Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@melankolilibiri

 

Soğuktu o kadar soğuktu ki küçük çocuk, bir ileri bir geri sallanıp duruyordu, kollarını birbirine sarmış koruma iç güdüsünü kullanıyordu. Önündeki saatin ‘tik tak’ sesi dışında odada yaprak Kıpırdamıyordu.

Tüm duvarlar kararmış beyaz rengi ile boyanmış ve sadece ortada bir masa vardı, masanın üzerinde ise koca bir kova su. Ceza almıştı, hep alırdı. Ama bu sefer annesi de ceza alacaktı, onun yüzünden. Kapı açıldığında içeri iri cüssesi ile bir adam girdi ve çocuğun tam karşısında durup elindeki telefonu uzattı.

Çocuk bembeyaz olmuş elleri ile telefonu tuttuğunda yavaşça kulağına götürdü, saniyeler sonra babasının sesi geldi. “Eflah.” Dedi babası zorlukla, karısı ve oğlu için tüm şehri birbirine katmıştı fakat herşey sarpa sarmıştı.

“Baba?” dedi küçük çocuk sevinçle, haftalar sonra duyuyordu oğlunun sesini. “Aslanım. Oğlum. İyi misin?”babasının hırıltılı ama alttan emin sesi çocuğa güç verdi. “iyim.” Dedi babası gibi tutmaya çalıştığı sesiyle.“Aferin sana,” adam bir süre durdu düşündü, sonra usulca ama zorlukla sordu. “Annen nasıl?” Çocuk durdu, sonra annesini en son gördüğü görüntü geldi gözünün önüne.

 

Önündeki masanın önünde annesi vardı geçen gün sarıya yakı n saçlarını kesmişlerdi, yamuktu.Annesi oğluna bakmayacak kadar yorgun ve aklı başında değildi, zaten kısa olan saçlarına geçirdikleri elleri ile önlerindeki kutuya daldırıp çıkarıyorlardı, Nazlının kafasını. Nefes alamadığında bir kaç saniye tepiniyor sonra durup, bilincinin kapanmasını bekliyordu.

 

“iyi değil,” çocuk annesini bugün görmesede iyi olmadığını biliyordu. “saçlarını kestiler.” Dedi tek nefeste.Telefen ucundaki adam dişlerini sıktı, gözlerini yumdu ve derin nefesler almaya başladı, oğluna doğru son kez konuştu; “seni seviyorum paşam, gelicem." Gelirdi, elbet. Biliyordu zaten ama bazen sadece bilmek yetmiyordu buna rağmen konuştu; “biliyorum.”

 

🦢

Bir var olmuşum, bir yok.

Annem saçımı okşar iken papatya olup açmışım.

Babam yüzüme bakmaz iken gecenin kraliçesi olmuş solmuşum.

İklemdeydim hep ya var olacaktım ya yok. Ya başarılı olacaktım ya başarısız Ya mutlu olacaktım, ya üzgün. Ya olacaktım yada yok olmayacaktım bilmiyordum işte.

 

Yine normal günlerindeki gibi,Hülya’yı restoranda bırak,İşe git, çalış.Çık Hülya’yı alEve dön, yemek televizyon uyku derken başka bir yeni gün.Ama öyle olmadı. Yine kalktım, Hülya’yı bıraktım işe de gittim çalıştım da

ama döndüğümde Hülya’yı bulamadım.Yoktu.

Tuğkan abi ilk aradığında bahçede veya odalarda olabileceğini düşündüğüm için sorun çıkarmamıştım, ama simdi tüm mahalleyi altını üstüne getirmiştik yoktu.“Polislere verdim fotoğrafı.” Büşra yanıma gelip bir elini omzuna koyduğunda kafamı iki yana salladım. “Ya kamera kaydı o an bozulmuş olamaz,” ağlamıyordum, hayır. Ağlayamıyordum.

 

Belkide olayın ciddiyetinin farkında değildim, “Anlamadık bizde,” dediğinde Büşra yanımdan kalktı ve yanına çağıran Tuğkan abinin yanına gitti. Bende son yarım saattir oturduğum yerden kalktım ve ikisinin ters yönüne doğru yürüdüm, burada durmakla elime bir şey geçmeyecekti. “Leyla! Nereye?” Tuğkan abinin sesini duysamda her Hangi bir cevap vermedim ve ana yola girdim.

Bir kaç adım attım ki yağmur şiddetlendi, aldırmadım ve ilerledim. Yağan yağmur saçlarımı yüzüme yapıştırıyor, üzerimdeki siyah tişörtü delip tenime çarpıyordu.

“Leyla?” duyduğum sesle adımlarım durdu. Kafamı eğdiğim yerden kaldırdım ve sadece bir kaç adım önümde arabadan yeni çıktığı için daha yeni ıslanmaya başlayan Eflah’ı gördüm.“Eflah?” dedim kendimin bile zor duyduğu sesle. Onun üzerinde benimkinin aksine kalın bir palto vardı.

Çatık kaşları ile beni süzdüğünde kaşları daha fazla çatıldı.Saatlerdir yalnız başıma ayakta durmanın verdiği güçsüzlükle, bir adım attım sonra adımlarımı hızlandırıp bir kaç adımda yanına ulaştığım Eflah’ın boynuna doladım kollarımı. Hep uzun olduğumu düşünüp durmuştum ama Eflah’ın boynuna sarılmak için parmak uçlarımda yükselmiş, zar zor satılmıştım.

Bir kaç saniye geçemedi ki iri kolları ile belimi sarıp sarmaladı sonrasında beni iyice kendine bastırdı. “Eflah” dedim yeniden, gitme demek istiyordum. Hülya’yı bul demek istiyordum. Evim dediğin evi tekrar kur demek istiyordum ama tek diyebildiğim şey ismi oluyordu. Hafifçe geriye doğru çekildi ama ne ben elimi boynundan çektim nede o elini belimden.

 

Alnı alnıma değerken belimdekini bir elini çekip yüzümdeki saçları çekti; “Ne oldu? Söyle bana.” Dedi elinin tersi yanağımı okşarken. Yağan yağmur göz yaşlarımı gizlerken derim nefesler almaya çalışıyordum. Kafamı iki yana salladığımda bir eli usulca buz gibi olan kollarıma ilişti. “Neden ağlıyorsun?” dedi anlı hala anlımdayken.

 

“Ağlamıyorum” sesim bile bunun aksini haykırırken, Eflah tek kaşını kaldırıldı ve bana ters bakışlarını iletti. “ bir daha yalan söylersen seni öperim.”

Gülümsemeye çalıştım ama olmadı işte, yapamadım, “Eflah...” Diyebildim. “Söyle bal.” Anlı anlımdayken kafasının biraz geriye çekti ve doğruldu dudağı anlamla aynı hizaya gelince dudağını anlıma bastırdı ve konuşmamı bekledi. Öpmedi öylece orda kaldı küçük busesi. “Hülya’ya annem olamadım.” Dedim tek nefeste.Anlımdaki dudakları, gereğini yerine getirip küçük bir öpücük bıraktıktan sonra yine biraz eğilip konumuma geldi, “Nasıl?” alışmıştı biliyordum ama soruyordu yinede.

 

“Hülya kayboldu.” Bu saatlerin gerçeğiydi.Göz yaşlarım yenilerken yağmur da hızlanıp duruyordu.“Ne zaman?”

“İki üç saat önce.”

“Ve sen bana bunu daha yeni söylüyorsun.” Sert çıkan sesiyle birlikte yutkundum. “Napabilirdinki?” dediğimde, anında pişman oldum. “ne mi yapabilirdim?” Dediğinde hala boynunda ellerimi alıp avucuna aldı ve avuç sol avcuma bir öpücük bıraktı. “Ne mi yapabilirdim?” dedi tekrardan. Sesi o kadar farklı çıkıyordu ki tırsmıştım. “Eflah” dediğimde devam etmeme izin vermedi.

“Şu an tek umduğum şey Hülyanın bir kedi için veya bir köpek için o mekandan çıkması ve yanlışlıkla geri dönememesi.” Dedi ve sağ avucuma da öpücüğü bırakıp geri çekildi; “Aksi taktirde, Hülya’ya biri dokunmuş olursa o zaman napabileceğimi görmeni istemem, bal.” Islanan saçları dağılmış, yüzüne düşüyordu. Kirpiklerine takılan her göz yaşı saniyeler sonra firar ediyordu.

“Bana her şeyin iyi olacağını söyle Eflah.” Dedim son umudum olarak. Kafasını havaya kaldırdı ve yüzüne her zamanki o galibiyet ifadesini yerleştirip konuştu, “Her şey senin için iyi olacak, sadece senin için.” Sonra durdu. Ve yeninden konuştu; “Ve hülya için.”

Hayatında önceliği olan iki şey vardı Eflah’ın; başarısı, kariyeri. Ülkede ileri gelen bir isimdi hep olmuştu olacaktı.İkincisi ise; sevdiği ve kılına zarar gelse dünyayı yakacağı o insanlar bundan üç ay önce bu kişi sayısı, 4Üçtü; Babası, kardeşi, ve yeğeni.

Ama şimdi o kapsama alanı o kadar genişlemişti ki kendisi de şaşırmıştı, bugün Leyla ona sarıldığında içinde yıllardır kurak olan topraklara yağmur yağdı. İçindeki o kor ateş o yağmurla söndü. Sonra onun ağladığını hissetti o yağmuru kan gölüne çevirmek istedi.

Ağlamak hiç bir kadına yakışmadı bildirdi ama en çok; Annesine ablasına birde Leyla’ya Yakışmıyordu. Sonra dedi ki her kim akıttıysa o göz yaşını, Leyla’nın göz yaşını sildiğin gibi sil onu.Eflah her Leyla’ya yaklaştığında başka biri oluyordu.

Daha önce hiç olmadığı biri. Leyla’nın yanında, küçük Eflah oluyordu, kıskanç Eflah oluyordu, divane Eflah oluyordu. Akıl işi değildi. “Abicim, nasıl bulayım ben sana kayıp çocuk?”

 

Yine oturmuştu Eflah o masaya, masadaki iki kişiye öylesine güveniyordu onlara sırtını dönerken hiçbir zaman iki kere düşünmüyordu.

Umut, Eflah’ın beraber askerliğini yaptığı şimdide bordo bereliler arasında olan o Umut. Kan bağları yoktu. Olmamıştı, hatta aralarında çoğu zaman bir resmiyet olan Umut.

Gökhan, daha lise yıllarında tanıştığı Gökhan. Gökhan’ı lisede bir kavgada kurtarmıştı sonra okul dışında bir borcunu ödemişti. En sonunda ise ona can borcu vardı.“Bilmiyorum,” dedi Eflah eli ensesine gittiğinde masadaki birayı kafasına dikti, “daha dün küçük kızla yemek yedim ertesi gün kız yok.”

“E o zaman gittiğin yerlere bir baktıralım.” Dedi Umutu aynı sakinlikle. Konuşmadan kafasıyla onayladı Umut’u.Masada ki üçlü Eflah’ın gittiği her mekanı her sokağı bulmaya çalışırken birden dördüncü sandalyesi çekildi masanın.

Masadaki üç adam dördüncü sandalyeye oturan kıza baktığında kız konuştu; “Bunca yerin kamerasına saniyeler içinde ulaşmak için bir hackere ihtiyaç varmış gibi gözüktü.”Gökhan konuşan, Faraha bakarken dudağının bir köşesi kıvrıldı ama Farah o yöne bakmadı, “Ulan!” dedi Gökhan, “O kızı bulmyanı parmaklasınlar, şahitsiniz.”

“Şahidiz.” Farah ve Umut aynı anda kurdukları cümleden sonra masaya bir bardak daha eklendi.

Tam iki saat olmuştu, Gökhan, Eflah’ın gittiği yerleri bulup Faraha iletiyor, Farah bir kaç dakika içinde o haftanın tüm görüntülerini Umuta atıyordu. Unut ise tüm şahısları listeliyor Eflah’a iletiyordu. “Şerefsiz.” Dedi Eflah elindeki listenin 47 kişisine bakarken. Cevdet yakut.

“Kimmiş?” dedi Gökhan ayaklanıp Eflah’ın yanına gelirken. Eflah’ın elimdeki fotoğrafı görünce yutkundu ve göz ucuyla Faraha baktı. “Abi eminmisin?” dedi emin olmamasını umarken.

“Ulan ibreti alem için bu şerefsizi bu sefer öldüreceğim, hele o kıza dokunsun.”

 

🌊🎐

Hiii nabersiniz bebişlerr neyseee yazın bana az konuşalım.

 

oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın. 💌💐

Loading...
0%