Yeni Üyelik
11.
Bölüm

10. Bölüm

@melankolilibiri

Yağmur gibi düştüm,

Tutundum sana.

Tutunmasam, olurdu fena.

Tutunmasam, olurdun önemsiz.

Bugün benim doğum günümdü, ben doğmuştum.

Çok önemli bir şey olmasa da içinde anlamsız bir mutluluk vardı.

Çünkü on yıl sonra ilk defa bir doğum günümde, Barış buradaydı.

Barış bir gece bizde kaldıktan sonra, sabah kalktığımda evde bile yoktu; Askerdi

Ve beş gündür ise hiç dönmemiş, mesajlarıma da bakmamıştı. Beş gündür Barışların evine gelen üç tane abla evi pırıl pırıl yapmıştı bile.

“Süveyda, geç oldu tek başına gitme!” ayakkabılarımı ayağıma giyerken annem yanımda belirdi.

“Anne saat 9?” dedim boyumun cırcırını çekerken.

“Ama, gitme tek sen yinede,” dedi annem bir elini beline koymuş bana dertli dertli bakıyordu. “Abin götürsün?”

“ Yok daha neler anne? Elimi de tutsun ama.” Dediğimde ayakkabılarımı sonunda giymiştim, üstüm o kadar sadeydi ki doğum günü kızı gibi bile gözükmüyordum

“Anne!” abimin sesi geldiğinde, annem yanından ayrılmadan önce beni orada beklemem için tembihledi.

Telefonumu elime aldığımda, Barış hala cevap vermese de iki mesaj vardı.

Ennur: **** Konum.

Hamza: Süveyda, gelince fazladan üst getirsene; Ennur bir şey almadan çıktı.

“Barış abin çarşıya iniyormuş senide bırakı versin.” Annem yine geldiğinde ona döndüm.

Barış gelmiş miydi?

“Barış...” abi de Süveyda abi de “abi gelmişmi?”

“ Hadi çocuğu bekletme aşağıda.” Dedi annem, içi rahatlamıştı; Güvenli bir şekilde gidecektim. Barış’la.

Annem’i erken geleceğime ikna edip; hızla evden çıktım.

Küçük aile apartmanın merdiveninden inerken sessiz sedasız indim; kimse ile konuşamazdım.

Aşağı indiğimde, havanın derin soğuğu, vücudumu ürpertti.

Yüzüme vuran soğukla, gözlerim doldu; böylede olmaz ki.

Bahçeden çıktığımda, hemen yolun diğer tarafında Barış’ın beş gün önce bize geldiğinde ki araba vardı.

Oraya doğru yürüdüğümde, kollarımı birbirine doladım.

Sürücü tarafından cama tıkladım, ve hafifçe eğildim; bir kaç saniye sonra Barış usulca camı indirdi.

Yüzünü gördüğümde nedensizce içim ısındı, üşüdüğümü unuttum.

“Eğer işin varsa-” dememe kalmadan, gözleri gözlerime değdi. “Bin süveyda.”

Elimdeki hırka paketini arkaya bıraktım ve ön yolcu koltuğuna yerleştim.

Barış ne zaman gelmişti de, üniformasını çıkarıp giysilerini giymek giymişti?

Ona bakmamaya çalış, Süv.

Bakma.

“Nereye?” dedi, Barışın kadifemsi sesi.

“Ha şey...” dedim telefonu çıkarıp, Ennur yerine tıkladım ve adresi gösterdim.

“Buraya mı gideceksiniz?” dedi göz ucuyla bana bakarken, kaşlarını çatmıştı, Neden?

“Evet?”

“Çok kalabalık değil mi orası? Hem Allah aşkına bir kafeye görseydiniz?” dediğinde daha çok söyleniyordu.

“Bilmiyorum hiç gitmedim.” Dedim omzumu silkerken.

Yine kendi ağzında bir şeyler gevelesede, pek duymadım.

Geçen tüm doğum günlerimde, hep ailemin iyi olmasını, iyi bir eğtim hayatımın olmasını isterdim. Ama bu sefer ki biraz farklı olacak gibiydi.

Yaklaşık on beş dakika boyunca Barışın ağzını bıçak açmıştı, araba yavaşça durduğunda ise Barış’a döndüm.

“İyi misin?” dediğimde kemerde takılı kaldı eli, gözü gözlerimi bulduğunda gözlerindeki yorgunluğu okudum.

“İyim.” Dedi sadece, oda benim gibiydi; Kan kussa iyim derdi.

“Değilsi.” Dediğimde gözü benden ayrıldı.

“Barış?” Abi de Süveyda şu an abi de. “Abi?” ağzımdan çıkan abi kelimesiyle gözü yine beni buldu.

“İnmeyecekmisin?” dedi sorularımı eş geçerek.

Hayır demek istedim, burda seninle saatlerce konuşabilirim.

“İneceğim.” Diyebildim, arkadan poşeti aldım ve Barış’a döndüm; “Çok teşekkür ederim, getirdiği için.” Bir elim kola doğru gitti ve kapıyı açtı, benim kapı sesimden sonra ikinci bir kapı sesi geldi. Kafamı çevirdiğimde Barış benden önce indi arabadan.

Bende inip kapıyı kapattım ve ona anlamsız bakışlarımı ilettim. “Ne oldu?”

“Bende geleceğim?” dediğinde üzerine ceketini geçirdi.

“Neden?”

“Doğum günü, senin değil mi?” dedi bildiği soruyu sorarken.

“Benim ama yorgunsun.” Gözlerinden belliydi bir kere.

“Değilim.” Bir adım attı; “Hadi süv, yürü.”

“Anne!” küçük kız, çocuğun elindeki kitabı çekmeye çalışıyordu; “Bu kitabı istiyom!” dediğinde çocuk ondan daha güçlü olduğu için hırsla aldı kitabı.

 

“Ya süv, bu benim kitabım. Hem sen okuma yazmayı bile daha iyi bilmiyorsun.” Dedi çocuk kızdan uzaklaşarak.

 

“Bende prens olcam, bende istiyorum.” Çocuğa doğru atıldı yine bu sefer çocuk koşarak odadan çıkıp, salona koştu.

 

“Baba!” dedi babasının arkasına saklanarak; “kitabimi alıyor.”

 

“Süveyda?” dedi genç adam. “Ama senin kitapların ayrı, bu sana göre değil.”

 

“Hayır! Ben prens istiyorum, tilkim olsun.” Kız dudağını büzüp kollarını birbirine geçirmişti bile.

 

“Anlamaz!” dedi çocuk tislayarak.

 

“ Alcam ki ben o kitabı.” Dedi kiz ağlamaklı bir sesle.

 

“Vermem ki.” Çocuk omzunu silkti ve kız eve gidene kadar hep kitabını sakladı ve korudu.

Cidden kalabalık, olan barda o gürültüde hepimiz oturmuş zor bela birbirimizi duyorduk.

“Süveyda, abinin Instagram’ı var mı?” Telefon görüşmesi için Barış bir kaç dakika önce kalkmıştı; ve bu soruyu soran da dakikalardır; barışın dibine düşen Melek’ti.

“Yok, Melek.” Dedim bıkkınlıkla.

Barış bir kaç saniye sonra masaya döndüğünde yine tam yanıma, oturdu.

Masa üniversite arkadaşlarım ve mahalledekilerle birlikte zadece ona yakın kişiydik.

Havadan sudan bahs ettiğimiz an, Ennur masadan ayrıldı.

“Valla, Askerlik de zor.” Melek susmak bilmiyordu, sırtımı başladığımda Barışa baktım.

Melek’in cümlesini duymamış gibi bana bakıyordu.

Bir kaç saniye sonra Ennur elinde sade bir pasta ile döndü.

“İyi ki doğdun, Süveyda!” alkışlamaları ile birlikte hepimiz ayağa kalktık, tam önümde duran Ennura dolu gözlerim ile bakarken, diğerlerine de göz ucuyla baktım; tabii Barışa da.

Ne alkışlıyor, nede söylüyordu öylece bakıyordu. Derin bir nefes aldım ve pastanın üstündeki üç muma döndüm.

Gözümü kapattım ve en çok istediğim şeyi içimden defalarca tekrar ettim. ‘Barış, hep yanımda kalsın, beni sevmese bile burda kalsın. Bir gün beni de severse, asla caymasın benden.' Gözümü açtığımda, mumu hızla üfledim yine ufak bir alkışlamadan sonra, Ennur pastayı bıraktı ve bana doğru geldi ve sarıldı; hepsi ile tek tek sarıldım.

Bu küçük ama çok küçük doğum günü benim için en güzeli olmuştu; çünkü barış vardı.

Barış, hiç kimse ile samimi olmaz konuşmamıştı. Herkesin aldığı hediyeleri yine paketle poşete koymuştum.

Gece ışıkları, kolyeler, giysiler. Derken bir poşet dolmuştu.

Yine zifiri bir sessizlikten sonra, evin önünde durdu araba.

Konuşmadan inmek için, kemerimi çıkardım ama Barışın sesi ile durmak durumunda kaldım.

“Süveyda?” ona doğru döndüğümde, bir eli direksiyondayken öteki eli doluydu.

“Efendim?”

Elindeki paketi bana doğru uzattığında, önce yüzüne ardından yine elindeki pakete baktım.

Elinden usulca aldığım, yeşil paketi açtığımda, hala bana bakıyordu.

Paketi açtığında, küçük çocuk baskısı olan kitabı gördüm.

Küçük prens.

 

 

Üst kapağında ise bir alıntı yazıyordu; her kitap’in kapağında farklı alıntı yazarken bunu üzerinde

Birini güzel olduğu için sevmezsin ki sen sevdiğin için güzel olur.

Güzelce bunun için ağladığım kitabın, özel çocuk baskısı. Ama pakette Sadece bu yoktu elimi içeri soktuğumda elime bir paket daha değdi;

Horoz şeker.

“İyiki doğdun, Süveyda.”

 

🫂💌

 

Heliu

Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%