@mefmera
|
☂️ "Çok sıcak, eriyecek bu makyaj suratımda!" Uğur abi ben ne günah işledim dercesine tavana baktı. Bense koltuğa ayaklarımı uzatarak oturmuş çekirdek çitleyerek manzarayı izliyordum.
Temmuz ayındaydık. Gerçekten inanılmaz sıcaktı. Bebeklerim 36 haftalık olmuştu. Doğum çok yakındı ancak Fulyaların düğün hazırlıkları anca bitmişti. Daha fazla beklemelerini istememiştim. O yüzden ertelemek istediklerinde onlara şiddetle karşı çıktım. Zaten ben doğursam da doğurmasam da masamda kös kös oturuyordum.
"Fulya'cım, güzel gelinim benim. Sabitledim ya kuşum makyajını. Akmayacak ya vallahi akmayacak. Akarsa tazminat davası aç bana gel!" Makyöz Fulya'yı ikna etmeye çalışırken Uğur abi de saçlarını yapmak için cebelleşiyordu.
"Makyaj bir şekilde kurtarılır da saçın çekime yetişmeyecek haberin olsun Fulya." Uğur abi Fulya'nın gerilimine tuz biber ekerken ben kıkırdıyordum.
Benim saçlar çoktan yapılmıştı. Sude, ki kendisi 2 aylık hamileydi, saçlarını su dalgası yaptırıyordu. Açelya da makyaj yapıyordu. Begüm zaten kuaföre saç yaptırmayı sevmeyip her şeyini kendi hallediyordu. Tabi kuaförün malzemelerini kullanarak!
"Abi yetiştirirsin diye sana geldim ya ben kurban olayım!" dedi Fulya telaşla.
"Adam dükkanı kapatacak sizin yüzünüzden. Sus da yapılsın saçların." dedim Fulya'ya.
"Karnındakilere dua et sen. Tabi sıranı savdın keyfin yerinde." dedi Fulya. Kahkaha attım. Yine de sessiz kalmış saçlarının yapılmasına izin vermişti.
"Bunu alan koca iki güne geri bırakır. Ömrümü yedi iki saatte." Uğur abi tacını da kafasına takıp Fulya'nın fotoğraflarını çekmeye başladı.
Yıllardır kuaförümüzdü. Aramızda abi kardeş samimiyeti vardı o yüzden laflarına kırılmıyor gülüp geçiyorduk.
"Beni senden başka kuaför çekmezdi ki abilerin gülü. Çok güzel oldum çok!" Gerçekten de çok güzel olmuştu.
Düğünleri gemide yapılacaktı. Uzun kuyruklu bir gelinlik tercih etmişti. Saçlarına güzel bir topuz yapılmıştı ve büyük bir taçla süslenmişti. Gösterişi seviyordu, ne yapalım?
"Çekim saatiniz geldi, eniştem burda olur birazdan." diyerek son durumu aktardım. Hepimiz hazırdık.
Mahalle konvoy sesleriyle çalkalanırken biz gülerek videoya alıyorduk. Emre'nin baya kalabalık bir ailesi vardı.
Başta Emre içeri girdi. Çekim ekibi de beraberinde gelmişti. Birkaç video çekerek çifti de alıp fotoğraf çekiminin olacağı mekana geçtiler. Konvoy da peşlerinden gitmişti ancak onlar doğrudan gemiye gideceklerdi.
Bizimkiler bizi alarak konvoyun sonuna katıldılar. Açelya ve Begüm bizimle gelecekti. Sude abimin arabasına geçmişti.
"Çok güzelsin birtanem. İyisin değil mi? Sancın var mı?"
Gözlerimi devirdim. "Sancın var mı sayacı 150 oldu. Sancım olsa ilk sana söyleyeceğim hayatım lütfen sakin ol artık!" Doğum yaklaştıkça Alparslan iyice pinpirik delisi olmuştu.
"Endişeleniyorum güzel gözlüm. Şu düğünü de bir atlatalım, doğuma kadar dışarı çıkarmayacağım seni." Sezaryen için bir hafta sonrasına gün almıştık zaten.
"9 aydır evdeyim ya aşkım zaten." dedim masumca. Hamilelik güzeldi ama yorucuydu da. Özellikle Alparslan gibi bir kocanız varsa.
Arabalar konvoya devam ederek rıhtıma ulaştı. Ses kirliliğinden kafam patlayacaktı.
Alparslan beni dikkatlice gemiye çıkardığında hemen yerimize oturduk. Yarım saat sonunda gelinle damat geldiğinde gemi hareket etmeye başladı.
Benim durumumdan dolayı çok uzaklaşmayacaktık. Gelin ve damat ilk danslarını ettikten sonra pek çok çift de onlara katıldı. Bu kez maalesef dans edemiyordum. Kendimi bile zor taşıyordum çünkü.
Biraz daha elit bir düğün oluyordu bu. O yüzden halay falan çalmıyorlardı. Kulüp müzikleri tarzında çalarken insanlar deli gibi dans ediyordu.
Deniz midemi bulandırıyordu aslında ama kimsenin keyfini kaçırmak istemiyordum. "Hayatım, ben yarım saat içeride uzansam ya?" derken sesim yorgun çıkıyordu.
"Öyle olmaz, eve götüreyim seni." dedi Alparslan.
"Hayır hayatım. Fotoğraf çekiminde burda olmak istiyorum." dedim masumca. İstemeye istemeye kabul etti.
Bana odalardan birine kadar eşlik edip yatağa uzanmama yardım etti. Kendisi de yanımda oturuyordu. Gözlerimi kapatmış dalmaya hazırlanırken Alparslan'ın sesli küfür ettiğini duydum.
"Ne oldu?" Alparslan eğilip alnıma bir öpücük kondurdu.
"Emre çağırıyor 5 dakika. Bensiz bir boku halledemiyorlar zaten. Hemen geleceğim güzelim tamam mı?" başımı salladım ve mayışık gözlerimi geri kapattım.
Aradan ne kadar süre geçti bilmiyordum ama karnımda hissettiğim ufak sancılarla uyandım. Yine aynı tarafın üzerine çok yatmış olacağım ki miniklerim huysuzlanmaya başlamıştı. Alparslan hala gelmemişti.
Yatmaktan sıkılarak dikkatlice ayağa kalktım. Alparslan ne zaman gelirdi Allah bilirdi. Uykum da kaçmıştı zaten. Karnımda şiddetli bir hareketlenme olunca derin bir nefes alarak merdivenin trabzanından tutundum. Galiba tekme yemiştim.
Gülümseyerek yukarı doğru bir adım atmak istedim. Bacaklarımın arasından süzülen ıslaklıkla irkilerek geri çekildim. Evet hamilelikte çok kez altıma kaçırmıştım ama bu onlardan biri değildi. Suyum gelmişti!
"Hayır ama bebeklerim, daha değil!" O kadar şiddetli bir sancı olmadığı için suyumun gelmesine şaşkındım. Ancak doğum öncesi eğitimlerden anladığım şey bu fışkırarak akan suyun bebeklere ait olduğuydu.
"Tamam, sakin olalım. Babamız şimdi gelir." sakin olmaya çalışırken derin bir nefes aldım. Alparslan'ı aramak üzere telefonumu koyduğum cebime uzandım. Telefonumu Alparslan'da bıraktığımı da yeni hatırlıyordum.
Panik iyice artarken yukarı doğru şiddetle bağırdım. Alparslan'ı çağırıyordum ama duymayacağından emindim. Bangır bangır müzik sesinden beni kim nasıl duyacaktı?
Yukarı doğru çıkmaya korkuyordum. Ani bir harekette bebeklerime bir şey olur korkusundan yerimden kıpırdayamıyordum. Ancak sonra gözüme yangın alarmı takıldığında hiç düşünmeden var gücümle bastım. Güçlü alarm sesi gemiyi sardığında müzik sesi kesildi. Alparslan'ın ilk bakacağı yerin burası olduğunu biliyordum.
Nitekim öyle de oldu. Ben yerde, halının üstünde oturmuş derin nefesler almaya çalışırken önde Alparslan, arkada bizimkiler içeri daldı.
"Mahperi, gemide yangın çıktı galiba çabuk birtanem."
Alparslan'a başımı salladığımda durdu. "Yangın çıkmadı. Ben bastım alarma." dedim titreyerek. Neden titrediğimi de bilmiyordum ki?
"Ne oldu? Neyin var güzelim korkutma beni."
"Suyum." dedim aynı titrek sesle. Bir yandan da karnıma girmeye başlayan sancılarla uğraşıyordum.
"Anlamıyorum abi su mu istiyor? Getirelim mi?" Açelya konuştuğunda ağlarcasına onlara baktım.
"Suyum geldi diyorum."
"Hani nerde? Kim getirdi suyu sana?" Alparslan da tıpkı kardeşi gibi sıfır zeka konuşmaya başladığında acının da etkisiyle ağlamaya başlamıştım.
"Gerizekalılar çekilin, kız doğuruyor!" Ablam herkesi iterek yanıma geldiğinde annem de onu takip ediyordu. Alparslan beni bir hışımla kucağına aldığında ben telaşla konuştum.
"Doğum çantam evde kaldı Alparslan!"
Alparslan derdini seveyim der gibi bakarken abim konuştu. "Açelya'yla biz alıp geliriz." Sorun hallolunca rahat bir nefes aldım. Ancak karnıma giren sancıyla çığlık attım.
"Lan kaptana kimse haber vermedi mi? Yüzerek mi çıkaracağım kızı karaya?" Emre Alparslan'ın konuşmasıyla birlikte hızla kaptan odasına yöneldi. Üst kata çoktan ulaşmıştık ve şu an herkes bana bakıyordu.
"Fulya?" dedim sancıyla. Fulya gelinliğinin kuyruğunu yukarıda tutup peşimizde koşturuyordu.
"Söyle ablam." Gözlerinin dolu dolu olduğunu görünce benim de gözlerim doldu.
"Gelmeyin tamam mı? Düğün kaldığı yerden devam etsin, lütfen. Aylardır bu anı bekliyorsun bizim yüzümüzden mahvolursa çok üzülürüm."
Fulya kaşlarını çattı. İtiraz etmesine fırsat vermeden elimi kaldırdım ancak ani sancıyla tekrar çığlık atmak zorunda kaldım. "Lütfen Fulya."
"Zaten hastane kalabalık olur. Bu halde sen de perişan olursun orda. Biz buradaymış gibi devam edin. Ben doğum olur olmaz arayacağım seni söz." Fulya Alparslan'ın sözlerinden sonra zor bela ikna olmuştu.
Ancak annemi ikna edemedim. En azından doğum gerçekleşene kadar burada kalacak, düğün bitimine varmadan onu arayacaktık. Alparslan beni arabaya oturttuğunda yanıma Füsun annem oturmuştu. Bol bol dua ediyor, eli elimde beni teskin ediyordu. Alparslan kornaya basa basa ilerlerken ben bir an önce ve sağ salim evlatlarıma kavuşmak için dua ediyordum.
☂️
(Alparslan'ın ağzından.)
Dakikalardır ameliyathanenin kapısında bekliyorduk. Yolda doktoru bilgilendirmiştim. Bu yüzden gelir gelmez doğuma alınmıştı Mahperi. Kalbim üçe bölünmüştü sanki. Evlatlarımın da karımın da sağ salim çıkması için dua ediyordum. Ayakta bir o yana bir bu yana yürürken babam elini omzuma attı.
"Yeter oğlum yordun kendini. Sakin ol biraz. Sağ salim çıkacaklar inşallah."
"Nasıl sakin olayım baba. Canlarım içerde benim." dedim telaşlı halimle.
Babam gülümsedi. "Ben de az beklemedim bu koridorlarda. Sabret biraz daha. Korkma, gelinim güçlüdür." Biraz olsun rahatlayarak koltuklara oturdum. Gözüm ekrandaydı. Doğum gerçekleştiğinde bebeklerin ismi yazıyordu.
Çok geçmeden ekranda iki isim belirdi, biri mavi biri pembe bebek Eren yazısı.
"Aha! Doğdular baba!" dedim telaşla. Babam güldü.
O sırada ameliyathanenin kapısı açıldı. "Tebrik ediyorum Alparslan'cım. Nur topu gibi bir kızın bir de oğlun oldu." doktorumuz gülerek konuştuğunda rahatça bir nefes verdim.
"Mahperi nasıl hocam?" dedim. Bir parçam hala endişeden deliye dönmüş vaziyetteydi.
"Anestezinin etkisinde ama durumu iyi. Şimdi onu odaya alacağız. Bebekleri de küveze götüreceğiz ama endişelenme. Durumları iyi. Sadece kontrol amaçlı."
Başımı sallayarak beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra küvezde bebekler çıkınca heyecanla yanlarına ulaştım.
"Bunlar benim meleklerim mi?" dedim hemşireye. Hemşire gülümseyerek başını salladı. Odaya kadar bebeklerime eşlik ettim. Küçücüklerdi. O kadar sevimli gözüküyorlardı ki bir an önce onları kucağıma almak için can atıyordum.
"Maşallah oğlum! Allah bağışlasın size. Ay parçası gibi güzeller." Annem duygulu gözleriyle bebeklere bakıyordu.
"Allah'ım bir ömür ayırmasın sizi evlatlarınızdan aslan oğlum." diyerek omzuma vurdu babam. Onlara sarıldım sevinçle.
"Eşimi ne zaman görebilirim?" bebeklerimizi camın dışından izliyorduk. Onların orda öylece durması canımı çok sıkmıştı. Onları da alıp karımın yanına gitmeliydim.
"Odaya alacağız şimdi. Buyurun gidelim beraber."
"Çocuklar?" dedim gergince.
Hemşire gülümsedi. "Doktorlarımız kontrollerini yapsın yanınıza getireceğim beyefendi."
Başımı sallayarak Mahperi'yi görme heyecanıyla ilerledim. Biz kapının önüne geldiğimizde Mahperi'yi sedyeyle çıkarmışlardı. Normal odaya alınırken peşinden gittik. İçim kıpır kıpırdı. Bir an önce Mahperi'nin uyanmasını ve bebeklerimizi görmesini istiyordum.
☂️
1 saat sonra;
"Alparslan, çok küçükler. Dikkatli tut." Kızımı babasına uzatırken oğlumun kokusunu içime çekmek için kucağıma aldım. Küvezdeydiler. Ancak hemşiremiz birkaç dakika da olsa kucağımıza alabileceğimizi söylemişti.
Onlardan ayrılmak zor olsa da tekrar küveze bıraktık. Hemşirenin yardımıyla sütüm sağılmıştı. Şimdi o sütle miniklerimiz besliyorduk.
Aylarca, yıllarca otursam hayal etsem şu anın güzelliğini resmedemezdim kafamda. Hemşiremiz küvezdeki bebeklerimizin bakımını nasıl yapacağımız konusunda bize yardımcı oldu. Küvezde çok kalacak gibi gözükmüyorlardı. Ancak burda oldukları her saniye onlarla bizzat ben ilgilenecektim.
Bebeklerimizin bakımları tamamlanıp uyuduklarında dinlenmek için yatağa uzandım. "Çok canın yanıyor mu birtanem?"
Gülümseyerek Alparslan'ın yüzünü okşadım. "Hiç önemi yok ki. Şu güzelliklerine bak. Her türlü acıya katlanırım ben onlar için."
"Ben de. Ama sizin acı çekmenize katlanamam. Güzel annem benim." Alparslan saçlarımı severken gözlerimi kapatıp bu anın tadını çıkardım.
"Hala karar veremedik isimlerine." dediğinde gözlerimi açtım.
"Benim aklımda bir isim var aslında."
"Benim de." dediğinde heyecanla ona baktım.
"O zaman aynı anda söyleyelim." dediğimde başını salladı gülerek.
"Melike." dedim.
"Miraç." dedi. Şaşırarak ona baktım. "Babamın ismini mi düşündün?" dedim heyecanla.
"Evet. Melike koymak isteyeceğini biliyordum. Seni tanıyorum. Ben de oğlumuzun ismi babamızın ismi olsun istedim."
Dikişlerimin elverdiği ölçüde ona sarıldım. "Sen çok güzel bir adamsın Alparslan. Seni çok seviyorum."
"Ben de seni çok seviyorum meleğim."
Ben uyumak için uzanırken o yanıbaşımda oturup saçlarımla oynadı. Bir anda 4 kişilik kocaman bir aile olmuştuk. Onları çok seviyordum.
☂️
3 hafta sonra...
"Alparslan, Miraç'ı doyurur musun? Melike'yi daha yeni uyuttum." ağlamaklı gözlerimle ona bakarken bir yandan da onu dürtüklüyordum.
"Sütümüz var mı?" dedi esneyerek. Başımı sallayarak sağdığım sütü biberona koydum ve ona uzattım.
Tam tatlı tatlı uyuyacağım diye düşünürken Melike ağlamaya başladı. Ağlamaklı bir sesle ayağa kalktığımda Alparslan güldü.
"Uyu hadi, ben bakarım ikisine de."
"Olmaz ki. Sen de çok yoruluyorsun zaten." deyip Melike'yi babasına teslim ettim. Miraç'ı kucağıma alıp karnını doyurmaya başladım. Melike nasıl olsa toktu. Babası onunla ilgilenirdi.
Nerdeyse bir saatlik bir gaz çıkarma çabasının ardından ikisi de beşiklerinde mışıl mışıl uyuyordu. Saat sabaha karşıydı. Alparslan'ın kollarındaki yerimi aldım. "Çok güzeller değil mi?" dedim uykulu bir sesle.
"Anneleri gibi güzeller." gülümsedim ve ona iyice sokuldum. İki saatte bir uyanıp besleniyordu bebeklerimiz. O yüzden zamanımız kısıtlıydı. "Hadi, uyuyalım. Her dakika çok önemli." dediğimde kıkırdadı.
Gözlerimi burnuma dolan mis gibi poğaça kokusu ile birlikte açtım. Güneş gözlerimi alıyordu. Güneş gözlerimi mi alıyordu? Hemen duvardaki saate baktım. Saat öğlen 12'ydi. Bebekler beşiklerinde yoktu. Aşağıdan gelen sesleri takip ederek aşağı yöneldim.
Annem elindeki tepsiyi dışarı taşıyordu. Bebekler içerideki beşikte uyuyorlardı. "Anne?" dedim sevinçle.
Annem beni görünce gülümsedi. "Uyandın mı birtanem?" Annemi dışarı kadar takip ettiğimde hazırladığı nefis masayla karşılaştım. Füsun annem de oradaydı, çayları dolduruyordu.
"Ya size ben kurban olurum. Ne güzel dinlendim sayenizde." derken masaya kuruldum.
"Günaydın sevgilim." Alparslan elinde sucuklu yumurta tavasıyla yanımıza geldi. "Günaydın. Keşke sen de uyusaydın." dedim.
"Uyudum uyudum merak etme. Annemler bize güzel bir sürpriz yaptılar." gülümseyerek başımı salladım.
"Orhan babam yok mu?" derken poğaçalardan ağzıma atıyordum.
"Kafeyle ilgileniyor kızım. Hem rahatsız etmek istemiyor seni. Hele bir kırkın çıksın. Sık sık gelir torunları görmeye."
"Estağfurullah anne ne rahatsızlığı." yemeğimin tadını çıkarırken Miraç'ın ağlama sesi duyuldu. Çok geçmeden Melike de ona eşlik ettiğinde gülerek ayağa kalktım.
"Birbirlerini uyutmuyorlar asla." dediğimde Alparslan da gülüyordu.
"Siz oturun çocuğum, biz ilgilenelim." dedi annem. Omzumu silktim. "Çok özledim onları anne, ben bakarım." diyerek adeta içeri koştum.
Kızımı babasına, oğlumu da kucağıma alıp mis gibi kokularını içime çektim. Bu zor günler geçecekti. Daha çok kahvaltı edecektim. Geceler boyu uyuyacaktım. Ancak bir daha bu kadar küçük olmayacaklardı. Bu minik halleri sadece bir kez vardı. Bu anları kaçıramazdım.
Onları bol bol öpecek, bol bol koklayacaktım. Benim güzel miniklerim, iyi ki onların annesiydim.
☂️
5 sene sonra...
"Miyaaaç beeni yakayayamaş kiii!"
"Annecim koşmayın artık, ter içinde kaldınız." diz üstü bilgisayarımı masaya koyarak kollarımı açıp bekledim. Tam beklediğim gibi Miraç ve Melike koşarak kollarım arasına girdiler.
"Limonata içecek miyiş anneçim?" diyen oğlumun yanaklarından öptüm.
"İçeceksiniz tabi annem. Hem de kurabiyeyle birlikte." dediğimde neşeyle ellerini birbirlerine çırptılar. Gülerek tatlılıklarını izliyordum.
"Babam ne şaman geycek anne?" Melike'nin güzel saçlarından öptüm. Babasına olan aşkı bambaşkaydı. Hoş benim de öyle bir babam olsa ona aşık olurdum.
"Birazdan gelir güzel kızım." dedim.
5 senede kocaman olmuşlardı. Onlar 2 yaşına geldiğinde okulumu bitirmiş ve kitap çevirmeni olarak işe girmiştim. Onları bırakmak istemediğim için bana en uygun iş buydu. Böylece her anlarını görebilmiştim.
Melike baba diye sayıkladığı sırada Alparslan'ın arabasının sesini duyduk. Minikler heyecanla kapıya döndüğünde gelenin sadece Alparslan olmadığını anlayıp ayaklandım.
Alparslan elinde koca bir pastayla indi. "İyi ki doğdun Mahperi!" hep bir ağızdan şarkı söylemeye başladıklarında kahkaha attım. Doğum günüm olduğu bile çıkmıştı aklımdan.
Alparslan pastayı masaya bıraktığında ona sarıldım. "İyi ki doğdun cennet çiçeğim."
"Her anımda beni mutlu etmeyi nasıl başarıyorsun?" dedim ona iyice sokularak.
"Anneanne! Babanne!" Melike'yle Miraç annem ve Füsun anneme koşunca misafirleri karşılamak için yanlarına gittim.
"Teyzem!" derken Fulya'nın kucağından Efe'yi aldım. Efe henüz 2 yaşındaydı.
"Halacım?" bacaklarıma sarılan Elif'i görünce Efe'yi Fulya'ya teslim ettim. Elif abim ve Sude'nin kızıydı. 4 yaşındaydı. Bizim miniklerin de en yakın arkadaşlarıydı.
"Halasının prensesi." derken tatlı yanaklarından öptüm.
"Eliiif!" oğlum koşarak Elif'e sarıldığında gülerek geri çekildim.
"Hoş geldiniz. Çok teşekkür ederim çok mutlu ettiniz beni." dedim tebessümle.
Açelya ingilizce öğretmeni olmuştu. Ortaokul öğrencilerine ders veriyordu. Ablam işi bırakmıştı çoktan. Begüm hemşirelik bitirmişti ancak çalışmıyordu. Berk'se ünlü bir sanatçının yanında vokaldi. Zamanla tanınıp kendi albümünü yayınlamak istiyordu. Abim okul müdürü olarak çalışıyordu. Sude de abimin müdür olduğu okulda müzik öğretmeniydi. Kocaman bir aileydik. 5 yılda çok şey değişmişti, bir tek birbirinize olan sevgimiz aynı kalmıştı.
"Anne? Efe de paşta yiyecek mi?" Melike etrafında gezinen Efe'yi çok seviyordu.
"Yiyecek tabi annecim. Baban hepimize yetecek kadar büyük bir pasta almış." Alparslan mutfaktan tabak ve bıçakları dışarı taşıyordu.
Pastaları servis etme işini ona bıraktım. "Ben de tazecik limonata yapmıştım. Getireyim de içelim." diyerek mutfağa girdim. Kızlar da bana yardım ettiğinde birkaç bir şey daha hazırlayarak masaya taşıdık.
Pastamızı yemiş, limonatalarımızı içmiştik. Bana hediye bile almışlardı. Gülerek hediyeleri açarken Melike'yle Elif de heyecanla bana yardım ediyorlardı.
Hediye faslı bittiğinde boğazımı temizledim ve konuştum. "Normalde doğum günü çocuğu hediye vermez ama benim de size bir hediyem var." dediğimde merakla bana baktılar.
Dizüstü bilgisayarımın arasına sakladığım ultrason fotoğrafını çıkarıp onlara gösterdim. "Hamileyim!" diye bağırdığımda Açelya ilk tepkiyi verip bana sarıldı.
Herkes tebrik ederken ben Alparslan'a bakıyordum. "Hoş geldin uykusuz geceler, gaz sancıları, etrafa saçılmış bezler..." kaşlarımı çatarak ona baktığımda gülerek yanıma geldi ve bana sarıldı.
"Hoş geldin aşkımın en küçük meyvesi, gözleri annesine benzeyen mis kokulu bebeğim. Mahperi senden bir değil bin tane çocuğum olsa da razıyım. Hayatımı cennete çevirdin. İyi ki varsın benim güzel karım."
"Benim doğum günüm bugün değil seni tanıdığım gün. Seninle yaşadığım zamanın her saniyesine değdi. İyi ki iyi ki iyi ki tanıdım seni. Seni çok seviyorum Alparslan'ım." ona sıkıca sarılırken Miraç ve Melike'ye baktım.
"Yaşaşın kaydeşimiş oycak!" diyerek bribirlerine sarıldıklarında kahkaha attım.
Bana bu kocaman aileyi veren Rabbime ne kadar şükretsem karşılığını veremezdim. Ömrümüzde ne yazılır bilinmezdi ancak ben her saniyesi onlarla olsun diye dua ediyordum. Onları çok seviyordum!
☂️
Herkese selam 🩷. Bu benim Wattpad'de de final yapan ilk kitabımdı. Zamanla buraya özel bölümler eklemeyi düşünüyorum. Lütfen bol bol yorum yapmayı unutmayın. Okurken inanılmaz mutlu oluyorum. Hepinize çok sevgiler. 🩷 |
0% |