@melankolilibiri
|
4 saat önce; Saat 8 civarı. Yine geç kalıyordum, hızla trençkotumu giyip, odamdan çıktım ve salonda oturan anneme haber vermek için salona girdim. “Anne çıktım ben.” Dediğimde annem oturduğu koltuktan başını salladı, “Geç kalma.” Dediğinde bende onayladım ve ayağıma geçirdiğim botlarımla çıktım evden. İki katlı büyük evden çıkarken, yolda bekleyen taksiye bindim, taksiciyi de bekletmiş olmalıydım. Kafenin, adresini verdim ve yol boyunca, pencereden gördüğüm gök yüzünü inceledim. Araba durduğunda ise hızla ödememi yapıp, idim. Geldiğimiz yer sahiden lüks bir yer olmalıydı, içerdeki adamlara baş selamı verdiğimde onlardan yalnızca biri karşılık verdi. İçeri girdiğimde, içlerinin ne kadar güzel olduğunu fark ettim, soft bir mekandı. “Lavinya!” ismimi duyduğumda o yöne döndüm, Beren’i gördüğümde gülümsedim ve o yöne yürüdüm. Masada tanıdık tanımadık, 10’ a yakın kişi vardı. “Çok mu geç kaldım?” dediğimde boş olan bir sandalyeye oturdum. “Yok canım, biz erken geldik.” Dedi alayla, Beren. Masadaki herkesle selamlaştıktan sonra hafifçe sohbete katıldım, fakat pek benim ilgi alanım değildi. Masadaki atıştırmalıklardan birini ağzıma attığımda etrafa göz gezdirdim, o sırada aramızda iki üç adımlık mesafede bulunan ve bu masaya en yakın olan masalardan birinde olan adamın gözlerine değdi gözlerim. Bu mesafeden bile, adamın soğuk gözleri, sırtımı ürpertti. Ona baktığım süre boyunca gözlerini hiç ayırmadı. Sonunda boğazımı temizleyip farklı bir yöne döndüm. Sohbete devam etmeye çalışsam da adamın soğuk gözleri, hala buradaydı sanki. “Ben bir lavaboya gideyim.” Ayağa kalktığımda ne adama nede bizimkilerden kimseye bakmadan yürüdüm. Sonunda lavaboya girdiğimde, çantamı lavabonun yanındaki yere koyup elime soğuk suyu çarptım. Lavabodaki iki kadın, kendi kendilerine konuşurken içeri, ince uzun bir kadın girdi, sarı saçlarını tepesinde Jilet gibi yapan kadın; tam yanımda durduğunda sonunda gözümü aldım kadından. Boynumada su çarptım ve doğruldum, küçük çantamı alıp kapıya yürüdüğüm sırada, az önceki sarışın kadın omzuma sertçe çarptı. “Üzgünüm iyi misiniz?” hafifçe sarsılsam da iyi olduğumu söyledim kadın teması kesti ve benden önce çıktı lavabodan. Ne ilginç bir kadındı böyle. Masaya geri döndüğümde, bizimkilerin buranın meşhur yemeklerini söylediğini gördüm, bende kendime sıradan bir şey istedim ve sırtımı yasladım. Yan masama bakmadan duramadığım için kafamı o yöne çevirdim. Ve az önceki adamın karşısında oturan kadın çekti dikkatimi. Bana soğuk gözleri bakan adamın önünde az önceki kadın vardı ve tam karşısında oturuyordu. “Lavin, ne oldu?” Yanımdaki, Fatih’in sesiyle o yöne döndüm, gülümsemekle yetindim. Yemek boyunca, masada hararetli bir sohbet döndü ama boğazım düğümlenmişti daha çıkarmadığım trençkotumu çıkarmak için usulca kalktım, önce cebimdeki telefonu çıkarmak için elim cebime gitti. Telefonu aldığımda elime bir kağıt temas etti. Elime aldığım kağıdı çıkardım ve küçük kağıdı inceledim üzerinde ise, ‘Kaç!’ yazıyordu. Kim bırakmıştı onu kafamı kaldırdığımda, az önceki sarışın kadının bana baktığını fark ettim. Tabi ya bana çarpmıştı, ama neden kaçayım ki. Kadın benden çevirdiği gözlerini önündeki adam çevrildiğinde. Yutkundum. Geri yerime oturdum usulca, ama tek bir lokma daha yiyemedim. Adam resmen gözleri ile etki bırakmıştı. Ama kaç dedi defalarca beynimdeki ses. Neden? Sırtımı yasladım sandalyeye ama nedensizce nefes alamadım. Sonunda yemek fassı bittiğinde, kalmam için tam zamanı olmuştu çünkü saat zaten 11’e geliyordu. Masadakileri zor bela ikna edip, masadan kalktığımda sırtımda bir çift göz hissetsem de dönüp bakmadan yürüdüm. Telefonumu elime aldığımda ise hemen IBAN’ınmda belli bir miktar para attım,Berene. Restorandan çıktığımda, havanın soğukluğu cephe çevre sardı beni. Bir kaç adımla yola çıktım, etraf sessizdi sadece bir kaç araba ve sokakta yürüyen çiftlerden ibaretti. Trençkotumun önünü kapattım ve kollarımı birbirine sararak yürüdüm. Botumun çıkardığı sesler kulağıma sessiz bir melodi gibi gelirken, önümdeki gölgemi izliyordum. Bir keresinde babama gölgemin kim olduğunu sormuştum o ise ‘kimin olmasını istersen o olur.’ Demişti. Artık yürüdüğüm, sokakta tek tük insanlardan biri olduğumda adımlarım hızlandı. Gölgeme bakmaya devam ederken, gölgemin yanındaki bir diğer gölgeyi fark ettim. Gölgem onun yanında o kadar minik durmuştu, ki bir anlığına arkama dönme isteği ile kavruldum. Adımlarımı hızlandırdığımda, arkamdaki kişide hızlandı buda son damla oldu. Arkama döndüğümde, o soğuk gözlerle buluştu gözlerim. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında o kağıttaki söz geldi aklıma. ‘Kaç.’ Kaç Lavinya. Önüme döndüğüm an, nefes almak için beklemedim ve koştum. Koşmasam beni yakalardı, o soğuk gözleri içine çeker beni yok ederdi. ★ Boynumdaki sızı ile inledim, belkide sadece şu an yatağımdaydım ve yanlış bir pozisyonda uyuduğum içindi o sızı. Lütfen dedim içimden defalarca, lütfen uyan. Uyan. Uyandım, uyandığım an ise beni zifir bir karanlık karşıladı, yataktan kalkmaya çalıştım ki kalktım yatakta yattığımı fark ettiğimde ellerimi yatakta gezdirdim ve ayaklarımı yataktan sarktım. Ayağa kalktığımda, bir kaç saniye boyunca önümün güvenilir olup olmadığını sorguladım, bir kaç adım attığımda böyle böyle elim soğuk duvara değene kadar yürüdüm. Duvarı takip ederken, elim tahta bir şeye değdi; Kapı. Elim boylu boyunca kapının aşağında duran kola değdinde kapı kolunu aşağı indirdim, kilitliydi. Ağzımda bir küfür geveledikten sonra, ışığı aradım avucumun altında kapının yanındaki duvarı kontrol ettiğimde ışık çarptı elime saniyesinde açtığımda. Gözlerim yandı. Bir kaç saniye sonra, odaya göz attığımda sadece bir yatak olduğunu gördüm eski yatak dışında odada zerre bir şey yoktu. Cam? Hayır o bile yoktu. Duvarların beyaz boyası akmış oda harabeydi. Kapıya döndüm ve sertçe bir tekmemi geçerdim kapıya; ‘KİMSE VARMI ORDA?” Dediğimde, kapıya bir tekme daha geçirdim. “YARDIM EDİN!” kapıya ard arda, tekmeler geçiriken, kapının ardında bir tıkırtı duydum. Hafifçe arkaya doğru bir kaç adım attığımda, kapının deliğinden gelen bir tık sesiyle kapı açıldı. Kapıyı açtığında ise, yine o adam vardı gözlerimin önünde. İri cüssesiyle, orda duran soğuk gözlü adam kafasını yana yatırdı. Gömleğinin altındaki vücudu kasıldığında kafamı kaldırdım, “Bırak, gideyim.” Dedim titrek çıkan sesimle. Adam yana yatırmış kafasıyla bana bakarken; “Gitmek mi istiyorsun?” dedi ilk defa duyduğum sesi o kadar manipüle ediyordu ki düşündüm. “Evet.” Dedim yine, ne kadar da saftım. Bana bakmadan odadan çıktığında kapıyı kapatmadı, o yüzden arkasından yürüdüm. Önümde yürüyen bedeni bir başka odaya girdi odaya ardından girdiğimde ise Mutfak olduğunu anladım. Mutfak masasında üç şey duruyordu, sertçe yutkundum. Adam iki sandalyeden birine oturdu ve bana bakarak masadakileri işaret etti. “Seç. Hangi yoldan gitmek istersin?” dediğinde bir elini masaya bırakı. “Ne saçmalıyorsun, bunlar ne?” dedim burnumdan solarken. Önce, silah’ı gösterdi ve sonra bana baktı. “Silah’ı seçtiğin an sık kafama, kafama sıktığın andan sonra ise kendi kine sıkarsın. Vicdan azabı ile yaşayamayacağını biliyoruz.” Dediğinde gözlerim silaha kaydı. “Bilmiyorsun.” Dedim. “Biliyorum.” Dediğinde bu sefer Araba anahtarını işaret etti, “Şimdi al bu anahtarı, çık evine git. Fakat eve gittiğinde Her hangi biri eksik olacak. Belki annen belki küçük kardeşin belkide baban.” Gözlerim kocaman açıldığında. “Yapamazsın.” Dedim kafamı iki yana sallayarak. “Sen öldüremezsin ama ben çok kolay öldürürüm.” Dediğinde gözlerim doldu ama geri ellerim ile ittim göz yaşları şu an olmaz. “Yada,” bu sefer son olan küçük kağıdı gösterdi; “Bu kağıdı alırsın ve ne senin ne benim nede ailenden birinin ölmesini engeller benimle istediğim yere gelir istediğim her şeyi ama her şeyi yerli yerine getirirsin.” Dediğinde kağıda baktım, aileme yazılmış bir mektup gibiydi. “ Seç yolunu Lavin.” 🫡
Holaa Naber. Yorum? Oy atmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐
|
0% |