Yeni Üyelik
61.
Bölüm
@mefmera

☂️

1 hafta sonra...

 

"Kızcağızım üzme beni. Şundan da yeyiver iyi gelecek sana." bıkkınca annemin uzattığı pekmezden aldım. Pekmezden nefret ediyordum! Alparslan'ın alayla bana bakan suratına orta parmağımı göstermek istesem de hiç uygun bir ortam da değildik.

 

Annem hastaneden çıkmıştı. Çıkar çıkmaz, ne kadar itiraz etse de, onu bize getirmiştim. Dün kontrole gitmiştik. Durumu neyse ki kritik değildi. İlaç tedavisiyle devam ediyorduk. Annem bir an olsun peşimi bırakmıyordu. Sağlıklı olduğunu düşündüğü her şeyi bana yedirmeye çalışıyordu.

 

Bebeğimiz 6 haftalıktı. Yani ultrasonda görmüş, bir görüntüsünü bile alabilmiştik. Onun için bir defter yazmaya başlamıştım. Onu hissettiğim ilk andan başlayıp 18 yaşına gelene kadar devam ettireceğim bir defterdi. Gülümsedim ve ellerim her zaman olduğu gibi karnımdaki yerini buldu.

 

Füsun anneme ben söylemiştim hamile olduğumu. Ancak Orhan babamdan çekindiğimden bu işi Füsun anneme bırakmıştım. Şimdi ise kafedeydik. İşleri bir haftadır Füsun annem idare ediyordu. Benim ve annemin yerine bakması için eleman aramaya başlamıştık. Gelenlerle bizzat konuşmak istediğim için de hepimiz buraya toplanmıştık. Açelya bir hafta önce okulu için Ankara'ya dönmüştü.

 

"Annecim, bu bir mide. Aşure kazanı değil!" dedim sitemle. Onu üzmemek için bir şey söylemek istemiyordum lakin artık mide bulantılarım başlamıştı. "Aman tamam! Bir daha bir şey yedirmeyeceğim sana." dedi küskün bir ifadeyle. Elini tutup dudaklarıma götürdüğümde ise güldü.

 

"Söyle bakalım patroniçe, gelenlerden işe almak istediğin biri oldu mu?" dudaklarımı büzerek Alparslan'a baktım. Kısılan bakışları dudaklarıma odaklandığında dudaklarım iki yana kıvrılmıştı.

 

"Ben sadece burada olmak istedim. Babama sormak lazım esas, tecrübeli olan o neticede" dediğimde bu kez bakışlar Orhan babamı bulmuştu. Orhan babam omzunu silkti. "Gençlerden ikisini garson olarak işe alalım. Şu kızıl saçlı kızla kıvırcık oğlanı. Mutfak için de kapalı hanımı alabiliriz. Tecrübeli bir aşçı gibi gözüküyor." derken elindeki kağıtları inceliyordu. Başımı salladım.

 

"Bence de öyle. En azından 1 ay deneme süresine alır bakarız. Sonrasını da Allah bilir." dedim, üstümden bir yük kalkmasının sevinciyle. Babam elemanların işlemleri ile ilgileneceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı.

 

"Kızım soracağım fırsat bulamadım bir türlü. Okulu ne yapacaksın?" Füsun annemden gelen soruyla önce Alparslan'a baktım. Onunla bu meseleyi konuşmuştuk.

 

"Bu seneyi bitireceğim mecburen. Zaten ilk yarıyıl bitti sayılır. Önümüzdeki yıl da okulu dondurup bebek büyüyene kadar bekleyeceğim." annem başını salladı.

 

"Tabi ki okula her gün benim götürüp getirmem şartıyla." diye ekledi Alparslan. Gözlerimi devirdim. Gerçekten bir endişe makinesine dönüşmüştü.

 

"Hiç öyle gözlerini devirme. Alparslan oğlum en iyisini yapıyor." annem damadına arka çıktığında tekrar gözlerimi devirdim. Alparslan güldü ve beni kollarının arasına aldı.

 

"Bunaltmayın benim güzel gelinimi bakayım." Füsun annemin sözleriyle gülümsedim. Annesinin bana destek çıkmasının verdiği zafer hissiyle, orta parmağımı Alparslan'ın bacağına bastırdım. Ne yaptığıma bakıp ona hareket çektiğimi gördüğünde güldü.

 

"Eve geçelim mi artık? Bugün yeterince yoruldun." Alparslan konuşunca yorgunluğumu hissedebildim. Hiçbir şey yapmasam bile psikolojik olarak yorgun hissediyordum kendimi.

 

"Geçelim hayatım." dedim bu yüzden. İtiraz etmemi bekliyor olacak ki şaşkınca baktı.

 

"Kızım Fulyalar beni buradan alsın. Zaten buraya yakınlar eve kadar gelmesinler hiç." İşte buna itiraz edebilirdim. Ancak o an içeri Fulya ve Emre girdi. Fulya annemi sıkıca kucakladıktan sonra masanın üzerindeki kurabiyelerden tırtıklamaya başladı.

 

"İyi madem, çok yorma ama kendini. İşiniz bitince de gel mutlaka." Fulya'nın bu yaz düğünü olacaktı. Bu yüzden hazırlık yapıyorlardı. Annemi her ne kadar yormak istemesem de Fulya için sesimi çıkarmıyordum.

 

"Bugün beraber kalalım annemle. Emre de bizde olacak zaten. Sabah bırakırız kuzum." Fulya konuştuğunda derin bir nefes vererek başımı salladım. "Bir sorun olursa haber verin o zaman." dedim burukça. Ne diyebilirdim ki? İtiraz etseydim Fulya yanlış anlayabilirdi. Annemin yanağından öptükten sonra Alparslan'la birlikte kafeden ayrıldık. Alparslan hamile olduğumu öğrendiğimiz zamandan beri hep yaptığı şeyi yaptı. Beni arabaya kendisi bindirdi ve emniyet kemerimi taktı. Demiştim ya, tam bir endişe makinesine dönmüştü.

 

Yol boyunca gözlerimi kapatıp kendime biraz mola vermiştim. Eve geldiğimizi ancak Alparslan seslendiğinde anlayabilmiştim. Gözlerimi açıp ona baktığımda bana enfes bir pastaymışım gibi bakıyordu. "Çok mu yoruldun meleğim?" dediğinde dudaklarımı büzerek başımı salladım. Dudaklarımdan hızlı bir öpücük çaldı. "Seni eve kucağımda taşımamı ister misin?" dediğinde bir an ciddi olmadığını düşündüm ama hayır, tüm ciddiyetiyle bana bakıyordu. Kıkırdadım.

 

"Hayır bebeğim, o kadar da yorgun değilim." yine de bu söylediğim, arabadan indikten sonra belime sarılarak beni desteklemesine engel olamamıştı.

 

Eve girdiğimizde kendimi kanepenin üzerine bıraktım. Mırmırsu ile Gümüş hemen yanıma koşmuştu. Onların yumuşacık tüylerini okşarken oldukça huzurluydum. Yanımda canımdan çok sevdiğim eşim, kucağımda minnoş kedilerim ve karnımda bebeğim. Daha ne isteyebilirdim ki?

 

"Duş almak ister misin güzelim?" Ah evet, bunu çok isterdim. Ama halim yoktu tabi ki.

 

"Çok yorgunum sevgilim. Biraz uyusam ya?" dedim halsizce.

 

"Önce duş alalım, rahatlarsın. Hem sen yorulmayacaksın ki. Seni ben yıkayacağım!" Alparslan'ın muzip bakışları yüzümde dolandığında kıkırdayarak ayaklandım.

 

"Baştan söylesene şunu." dedi aynı tavırla. Gülerek yanıma geldi ve ben ne olduğunu kavrayamadan beni kucağına aldı. Bu ani hareketiyle küçük bir çığlık firar etmişti dudakları arasından.

 

"Hayret." dedim, gerçekten şaşırarak. "Normalde sarılırken çekiniyorsun. Şak diye kucakladın beni."

 

"O kadar çok özledim ki... Bebeğimiz bir süre kendi kendini korusa iyi olacak." dediğinde gülüyordum. Alparslan beni küvete götürdü. Kucağından bırakmadan sıcak suyu açıp küvetin dolmasını bekledi. Küvet dolmaya yüz tuttuğunda beni kucağından indirip, bir bebekmişim gibi üzerimi çıkardı. Beni üşütmemek için direkt suya bıraktığında ısınan vücudumun etkisiyle neredeyse inleyecektim.

 

Ardından kendi üzerini de çıkararak yanımdaki yerini aldı. Sırtım göğsüne yaslıydı şimdi.

 

"Şimdi güzel bir rahatlama seansına hazır ol." dedi Alparslan. Sesi arzu doluydu. Arzu dolduğunu başka şekilde de anlayabiliyordum şayet.

 

Bir şey söylemedim ve kendimi onun eşsiz ellerine bıraktım. Vücudumu biraz ısladıktan sonra, küvetin yanında duran duş jellerinden birini aldı. Ardından vücuduma nazikçe dokunarak masaj yapmaya başladı. "Mmh, uyuyacağım şimdi." derken çoktan mayışmıştım.

 

"Uyu güzelim, ben götürürüm seni yatağa." başımı göğsüne iyice yaslayarak gözlerimi kapattım. Alparslan sırtıma, boynuma ve bacaklarıma nazikçe dokunuyordu. Gerçekten inanılmaz rahatlıyordum.

 

Beni bir pelteye çevirecek kadar süre sonra, Hindistan cevizi kokulu şampuanımı saçlarıma sürmeye başladı. Aynı nazik dokunuşlar saçlarımda da dolanırken belki de bilincim çoktan uykuya teslim olmuştu.

 

Kucaklandığımı ve havluya sarıldığımı hissettim. Ardından vücudum yumuşak kumaşlarla çevrelendi. Daha fazla uykuyla savaşmayıp kendimi huzurlu kollara bıraktım.

 

☂️

 

Yüzümdeki tüy kadar hafif öpücükler beni uykunun kollarından ayırmaya yetmişti. Öpücükler gözlerimin açılmasıyla kesildiğinde mırıldanarak devam etmesini istedim. Alparslan'ın kulaklarıma aşk fısıldayan gülüşünü duyduğumda gülümseyerek ona baktım.

 

"Uyandırmak istemezdim ama çok güzelsin." bir öpücük daha yanaklarımla buluştu. Alparslan burnunu boynuma gömerek derin bir nefes aldı. "Ayrıca çok güzel kokuyorsun." dedi fısıltıyla.

 

"Gerçekten uyumuşum banyoda." dedim kıkırdayarak. Alparslan boynumdan çekildi, eli saçlarımla buluştu.

 

"Evet bebeğim. Bebekler gibi uyudun." derken saçlarımı okşuyordu. "İnanılmaz açım. Eminim sen de acıkmışsındır." dediğinde karnımın aç olduğunu fark ettim.

 

Doğrulmaya çalışırken, "Şimdi hazırlarım bir şeyler hayatım." dedim. Alparslan doğrulmama izin vermedi, sırtım yeniden yatakla buluştuğunda merakla ona baktım.

 

"Yemek hazırla demedim güzelim, acıktım dedim." dudaklarını alnıma bastırdı. "Üzerine kalın bir şeyler geçir. Dışarıda seni bekleyen enfes bir sofra var." heyecanlanarak doğruldum. Üzerime bir hırka geçirdim ve Alparslan'ın koluna girerek aşağı indim. Bahçeye çıktığımızda, masanın üzerindeki mumları buradan görebiliyordum.

 

Masaya yaklaştığımızda gerçekten enfes bir sofra kurduğunu gördüm. Eminim ki yemekleri kendisi yapmıştı. Kırk yıllık aşçıya taş çıkaran yemekler yapabiliyordu. Görüntü ağzımı sulandırırken kendimi sandalyeye bıraktım.

 

"Nasıl her şeyde bu kadar yetenekli olabildiğini aklım almıyor." derken mezelerden atıştırmaya başlamıştım bile.

 

"Nasıl ufacık şeylere bile mutlu olabiliyorsun aklım almıyor." dedi gülümseyerek bana bakarken.

 

"Cık." dedim yemeye devam ederken. "Alparslan'lı şeylere mutlu oluyorum ben." yemeklerle donattığı tabağımı önüme koydu.

 

"Böyle güzel konuşmaya devam edersen tatlı niyetine seni yemek zorunda kalacağım."

 

"O zaman böyle güzel konuşmaya devam edeceğim." dedim meydan okuyarak.

 

"Ve böyle bakarsan yemeğini bitirmeni beklemeyeceğim." diyerek meydan okumama karşılık verdi. Güldüm.

 

"Pes ediyorum o zaman. Çünkü felaket açım." Gülüşüme eşlik etti.

 

"Ben de çok açım." derken bakışları kesinlikle gözlerimde değildi. Bu da açlığının yemeklere olmadığını garantiliyordu.

 

"Pekala, bu güzel sofra birazcık daha beklemek zorunda kalacak o zaman. Çünkü bir ay perisi, kocası açken neler yapabileceğini çok iyi bilir." Alparslan kahkaha atarken benden almış olduğu onayla birlikte beni kucağına aldı.

 

"İyi alıştın ama kucağına almaya." dedim muzipçe. Bu durumdan zerre kadar şikayetim yoktu elbette.

 

"Hıhı, tam avucumun içinde oluyor böyleyken." avucunun temas ettiği yeri algıladığımda büyük bir kahkaha attım.

 

"Arsız, tam bir arsızsın sen!" dedim sahte bir dehşetle.

 

"Aşık, tam bir aşığım ben ay perisi." burnumu boynuna gömüp mis kokusundan bol bol çektim içime. Sırtım tekrar yatağımızla buluştuğunda ise hiçbir şeyin önemi yoktu. Dudaklarımız özlemle buluşurken, onu her saniye öpsem de asla doymayacağımı biliyordum. Hoş, doymak da istemiyordum. Kendimi onun muhteşem ellerine bırakırken halimden oldukça memnundum.

☂️

Loading...
0%