@melankolilibiri
|
“Eflah...” Dedim yüzüne doğru, bu gece sahiden onunla aynı odada kalmak istemiyordum. “Aşağıda uyumana müsaade etmiyorum.” Dediğinde omzumu silktim, “müsaade istemedim.” Kolumu kurtarama çalıştım ama beni daha fazla kendine çekti; “Benim evimde, benim odamda, benim yatağımda yatacaksın.” Dediğinde tek kaşımı kaldırıp oda doğru verdim ağırlığımı, “Senin yatağına gireceğime kim inandırdı seni? Hem yine hangi sıfatla senin yatağına göreceğimi düşündün?” Üzerine verdiğim ağırlığı düşünmeden belimi sıkılaştırıp kendine daha fazla bastırdı; “Hangi sıfat öyle mi?” dediğinde bana doğru iyice eğildi. Nefes alıp verme hızım hızla artarken göğsümde hızla inip yükseliyordu fakat hiç renk vermedim. “Evet, hangi sıfatla?” dedim nefesim yüzüne çarpıyordu. “Gelecekten bahs etmiyeceğim şuan ama, dakikalar sonra yatağımda olduğunda bende sana hangi sıfatla yatağında olduğumu söyleyeceğim.” Dediğinde ağzımı açmama izin vermeden kucağına aldı beni. Ayağımın altında saniyeler içinde geçirdiği kolu sayesindedir tepe taklak kalmıştım, şükürler olsun ki ağzımdan çığlık kaçmasını engellemiştim. “Eflah!” dedim kısık sesimle fakat dinlemeden koridorun sonundaki odaya doğru yürüdü, sırtında bir kaç yumruk geçirmeye çalıştım ama sonra işe yaramadığını fark ettim. Ön eğitimleri erken bırakmayacaktım. Sonunda bir odanın kapısını açtı ve saniyeler sonra beni yer ile buluşturdu omzumda zor duran, hırka düştüğünde çantamı da köşeye attım. Beni yere bırakmıştı fakat hala tam burnumun ucundan duruyordu. “Aptal!” dedim dişimin arasından, “Çekil!” dedim yanında geçtiğimde kapıya doğru bir kaç adım attım ki yine kolumu tuttu ve beni kendine çevirip sırtımı kapıya dayadı. “Derdin ne?” dedim kolumu kurtarmaya çalışarak. “ Asıl senin derdin ne?” dedi fakat sesi hiç sert değildi. “Yok benim derdim çekil.” Dedim ittirmeye çalışarak. “Ulan, Sibel mi konu? Dedim sana oldu bitti!” dedi daha fazla yaklaşarak. “E o zaman, gel ben ve sen böyle el ele bir düğüne gidelim sonra üçüncü sandalyeyi çeken kişi benim eski nişanlım olsun.” Dediğimde kaşları çoktan çatılmıştı. “Eski nişanlın?” dediğinde sinirle soludum. “ E sen Sibeli-” dediğimde sözümü sertçe kesti. “Ulan ne sibeli ya? Ben senden öncesi sikimde bile değil diyorum sen Sibel diyorsun.” Dedi bağırarak, ilk defa bu ses tonuyla konuşmuştu benimle. “Ne bileyim ya ben, kız gelmiş orda diyor ki Eflah da Eflah.” Eflah benden biraz uzaklaştı ve hala sert sesi ve yüz ifadesi ile konuştu; “Lan! Ben senin elini tutup bu kız benim sevgilim demedim mi? Napayım yüzük mü takayim e gel takayım. Siçtığımın düğününde Eflah da Eflah demişmiş! Banane lan!” dediğinde susmayacağını anladım ve aramızdaki mesafeyi kapattım. Yine yeni yeniden onu ikinci kere öptüm, dudaklarım dudaklarındayken, susmuştu zaten ama bir eli saçlarımın arasına girerken öteki eli belimdeydi, bende ellerime boynuna dolamiş, ilk öpen olmama rağmen ona ayak uyduruyordum. Kafasını yana yatırdığında öpüşü sertleşti. Bir kaç saniye sonra nefes almak için ayrıldığımızda. “Ne diye bağırdığımda öptün?” dedi. Gülümsediğimde dudaklarıma baktı, bende bir yandan elimin altındaki saç köklerini okşuyordum. “Bana şu an bu şekilde dokunmak istemezsin.” Dediğinde elimi durdurmadan, hafifçe yükledim ve bu sefer bir buse kondurdum. Ağzında bir şeyler geveledikten sonra yine dudağıma kapandı ama bu sefer birden kendimi kucağında buldum, bu nedenle ben ondan çok az yukarda kalmış bulundum. Bacaklarımı beline sandığımda, kendimi ona bastırdım zaten hoyratça dilini kullanan Eflah daha fazla sertlik kullandığında inledim. Bir kaç saniye sonra sırtım yumuşak yatağa çarptı, Eflah yukardan bana bakarken, “durmam gereken yerde durdur.” Dedi bende içimden durdurmayı diledim. Eflah üzerime doğru eğildiğinde yine beni öptü, fakat bu sefer daha usul ve daha nazikti. Bir kaç saniye sonra dudağından ayırdığı dudakları boynumu buldu, elbisemin dekoltesine kadar koyduğu ıslak öpücüklerle huylanmamak elimde değildi o yüzden bir elim Eflah’ın saçlarına karıştı yeniden. Dizlerimin üzerine kadar çıkan elbiseden dolayı, Eflah kolayca bir dizini iki bacağımın arasına koymuştu. Boynuma öpücükler koymaya devam eden Eflah, tekrar dudağıma yönelmek için doğruldu. Ve sertçe dilini ağzımın içinde hoyratça kullanmaya başladı. Bir eli birden karnıma doğru ilerlerken nefesimi tuttum, fakat o beni öpmeyi bırakana kadar ise dudaklarımı ayırmadım. Tekrar boynuma yönelen Eflah bu sefer elbisemim dekoltesini hafifçe aşağı çekip kendine yer açmıştı ardından ise eli ile yine kendini o konuma sabitleyip, boynumda oyalanmaya başladı. Bir eli karnımın aşağıdan aniden kadınlığıma dokunduğunda hafifçe kıpırdandım ama elini çekmesini istemedim. Eli yukarı çıkan elbisemin altından girdiğinde, dudakları göğsüme doğru yol aldı. Eli bacaklarımdan yukarı çıkacakken durdu ve boynuma son bir öpücük bırakıp, kafasını kaldırdı. Gözlerime baktığında, gülümsedi; “Hangi unvanımı kullandım?” dediğinde dudağıma bir öpücük bırakıp doğruldu. Bende hafifçe doğruluğumda, Eflah dolabına doğru yürüdü ve üzerindeki gömleğin çıkardıktan sonra üzerine siyah bir tişört giydi alt pantolon düğmesini açtığında aynı anda sesini duydum; “Devam etmemi istersen, her şekilde edelim.” Aniden sırtımı döndüm ve aptal dedim kendi kendime yüzüm kızarmış olmalıydı. Bir kaç saniye sonra Eflah yanıma gelip, beyaza kaçan bir tişört uzattı bana, az önceki aptalca şeyden sonra odadaki lavaboya girip zaten dizimin üzerinde biten tişörtü giydim ve makyajımı silip içeri döndüm. Eflah yatağı açmış, hatta uzanmış bir eli kafasının altında tavana bakıyordu. Yavaşça yürüyüp yatağın öteki tarafına uzandım ve sırtımı ona dönüp yorganı üzerime çektim. Eflah’ın da aynını yapacağını düşünsemde bir kaç saniye sonra Eflah’ın bir eli belimde öteki eli ise iki bacağımın arasında beni kendine çekti. Sırtım göğsüne dediğinde, bir eli belimde öteki elini ise karnımın üstündeydi, “benden uzak yatmaman gerek.” Dediğinde nefesi kulağımın arkasındaydı. Karnımdaki eli az önce olduğu gibi aşağı doğru giderken, gözümü kapattım. “İyi geceler.” Dediğimde boynuma koyduğu öpücükten sonra, “seninle iyi geceler.” Dedi ★ Eflah hiç bir zaman, Leyladan önce uyumamıştı, hiç bir zaman o derim nefesler almadan önce uyumamıştı. Eflah, korkuyordu; Babası gibi olmaktan, ve kendi yüzünden Leyla’ya bir şey olmasından. Yatakta kollarımın arasında olan kadın derin nefesler almaya başladığında, saçlarının arasına bir öpücük bıraktı ve yataktan usulca kalktı. Saat 12’yi geçiyordu, odanın kapısını kapattığında aşağı indi. “Abi gelmiceksin sandık,” dedi masalardan birinde oturan; Savaş. Savaş, Gökhan’ın ve Umut’un aksine her gün bu kapının önündeydi. “Geldim.” Dedi koltuğa oturan Eflah, sonra adamlarına bakarak konuştu; “konuşun.” “Abi, düğünde bir kaç tane adamımızın olmasını istedin, geldik.” Sonra savaş elindeki bilgisayarı Eflah’a çevirdi. “Bu ikisinin Cevdet’in adamları olduğunu da tespik ettik.” “öylece içeri girdiler öylemi? Aldınız mı?” dedi gözlerini ekrandan bir an olsun ayırmayan, Eflah. “Sorunda bu abi, girdikten sonra hiç bir kapıdan çıkmamışlar.” ★ “ Çocukluk aşkımsın, sen ilk göz ağrımsın, kimseyi kimseyi sevmedim senin gibi!” kulağıma ulaşan marş ile yüzümü buruşturdum; sabahın köründe bu ses nerden geliyordu? “Eflah?” dedim gözümü açmadan. “Hmm?” dedi oda benim gibi uykulu uykulu. “Kim açmış bunu?” dedim yine, mayışık sesimle. “Gökhan belkide bilmiyorum.” Dedi boynuma doğru, hala belime sarıli bir şekilde duruyordu. Cevap vermediğimde, kapı tıklandı; “Eğer şu an bize yeğen yapmıyorsanız açın şu kapıyı!” dedi Gökhan’ın sesiydi bu. Sonra bir ses daha geldi. “ Acıktım ben Gökhan, abi.” Hülya. “Ne?” dedi Gökhan abartıya; “Hemen Farah kölemiz bize yemek hazırlasın!” dedi ve gürültüyle, kapıdan ayrıldılar. Böylece uykum iyicene açılmıştı, gözümü açtığımda, gün ışığı odaya vurduğu için, oda baya aydınlıktı. “Eflah?” dedim doğrulamaya çalışarak, ama nafileydi belimi sımsıkı sarmıştı; Eflah. “Sabah oldu Eflah, kalk artık!” dedim tekrar doğrulamaya çalışarak. Bu sefer bıraktığında hızla yataktan çıktım. Üzerimde Eflah’ın tişörtü olduğu için, böyle aşağı inemezdim. “Farah, bıraktı oraya giysi.” Dedi Eflah, esnemesinin arasında. Köşeye baktığımda, hızla oradaki elbiseleri aldım ve banyoya girdim. Farah’ ın verdiği, kumaş pantolonu ve siyah kazağı giydikten sonra saçımı rast gele bir topuz yapıp elimi yüzümü yıkadım. Odadan çıktığımda Eflah benim tarafıma geçmişti bu sefer. Uyandırmadan odadan çıktım. Aşağı indiğimde ise gördüğüm görüntü ile, şaştım kalktım. Hülyanın üzerinde bir Galatasaray forması vardı, aynısından Gökhan’ da da. Ve ikisi oturmuş, dünden kalan pastayı yiyorlardı. “Hülya?” dedim onlara doğru yürürken. “Aflah.” Dedi bana çikolatalı yüzüyle bakarken. “Ne yapıyorsunuz?” dediğimde Hülya yerine Gökhan cevap verdi. “Kahvaltı.” Dedi omzunu silkerken. “ böyle mi?” “evet.” O sırada ise içeri, Beşiktaş forması ile Farah girdi; neydi bu? “bu formalar ne?” dedim onlara bakarken. “Maç var bugün.” Dedi Gökhan. “Kimin maçı?” dediğimde Farah formasını, gösterdi. “Beşiktaş, Galatasaray.” “Eflah hangi takımlı?” dedim merakla. O sırada Eflah içeri girdi, Formayla. Üzerinde, Galatasaray forması vardı. Eflah Galatasaray’lıydı. 💐🫂 Oy atıp yorum yapmayı unutmayın sevgiyle kalın öptüm 💐
|
0% |