O akşamı Bossier yolculuğu için hazırlık aşamasında geçirdiler. Herkes kendine çok gerekli eşyalarından oluşan ufak bir bavul hazırlamıştı. Ellie arkadaşı Kate ile vedalaşmıştı fakat, uzun bir tatile gideceğini söylemişti. Nedense dönmeyeceğini söylemek istememişti yada dönmeyeceği ihtimalini henüz kendi de kabullenemişti bilmiyordu. Sabah hızlı bir kahvaltı yaptılar Ellie aklına gelen tüm soruları annesine soruyordu. Son olarak annesi ona acele etmemesini ve her şeyi yaşayarak öğreneceğini söyledi.
Ve zaman gelmişti; herkes geçitin açılacağı büyü odasında buluştu. Annesi odanın ortasındaki eşyaları kenara iterek bir alan yaratmıştı, odanın ortasına da değişik geometrik şekillerden oluşan işaretler çizmişti. Mavi ve mor ışıltılar saçan taşı ise bu şekillerin tam ortasına yerleştirmişti. Sonra Maria'nın talimatıyla herkes taşın etrafında toplandı, Gilbert dahil. Gözlerini kapattılar ve Maria ve Gilda farklı bir dilde bir şeyler söylemeye başladılar. Ellie gözleri kapalı olduğu halde odanın içerisinde bir enerji hissediyordu. Sanki rüzgar esiyor gibiydi. Maria ve Gilda'nın gitgide yükselen ses tonu en nihayetinde durmuştu. Ellie yavaşça gözlerini araladı. Odanın tam ortasında kocaman bir daire vardı. Mavi ve mor ışınlar dairenin içerisine dönerek uzuyordu. Gerçekten muhteşem görünüyordu. Maria kızına güven vermek istercesine elini uzattı, annesinin elini tutan Ellie içindeki heyecanı biraz olsun rahatlamış hissetti. Gilda'da Gilberti kucağına aldı ve işte gitmeye hazırlardı. İlk adımı atan Maria oldu, Ellie istemsiz gözlerini kapatmıştı. Kendini hava akımına kapılmış gibi hissediyordu, saniyeler sürmüştü fakat Ellie'ye saatler gibi gelmişti.
Gözlerini açtığında tuhaf kokusu olan bir evin büyü odasındaydı. Önce annesini teyzesini ve Gilbert'ı kontrol etti.
-Aman Tanrımmm, bu da neydi böyle. Korku treninden bile daha fazla heyecanlandım. Bu arada herkes iyi mi?
Ellie'nin tepkisine hep bir ağızdan kıkırdadılar. Herkesin iyi olduğundan emin olan Ellie nerede olduklarını sormak istedi ama oda o kadar dikkatini çekmişti ki bunu unuttu. Kocaman odanın her yanı raflarla kaplıydı, raflarda kavanozlar vardı, kavanozların içinde; kurbağalar,çeşitli otlar, hayvan gözleri ve yılanlar vardı. Odanın ortasında duran koca masanın üzerinde kocaman iki tane kazan vardı. Diğer duvar ise komple kitaplarla kaplıydı ve mumlar bir sürü de mum vardı.
Ellie yılan olan bir kavanoza yaklaşıp:
-Bu da ne böyle müzeye falan mı ışınlandık. Bu gerçekten iğrenç!
Ellie'ye yaklaşan Gilda; Aslında annen ve benim doğup büyüdüğümüz ev tatlım, burası da büyü odası. Bu kadar büyük olmasının sebebi de büyükbaban çok büyük bir cadıydı burada çok güzel çalışmalar yapardı.
Maria arkadan seslendi ve
-bence çıkmalıyız çünkü annem buraya girilmesinden nefret eder hatta farketmiş ve buraya geliyor bile olabilir dedi.
Tam da o anda kapı açıldı: kapının önünde kısa boylu, hafif tonton ama sert bakışlı, upuzun beyaz saçlarını dizlerine kadar örmüş yaşlı bir kadın belirdi. Elinde de bir asa vardı, doğrudan içeriye yöneltmişti. İçeridekileri görünce hemen asayı indirdi ve gözleri dolu dolu
-Cadılar aşkına! hayal görecek kadar bunamadım değil mi ben? Doğru mu görüyorum? Maria, Gilda, Gilbert ve sen (bunu söylerken Ellie'ye yaklaşmıştı) sen Ellie olmalısın! Ne kadar da büyümüşsün! şu hale bak aynı annene benziyorsun, gel sana bir sarılayım, benim, büyükannen.
Ellie'yi kendine çekip sıkı sıkı kucaklamıştı. Büyükannenin bu duygusal anları odadaki herkesi duygulandırmıştı.
-Neden haber vermiyorsunuz! Bi haber verseydiniz hazırlık yapardım.Ayna diye bir şey var. Senelerdir aramıyorsunuz. Aslında size çok sinirliyim eve bile almamam gerekiyor.
-Anne dünyadayken aynayı sadece senede bir kullanma hakkımız vardı ve bunu da Ellie babasıyla konuşarak değerlendiriyordu. Bunu sana söylemiştik.
cevap Maria'dan gelmişti. Büyükanne'de tatlı sert sitemini çok fazla uzatmamıştı.
Ellie annesinden ve teyzesinden başka cadı görmediğinden büyükanne çok ilgisini çekmişti. Pantolon tişört yerine uzun elbise giymişti, elbise simsiyahtı. Alt kattaki mutfağa inerlerken evin her detayını inceliyordu. Koridorlarda da gaz lambaları vardı.
-Ne gaz lambası mı? Elektrik yok mu?
Ellie sesli düşünmüştü.
-Hayır yok tatlımm.
-Yani internet de yok?
-Yokkk.
Teyzesinin yanıtları canını sıkan Ellie,
-Bana bu en önemli detayı söylememiştiniz. Telefonsuz, internetsiz nasıl yaşayacağım burada. Haksızlık bu.
Gilda,
-İnan bana yokluklarını hiç aramayacaksın güzelim.
Evin mutfağına inmişlerdi. Büyükanne leziz atıştırmalıklar çıkardı ve herkese birer fincan çay koydu. Yılların özlemiyle saatlerce sohbet ettiler. Daha sonra Büyükanne herkese odalarını gösterdi.
Odasına çekilen Ellie bu ahşap evde. Ahşap gıcırdayan zeminde yürüyerek kendi için hazırlanan odanın penceresine yaklaştı. Uçsuz bucaksız görünen yeşilliği inceledi. Kanada'daki taşralardan farkı yok diye düşündü. Pencereden biraz temiz havayı ciğerlerine çekti. Sonra sihirle üzerine pijamalarını geçirdi ve yatağına girdi. Gözlerini tavana dikerek içinde kendimizi uyutmayak derece de kıpır kıpır olan heyecanının sebebini düşündü. Yarın uzun bir gün olacaktı. Baş ucundaki gaz lambasını söndürdü. Yeşil gözleri ağır ağır kapandı ve uykuya daldı .