@melankolilibiri
|
Sevgilim. Sevgilisi. Eflah’ın sevdiği kişi. Hayatta bir çok, ünvanım olmuştu; Evlat olmuştum, abla olmuştum, doktor olmuştum, arkadaş olmuştum ama en sevdiğim; Eflah’ın, balı olmaktı. Belli etmesemde, Eflah’ın sevgilisi olmaktı. Eflah beni ve Hülya’yı bir masaya oturttu ve masadaki bir kaç kişiye birşeyler söyleyip orta alandaki harareti horona katıldı. Zaten üzerindeki ceketi çıkartmıştı ve şimdi sadece siyah gömlek ve siyah kumaş pantolonu ile ortadaydı. Bir elinde az önceki orta yaşlı kadın, öteki elinde ise tanımadığım bir adam vardı; ve o kadar güzel oynuyordu ki hayran kalmamak mümkün bile değildi. Bir öne bir arkaya attığı sert adımları ve iki kolunu birden önünde tutup sağa doğru ilerliyorlardı. “Pardon?” dedi bir kadının sesi, sesin geldiği yöne baktığımda genç bir kadını gördüm. “Buyrun?” dedim yüksek sesle. “Gelin tarafı mı yoksa damat tarafı mı?” dediğinde, anlamsızca gülümsedim. “Hangi taraf olduğunu bilmiyorum, misafirim.” “Kimin?” Dedi genç kız bana doğru yüksek sesiyle. “Eflah’ın.” Dediğimde kızın rengi değişti. “Eflah’ın mı?” dediğinde sesini zor duydum. “Evet.” Dedim kafamı sallayarak. “Sibel!” dedi arkadan bir başka kadın; “Eflah’ın Efuli o Efuli.” Bir kaç dakika sonra horon sesi hafifçe kısıldı ve insanlar dağılmaya başladı. Eflah nefes nefese bu yöne gelirken, ona gülümseyerek bakıyordum sahiden. “E, demiştim sevgilim banada gülümsesin diye. Aferin.” Dediğinde gülümsememi gizlemeye çalıştım. Fark ettiğinde gülerek yanıma gelip oturdu. “Sibel diye bir kızı tanıyormusun?” dedim ona doğru. “Sibel?” dedi düşünceyle, “Kim?” dedi. “bilmem az önce geldi.” Dedim omzumu silkerken. “Ne dedi?” dedi usulca. “Gelin tarafından mı yoksa damat tarafından mı olduğumu sordu.” Dediğimde kaşlarını çattı, konuşacaktı ki Farah, oturduğumuz masaya geldi. “Benimkini alayım şurdan.” Dedi yanıma gelip Hülya’yı kucağına alarak. “Ablası, gidiyoz biz.” Dedi bana bakarak. “Dikkat edin!” dedim sesini duyurmaya çalışarak. “ Emredersiniz!” dedi ve kucağındaki Hülya ile kalabalığa karıştı, Farah. “Eflahh abimadamım.” Dedi az önce horona aynen bu şekilde bağırarak katılan kız. “Yaren?” dedi Eflah, “Nasılsın?” dediğinde adının yaren olduğunu öğrendiğim kız, omzunu silkti; “İyi olmammı? İkinci düğün varmış!” “ikinci düğün?” dedi Eflah. “Valla sen ve şu yanındaki taş gibi hatun yengem evleniyormuşsunuz.” Dedi kız hayvanla. Biz mi, evlenecekmişiz? “Öylemiymiş?” dedi Eflah gülerek hoşuna gitmiş olmalıydı. “Tabii öyle. Bu arada taş yengem,” dedi kız bana elini uzatırken; “Yaren ben.” Kızın elini sıktığımda gülümsedim. “ Leyla.” “Ayy çok güzelsin taş, Leyla, hatun, yengem.” İstemsizce güldüğümde kızın enerjisine hayran kalmıştım. “Neyse ben gidiyom, amaa gelcem.” Dedi el sallayarak. Eflaha döndüğümde, sırtını rahatça sandalyeye yaslamış, öylece duruyordu. “Eflah, bugün burdan evlenmeden çıksak iyi.” Dedim sıkıntıyla. “Fena mı olur eve evli gitsek.” Dedi bana dönerek. “Olur, çok fena olur!” dediğimde güldü. “Gülüp durma ya.” Dedim gözüm dudağının köşesindeki gamzeye kaydı. “Gülmiyim.” Dedi, aniden gülümsemesini saklayarak, gamzesi de gitmişti. Gül desem çok aptalca olurdu öyle değil mi? “Of ne yaparsan yap.” Yani gül demenin başka versyonu olsa gerek. Bana bir kaç saniye baktıktan sonra, ortamda sıradan bir müzik çaldı; “ Eflah?” “Efendim?” “Kız tarafından mı yoksa erkek tarafındanmısın?” dediğimde, yine bana döndü. “Kız. Erkek olsaydık düğün memlekette olurdu.” Dediğinde kafamı salladım. “memleket neresi?” “Giresun.” ★ Gelin ve damat gelmişti, damat geldiği için ise klasik müzikler çalmaya başlamıştı. Eflah beni gelin ve damat ile tanıştırmıştı; ve sahiden ikiside çok mükemmel insanlardı. Bir kez klâsik halaya bende kalkmıştım ama koluma giren abla sağ olsun kolumu hissetmediğimde oyundan çıkmış şimdi oturup, pasta yediğim yere geçmiştim. “Eflah?” dedi Daha bir saat önce adının Sibel olduğunu öğrendiğim kız. Yanımda oturan Eflah gözünü benden ayırıp kendine seslenen kıza döndü. “Efendim?” dedi, ses tonu o kadar soğuktu ki tüylerim ürperdi. “Nasılsın?” dedi kız karşımızdaki sandalyeye oturtarak böylece masada üç kişi olduk. “İyim?” dedi sadece Eflah. Bu soğukluk nedendi? “Sevindim.” Dedi kız kafasını sallayarak. Kızın farklı bir enerjisi vardı; koyu kahve saçlarına uyumlu olan kahve rengi bir elbise ve ve yine kahverengi gözlerine, yaptığı koyu makyajı ile tam bir kahverengi kombiniyle güzel bir kızdı. “Özel olarak konuşabilirmiyiz?” dedi göz ucuyla bana bakarak, bu söz daha çok banaydı galiba, o yüzden elimdeki çatalı bırakıp sandalyeden kalkacaktım ki Eflah kolumu tutup beni yine aynı yerime oturttu. “Sevgilimden sakladığım, bir özelim yok. Bir şey söylemek istiyorsan, buyur şimdi söyle.” Kolumdaki elini aşağı indirip elimi tuttuğunda, neden bunu yaptığını anlayamadım. “Peki, o zaman sonra-” devam etmesine izin vermedi Eflah, “sonrası da yok.” Kız pes etmiş olacak ki ayağa kalktı, önce Eflaha sonra bana ve Eflah’ın elimi tutan ellerine baktı. Yutkunup arkasına döndü ve oda kalabalığa karıştı. “Eflah?” dedim ona sinirle dönerek. “Hmm?” “ayıp ettin kıza.” Dedim sinirle. “olabilir.” Sonra durdu ve bana döndü, “acıktın mı?” “hayır.” Dediğimde, kafasını salladı ve ayaklandı, önümde durduğunda bana doğru eğildi; “buralardayım, zaten birilerini gönderirim. Bekle.” Dedi ve gelin ve damadın olduğu o kalabalığa doğru yürüdü. Kimdi o kız? Oflayarak pastayı önümden ittirdim ve ayağa kalkıp çantamı koluma taktım; ortamda müzik olmasada gürültü yoğundu. “ Leyla ,Nereye?” arkamdan gelen ses ile o yöne döndüm ne zaman geldiğini bile bilmediğim Umut öylece arkamda dikilmişti. Hem üniforması da yoktu, üzerine giydiği takım elbisesi ile buradaydı. “Öyle bakınacaktım.” Dediğimde cikladı; “ Otur beraber bakınalım.” Dediğinde az önce kalktığım masaya oturdu. Bende bir sandalye çekip yanına oturdum; “Sibel’i tanıyormusun?” dedim ona doğru eğilerek. Kızın ismini duyduğunda kaşlarını çattı; “Sibel’i mi?” “Evet.” “Neden?” dedi kafasını sallayarak. “E merak ettim.” Dedim omzumu silkerek. “Onu Eflah anlatsa daha doğru olur.” Dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı; “Önemli biri yani?” “Kime göre neye göre?” dedi ve sırtını sandalyeye yasladı. Ağzımı açacaktım ki üçüncü sandalye çekildi; gözüm o yöne kaydığını bir kadın oturmuştu yanımıza ama bana hiç bakmadan Umut’a baktı. “Oğul, oğlum.” Dedi ve Umut’un elini tuttu. Unut aniden ayağa kalkıp kadının elini öptü ve başına koydu. “Nerelerdeydun? Ha, ula candan can gitti!” dedi Umutun elini sıkarak. Umut kafasını eğdi sadece, onu ilk defa bu şekilde görüyordum. Yutkunduğunda kafasını usulca kaldırdı; “ Candan, can gideli çok olmadı mı?” dedi kısık sesiyle, zor duydum. “Ha denur mu oyle, Candan can gittiyse de bulunur bir yol.” Dedi kadın acıyla. “Yol mol kalmadı.” Dedi Umut, sessizce. “Umut’um oğlu’m ne demişti bilir misin şüheda gitmeden evvel.” Dediğinde Umut gözünü kaçırdı. Cevap vermediğinde kadın devam etti; “Umut’a yol gösterin, yol mu kalmadı yol çizin.” Dedi kadın. Kimdi bu şüheda? “Allah aşkına, bari bugün yapma.” Dedi Umut hala farklı yöne bakıyordu. “Farkında değil misiniz? Ben gelinin kardeşiyim!” dedi Yaren yanımızdan hızla geçip giderken. Bunu fırsat bilen Umutta ayağa kalktı ve öteki tarafa doğru yürüdü. ★ Düğün beklediğimden iyi geçmişti, son bir saat düğünde halaylar, şarkılar, horonlar ve kahkahalar eksik olmamıştı. Sonunda bindiğiniz arabada bu sefer ben ve Eflah yalnızdık, Hülya, Farah’ın yanında ayrılmamış onunla gelmeyi tercik etmişti. “Umut birini mi kaybetti?” dedim sesliği bozarak. “Kaybetti.” Dedi sadece Eflah. “Kimi?” “Canının en içini. Şüheda’sını. Sevgilisini.” Dediğinde boğazıma bir yumru oturdu. “Ne zaman?” “Çok olmadı, üç yıl.” “Anladım.” Dedim kafamı sallayarak; sonra ekledim, “ Peki Sibel kim?” dedim. “ Seni düğüne getirmekle iyi mi ettim bilmiyorum.” Dedi alayla. “Soru sordum.” Dedim keskin sesimle. “Ne önemi var?” dedi derin sesiyle. “Eflah!” dediğimde yoldan gözünü bir Saniye bile ayırmadan, arabayı bir kaç saniye sonra bir sokak lambasının altına park etti. “Ama Leyla sahiden ne önemi var? Senden öncesinin ne önemi var?” “benden öncesi o kız mı?” dedim ona dönerek oda bana dönmüştü zaten. “Sibel, aile arasında zorunlu olan bir şeydi. Senden öncesi bile değildi.” Dediğinde kaslarım çattım. “Nasıl bir aile arası?” “Eskide kaldı.” Neden ısrar edip duruyordu. “Nasıl bir aile arası?” bende ısrar ettiğimde derin bir nefes aldı. “Bir kaç ay nişanlı kaldık.” Dediğinde kaşlarımı kaldırdım; daha önce nişanlanmıştı öylemi? “Nişanlındı?” “Nişanlı kaldık.” Dediğinde kafamı salladım ve önüme döndüm. Aptal Eflah. Maksimum aptal Leyla. Adam nişanlanmıştı, ve bana bir kez olsun bundan bahs etmemişti. “Leyla?” elime dokunan eliyle, hızla elimi çektim; “ E sür arabayı, evime.” Dedim rahatlıkla. “Yapma Allah aşkına.” Dediğinde kaşlarımı çattım; “Neyi?” Rahatlığımı hiç bozmadan kurduğum cümleden sonra, cevap vermedi ve arabayı sürmeye koyuldu. Yaklaşık 15 dakika sonra, Eflah’ın evinin önünde durdu araba, “Eve gidecektim.” Dediğimde kemerini çıkardı. “Hülya burda ama.” Dediğinde arabadan indi. Bende arabadan indiğimde anahtarı kapıdaki adamlardan birine verdi ve büyük demir kapıdan içeri girdi. Ardından yürüdüğümde, anahtar ile kapıyı açtı. Ne çantamın nede ceketimi çıkarmadan üst kata çıkıp, hülyanın bir kaç gün önceye kadar hep uyuduğu odaya girdim. Uyuyordu; yanına kıvrılmış olan Farah ile aynı yorganın altına sessizce uyudukları için yavaşça kapıyı kapatıp odadan çıktım. Koridorda duvara yaslı bekleyen Eflah’a baktığımda yanından geçmek için yürüdüm ama bir eli usulca kolumu kavradı ve kendine çekti. Beni tam önüne aldığında karşı karşıya kaldık, “aşağıda uyuyacağım.” Dedim kolumu çekmeye çalışarak izin vermedi. “Hadi ya?” dedi bana daha çok yaklaşarak, “bugün olmaz.” 💐🦦
Eheheheh selam nabersiniz
Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 🌷 🌷
|
0% |