Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@mehmetrauf

Bir daha on gün sonra Baker’in önünde rastgeldiler. Necip Beyoğlu’na doğru yürürken arkasından birinin kolundan tuttuğunu hissetti. Dönünce Süreyya’yı gördü:

“Oo, nereden böyle?”

Öbürü elinden tutup Baker’e doğru yürüyerek:

“Ya sen” dedi, “kırklara mı karıştın, ne oldun? Bizi yarı yolda yalnız bırakmak...”

Necip itizar için söz bulamıyordu. Dükkâna girmişlerdi. Süreyya bir çırağa bir şey sordu, sonra öne düştü, içeri yürüyorlarken “Görüyorsun ya” dedi, “masraf, masraf. Otuz beş, kırk lira derken yalı bize altmış liraya oturuyor.”

İçerde ipekli kumaşlara bakmaya başladı. Bir taraftan anlatıyordu:

“Ama gelsen de bir görsen... Ha, sahi, ne vakit geleceksin? Bekleyip duruyoruz. Ah Necip, biz bağda meğer cehennemdeymişiz. Ne yer, ne yer! Ben ilk baktığımız gün bu kadar güzel bulmadımdı. Sabahları, ya akşamları... Hele öğleden sonraki letafet... Akşamüstü Suat’la beraber çıkıyoruz; orada bir yol var, tepenin kenarında; Kavak’a kadar gidiyor. Ne manzara, ne manzara! Bir kere Büyükdere’ye gittik. Daha istediğimiz gibi gezemiyoruz ki, iyice yerleşemedik. Ev tamam olsun da o zaman seferlere çıkacağız. Sen de gelirsin... Etraf hep gezilecek, keşfolunacak... Beykoz var. Kavaklar var, Yuşa, Bentler...”

Ve para verip çıktığı zaman. Necip de beraber Tünel’e doğru yürümeye başladılar. Süreyya sordu:

“Sen ne yapıyorsun bakalım?”

Hakikat-i hali söylemek lazım gelirse Necip bunalıyordu. Fakat öyle söylemedi, “Şöyle böyle” dedi. O da yarın Ada’ya gidecekti. “Orası şimdi artık çiçek gibidir” diyordu. Sonra kendini de teşvik için gibi “Mayıs, malum ya, Büyükada’nın tam mevsimidir!” dedi.

Süreyya gülerek “Mayıs, Boğaziçi mevsimidir azizim, Boğaziçi! Sade mayıs değil, bütün sene. Zannederim ki oraları kışın bile latiftir. Bir rüzgârı var, aman Yarabbi, bir rüzgârı var Necip! O temiz rüzgâr başka nerede bulunabilir? Sizin adanıza gelen rüzgâr bütün Boğaz’ın üstünden geçip kirlendikten sonra size gelir. Beni mübalağa ediyor zannediyorsun, ama geldiğin vakit göreceksin ki hakkım var. Oraya gittiğimizden beri ne kadar fark ettiğimi ben bilirim. Suat bile bambaşka oldu. Bir neşe geldi, bir hayat geldi. Sabahları demir gibi kalkıyoruz. Sonra, sana bir şey söyleyeyim mi? En sevdiğim hali rahatlığı. Ne Fatin var, ne Hacer var... Yapayalnız.”

Necip hatırlayarak “Sahi, onu ne yaptınız? Kandırabildiniz mi?” diye sordu.

Süreyya hiddetle “Bırak şu acuzeyi!” dedi, “Bana inan Necip, acuzelik yalnız ihtiyarlarda değil, asıl gençlerde. Bilemezsin bu kadınlar fena olunca, ne kadar fena oluyorlar! Kendisine barışmak için gittim de bana ne cevap verdi bilir misin? İmkânı yok... Bana karımı çekiştirdi, evet, bana Suat’ı. Anlıyorsun ya? Dur, şuraya girelim de biraz kurdele alacağım. Malum ya, kadın işleri bitip tükenmez. Fakat şikâyet etmeye gelmiyor azizim, hain şeyler pek
pahalı ama onlarsız elbise de bir şeye yaramıyor.” Süreyya böyle gamsız kuşlar gibi gevezelenerek her şeyden hiffetle bahsederken Necip, bütün birer saadet olan bu şeylerden mahrum geçen kendi hayatını düşünüyordu. Tünel’e geldikleri zaman Süreyya “Artık bana müsaade” dedi, onu çeyrek geçe, doğru Yeniköy’e giden vapura yetişmek istiyordu. Arkadaşının elini sıkarak, “E, ne zaman?” dedi. Necip tereddüt ediyordu. Süreyya “Karışmam” dedi, “Sonra Suat’ı darıltırsın. Onda bilsen ne hazırlıklar var. Senin için ayrıca bir oda hazırlıyoruz. Görüyorsun ya, gelmek bir vazife oluyor. Ne vakit gelsen, evdeyiz. Haftada iki gün İstanbul’a inmek istiyorum, ama daha karar vermedim. Bir de sandal bulduk, onu da alırsak, gelsin keyif. Sahi, sen sandalcılığı sevmezsin. Ooo, düdük öttü, adiyo!”

Koşuyordu. Necip tahattur ederek arkasından seslendi:

“Selamları unutma.”

Süreyya “Şüphesiz, şüphesiz” diye kayboldu.

Necip dönerek kalabalığa karıştı. “Kim der ki şu adam beş senelik bir kocadır?” diyordu. Bu kendisinin hayat ve izdivaç hakkındaki bütün felsefesine muhalif bir haldi. Fakat işte vakiydi ve hayalen Süreyya’yı görüyor, Suat’ı beklerken görüyor, yine onların şevk ve huzurla geçecek gecelerinin yanında kendi geçireceği gecenin acılığı şimdiden kalbine çöküyordu. Birden “Adam sen de, bunlar hep hülya” dedi. “Onun yerinde ben olsam, ilk haftadan bunalırım. Zaten ben hiçbir şeyden memnun olmamak nasibiyle doğmuş değil miyim?”

Loading...
0%