@melankolilibiri
|
💌 Üç kalp.
Üç kalp vardı, benim kalbim -en önemsiz olanı- kalbimin içindeki o paha biçilmez mükemmel kalp vardı birde, onu soğuk yataklarda harcadım; bide o kalbin içinde vardı bir kalp.
Ben babama, hiç sarılmadım.
🤎 Barış... Büyümüştü, çok büyümüştü hemde. Sanki ben hala 8 yaşındaydım ama o büyüdükçe büyümüştü; beni bırakıp gittiği günki gibiydim. Hayır, bırakmak zorunda kaldığı günkü gibi. “Maşallah.” Diyip duruyordu annem, masaya oturduğumuz andan beri annem sorular sıralamıştı. “ Annenler ne zaman gelecek?” dedi bu sefer annem.
“Haftaya gelecekler.” Dedi Barış, o sırada kapı çaldı, ağzımdaki lokmayı bitirip ayağa kalktım. Koridora doğru yürüdüğümde kapıyı açtım. “Oyy Abla, dondum haa.” Dedi içeri giren, Mert. Küçük kardeşler eve istediği saate gelirdi zaten. “Nerdesin sen bu saate kadar?” dedim, o hala ayakkabılarını çıkarken, göz ucuyla bana baktı. “Dışardaydım abla.” Dediğinde, şaşırmış gibi yaptım, nasıl dışarda olurdu ya(!) “Hadi ya? Alla alla.” Dediğimde annem yine onu elimden kurtardı; “Süveyda, sesiniz ta buraya geliyor!” Tabii hep küçük olanı korusun. “Üstünü değiştir de gel.” Dedim sinirle. Yine misafir odasına döndüğümde, masa sessizleşmişti, bende o yüzden anneme döndüm. “E anne saat 9 bu çocuk bu saate neden dışarda?” dediğimde, annem bana bıkkınlıkla baktı. “ Valla ben ve sen akşam ezanından önce eve gelmesek, annem ağzımızı burnumuzu dağıtırdı, haklısın.” Abim bana katıldığında, gülümsedim. “Valla çok ayıp he, ne zaman dövdüm ben sizi?” dedi annem, aşk olsun bakışlarını atarken. Cevap vermeden önce göz ucuyla, barış’a bakma isteğini durdurmadım ve ona baktım; aynı anda o da bana. Boğazımı temizleyerek gözlerimi, -o çok ama çok güzel- gözlerinden ayırdım. “Anne en son ben ve abim’i sokak ortasında-” diyemeden annem ciklayarak ortaya atıldı; “ Barış yeni gelmiş konuştuğunuz şeyede bak!” “Dimi, Hülya sultan.” Dedi masaya gelip annemin yanağını öpen Mert. Ardından ayaklanan Emre ile selamlaştı, Barışta usulca ayaklandığında, Mert, Emreden ayrıldı. Mert, Barışın önüne geldiğinde ikisi birbirinin elini sıktı ardından ise kısa bir süre sarıldılar; daha ben sarılamamıştım. “Kocaman olmuşsun,” dedi Barış yerine otururken. “Serefsiz beni de geçti.” Dedi abim ağzı tıka basa doluyken. “ E barış, nerede kalacaksın bugün?” dedi Emrah, benim merak ettiğim soruydu bu zaten. “Valla eve bakayım, zaten temizlik yapmaya çalışacağım, bugün kalabilirsem evde kalırım.” Dedi elindeki bardağı masaya bırakarak. “Olurmu öyle şey? Tozlu dumanlıdır şimdi ev. Burada kal bugün.” Annemi kalkıp ölebilir miydim? Mübarek çok haklıydı çünkü. “Yok, yok. Ben-” demeden canım anam atladı söze; “ Mert abisiyle, yatsın sen, Cihan’ın odasında kal.” Bu şekilde, Barış ta susmuş oldu. Adam olsun. ★ Mahbuh: Uyudun mu? Özel numara: Hayır. Mahbuh: Neden? Özel numara: Kalbimden dolayı, sen neden uyumadın? Mahbuh: Uyuyacaktım. Özel numara: Ama uyumamışsın neden? Mahbuh: Süveyda, acı dünden mi kalır yarından mı gelir? Özel numara: Dünün acısı geçmiştir, Barış. Yarının acısı gelmemiştir; şimdi yaşar şimdi çekersin. Mahbuh: Yarının acısı, yoluna gölge düşürürse? Özel numara: Bırak, yolunu aydınlatayım, ışıkta gölge yapan ne vardır ki? Mahbuh: Yokmudur? Özel numara: Yoktur. Mahbuh: olmasın. Özel numara: Barış? Ne yapacağım? Mahbuh: Neyi? Özel numara: Bu şekilde, ne yapacağım? Aptal ettin beni. Mahbuh: Ben mi seni aptal ettim? Özel numara: Evet! Hem senin gözünün rengi ne öyle? Mahbuh: Neymiş? Özel numara: bilmiyorum, ela mı? Açık kahve mi? Mahbuh: Bende bilmiyorum, ama seninki yeşil. Özel numara: Benimkinin yeşil olduğunu biliyorum. Mahbuh: Her şeyi de bil zaten. Mahbuh: Süveyda? Özel numara: Efendim? Mahbuh: Sana hatırlatayım; Ben askerim. Özel numara: Biliyorum. Mahbuh: Biliyor musun? Mahbuh: Bir gün şehadet haberim geleceğini biliyormusun? Mahbuh: Bir gün, o şehadet haberi ile belkide vücut uzvlarımı bile göremeyebileceğini biliyormusun? Mahbuh: Sana, barış abiden fazlası olmam, olamam. Mahbuh: Zorlaştırma. Mahbuh: bir gün benim yüzümden yıkılmanı istmeme. Mahbuh: İyi geceler. ★ İzmir.
Küçük kız, ikinci kere birinin ardından ağlıyordu; burnu akıyordu ama kimse ona sümüklü demiyordu.
En son hatırladığı ise, Kürşad amcasının şehadet haberinden sonra apar topar, gidişleriydi.
Barış gitmişti.
Hiç gitmez sanmıştı, Süveyda. Ama barış gitmişti.
“Horozlu şeker istiyorum.” Dedi yine iki evin arasındaki duvara yaşlanmış, ağlıyordu; gizli.
Saysam gelirmiydi? Dedi kendi kendine ama sonra sadece 20’ ye kadar sayabildigini hatırladı.
Denedi;
1,2,3....19,20.
Barış?
Yok.
1,2,3...19,20.
Barış?
Yok.
Başa sar.
O gece defalarca başa sardı ama, barış gelmedi.
Annesi gelip onu oradan aldığında, Süveyda uyumuştu.
Ertesi sabah, kabus olmasını diledi defalarca ama Barış yoktu.
Süveyda bir daha, Horozlu şeker almadı,
Süveyda bir daha, istediği bir şey olmadığında şımarık bir çocuk gibi ağlamadı.
Süveyda, Sadece bekledi.
Yaz, kışa vurdu; sıcağı kar aldı.
Ama barış gelmedi.
Gelemedi. 🤍🦋 Selamlarr Naberr
oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐
|
0% |