Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18🎐

@melankolilibiri

 

Bir saat önce

Farah*

Bugün sen çok gençsin yavrum.

Hayat ümit neşe dolu

Mutlu günler vadediyor

Sana yıllar ömür boyu

Büyük salondaki sesliği bölen Cem karaca’nın Bu son olsun şarkısıydı.

Bu şarkı hangi ara açılmıştı yada üzerimize hangi ara bu lazerler denk gelmişti bilmiyordum.

“Kapa şu müziği!” Dedi Umut dişlerinin arasından. “Ama neden ki?” Cevdet üzerine eğilmiş olan Gökhan’ı itip ayaklandı ve ceketini düzeltti, “Bence çok başarılı bir parça.”

Sonunda yine kalktığı koltuğa oturduğunda gözleri televizyondaki görüntüyü gösterdi, “Ah orda da iki kişi varmış.” Dedi dudaklarını büzerken.

“Ne istiyorsun?” dedi Eflah hala elindeki silahı indirmemişti.

“Az önce söyledim ya,” dedi Cevdet cebinden çıkardığı mendille yüzünü silerken, “Farahı verirseniz sağlam çıkarsınız.”

Beni verirlermiydi bilmiyordum ama eğer bir daha bu evde onlarsız kalırsam kafama sıkardım.

“Aksi taktirde canı yanmayacak tek kişi Farah olur.” Dedi bana bakarken, gözümü kaçıracaktım ki tam önüme bir beden geçti ve Cevdettin bana bakmasını engelledi, önüme geçen Gökhan hafifçe gömleğini kaldırdığında altta duran silahı gördüm, almamı istiyordu.

Yavaşça elimi silaha götürdüm ve aynı yavaşlıkla silahı elime alıp pantolonumun arasına sıkıştırdım.

“Ee bir saatiniz var o zaman.” Dedi görmediğim Cevdet, “Bir saat sonunda tüm nişancılara ileteceğim ilk vuralan kim olacak kim merak ediyorum.”

Eflah, “Beynini dağıtmadan önce yapsan iyi olur,” dediği sırada Ekrandaki görüntüde olan Leyla üzerinde gidip gelen lazeri fark etmiş olmalı ki tam karnının üzerindeki lazere bakıyordu ve sonrasında ise tam kameranın ortasına, ayağa kalktı ve kameraya doğru yaklaştı.

Ağladığı için şişmiş olan hafif yeşil gözleri kızarmıştı. Tam kameranın önüne geldiğinde parmağı ile bir kaç kere ekerana dokundu sonra kafasını yana yatırıp, telefonunu eline aldı ve bir kaç saniye sonra kulağına götürdü telefonu.

Aynı dakika içinde Eflah’ın cebindeki telefonun sesi salonda yankılandı, müzik kesilmişti şimdi ise sadece telefonun sesi vardı, Eflah gözünü ekrandan ayırmadan telefonu yanıtladı ve Ekrandaki Leyla’ya bakarak konuştu, “Efendim?” sesi fazla düzdü.

“Eflah?” dedi Leyla sesi aynı zamanda televizyondan da geliyordu, “bu kamerayı senin buraya koyduğunu umuyorum.” Çatlak çıkan sesi ile konuşuyordu Leyla.

“Hayır.” Diyebildi Eflah sadece. Ardından ekrandaki Leyla, gözlerini bir kaç saniye yumdu ve açtığında tekrar ekranın tam ortasına baktı.

“Kırmamam için bir sebep kalmadı o zaman.” Dedi Leyla. O sırada Cevdet kafasını iki yana salladı ve cikladı, “İlk kurban olmak isteyen biri,” dediğinde Eflahta bu sefer telefona doğru konuştu, “Yapma! Sadece camlarını ve perdelerini kapat, camdan uzak dur. Kapıyı da kimseye açma!”

“Eflah Ne oldu?” dedi Leyla ama Eflah bir kaç saniye sonra telefonu kapatıp cebine yine koydu. “ilk Hileyi Eflah yaptı.” Dedi Cevdet ayaklanıp.

“Şimdi ya bu Hileyi es geçmeliyim yada hilenin sebebini ortadan kaldırmalıyım.” Dedi elindeki telefonu döndürüp dururken.

“Beni al.” Ağzımdan çıkan kelimeler belki çok kahramanca gelecekti ama öylesine bir şey için masum iki cana kıyamazdım. “Leyla sus.” Gökhan’ın sert sesini umursamadan bir adım öne çıktım, “Beni al onları bırak!” dediğimde Gökhan birliğimi tuttu ama ellerini çekip tam yanında durduğum Gökhan’a doğru fısıldadım. “Bana güven.” Dedim ama Gökhan yine tuttu bileğimi, bu sefer daha yavaş bir şekilde ittim elini.

“İşte benim kızım,” dedi Cevdet iki elini açıp gururla başını dikleştirirken. “Birak onları, hepsini.” Dediğimde Cevdet iğrenç bir şekilde sırıtıp yanını gösterdi.

“Şöyle yanıma gel.” Dediğinde bu sefer Eflah engel oldu ve önüme geçip bana baktı, “yapma! Gökhan’ın yanına geç.” Dediğinde kafamı iki yana salladım ve gülümsedim, “bu sefer Farah sizi kurtaracak.” Dediğimde Eflah’ın yanından geçip Cevdetin yanında durdum. “Bırak hepsini.” Dediğimde önce Eflah’ın sonra Gökhan’ın ve Umutun üzerindeki lazerler gitti ve sonra Televizyon ekranındaki görüntüler kapandı.

“Kızı kapıda alırsın, Zemheri. Şimdi gidebilirsiniz.” Dediğinde nefesimi tuttum ve Umut’a baktım beni kafasıyla onayladığında gülümsedim. Eflah odadan ilk çıkan olmuştu, ardından Umut bir kaç adım atıp önünde durduğum Gökhan bana değil boşluğa baktığında yüzünü avcumun içine alıp dudağına küçük bir öpücük bıraktım.

Bu sayede artık bana bakan Gökhan yutkundu ve Arkasını dönüp odadan çıktı.

Tam arkamda hissettiğim Cevdet istediğim gibi odadaki iki adamı çıkardığında, yalnızca koca salonda iki kişi kaldık.

“ Önümde yaptığın şey çok yanlıştı.” Dedi kafasını iki yana sallayıp elinin tersini yüzüme değiştirdiğinde bir adım ileri gittim ve aramıza koyduğum mesafeden sonra konuştum.

“Bir daha bana dokunmana izin vereceğimi mi düşündün?” dedim alayla, “teninin tenime değmesini istemiyorum, Gökhan’ın değdiği hiç bir yeri kapat istemiyorum.” Dediğimde dişlerini sıktı ve bana doğru bir adım attı.

“Benim olduğunu unuttun öyle mi?” dedi tam bir adım daha atacaktı ki az önce Gökhandan aldığım silahı çıkarıp ona doğru doğrulttum.

“Bir adım daha atarsan sıkarım.” Elim titremiyordu ilk defa. Silahta ağır gelmemişti.

“ölmekten korktuğumu mu sanıyorsun, vur!” dedi bir adım daha atarken.

Biliyordum, silahtan korkan biri değildi hiç olmadı. Zor aldığım nefesleri tek tek verirken bir adım attı ve aramızda sadece bir kol hizası kaldı.

Eğer bir adım daha atarsa bana dokunurdu, dokunmamalıydı. Dediğim gibi Gökhan’ın dokunduğu hiç bir yeri örtmemeliydi.

Anında ona doğrulttum silahı kendime çevirip namlusunu kafama dayadım. Kafama sıkarsam acı çekermiydim? Bilmiyordum.

Kafamdaki silaha bakan Cevdet bir anlığına durdu ve ellerini yukarı kaldırdı, “Sakın,” dedi kafasını iki yana sallayarak.

Elim tetiğe gittiğinde, “Farah, yapma, lütfen. Yalvarırım.”

Biliyordum, bensiz yapamazdı onun olmasam bile bana kendisi dışında zarar verebilecek her şeyden nefret ederdi.

“Neden?” dedim kafamı kaldırarak, “beni bir kez daha mahvetmen için mi? Yok kalsın.”

“Hayır,” dedi kafasını iki yana sallayarak, “Yemin ederim dokunmam sana indir o silahı.” Ne sözüne ne de yeminine inancım vardı.

“Bırak gideyim,” dedim bir adım geriye giderken.

“Olmaz!” dediğinde tetiğe biraz ağırlık verdim bunu fark ettiği an gözleri kocaman açıldı, “TAMAM!” diye gürledi. “Allah kahretmesin tamam!” dediğinde iki adım geriledi.

Derin bir nefes alıp geriye doğru yürüdüm ama tetikten çekmedim elimi.

Sonunda sırtım duvara çarptığında hala bana bakan Cevdet ten gözlerimi ayırıp hızla odadan ardından ise evden çıkıp bahçeye ulaştım.

Bahçedeki tüm adamlar elimdeki silahı gördüğünde kendi silahlarına sarıldılar. Hızla yürüdüm ve demir kapıdan çıktığında arabaların hala aynen yerinde olduğunu gördüm. Arabanın önünde duran, Umut ve Gökhan bir ileri bir geri yürürken beni gören Gökhan’ın adımları durdu. Gözümden mutluluktan düşen yaşlar çok saçma olsada koşup Gökhana sarıldığımda yaşlar arttı.

Yan taraftan gelen ağlama sesiyle o yöne döndüm ve küçük Hülyanın Leyla’ya sarılarak ağladığını gördüm.

Leyla hangi ara buraya gelmişti bilmiyordum ama buluşmuşlardı işte. Eflahta tam yanlarında duruyordu.

Leyla göz yaşlarını silip, ayağa kalktığında, bir silah sesi geldi. Kimin tabancasından çıktığını bilmediğim silah’ın mermisinin de nereye gittiğini çözemedim ama saniyeler sonra bir haykırma sesi yükseldiğinde. Gözlerimi yumdum.

Ve o tek kurşun sesiyle hem benim hem Leyla’nın hemde Hülyanın ağlaması sustu.

Üç saat önce.

“Delirdiniz mi lan?” dedi Gökhan bir ileri bir geri yürürken. “Ne demek Farah içerde kalacak.”

Farah, Cevdettin tek istediği ve isteyeceği şeydi. Bunu herkes biliyordu, Farahta.

Plan basitti. Herkes iyi olduğunda Farah’ta iyi olacaktı. Herkes çıktığında Farah, Cevdettin isteğini sonsuza kadar elinden almakla tehdit edecekti.

“İyi olacağım.” Dedi Farah, Gökhan’a bakarak. “Ben olmayacağım ama!” dedi Gökhan.

“Hepimiz iyi olacağız. Sadece bir kere olsun bana güven. Bir kez olsun sizi kurtaran ben olayım.” Dedi son kez Farah.

Leyla🌷

Tabanca sesi ile birlikte, gülümsemem suratımda öylece kalmıştı. Gelen gür sesten dolayı olsa gerek Hülya gür bir çığlık atmış ve saniyler sonra ağlaya devam etmişti.

Yutkundum ve elimi koyacak bir yer bulamadığım da yakınımda olan Eflah’ın kolunu tuttum. Sırtımda hissettiğim o sert metalin hissiyatı acı veriyordu. Kurşun bana denk gelmişti.

Nefes almaya çalıştım ama tüm vücutum boşalmıştı. Sırtımdaki yangın artarken ikinci elimi de Eflah’ın koluna attım ve tüm ağırlığımı ona verdim.

“Leyla?” dedi yumuşak sesiyle, Eflah sonrasında eli belimi sardı ve öteki eli sırtımda bir yere denk geldiğinde dondu kaldı.

Gözlerim kapanırken, vücuttum buz kesmişti. Eflah öylece kalırken Hülyanın ağlama sesi arttı.

“Leyla?” diyen Eflah’ın sesini zor duydum. Saniyeler sonra kafamı Eflah’ın omuzuna bıraktım ve eş zamanlı olarak oda beni kucaklayarak etrafa gür sesiyle emirler yağdırdı.

Ama duymadım, görmedim.

Hülya, bensiz mi kalacaktı?

Zihnimde dönüp duran bir kız çocuğu vardı, öteki tarafta ise öylece ortada oturan bir erkek çocuk. Kimdi bunlar?

Kız döndükçe başı dönüyordu ama devam ediyordu, döndü döndü döndü ama en sonunda öyle sert çakıldı ki yere yerle bir bütün oldu.

Hemen yanında oturan çocuk, ona yardım etmek istedi ama elleri bağlıydı.

Sonra fark ettiler ki oldukları yer suyla doluyordu. Ne bir delik nede pencere vardı. Şu doldukça doldu doldukça doldu, sonunda ne kız kendini kurtarıp yüzeye çıktı. Nede çocuk zincirlerini kırdı. Çocuk durduğu yerden kız çakıldığı yerden kurtulamadı. Ve ikisi de nefes alamadan, son kez göz göz geldiler.

Her kız çocuğu annesinin kaderini,

Erkek çocuğu da babasının kaderini,

yaşar derler.

Böyle kader olmaz olsun.

 

🫂

Selamsss nabersinizzz?

Bölüm nasıldı?

 

Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%