Yeni Üyelik
58.
Bölüm
@mefmera

☂️

"Hoş geldiniz yavrum! Mahperi, güzel gelinim benim tatil yaramış sana." Gülümseyerek Füsun annemin elini öptüm.

 

1 haftalık tatilimiz bitmişti. Hayatım boyunca hiç o kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum. Geri döndüğümüzde mis gibi bir uyku çekip dinlenmiş, sabahındaysa Alparslanların evine gelmiştik.

 

Füsun annem her zamanki içtenliğiyle karşılamıştı bizi. "Hoş bulduk annecim." dedikten sonra içeri geçtim. Bugün pazardı, muhtemelen herkes kahvaltı sofrasındaydı. Salona geçtiğimde tam da tahmin ettiğim gibi bütün aileyi sofrada hazır buldum. Açelya beni gördüğünde çığlık atarak üzerime koşturdu ve sımsıkı sarıldı.

 

"Ay! Geleceğinizi niye söylemiyorsun, aşk olsun." kıkırdayarak sarılışına karşılık verdim.

 

"Haber versek yarı yolda karşılardın bizi de ondan." dedim yanağından makas alarak. Açelya geri çekildiğinde Orhan babamın yanına ilerledim ve elini öptüm.

 

"Hoş geldiniz kızım, kaynananız seviyormuş yemeğe denk geldiniz." kapıdan içeri Füsun annemin girdiğini görünce güldüm. "Vallahi seviyor babacım." dedim tebessümüm hala yüzümdeyken.

 

Alparslan da ailesinin elini öperken benim gözlerim Aytekin abimi arıyordu. Orhan babam anlamış olacak ki konuştu. "Aytekin Sude kızımı almaya gitmişti, gelirler birazdan." başımı salladım.

 

"Yardım edilecek bir şey var mı anne?" dediğimde Füsun annem başını sallayarak sandalyeyi gösterdi.

 

"Otur güzel kızım benim. Her şeyi hallettim ben." dediğinde oturdum.

 

"Şimdilik tadını çıkar yenge hanım." dedi Açelya. Bakışımı ona çevirdiğimde kıkırdadı. "Kırkın çıksın hele bir, ondan sonra şu oda senin bu oda benim başlarsın temizlik yapmaya." gözlerimi devirdim.

 

"Sen varken bana ne gerek var?" bu kez gözlerini devirme sırası ondaydı. Füsun anne çayları doldurduğunda iştahla kahvaltımızı yapmaya başladık.

 

"Baba, mekan hazır mı?" sessizliği Alparslan'ın aşık olduğum sesi böldü. Merakla ona baktığımda bana göz kırptı.

 

"Hazır oğlum hazır. Annenler çok beğendi. Hemen bugün gider bakarız, bir de Mahperi kızı onaylasın." gerçekten neden bahsettiklerini anlamıyordum. Alparslan bir sürprizi olduğunu söylemişti ancak benim aklımdan çıkmıştı.

 

"Kızım, o kadar güzel bir yer oldu ki bayılacaksın gördüğünde." şaşkın bakışlarımı gören Füsun annem konuşmaya devam etti. "İlahi Alparslan! Söylemedin mi kızcağıza daha?"

 

Alparslan muzipçe kaşlarını kaldırdı. "Annecim, abim böyle çılgın sürprizlerin adamı. Bilmiyor musun hala?" kıkırdayan Açelya'nın gülüşü bulaşıcıymış gibi hepimiz güldük.

 

Kahvaltı havadan sudan sohbetlerle devam etti. Kahvaltımız bittiğinde Açelya ile ikimiz masayı ve mutfağı toplamış, babamın isteği üzerine kahve yapmıştık. Şimdi salonda oturuyor, kahvelerimizi içiyorduk.

 

Dış kapının açılma sesini duyduk. Abim gelmiş olmalıydı. İçeri önce Sude ardından abim girdi. Abim beni görünce kocaman gülümseyerek kollarını açtı. Gidip ona sarıldığımda, kulağıma fısıldadı. "Hoş geldin fıstığım. Bu davar iyi davranıyor mu sana?" kıkırdayarak kendimi geri çektikten sonra aynı onun gibi fısıldadım. "Davranıyor abicim, senden korkuyor herhalde." dedim gülmeye devam ederken. Abi saçlarımı karıştırdı. Abimden sonra Sude'yle de sarıldık.

 

"Hoş geldin canım, şahane gözüküyorsun." demeyi ihmal etmedi. Teşekkür ederek yerime geçtim. Bir süre daha oturup havadan sudan sohbet ettikten sonra Alparslan ayaklandı.

 

"Biz artık kalkalım. Betül annemlere de uğrayacağız daha. Oradan da mekana geçeriz." mekanın ne olduğunu deli gibi merak etsem de Alparslan'ın asla söylemeyeceğini biliyordum.

 

Evdekilerle vedalaştıktan sonra arabaya geçtik. Annemi arayıp geleceğimizi haber vermiştim. Yarım saatlik bir yolculuğun ardından annemlere geldiğimizde, kapıda Emre'nin arabasını görmüştüm. "Enişten de hiç sizden çıkmıyor herhalde." dedi Alparslan.

 

Gülerek cevap verdim. "Sanki senin ondan bir farkın vardı da." gülümseyen Alparslan yanağımdan bir makas alarak arabadan indi. Onu takip ettim. Annem muhtemelen camdan bizi izlemişti ki biz daha zili çalmadan kapı açıldı.

 

"Yavrum, hoş geldin." annem beni kendine çekerek sıkıca sarıldığında burnumun direğinin sızladığını hissediyordum. "Sen de hoş geldin Alparslan oğlum." annem beni kollarının arasından çıkarmadan salona geçti.

 

Fulya ile Emre içerdeydiler. "Ay Mahperi! Hoş geldiniz." Fulya hızla yanıma koşup beni annemin kollarından çekip kendi kolları arasına aldı.

 

"Beni bu kadar özlediğinizi bilsem daha erken gelirdim." dedim gülerek. Ancak işin gerçeği ben de onları çok özlemiştim.

 

"Ah yavrum, nasıl özledim bir bilsen. Yarın bir gün ablan da gidecek, koskoca evde yalnız kalacağım." annem burukça konuşarak bize baktı. Ablamla sarılma faslımız son bulduğunda annemin yanına oturarak başımı göğsüne yasladım. "Annecim o nasıl laf? Sanki uzakta mıyız biz? Ne zaman istersen çıkar gelirim ben." dedim gülümseyerek.

 

Hasret giderme faslı bir süre daha devam etti. Ardından annem bir şeyler hazırlamak için ayaklandı. "Aman anne, zahmet etme hiç. Zaten tıka basa yedik. Zaten sizi bir yere götürmek istiyorum." diyen Alparslan annemi durdurdu.

 

"Hayırdır oğlum?" dedi annem merakla.

 

Alparslan gülümsedi. "Hayır anne, hayır. Hadi hazırlanın da çıkalım geç olmadan." annem de heyecanlanmış olsa gerek odasına geçti.

 

"Nereye gideceğimizi söylemeyeceksin değil mi?" dedim Alparslan'a. Alparslan kolunu omzuma atarak yönünü bana çevirdi. "Tabi ki de söylemeyeceği güzelim. Sürpriz dedim ya." Gözlerimi devirdim.

 

"Hep böyle yapıyorsun ama! Çok merak ediyorum, söylesene." dedim başımı omzuma yatırıp sevimli olduğunu düşündüğüm bir bakış atarak. Güldü.

 

"Çok güzelsin diye her şeyi yaptırırım mı sandın?" dedi muzip bir sesle. Başımı salladım masumca. Bu daha çok gülmesine sebep olmuştu.

 

"Az kaldı meleğim. Yarım saate göreceksin." yanaklarımı şişirerek derince ofladım. Annem odasından nihayet çıktığında heyecanla ayağa kalktım.

 

"Siz de gelin." dedim Fulya ve Emre'ye bakarak.

 

"Yok canım, biz biliyoruz nereye gideceğinizi zaten." Fulya'nın cevabıyla birlikte gözlerimi kocaman açarak önce ona sonra sevgili kocama baktım. Pekala, bu bakışın ikisini de korkutmadığı belliydi.

 

"Hadi benim sabırsız meleğim." Alparslan'ın koluna girdim ve evden çıktık. Fulya'yla Emre artık evde ne yapacaksa, gelmemişlerdi. Kendi kendime gülerek arabaya geçtim.

 

Yol boyu tamamen sessizdim. Annemle Alparslan sohbet ediyorlar, bense merakla gideceğimiz yeri bekliyordum. Yaklaşık yarım saat sonra Alparslan arabayı park ettiğinde merakla etrafıma baktım. Görünürde sıra dışı bir şey yoktu. Daha ne kadar sabredebilirdim bilmiyordum ama bir şey söylemeden Alparslan'ı takip ettim. İzmir'in ışıl ışıl caddelerinden birindeydik. Öğlen saati olmasına rağmen inanılmaz kalabalıktı. Alparslan bizi karşı yola geçirdikten sonra bir kafenin önünde durdu.

 

Kafenin üstünde yazılı ismi gördüğümde şaşkınlıkla Alparslan'a bakakaldım. "Hadi canım, şaka yapıyorsun!" Ay yıldız desenli tabelanın üzerinde, kocaman harflerle Ay Perisi Kitap-Kafe yazıyordu. Alparslan gizemli bir tavırla gülümsedi ve kafenin kapısını açtı. İçeri girer girmez yeni boyanmış duvarların ve taze mobilyaların kokusu karşıladı bizi.

 

Gördüğüm kadarıyla iki katlı bir yerdi. Girişe koyulmuş pudra ve mor renkli masa sandalyeler vardı. Duvarlar yağmur damlası adı verilen bir renge boyanmıştı. Yer, pudra fayanslarla kaplanmıştı. Kafenin içinde biraz daha ilerledim. Yukarı çıkan merdivenlerin yaklaşık 3 metre sağına bir bar masası kuruluydu. Masanın önünde bar tabureleri, masanın üzerinde ise kahve makineleri vardı. Masanın yanında bir pastane tezgahı bulunuyordu. Arka duvar ise tamamen raftan oluşuyordu.

 

"Alparslan oğlum, ne güzel yermiş burası. Kimin bura?" annem aklımdaki soruyu sorduğunda merakla alacağım cevabı bekledim.

 

"Bizim anne. Senin, annemin, isterse Fulya'nın, Açelya'nın, Sude'nin ve tabi ki güzeller güzeli karımın kafesi." annem ağzını açıp bir şey söylecek olmuştu ki Alparslan sözünü kesti. "İtiraz istemiyorum. Başkalarının emri altında çalışmanı istemiyorum artık. Hem burası bizim eve de yakın, sık sık bizde de kalırsın. Hem de burada senin marifetlerine çok ihtiyacımız olacak." dayanamadım ve Alparslan'ın boynuna sarıldım.

 

"Ya inanamıyorum! Burası o kadar mükemmel ki belki de hayallerimden bile güzel. Sen nasıl bir adamsın cidden anlamıyorum. Her seferinde beni bu kadar mutlu etmeyi nasıl başarıyorsun?" Alparslan gülümseyerek beni alnımdan öptü.

 

"Sen beni her bakışında, her gülüşünde mutlu ediyorsun. Benim yaptığım ne ki?" utanarak başımı göğsüne sakladım. Alparslan güldü ve konuşmaya devam etti. "Gel hadi, bir de yukarıyı gör." Heyecanla kendimi geri çektim ve merdivenleri ikişer ikişer çıkmaya başladım.

 

"Evli barklı kadın oldu hala çocuk gibi davranıyor." annem arkamdan gülerek söyleniyordu. Yukarıya açılan kapıyı açıp içeri girdiğimde şaşkınlığım daha da arttı. Burası neredeyse bir kütüphaneydi. 4 duvarda raflarla kaplanmış, rafların çoğuna kitaplar koyulmuştu. Buranın bir de terası vardı. Terasa ve içeriye, pudra ve mor renklerde koltuklar ve masalar koyulmuştu.

 

"Harika olmuş. Çok teşekkür ederim sana." dedim kocaman bir tebessümle. Bir süre daha kafeyi gezdik. Alt katta geniş bir mutfak vardı. Alparslan her şeyi düşünmüş, bütün mutfak aletlerini almıştı.

 

"Ufak tefek eksikleri kaldı. Aklınızda ne varsa söyleyin listeleyelim. Bir iki haftaya kalmaz açarız kafeyi." Alparslan'ı onayladıktan sonra annemle kafa kafaya verip neler yapabileceğimizi konuştuk. Sırtım ona dönük olsa da Alparslan'ın gülümseyen bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.

 

☂️

 

İki hafta sonra...

 

"Pastalar ve kurabiyeler hazır, hangi masanındı bu?" elimi üzerimdeki mutfak önlüğüne silerken etrafa göz gezdirdim. Birkaç gün önce mekanı açmıştık. O günden beri akın akın müşteri geliyordu. Okul açılana kadar Açelya da ben de buradaydık. Fulya da işten izin almış, alışma sürecindeyken bize yardımcı olmaya başlamıştı. Sude ve Begüm garsonluk yapıyordu. Annem, Füsun annem ve ben mutfakta hazırlık yapıyor, daha sonra müşterilerle ilgileniyorduk. Ben genelde pasta işiyle ilgileniyordum.

 

Üst katta da hatırı sayılır bir kalabalık vardı. Çarşının içinde bir dershane vardı. Oradan çıkan ve burayı keşfeden öğrenciler yukarıya çıkıp ders çalışıyor ya da kitap okuyarak kafa dağıtıyorlardı. Ben de mutfakta olmadığım zamanlarda yukarıda takılıyordum.

 

"Pastalar üst katın yenge." Begüm'e başımı sallayarak tepsiyi aldım ve yukarı çıktım. Pastaları masaya servis ettikten sonra gülümseyerek uzaklaştım.

 

Aşağı dönmek üzereyken Alparslan'la karşılaştım. "Sevgilim! Hoş geldin." diyerek ona sarıldım. Elindeki kutuları yere bıraktı. Arkasından gelen kurye de elindeki kutuları kenara koydu.

 

"Sağ ol abim." Alparslan genç kuryeye bahşiş uzattığında çocuk tedirgince ona baktı.

 

"Abi olur mu öyle şey? Görevim bu." Alparslan elini çocuğun omzuna koyup sıvazladı.

 

"Al işte oğlum. Öğrenciyim, geçici çalışıyorum demedin mi? Belki bir işini görür." çocuk utanarak parayı aldı.

 

"Nerede öğrencisin?" dedim merakla.

 

"Aslında mezun oldum yenge. Üniversite sınavına hazırlanıyorum, dershane parası biriktiriyorum işte." bakışlarımı Alparslan'a çevirdim. Ne yapmak istediğimi anladığına emindim.

 

"Bak canım, yanlış anlamanı istemem. Kuryelik yaparken derslerine odaklanman çok zor olur. İstersen burada çalışabilirsin. Ders programına göre bir çalışma saati oluştururuz sana, hem rahat da edersin." dedim gülümseyerek. Çocuk şaşkınca baktı.

 

"Valla yenge, ben hayatımda böyle patron görmedim." dediğinde güldüm.

 

"Ben de hem okuyup hem çalışmak zorunda kaldım. Nasıl bir şey olduğunu çok iyi bilirim." cebimdeki adisyondan bir yaprak kopararak üzerine numaramı yazdım. "Sen bir düşün, kabul edersen beni ara olur mu? İsmin neydi bu arada?"

 

"Mehmet, yenge." Mehmet kağıdı alarak cebine koydu.

 

"Ben de Mahperi. Memnun oldum Mehmet. Cevabın ne olursa olsun aramanı bekleyeceğim." dedim. Çocuk teşekkür ettikten sonra gitti.

 

"Güzel kalpli sevgilim benim." Alparslan'a dönerek gülümsedim. "Hadi yardım et de yerleştirelim bunları." Alparslan kolileri raflara yaklaştırdı. Bunlar sipariş ettiğimiz kitaplardı.

 

Kafeyle ilgili yaptığım ilk şey kitap sipariş etmek olmuştu. Hali hazırda var olan kitapları belli bir düzene göre dizmiştim. Şimdiyse gelen kitapları aynı düzene uygun olarak yerleştiriyorduk. Roman ve hikaye kitaplarının yanı sıra ders kitapları da sipariş etmiştim. Özellikle de burada ders çalışan öğrencileri gördüğümden buna gerek olduğunu düşünmüştüm. Kitaplarla işimiz akşama anca bitmişti. Bunların haricinde birkaç kez daha kargo gelmişti. Bir yandan müşterilerle ilgilenmiş bir yandan rafları dizmiştim. Alparslan işin yarısında sıkıldığından onu aşağı göndermiş tek başına yapmıştım.

 

İşim nihayet bittiğinde yorgunca aşağı indim. Birkaç müşteriden başka kimse kalmamıştı. Önlüğümü çıkararak bar taburelerinden birine oturdum. Annem önüme bir bardak taze sıkılmış portakal suyu koyduğunda minnetle ona baktım.

 

"Siz yavaş yavaş kalkın oğlum. Baban birazdan gelir, biz kapatırız dükkanı." Füsun annemin sözlerinden sonra ayaklandık. Zaten pek kimse kalmamıştı. Ben de çok yorulduğumdan bu teklifi seve seve kabul ettim.

 

Arabaya geçtiğimizde Alparslan anahtarı bana uzattı. "Ne?" dedim şaşkınca.

 

"Sen süreceksin. Yeterince pratik yaptığımızı düşünüyorum." dudaklarımı büzdüm. İki haftadır aralıksız araba sürmeyi öğreniyordum. Birkaç kez yoğun trafiğe çıkmıştım. Alparslan bana güvendiğine göre gayet iyi sürüyordum.

 

"Peki madem. Zaten yolumuz kalabalık olmuyor." şoför koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. "Sen uyu istersen falan demem gerekiyor mu?" dedim gülerek. Alparslan gülüşüme eşlik etti.

 

"Hayır ama açsan yemek yiyelim demen gerekiyor. Çünkü inanılmaz açım." başımı salladım. Yolumuzun üzerinde, ara ara yemek yediğimiz bir yer vardı. Deniz kenarında bir yerdeydi. Evimizin yoluna dönmeden birkaç kilometre öncesinde sağa döndüm ve Köfteci Ali'nin Yeri tabelalı, seyyar köfteciye sürdüm. Arabayı kazasız belasız park ettiğimde derin bir nefes vererek arabadan indim.

 

"İnsan her şeyde mi yetenekli olur?" Gülerek anahtarı Alparslan'a teslim ettim.

 

"Bana bu kadar yetenek gösterisi yeter hayatım. Aşırı gerildim, dönüşte sen sür," Alparslan başını salladı. Elimi tutarak beni hep oturduğumuz masaya götürdü. Tezgahın önünden geçerken siparişimizi vermişti. Ayakkabılarımı çıkararak masaya geçtim. Burası tam denizin kıyısındaydı ve dalgalar ayaklarımıza dek ulaşıyordu.

 

Yemeklerimizi yerken, sanki yıllardır görüşmemiş gibi sohbet edip kahkahalarla güldük. Gözlerim anlamadığım bir şekilde yaşlarla dolduğunda Alparslan şaşkınca bana baktı. "Bakma öyle, duygulandım işte." ekmeğimin son lokmasını zorla ağzıma tıkıştırırken çok komik göründüğümün farkındaydım. Alparslan gülüyordu ancak alayla değil, aşkla gülüyordu bana. "Alparslan" dedim dolu dolu bir sesle ve devam ettim. "Sen çok güzel bir adamsın tamam mı? Ve de seni çok seviyorum."

 

Alparslan sesli bir kahkaha attı. "Ben de seni çok seviyorum masum sevgilim benim." gözlerine uzun uzun baktım. O gerçekten de benim sahip olduğum en değerli varlığımdı.

☂️

Loading...
0%