Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@melankolilibiri

 

 

 

“Efendim.” Tam açık olmayan bilincim, beni yanıltıyor olmalıydı. Eflah zemheri böyle bir cümle kuracak biri değildir.

Yani ben öyle sanıyordum, “gelecekte evli olacağız,” tekrarladığı kelimelere şaşıramıyordum. Yada bir tepki veremiyordum.

Gözlerim kapanırken, “delirmiş olmalısın.” Dedim.

Silik bir gülme sesi geldi kulağıma, çok yakından; “muhtemelen.”

Gözlerim tamamen kapanırken, az önceki konuşmayı yok sayarak kısık sesimle devam ettim; “ iyi geceler.”

“İyi geceler bal.”

Sonra kendimi öyle rahat öyle huzurlu bir uykunun kucağına bıraktım ki; Beni sarıp sarmaladı. Bana ev oldu.

Bir nefes vardı tam kulağımın dibinde, düzenli olarak alıp verdiği sıcak nefes boynuma çarpıyor, ürpermemi sağlıyordu.

Gözlerimi açmak isteyen tarafıma, karşı çıkan yanım bu koku ve sıcaklıkla uyumaya devam etmek istiyordu.

Ama ağır basan tarafım belli olmuş olacak ki gözlerimi hafifçe açtım, gözüm aydınlık odaya alıştıktan hemen sonra belimdeki elin sahibine baktım; Eflah.

Hala derin derin uyuyan Eflah’ın kolları beni sım sıkı sarmıştı, küçük koltukta bir bütün olmuştuk adeta.

Kıpırdarsam uyandırdı, uyanmasını istemiyordum, dün ki halinden sonra onu bu denli huzurlu görmek hoşuma gitmişti.

Sahiden ne kadar da huzurlu görünüyordu. Solgun yüzü, bir hayli yerine gelmişti.

Yüzüne gölge yapan uzun kirpikleri hayranlık uyandıran derecede güzeldi, parmak ucumla gözünün üzerinden geçtim ve tüy kadar hafif olan kirpikleri parmak ucumu gıdıkladı.

Elim gözünün aşağısındaki burnuna geldiğinde, orda da düz bir şekilde aşağı indim.

Yüzü sahiden çok orantılıydı, dudaklarına dokunma hakkını kendimde bulamadığım için elimi saçlarına doğru götürdüm.

Hafif kumrala kaçan saçları, dağınıktı. Elimi hafifçe üzerinden geçirip sağ tarafa doğru yatırdım, saçlarını. Burnuma buram buram dolan kokusu ile yine mayışıyordum.

“ Yüzümü bu denli incelemem hoşuma gitmedi değil,” hırıltı ile gelen sesi sanki suç üstü yakalanmışım gibi hissetirmişti.

“Ben...” Yüzüne baktığımda hafifçe açtığı gözleri ve dudağına koyduğu o çarpık gülümsemesi ile bana bakıyordu, “sen?” dediğinde devam etmemi bekledi.

Yanından kalkmaya çalıştığımda belimi saran elleri izin vermedi, “Leyla...” dedi derin bir nefes alırmışçasına, “hep böyle mi korkarsın?”

“Nasıl?” dedim eğer biraz daha üzerine doğru eğilirsem, yada o bana doğru bir atak yaparsa; şuan yeterince yakın olan burunlarımızın birbirine değmesi an meselesi olurdu.

“Nasıl oluyor bilmiyorum ama huzur kokuyorsun,” huzur kokmak mı? Nasıl oluyordu sahiden.

Nefes alış verişim hızlanırken, onunda tatlı nefesi yüzüme çarpıyordu.

“Beni öpmeye kalkışırsan seni mahvederim,” bunu söylememin sebebi dudaklarıma bakıyor olmasıydı.

“Bu kadar yakınımdayken bunu yapmasam, mahvolurum zaten.” Dediğini yapmıştı!

Dudaklarımın üzerine kapanan dudakları ile nefes almayı unuttum ve gözlerim kocaman açıldı.

Yine içimdeki o iki Leyla kavga etmeye başladı; durdur diyen tarafımı dinlemek zorundaydım.

Ama dudağımın hemen üstünde olan dudakları bunu zorlaştırıyordu; ‘Aptallık etme’ Leyla bas bas bağırıyor, durmasını sağlamam gerektiğini söylüyordu.

Gevşemiş olan eli sayesinde, aramızdaki mesafeyi iyice açtım ve ondan uzaklaştım; “Aptal” dedim ona doğru, yüzünde en ufak bir pişmanlık arasamda bulamadım.

Elimi karıncalayan, tokat atma isteğini geri çevirmedim ve hala uzanan Eflah’ın yüzüne, geçirdim.

Koltuktan kalktığımda, “Hayır yani yapma demesem,” dedim ona dönerken, sanki az önce hiç tokat yememiş gibi dudağında aynı tebessümle duruyordu; “demedim mi? Öpme demedim mi?” ona doğru sinirle konuşurken, onda yaprak kıpırdamıyordu.

“HATSİZ, KÜSTAH.” Diyerek salondan çıktım ve aldığım bir dolu bardak su ile geri döndüm, “Kendine gel artık,” hiç düşünmeden yüzüne attığım sudan sonra, bunada şaşırmamış olacak ki, yavaşça doğruldu.

“kendimdeyim.” Sesi beni sinir edecek kadar keyifli geliyordu, “Tedavi gör sen önce aptal!” dediğimde, yine küstahça konuştu; “Doktor olan sensin, tedavimi edende sen olmalısın.”

Sabahki olaydan beri aklım tam olarak başımda değildi, ona beni öpmemesini söylememin üzerinden saniyeler geçmeden, yapışmıştı dudağıma.

Ona saatlerce saçma sapan, cümleler kurup durmuştum. Hülya uyandığında ise bu tek taraflı savaş bitmiş; ağır yağmurdan dolayı Eflah önce Hülya’yı restoranda sonrada beni hastaneye bırakmıştı.

Yol boyu ağzımı açmamış, sorduğu, söylediği hiç bir şeye cevap vermemiştim.

“Leyla doktorum?” Semih’in sesi ile düşüncelerim bir toz bulutu gibi dağıldı.

“Efendim?”

“Şey ayıp olacak ama Büşra’nın numarası var mı?” utana çekile sorduğu soru beni gülümsetmişti; “Neden?” dedim iki kaşımı birden kaldırıp indirerek.

“Şey, yani ,hani dün...” durdu eli ensesine gitti sonra devam etti; “kekin tarifini akacaktım.” Bunu aniden söylemesi birden aklına gelmesi demekti.

“Yanlız şef o değil, Tuğkan abi onunkini vereyim.” Dediğim an hızla konuştu.

“Hayır hayır, Büşra makul.”

“Makul?”

“makul.”

Çok uzatmadan vermiştim numarayı, verdiğim an ise yüzündeki o derin sırıtmayı gizlenmeye çalışıyordu.

Saat on ikiye kadar gelen giden durmamıştı; kış ayı neden olsa gerek fena bir yoğunluk vardı.

Sonunda odada yalnız kaldığımda, telefonu elime aldım; Tuğkan abi Hülyanın fotoğrafını atmıştı.

Bu sefer çizdiği resimde üç kişi vardı, koltuğun önünde bir kadın çizmeye çalışmıştı; ben olmalıydım.

Kadının yanında ise küçük bir kız çocuğu; Hülya.

Onun diğer tarafında ise iri cüsseli çizmeye çalıştığı; Eflah.

Tuğkan abi: Kim kız bu?

Siz: Çizmiştir rast gele abi.

Yoğun olduğu zamanlar olduğu için, büyük ihtimalle geç cevap verecekti.

Eflah 😎 kısmına girip Hülya’nın çizdiği fotoğrafı attım.

Anında cevap vermesine hep şaşıracaktım; işi yok muydu?

Eflah 😎: Hülya mı çizmiş?

Siz: Evet.

Eflah 😎: Sizin üzerinizdeki etkin işte.

Siz: Buradan sana bir etki veririm tepkisiz kalırsın.

Eflah 😎: Doğrular Leyla, doğrular.

Siz: Senin doğrun mu var, Eflah?

Eflah 😎: Bu zamana kadar, yoktu.

Eflah 😎: Oldu.

Siz: Oldu?

Eflah 😎: oldu.

Siz: Neymiş o tek doğrun?

Eflah 😎: Sen.

Siz: Nasıl?

Eflah 😎: o gün bana yazan o yabancı numarayı engelleyebilirdim, hep yaptığım gibi.

Eflah 😎: Ama engellemedim, tek doğrum bu oldu, Leyla.

Siz: Öyle mi oldu?

Eflah 😎: Aynen öyle oldu.

Siz: Ya o doğru bildiğin, en büyük yanlışın olursa.

Eflah 😎: En büyük yanlışı olan birinin, tekrar en büyük yanlışı olamazsın.

Siz: En büyük yanlışın ne?

Eflah 😎: Yine sen, Leyla.

Siz: Ne? Ama nasıl olur?

Eflah 😎: Seni ilk gördüğümde yanına gelmemem en büyük yanlışımdı.

Eflah 😎: Seni ikinci defa gördüğümde seni o an seni öpmemem en büyük yanlışımdı.

Eflah 😎: Bir daha yanlışım olmana izin vermeyeceğim.

İki buçuk yıl önce,

Ankara, Şubat ayının ortası.

Genç adam oturduğu sandalyeyi iyice sahiplenircesine oturuyordu; karşısında ise Gökhan; gözünü kırpmadan güvendiği adam oturuyordu.

İkiside bu gece, kaybettiği her şeye içiyordu; Gökhan; Yıllardır sevdiği hayvan gibi aşık olduğu, kadına.

Eflah; Onun yüzünden ölen bir cana, onun yüzünden ölen bir babaya, onun yüzünden babasız kalan bir bebeğe, onun yüzünden eşinden ayrı düşen birine içiyordu.

“Abi aklım almıyor!” Gökhan aldığı koca yudumu içtikten sonra, Eflah’a bakarak devam etti; “Ulan kurşun nasıl girdi lan adama!”

Kimse anlamamıştı, kimin tabancasından çıkmıştı o kurşun bu bile hala net değildi; sadece Eflah’ın adamlarından biri almıştı adamı.

“Tabanca’nın ucu adama dönüktü zaten,” Eflah iç sesinin tam tersini dışına veriyordu.

İç sesi şu an kalk diyordu, o oda da tuttuğun tüm adamlardan tek tek hesap sor!

“Ulan Farah dedi suçsuz dedi!” Ortadaki ağır müzik gür çıkan sesini bastırıyordu Gökhan devam etti; “ Ne diye doğrulttuk silahı?”

Eflah sessiz kaldı, bilemezdi. Söz konusu annesi olunca hiç bir şey durduramıyordu onu.

“Abi adamın karısı hamileymiş,” Eflah’ın o an ilk defada içindeki tüm sesler sustu ve o an tekrar geldi gözünün önüne; tek kurşunun adamın kafasını dağıttığı ana.

“Kaç aylık?” dedi dışına vermediği, veremediği hissizlik ile.

“8.”

Eflah sessiz kaldı yine, kafasını kaldırdı ve dakikalar sonra önüne alkol bardağını koyan kıza baktı.

Yine oydu, bal sarısı saçları olan kızdı; Leylaydı.

Ama Eflah ne ismini biliyordu ne de 8 aylık hamile olan kadının, onun annesi olduğunu.

Kız kafasını bir kere bile kaldırmadan boşlarını alıp yenilerini koydu, Eflah’ın gözünün önündeki görüntü değişti.

Yerini hem en son kızı gördüğü hemde ilk gördüğü anın görüntüleri vardı, o kızın kahkaha attığı sahne yerleşti.

Kız bu sefer bal saçlarını tam tepesinde dağınık topuz yazmıştı; “bal?” diye fısıldadı Eflah.

Ama kimse duymadı.

Gökhan yine kendi kendine konuşmaya devam ederken, Eflah’ın tek duyduğu o gün içinden ettiği yemin gibi olan kelimelerdi.

Bir daha çıksın karşıma, kadermiş kazaymış, aşkmış bu her ne ise inanmazsan namerdim.

Çıkmıştı.

Eflah, kız ona tüm gece servis yapmasına rağmen, ne dokunmuş nede konuşmuştu; kızı izlemişti.

Ama kız ne bir kere başını kaldırmıştı nede bir kez olsun, Eflah’ın varlığını hissetmişti.

“Bu böyle yarım kalmayacak.” Eflah’ın o mekandaki son sözleri olmuştu.

 

🫂

 

Oy atıp yorum yapmayı unutmayın.

 

Sevgiyle kalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%