.

 

"Sana da garip gelmiyor mu?" dediğimde hafifçe kaşlarını çattı. Bunun üzerine konuşmaya devam ettim. "Tamamen bir yanlış anlaşılma üzerine tanışıyoruz. Seni psikopat herifin teki sanıyorum, hatta biraz korkuyorum da. Ama şimdi evliyiz, sandığım adamdan bambaşka birisin. Düşününce komik geliyor." kıkırdadım. Konuşmadan önce gülüşümden öptü.

 

"Evet, çok garip. Seni tutuklayacağımı düşünürken sana tutuldum bir anda. Şimdi ise karımsın, belki de çok yakında çocuklarımın annesi." utanarak başımı göğsüne yasladım.

 

"Hemen baba olmak istiyor musun ki?" dedim merakla. Gerçekten, bu konuları hiç konuşmamıştık.

 

"Önce okulunun bitmesini bekleyeceğiz. Hem bu iki senede seninle bol bol gezip eğleneceğiz. Biliyorsun, çocuğumuz olduğunda onun peşinde koşmaktan birbirimize zaman bile ayıramayacağız belki." dudaklarımı büzdüm.

 

"Öyle deme ama. Ben senin için her zaman vakit bulurum." güldü ve beni kollarının arasına biraz daha çekti.

 

"Okulunun açılmasına az kaldı. Hazır ehliyetini de almışken eve döndüğümüzde araba kullanmaya başlasan iyi olur. Okula gidip gelirken otobüslerde sürünmeni istemiyorum." dediği gibi ehliyetimi almıştım. Belki de yapamayacağıma en emin olduğum şey araba sürmekti. Ancak bir kez daha anlamıştım ki Alparslan sayesinde yapamayacağım hiçbir şey yoktu.

 

"Olur hayatım. Gümüş'ü de çok ihmal ediyoruz bu aralar. Döner dönmez onun için bir arkadaş sahiplenmeye ne dersin? Biz yokken canı sıkılır evladımın." Alparslan başını salladı.

 

"Tabi ki. Bu arada geri döndüğümüzde senin için başka bir sürprizim daha olacak." kendimi Alparslan'ın kollarından çektim ve kaşlarımı çatarak ona baktım.

 

"Bilerek yapıyorsun değil mi? Meraktan çatlayacağımı bile bile erkenden söylüyorsun!" güldü.

 

"Ama ne yapayım? Bana sürprizin ne olduğunu sorarken yaptığın o bıcır bıcır konuşmalar o kadar sevimli ki." gözlerimi devirirken güldüm. "Güzelim benim. Hadi gel bu geceyi sonlandıralım. Sabah erken kalkmamız gerekiyor. Uykusuz kalmanı istemiyorum." başımı salladım. Zaten esnemekten neredeyse ağzım ayrılacaktı.

 

Alparslan'la birlikte, el birliğiyle sofrayı kaldırdık. Ben yatağa temiz çarşafları sererken Alparslan bulaşıkları toplamıştı. Ne kadar yapmaması için ısrar etsem de beni dinlemiyordu. İşte o böyle bir adamdı. Bunu sırf beni sevdiği için yapmadığını biliyordum. Alparslan bana bir kadın olarak da değer veriyordu. Aynı annesine, kız kardeşine ve benim anneme davrandığı gibi davranıyordu. Bunu seviyordum. Hoş, onunla ilgili her şeyi seviyordum.

 

Geceliklerimi giyip yatağa uzandığımda Alparslan çıkageldi. Işığı kapatıp yanıma uzanmasıyla beni kolları arasına çekmesi bir olmuştu. Bugün fazlasıyla yorulmuştuk, bu nedenle büyük bir sessizlik içinde birbirimizin kolları arasında huzurlu bir uykuya dalmayı bekledik.

 

☂️

 

"Bunu da alsam olur mu? Açelya bunlara bayılıyor." elimdeki hasır çantayı kaldırarak Alparslan'a gösterdim. Şu anda Bozcaada'nın çarşısındaydık. Sabah erkenden uyanmış, mis gibi bir kahvaltı yapmıştık. Ardından biraz yüzmüş ve öğleden sonrasında tekneyle Bozcaada'nın merkezine gelmiştik. Çarşıda el emeği ne kadar ürün varsa almak istiyordum.

 

"Sorma lütfen. Canın ne almak istiyorsa onu al güzelim." beklediğim cevabı aldığımda alışverişe devam ettim. Sadece kendim için değil, bizimkiler içinde bir sürü şey almıştım. Artık yorulduğumu anlayıncaya dek dolaşmaya devam ettik. Ardından deniz kenarında balık yedikten sonra bungalovumuza geri döndük. Ben aldıklarımı valize yerleştirirken Alparslan duş alıyordu.

 

Alparslan'ın yanında getirdiği dizüstü bilgisayarı alarak bahçeye geçtim. Hamağın altındaki minderlere yerleştim ve güzel bir film açtım. Film yüklenirken ben ikimiz için aperatif bir şeyler hazırlamış, onları da bahçeye taşımıştım.

 

Yarım saatin sonunda Alparslan bahçeye çıktı. "Sen duş almayacak mısın?" dedi, elindeki havluyla ıslak saçlarını silerek.

 

"Şimdi değil. Şimdi kocamla harika bir akşam geçirmek istiyorum."

 

"Hayhay güzelim." elindeki havluyu hamağın üzerine serip yanıma kuruldu. Filmi başlatarak bilgisayarı Alparslan'ın dizinin üstüne bıraktım. Alparslan açtığım filmi gördüğünde gülümsedi.

 

İlk tanıştığımız zamanlarda, onun Hüzünlü Kekim olduğunu bilmeden izlediğimiz filmdi bu. "Filmin ortasında bana abi diyecek misin?" dediğinde güldüm.

 

"Yüzündeki o ifade ne zaman aklıma gelse gülüyorum. Yalnız bende çok safmışım gerçekten, nasıl anlamadım sen olduğunu?" dedim kendi kendime hayret ederek.

 

"Bilmem, belki de ben olmamı istemiyordun." gözlerimi devirdim.

 

"Hıhı, o yüzden anonimin sen olduğunu öğrendiğim gün sevinçten kendimi paralıyordum. İçten içe sana hep hayranmışım zaten. Sadece anonimin başka birisi olma ihtimali korkutuyordu beni." Alparslan beni kendine çekti.

 

"Hiç tanımadığın birine bile sadık kalıyorsun. Nasıl bir meleksin sen anlamıyorum ki!" omzumu silktim. Filmi sanki ilk kez izliyormuş gibi izlemeye devam ettik. Hoş, Alparslan filmden çok benimle ilgileniyordu. Elleri, göğsümün ortasındaki aslan dövmesini okşadığında ürpererek ona baktım.

 

"Neden özellikle burayı tercih ettin?" kıkırdadım.

 

"Sormak şimdi mi aklına geliyor?" başını sol omzuna yatırarak gülümseyen gözlerle beni izlemeye başladı.

 

"Aklımı başımdan alıyorsun hep. Mantıklı düşünebildiğim zamanlarda da seni daha ne kadar sevebilirim diye sorguladığımdan bunu sormak gelmemiş aklıma." kıkırdadım. Kelimelerle dans etmesine bayılıyordum. Gerçekten çok zeki bir adamdı. Çok yakışıklı, çok seksi, çok yetenekli, çok merhametli... "Güzelim, iyi misin? Nereye daldın?" dedi endişeyle. Gülerek düşüncelerimden sıyrıldım.

 

"Bilmem. Yani dövmeyi neden oraya yaptırdığımı bilmiyorum. Her aynaya baktığımda görmek istedim. Aynı zamanda da kimsenin göremeyeceği bir yerde olsun istedim. Sana bir sır vereyim, annemin hala bu dövmeden haberi yok." dedim kıkırdayarak.

 

"Görmek istiyorum." dedi kısık bir sesle. Başta anlamayarak yüzüne baktım. Ardından yutkunarak, üzerimdeki tişörtü çıkardım. Şimdi sporcu sütyenimle karşısında duruyordum.

 

Alparslan dizindeki bilgisayarı kapattı. Dünyanın en değersiz eşyasıymış gibi bilgisayarı bir kenara neredeyse fırlattı. Sanki şu anda dünyanın en değerli şeyi bendim. Çünkü öyle bakıyordu gözlerimin içine. "Bunu da çıkarabilir miyiz?" dedi sakince. İkimiz de biliyorduk ki izin almasına gerek bile yoktu. Ancak o Alparslan'dı. Her zaman her şeyi incitmeden yapmak isterdi.

 

Cesur olmak istedim. Çünkü onu, en az onun beni istediği kadar istiyordum. Etrafta kimse yoktu. Hoş olsa bile ağaçların arasında bizi kimse görmezdi. Sütyenimi usulca üzerimden çıkardım. Alparslan hala gözlerimin içine bakarken, dudakları dövmemin üzerine kondu. Sanki yerini ezbere biliyordu. Gülümseyerek ona baktım. Alparslan, dudaklarıyla kavurduğu tenimi diliyle ıslattığında küçük bir inleme firar etti dudaklarımdan. Dili göğüslerimin arasında ve ucunda dolaştı.

 

"Beni içeri götür!" dedim inlemelerimin arasından.Bu anı bekliyor gibi beni bir çırpıda kucağına aldı. Beni içeri taşırken kolum kapıya çarptığında bu kez acıyla inledim.

 

"Özür dilerim güzelim." dedi telaşla. Telaşlı ve arzuluydu.

 

"Siktir et, beni yatağa götür!" dedim aynı arzu yüklü sesle. İkiletmedi, sırtımı yatağın soğuk çarşafıyla buluşturdu. Bilmem kaçıncı kez bedenlerimiz bir bütün olurken ikimiz de aynı şeyi fısıldıyorduk.

 

"Seni çok seviyorum."

 

☂️

Loading...
0%