Yeni Üyelik
60.
Bölüm
@mefmera

☂️

Boşluk... Zihnim koca bir boşluğun içindeydi. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilmiyordum. Korkuyordum, öyle bir korkuyordum ki bu korku bedenimi felç ediyordu adeta. Ağlamıyordum fakat. Çünkü biliyordum, annem güçlüydü. Ona hiçbir şey olmayacaktı. Bilmiyorum, buna inanmak istiyordu aciz kalbim.

 

Haberi duyar duymaz, üstümde pijamalarım olmasını umursamadan yola çıkmıştık. Alparslan tedirgindi. En ufak bir şeyde salya sümük ağlayan ben öylesine sakindim ki bu sakinlik onu korkutuyordu. Yol boyunca konuşmadı, beni sakinleştirmek için tek bir söz çıkmadı ağzından. Zira o da ne hissettiğimi bilmiyordu.

 

Derin bir nefes aldım. Yol gözümde büyüyordu. Sanki biz gittikçe daha da uzuyordu yol. Bir daha arayan olmamıştı. Ne olduğunu bilmiyordum. Bir şey sormaya cesaretim de yoktu. Tek bildiğim deli gibi korktuğumdu.

 

Hastaneye vardığımızda Alparslan arabadan inmeme yardımcı oldu. Eli belimdeydi. Bu kez beni sakinleştirmek için sözcükleri kullanmıyordu. Onun verdiği güçle derin bir nefes alarak hastanenin içine yürüdüm. Alparslan annemin kaldığı odayı öğrenirken ben ölü gibi etrafa bakıyordum sadece. Alparslan tekrar elini belime sarıp beni yönlendirene kadar orada öylece bekledim.

 

Önü kalabalık bir odaya vardığımızda Fulya'nın bana koşup kollarını boynuma sardığını hissettim sadece. O benim aksime ağlıyordu. "Şşt, sakin ol biraz. Bir şey olmayacak anneme." Herkes buradaydı. Benim anneme ne olduğunu bilmeye ihtiyacım vardı. Ancak Fulya'nın bunu söyleyebilecek güçte olduğunu sanmıyordum. Fulya'yı kollarımın arasından bırakmadan Emre'ye doğru yürüdüm. Muhtemelen annemi hastaneye getiren onlardı. "Emre, neler oluyor? Nesi var annemin?"

 

"Kesin bir şey söyleyemem ancak kalp krizi geçirdiğini düşünüyorum. Durumu nasıl bilmiyoruz Mahperi. Beklemekten başka çaremiz yok." başımı salladım belli belirsiz. Boş sandalyelerden birine geçip oturdum. Fulya iyice bana sokuldu. Beklemekten başka çaremiz yoktu. Ne garipti değil mi? Annem uğruna her şeyi yapabilirdim ancak şimdi çarem yoktu.

 

Orda öyle ne kadar bekledik bilmiyorum. Fulya ağlamaktan harap olup kollarımda uyuyakalmıştı. Alparslan hala sessizdi, ancak gözleri bir an olsun üzerimden ayrılmamıştı. Bense hala aynıydım. Öylece duruyordum, gözlerimi Alparslan'ın gözlerinden çekemiyordum. Gücüm de dayanağım da oydu zira.

 

Bir an sonra Alparslan'ın bakışları sağ tarafa çevrildiğinde onu takip ettim. Bize doğru yaklaşan orta yaşlı bir doktoru gördüğümde ayaklandım.

 

"Betül Güneş'in yakınları siz misiniz?" konuşmaya mecalim yoktu. Onaylama görevini Alparslan üstlendi.

 

"Ben damadıyım. Nesi var annemin?" doktorun yanına geldiğimiz andan beri sımsıkı tuttuğu elimi, ondan destek almak istercesine sıktım.

 

"Betül Hanım kalp krizi şikayetiyle geldi. Üzülerek söylemek istiyorum ki annenize akut kalp yetmezliği teşhisi koyduk." doktor bir süre sindirmemizi beklermiş gibi sustu. Yalandan bir öksürükle boğazını temizleyen doktor konuşmasına devam etti. "Şu anlık durumu kontrol altına almayı başardık. Durumu kritik olmadığından birkaç gün müşahede altında kalması yeterli olacak. Ardından tedaviye başlayacağız. Bundan sonrası çok önemli. Betül Hanım'a çok iyi bakılması gerekiyor ki kalp yetersizliği ilerlemesin." ardından geçmiş olsun dileyerek yanımızdan ayrıldı.

 

Doktorun söylediği her bir kelime hastanenin pis kokulu duvarlarından sıçrıyor, tekrar tekrar işgal ediyordu beynimi. Gözyaşlarımın akıp akmadığını bilmiyordum. Etrafımdaki sesleri duyabildiğimden de emin değildim. Zira bilincim çoktan karanlık sulara teslim etmişti kendini.

 

♠♠♠♠♠♠♠

 

Gözlerimi açtığımda Alparslan'ı buldum başucumda. Elleri ellerimi sımsıkı tutmuştu. Gülümsedi. Derin bir nefes alıp etrafıma baktım. Bütün bunların kötü bir kabus olmasını ummuştum. Ancak gerçek acımasız pençeleriyle bir kez daha çarpmıştı suratıma. Kollarımdaki serumlara baktım.

 

"Ne oldu?" dedim çatallaşmış sesimle. Göz ucuyla yatağın yanındaki komodinin üzerindeki su şişesine bakınca, Alparslan ayaklanarak bir bardak su doldurdu. Beni nazikçe doğrulttu ve suyumu içmeme yardımcı oldu.

 

"Stresten bayıldığını söyledi doktorlar. Birkaç test yapıldı ama sonuçlar henüz belli değil." başımı salladım. Ben önemli değildim, hem de hiç.

 

"Annem nasıl? Gözlerini açmış mı? Görebiliyor muyuz?" Alparslan başıma bir öpücük kondurdu. Eli, sakin ol dercesine sırtımı sıvazlıyordu.

 

"Göreceğiz bir tanem. Lütfen önce doktorun gelmesini bekleyelim." itiraz etmek istedim. Annem orada öylece yatarken ben hiç önemli değildim. Ancak Alparslan konuşmama izin vermedi. "Lütfen ay perisi, izin ver sana yardım edeyim." gözlerindeki çaresizliğe bakmak canımı yaktı bir an. Saatlerdir karşı koltuğumda bana bakıyordu. Ölü gibi bakışlarımı ona dikmişken saatlerce bana yardım edememenin üzüntüsünü yaşamıştı.

 

Hala elimde olan elini sıktım. "Tamam. Özür dilerim Alparslan, ben sadece.." konuşmama müsaade etmedi.

 

"Şş, biliyorum güzelim. Ne hissettiğini biliyorum. Söz her şey düzelecek." ona inandım. Bana hiç yalan söylememişti. Ona güveniyordum.

 

Serumumun bitmesine yakın içeri bir doktor ve bir hemşire girdi. Hemşire gülümseyerek serumu kolumdan çıkarırken az da olsa tebessüm etmeye çalıştım.

 

"Eşim neden bayılmış doktor hanım? Stresten olabileceğini söylemişlerdi ama, kötü bir durum yoktur umarım." Alparslan telaşla doktora konuştu. Doktor ise gayet sakin hatta gülümsüyordu.

 

"Evet stresten. Tabi bir de minik, hoş bir sebebi var bayılmasının." Kaşlarımı çatarak doktora baktım.

 

"Tebrikler Mahperi Hanım, hamilesiniz." Şaşkınlıkla doktora baktım. Alparslan'ın da benden farkı yoktu. O an reglimin bir haftayı geçkin geciktiğini hatırladım. Zaten düzenli olmadığından bunu asla hamile olmama yormamıştım.

 

"Emin misiniz? Ben herhangi bir belirti görmedim." dedim şaşkınca. Aptal kafam, kadın doktordu. Emin olmasa konuşmazdı herhalde!

 

"Belirtiler her kadında farklı olabiliyor. Bazen belirtileri erken bazen de geç hissedebilirsiniz." başımı salladım. Alparslan hala sessizdi. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu hala. Bu haline gülmek istedim ancak şu an bunu yapabilecek gücüm yoktu.

 

"Kaç haftalık peki?" diye sorabildim kısa bir sessizliğin sonunda.

 

"Detaylı öğrenebilmek için ultrasona alacağım sizi."

 

Yutkundum. "Daha sonraya bırakabilir miyiz? Annem kalp krizi geçirdi ve benim bir an önce onu görmem gerekiyor." doktor anlayışla başını salladı. Cebinden çıkardığı bir kağıdı bana uzatıp konuştu. "Bunu hasta kabule göstermeniz yeterli." ve odadan çıktı.

 

Garip bir hisle, elimi karnıma götürdüm. Gülümsüyordum. Şimdi ben anne mi olacaktım? Gözlerimin dolduğunu hissettiğimde, bütün dikkatiyle beni izleyen Alparslan'a çevirdim bakışlarımı. "B-ben.." dedi tedirgince. Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. "Ben şimdi baba mı olacağım?" dedi tuhaf bir tonda. Başımı salladım usulca. Alparslan'ın bu hali, gözümden akan bir damlaya sebep olmuştu.

 

Alparslan usulca yanıma yaklaştı. Kollarını bana uzatıp bir an sonra tereddütle geri çekti kendini. Kaşlarımı çattım. "Bir tanem, sorun ne?" dedim sakince.

 

"Ben sana sarılmak istiyorum. Çok fena sarılmak istiyorum. Ama ikinizin de canını yakmaktan çok korkuyorum." derin bir nefes aldı. "Siktir, ben 9 ay boyunca sana dokunamayacak mıyım?" kıkırdadım.

 

"Sevgilim, iyi misin sen?" bir kez daha kıkırdadım. Çünkü saf bir ciddiyetle bana bakıyordu. "Neden öyle bir şey düşündün? Bana sarıldığın için zarar mı görecek bebeğimiz?"

 

Kaşlarını çattı. "Ben, biliyorsun ben çok seviyorum seni. Yani sana sarılırken biraz hayvanlaşabiliyorum bazen. Ya çok sıkı sarılırsam sana?" bir kez daha kıkırdadım. İnce hastane örtüsünü üzerimden çekerek usulca ayağa kalktım. Kollarımı Alparslan'ın boynuna doladığımda tüy kadar hafif bir dokunuşla karşılık verdi bana.

 

"Korkacak bir şey yok. Ne kadar bu endişeli hallerin hoşuma gitse de psikopat gibi 9 ay boyunca bana sarılmamana dayanamam." Kendimi geri çekerek konuştuğumda alnıma bir öpücük kondurdu.

 

"Evet ben bir psikopatım. Hem de endişeli, aşık ve yakında baba olacak bir psikopatım. Sanırım seni 9 ay boyunca evden dışarı çıkarmayacağım." tekrar kıkırdadığımda o tanıdık bakışlarıyla bakıyordu artık bana. Aşık bakışlarıyla..

 

"Hep mükemmel bir baba olacağını düşünüyordum. Endişeli, aşık ve aşırı korumacı baba." başımı göğsüne yasladım usulca.

 

"Sen de mükemmel bir anne olacaksın. Çünkü bu hayatta mükemmel olamayacağın hiçbir konu yok." saçlarıma minik bir öpücük bıraktı. Bir süre öyle kaldık. Ardından beni nazikçe geri çekti. "Şimdi anneni görelim. Çünkü hala tedirgin olduğunu biliyorum ve buna artık izin veremem." derken karnımı okşuyordu. Başımı salladım.

 

Alparslan beni kadın doğum katından çıkararak ikinci kata yönlendirdi. Annemin odasının önüne geldiğimizde diğerleri hala buradaydı. Sadece Fulya yoktu. Muhtemelen annemin yanındaydı. "Kızım, iyi misin?" Füsun annem hızla yanıma yaklaşıp telaşla konuştu.

 

"İyiyim anne, stresten bayılmışım." içten bir tebessümle baktım ona. Omzumu sıvazladı ve konuştu. "Fulya annenin odasına girdi. Doktor tek tek girilmesini söylediğinden çıkmasını bekleyelim kızım." başımı salladım. Abim kollarını açıp bana baktığında gülümseyerek kollarının arasına bıraktım kendimi. "Gerçekten iyi misin fıstığım?" dedi saçlarımı okşarken.

 

"Annemi görebilsem daha iyi olacağım." dedim dürüstçe. Neyse ki o sırada Fulya odadan çıktı. Ağlaması nihayet son bulmuştu. Beni gördüğünde telaşla yanıma geldi. O an nasıl hissettiğini anlayabiliyordum. Annesi kalp krizi geçirmiş içeride yatarken, bir de kardeşi için endişelenmek zorunda kalmıştı.

 

"Korkma Fulya. Ben iyiyim." ona sarılıp yanağına hafif bir öpücük bıraktım. Üstelemedi, zaten ben de bir şey söyleyecek halde değildim. Annemin kaldığı odanın kapısında, derin bir nefes aldım ve gülümsemeye çalışarak içeri girdim.

 

Yüzündeki yorgunluk acımasızca çarptı gözlerime. Buna rağmen gülümsüyordu. Hemen yanına koşup ellerini avuçlarımın içine aldım. "İyi misin meleğim?" dedi yumuşakça. Onu tedirgin etmekten korkuyordum.

 

"İyiyim güzel kızım. Boşu boşuna endişelendirdim sizi de." kaşlarımı çattım. "Annem neden burada olduğunu biliyorsun değil mi? Boşu boşunası mı var bunun?"

 

Annem elini avuçlarımdan kurtarıp yanağıma bıraktı. O yanağımı okşarken ben başımı sağa eğmiş, yanağımı eline iyice yaslamıştım. "Hele bir çıkalım buradan, iyileşene kadar benimle kalacaksın." itiraz edeceğini biliyordum ancak müsaade etmedi. "Hayır anne, itiraz yok. Hem, benim de sana ihtiyacım olacak." dedim muzipçe.

 

Kaşlarını çattı. "Hayırdır kızım? Bir sorun mu var?" telaşlanmasına izin vermeden hemen söze girdim. "Sorun yok. Anneanne oluyorsun o kadar." dedim gülümseyerek.

 

Annemin yüzünde kocaman bir tebessüm oluştu. "Beni bundan daha fazla mutlu edemezdin benim minik meleğim. Ne zaman büyüdün bu kadar aklım almıyor? Hala benim küçük kızımsın ama artık sen de anne olacaksın." dedi burukça.

 

"İstersem bir değil on kez anne olayım, yine de senin şefkatine ihtiyacı olan minik kızın olacağım." dedim gülümseyerek. Birkaç dakika daha yanında kaldım. Ancak onu daha fazla yormak istemiyordum. "Ben çıkayım da sen biraz dinlen. Hastaneden ne zaman çıkarız bilmiyorum. Ben de hazır buradayken ultrasona gireceğim." annemin saçlarına bir öpücük bıraktım. Yorgunluk ve ilaçların etkisiyle konuşacak mecali kalmamıştı. Ben odadan çıkarken çoktan uyuklar haldeydi.

 

Odadan çıktığım an Alparslan'ın kollarının arasındaydım. "İtiraz etmek yok, gidip yemek yiyeceğiz ay perisi." gülümsedim ve başımı salladım.

 

"Annemin durumu iyi gibi gözüküyor. Fulya'yla biz buradayız zaten. Sizi daha fazla yormayalım baba." Orhan babam itiraz edecek gibi oldu.

 

"Bir şeye ihtiyacınız olursa mutlaka arayın tamam mı kızım?" başımı salladım. Bana hafifçe sarıldı. Füsun annem de benimle sıcak bir şekilde vedalaştığında hastaneden çıktılar.

 

"Bana bakma kızım, kardeşlerimi yalnız bırakacak halim yok." Abim ben bir şey söylemeye fırsat bulamadan itiraz etti.

 

"Ben de gidemem Mahperi. Seni bu halde bırakamam." Açelya da ona katıldığında omzumu silktim.

 

"Gidelim de yemek yiyelim o zaman. Düşünmem gereken bir canım daha var artık." dedim muzipçe. Başta kimse bir şey söylemedi. Aradan birkaç saniye geçtiğinde ilk tepki veren Açelya oldu.

 

"Allah'ım, hala oluyorum!" kıkırdadım. Fulya ve abim bana bakıyorlardı. "Kız Fulya, bu ne tepkisizlik? Teyze oluyorsun kızım." Fulya şaşkınlığını kırıp gülümsedi. "Evlenme sıramı çaldın, bari benden sonra çocuk yapsaydın." dedi Fulya. Güldüm ve açtığı kollarının arasına girdim. "Tebrik ederim güzel kardeşim. Sağlıkla al kucağına." deyip beni öptü.

 

"Allah'ım, dayam oluyorum!." Abim konuştuğunda tuhafça ona baktım. Güldü. "Ne var kızım? Hem dayı hem amca oluyorum. Onun birleşimi işte, ne var bunda şaşıracak?" dediğinde ben de gülüyordum.

 

"Onu anladım zaten. Şaşırdığım şey senden böyle bir cümle duymaktı." dedi kıkırdayarak.

 

"Hadi artık, bir yere gidelim de orda devam edin konuşmaya. Şu andan itibaren, kendimi de sayarsak düşünmem gereken üç canım var." Abim yüzünde muzip bir ifadeyle Alparslan'a baktığında onu kızdıracak bir şey söylememesi için dua ediyordum.

 

"Hayırdır Alparslan, sen de ikizlere mi hamilesin yoksa." gülmemek için ağzımdan kaçan garip sese engel olamadım. Şayet hastanede olmasaydık buna katıla katıla gülerdim. Alparslan kıstığı gözleriyle abime baktı.

 

"10 saniye içinde gözümün önünden kaybolmazsan, senin düşünebileceğin bir can kalmayacak Aytekin." abim iki parmağını alnına koyarak asker selamı verdi ve hızla dışarı çıktı.

 

Fulya bir koluma, Açelya diğer koluma girerken üçümüz de kıkırdıyorduk. Alparslan'a bir bakış attığımda onun da tebessüm ettiğini gördüm.

 

Kıkırtım tebessüme dönerken oldukça mutluydum. Annem iyi olacaktı, sahip olacağımı asla düşünmeyeceğim kocaman bir aileye sahiptim. En önemlisi anne oluyordum!

☂️

Loading...
0%