Yeni Üyelik
22.
Bölüm

18. Bölüm

@melankolilibiri

Nefesim, ciğerime işkenceydi. Akıtamadığım göz yaşlarım, gözüme.

Uyanmak istedim, gözümü açıp nefes almak istedim.

Ama sanırım istemekle yetindim, çünkü daha gözümün üzerindeki ağırlıktan kurtulmuş değildim.

Neden tek bir ses dahi yoktu? Hülya burada değil miydi? Eflah?

Gözünü aç dedi bir ses, en derinimde. Aç da gör kim yanında.

Sahi kim yanımda? Odada tek olduğumu da hissetmiyordum.

Odada olabilecek tek kişi Eflah olmalıydı, Eflah olsundu.

Gözümdeki ağırlığı var gücümle ittim sanki okula geç kalmışım gibi sanki bayram günü erken uyanmak gerekiyormuş gibi gözümü açabildim , sonunda. Odadaki loş ışık gözüme vurduğunda gözümü yumdum ve bir kaç saniye alıştıktan sonra usulca etrafıma baktım; kaldığım yer bir hastane odası falan değildi. Akisine kaldığım oda kocamandı.

Sahiden, uzun uzadıya duvarlar ve geniş alanı ile bu oda benim küçük evim kadar olabilirdi.

Her taraf hemen hemen siyahtı, siyah tablolar, siyah koltuk, siyah televizyon, siyah kapı, siyah dolap. Siyah, siyah, siyah. İçim kararmıştı.

Doğrulamaya çalıştım, ama yerimden milim kıpırdamadan odada bir ses yankılandı; “hareket etme,” gelen yorgun sesin tarafına döndüğümde kapının biraz yanında duvara yaslı Eflah’ı gördüm.

“Eflah?” dedim, kaşlarımı çatarken. Neden orda öylece duruyordu?

Üzerinde ilk defa takım elbisesinden ve kabandan farklı bir şey vardı; üzerine giydiği bol siyah bir kazak ve altına da yine siyah bir eşofman ile odaya uyumu mükemmeldi.

“Doğrulama,” dedi tekrardan. Sonra yaslandığı duvardan ayrılıp bir kaç adım ile yanıma geldi ama tam anlamıyla yaklaşmadı, neden?

“Eflah?” dedim tekrar, ona her Eflah dediğimde sesim yumuşacık çıkıyordu.

“İyi misin?” dedi iki elini eşofman cebine koymuş bana bakarken.

“İyim, sen?” dedim, rahatlıkla.

“İyim.” Dedi omzunu silkerken.

Bu kadar iyi hissetmem doğrumuydu bilmiyordum ama daha o bedenimde olduğu günlerde öleceğimi hissetmiştim.

Nasıl birden bu kadar iyi olmuştum, birden mi olmuştum? Kaç gün geçmişti?

“Altı.” Dedi Eflah düz bir sesle.

“Ne altı?”

“Altı gündür uyuyorsun.” Ne?! Altı mı?!

“Altı?” dedim anlam vermezken.

“Altı.” Dedi yine düz bir sesle. Ne olmuştu ona böyle?

Sırtımdaki hafif yangına rağmen doğruldum, yaptığım hareketten dolayı ağzımdan bir inilti kaçtı, ağzımdaki ses çıkar çıkmaz Eflah bana doğru bir adım atıp, “yavaş!” dedi dişlerinin arasından.

Sonunda sırtımı yatak başlığına dayadığımda, yine Eflah’a döndüm; “Hülya? O iyi mi?” dedim dakikalar sonra endişeli çıkan sesimle.

“İyi.”

“Ne kadar iyi?”

“Çok iyi.” Dediğinde daha yakınıma geldiği için gözüne baktım.

Resmen kan çanağına dönmüştü gözleri, göz altları ise yorgunluktan olsa gerek morarmıştı.

“Eflah?”

“Efendim, Leyla?” dediğinde uzanıp elini tuttum, “Neyin var?” dediğimde elini tutan elime baktı.

Sonra yutkunup tekrar yüzüme baktı; “Neyim var?” dedi oda kaşlarını çatarak.

“İyi değilsin.” Dedim sertçe hala elini bırakmış değildim.

“Öyle mi?” dedi bu sefer kaşlarını kaldırarak. Oyun mu oynuyordu?

“Öyle.” Dediğimde burukça gülümsedi.

“Uyuyamıyorum, Leyla.” Dedi yorgun sesinin kanıtı olan cümleyi kurarken.

“Efendim?” dediğimde, tekrar konuştu.

“Kokun, olmadan olmadı işte.” Dedi bir çocuğu andıran ses tonuyla.

İyide onunla sadece bir kez aynı yerde uyumuştuk, ne demek kokun olmadan olmuyor?

“Aynı evde olduğumuz sürece sensiz olmazmış, Leyla.” Bensiz olmazmış?

“Uyumadın mı?”

“Uyudum.” Dedi hemen, “ama uyumuş gibi hissetmedim, bir günde uyuduğum o bir kaç saat işkenceydi.”

“Uyuyamadın yani?” dedim tekrardan, uyumamıştı işte.

“Sanırım,” dedi yine, bugün tam bir çocuk gibi konuşup duruyordu.

Tuttuğum elini bırakmadığım için, onu biraz kendime doğru çektim ve direnmeden bir kaç adım atıp yatağın dibinde durdu, yatak sonuç olarak iki kişilikti. Yanımdaki boşluğu gösterip, “Kokum burda vardır bence,” dediğimde önce gösterdiğim yere baktı sonra da bana. Sonra yine yatağa ve bana.

Tuttuğum eli bu sefer o bırakmadı ve sanki yatağın üstünde kırılgan birşey varmış gibi yavaşça oturdu, oturduğu yer hafifçe çöktüğünde uzandı.

Yana kaynağım için ona çok yakındır ama sorun değildi. “Uyu o zaman.” Dediğimde parmaklarını parmağıma geçirip bir kolunu kafamın altından geçirdi, ama hiç sırt kısmımı hareket ettirecek bir şey yapmadı.

“Uyurum.” Dedi mayışık bir sesle.

Ama benim uykum yoktu, o yüzden soru sormakta bir mahsur görmedim.

“Eflahh?”

“hıı?”

“tavuk mu yumurtadan çıkar yoksa yumurta mı tavuktan?”

“bilmem.” Dedi umursamaz bir sesle.

“Peki, sence ben bir hayvan olsam yılan mı olurdum, yoksa fare mi?” saçma sapan sorular sorduğumun farkındaydım fakat sorun değildi.

“Fare.”

“tamam. Peki şu hep havalı havalı bindiğin arabanda araba sürmeyi öğretirmisin?”

“hıhı.”

“ peki dövme yaptıralım mı?”

“hıhı” dedi yine, ne desem hıhı diyecekti zaten.

“O zaman sen...” demeden hoşnutsuz bir ses çıkarıp, konuştu; “uyu bal.” Bugün ilk defa bal demişti. Sonra saçlarımın arasında sıcak bir öpücük bırakıp derin nefesler almaya başladı.

“ Uyuyim.”

💌❣️🦋

 

Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%