@melankolilibiri
|
Oy atıp yorum yapmayı unutmayın 🦋
🤍 “Bir gün, bir yerde tekrar yeniden tanışalım olur mu?” Dedi kız acıyla, sesi zor bela çıkıyordu.
“Ama neden? Tanıştık işte.” Adam anlamsızca kıza baktı.
“Şu an yaran yarama denk değil.”
Ve bazıları yokken bile bir hayli fazla vardı. Ve bazıları yokken bile bir hayali fazla acıtırdı. Anlamsızca yokken bile, vardı.
Maybe one day in another City. Another time. Maybe again, again. Who knows...
(*Belki bir gün başka bir şehirde başka bir zamanda belki yine yeniden, kim bilir...)
★ Mahbuh: Beş gündür yazmıyorsun? Mahbuh: İyi misin? Özel numara: İyim. Mahbuh: Sen kötüyüm demezsin zaten, ne oldu? Özel numara: Yazmadım çünkü geleceğini biliyorum, bekliyorum. Mahbuh: Süveyda, yazardın sen yinede ne oldu? Özel numara: Geldiğinde iyi olduğumu görürsün. Mahbuh: Gelmemi mi hızlandırmaya çalışıyorsun? Özel numara: Aynen öyle. Mahbuh: Başarılı oldun o zaman. Özel numara: nasıl? Mahbuh: Yarın geliyorum. Özel numara: Yarın? Mahbuh: Yarın. ★ Küçük kız, yere oturmuş sırtınıda iki evin arasındaki duvara yaslamış, karanlığa sinmişti.
“Babamı özlediğimi söylemiştim onlara.” Dedi kendi kendine. Defalarca babasını görmek istemişti, bunun için ağlamış, kendindi yıpratmıştı ama babası bir daha gelmeyecekti, gelemezdi.
“Süv?” dedi çocuk kızın yanına yaklaşarak, Barıştı bu.
“Gelme!” dedi Süveyda akan burnunu koluna silerken; aynı anda İse akan gözyaşlarını.
“Ne oldu?” dedi çocuk önünde dizlerinin önüne, eğilirken.
Kız kollarından kafasını bir an bile kaldırmadan kafasını iki yana salladı; “Bir şey olmadı ki.”
“olmuş, süv bana bak.” Dedi, daha 14 yaşındaydı ama ağırlığını çoktan koymuştu.
“bakmicam ki.” Dedi kız omzunu silkerken, Barışın aksine o hala 8 yaşında bir çocuktu.
“Bakarsan sana Horozlu şeker alırım.” Dedi çocuk gelen muazzam fikirle. Kız hiç bir zaman buna hayır demezdi.
“Baba’mın aldığı yerden al ama onu zeviyom ben.” Dedi hafifçe kafasını kaldırarak.
“onu zevdiğini biliyorum.” Dedi çocuk onu taklit ederek. Bir kaç dakika içinde hızla mahalle bakalından alıp gelmişti.
Kız yine akan burnunu sildi ve kafasını kaldırıp çocuğa kırmızı gözleriyle baktı, çocuğun uzattığı şekeri aldığında burnunu çekti.
“İyi misin?” dedi çocuk.
“iyim.” Dedi kız, babası bunu öğretmişti çünkü iyi olmasan bile kimseye belli etmemesini.
“Hepte iyi ol zaten.” ★ Özel numara: Barış? Mahbuh: Efendim? Özel numara: Seninle başka biride gelecek mi? Annem soruyor, abime sordu ama unutur o şimdi. Mahbuh: Bilmem, annemler benden bir hafta sonra gelecek, yarın gelsek gelsek üç kişi oluruz. Özel numara: Üç kişi? Mahbuh: İşte ben, Emre, bide abin. Özel numara: Emre niye geliyor ki? Mahbuh: Emre abini de çağırmış, abin. Hem ona abi de bir zahmet. Özel numara: Emre ile aramızda üç yaş var. Mahbuh: Yani senden büyük olduğunu değiştirmiyor. Mahbuh: Abi de. Özel numara: Diyordum zaten. Mahbuh: De. Özel numara: İyi hadi, görüşürüz. Mahbuh: Görüşelim. ★ Vatan, her yerdeydi. Vatan herkesti, herkesindi. Vatan, yaşamaktı, yaşatmaktı. Vatan ölmekti, ölmemek için öldürmekti. “Komutanım!” dedi kapıyı çalıp içeri giren askerlerden biri, asker duruşunu bozmadan tam karşıya bakıyordu. “Söyle.” Dedi elindeki evrakları bırakırken. “Yeni Tim hazır, komutanım. ” Dedi duruşunu bozmadan ve hala tam karşıya bakmakta olan asker. “Odama gelsinler.” Dediğinde asker, selamını verip gür sesiyle konuştu; “Emredersiniz!” dediğinde arkasını dönemden bir kaç adım attı ve sonunda kapıya yaklaştığında odadan çıktı. Çıktığında, albay eline aldığı dosyanın ilk sayfasını açtı ve, Gölge timi. Yazısına baktı. Bir kaç saniye sonra kapı iki kere tıkladığında albay kafasını sayfadan kaldırmadan, “Gel.” Dedi. Kapı açıldığında içeri giren ilk kişi, timin komutanıydı, onun ardından altı kişide içeri girdiğinde tüm tim sağdan sola sıralandı ve hazır olda tam karşılarına baktılar. “gölge timi?” dedi albay kafasını kaldırıp her birine bakarken. “Doğrudur, komutanım!” dedi en başlarında duran. “Görevi biliyorsunuz.” Dediğinde, yine aynı kişi cevap verdi, “Biliyoruz, komutanım!” “Bir göreviniz var, hep oldu,” dediğinde ayağa kalktı albay ve elini arkasında ilikleyerek karşılarına geçti. “ Vatan uğruna, savaşmak göreviniz,” dediğinde önlerinde yürüyordu. “Bayrak için savaşmak göreviniz!” sonra durdu ve arkada duran iki elinden biri ile, iki parmağını onlara gösterdi, “Bu iki şey için, yaşar yaşatırsınız ve yine bu iki şey için ölür ve öldürürsünüz.” Dediğinde arka masada duran kağıdı aldı; Gölge timi Kıdemli yüzbaşı Barış Akoğlu. Kıdemli üsteğmen Gökhan Eralp Kıdemli teğmen Umay Kara Astsubay kıdemli Başçavuş Hüseyin Çelik Astsubay başçavuş Sarp köse Astsubay çavuş Emrah Erdem Uzman çavuş Tuğrul Alparslan Onlar, görünmeyen taraftı. Onlar bir evin kapısı duvarıydı. Onlar, kahramandı hem şimdi hemde bir gün gelirde şehadet haberleri geldiğinde. “Barış Akoğlu!” dedi albay gür sesiyle, tim komutanı Barış bir adım ileri atıp asker selamıyla “Emredin!” dedi. “Tim’in senden sorumlu. Bu şerirdeki her bir çocuğu anneye babayı, korumak ise Tim’in görevi.” Dediğinde Kürşad’ın tam önünde durdu, “Hayırlı Teskereler, Allah yardımcınız olsun.” dedi ve masasının önüne geçti, albay. “Sağ olun!” dediler hep bir ağızdan. Sonra ard arda odadan çıktılar. Her daim onlar için önemli olan iki şey vardı ve olacaktı; Vatan ve dalgalanan hilal ve yıldız. Döktükleri kan, yerde kalmazdı bilirlerdi döktükleri kanla Kahraman olurlardı bunu da bilirlerdi. 🫡
Selamlarrr nabersiniz??
Askeriyeye gireyim mi tam bilemiyorum, o yüzden sorayım dedim.
Ee nasıl ehehehehehe.
Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐
|
0% |