@melankolilibiri
|
"Leyla?" Anne? "Efendim?" Ne var anne? "Kaç kızım." Nereye anne? "Kime anne?" Kaçamam ki anne. "Kime olursa işte, kaç." "Ağlıyor musun anne?" "Evet." "Ama sen ağlamazsın ki." "Ağlamam, öyle mi?" "Evet anne." "Ağlatmışlardır belkide." "Belkide."
Savaş Zemheri.
Hafızamda yer ediniyormu diye düşündüm, hayır tanımıyordum. Ama soy ismi baya aşikardı. Eflah.
Kimdi bu adam yada, bu üçünün yan yana olma sebebi neydi hiçbirini ne biliyor nede anlıyordum.
"Kızım?" Baba? Babam konuştuğunda ona döndüm, elini indirmeyen adamı işaret ettiğinde elini sıkmamı söylüyordu sanki.
Adamın ellerine boş gözlerle baktım, ardından gözlerimi adamın gözlerine çevirdim, gece gibi gözleri vardı.
"Kimsin? Hem bu ne saçmalık ne!" Dedim kendimi tutamadan, hem neden tutmalıydım ki.
"Leyla? Öyle değil mi? Tanıyorum seni, tanışmamıza pek de gerek kalmıyor o halde." Gece gözleri olan adam ellerini indirdi ve indirdiği ellerine cebinde yer verdi.
"Delirmişsiniz, hiç birinizle işim yok. Duydunuz mu beni? Bırakın beni, kardeşim nerede?" Dedim arkaya doğru bir kaç adım atarak.
Delirmiş olmalılar diye düşünmeden edemedim, Cevdet, Serter, Savaş.
Eflah nerdeydi? Hep duyup gören Eflah nerdeydi?
Kapıya doğru gittiğimde arkamdan kimse durdurmadı ki bunun sebebini de hemen anladım, ellerimi kapı koluna attığım an kilitli olduğunu fark ettim. Bir kaç kez denedikten sonra kapıya tekmemi geçirdim, bir tane daha geçirdiğimde demir kapının sesi odada yankılandı.
Ne bir ses nede kişi, kimse yoktu.
"Açtırın şu kapıyı!" Dedim arkama doğru.
"Eflah'ın da tam olarak böyle birine ihtiyacı vardı." Savaş denen adam konuştuğunda ona doğru döndüm, bu sefer.
"Kimsin, nesin necisin bilmiyorum ama bildiğim tek şey aptal olduğun, beni burada neden tuttuğunuzu da bilmiyorum ama yine boktan bir şey olduğu aşikar, sahiden çok sıkıldım açtır şu kapıyı." Konuştuğum adam konuştuğum süreçte mimik oynatmadan beni dinledi, bende onun yüzüne baktığımda bir şey fark ettim.
Eflaha nede çok benziyordu.
"Zeki kızsın," dedi bana doğru bir adım atan savaş. "Ama Zafların var öyle değil mi? Mesela Eflah'ın zafı yoktu senden önce. Ama bize öyle bir koz verdi ki, Eflah, senin için her şeyi yapar biliyorsun." Dediğinde anlamsızca yüzümü buruşturdum.
"Kimsin sen?"
Kimsin sen? Kimim ben? Kimiz biz? Tüm soru buydu. Herkesin sorması gereken buydu.
Adam cevap vermeden, koca odada bir telefon sesi yükseldi. Cevdet elini cebime attığında onun telefonu olduğunu anladım.
Bir kaç saniye sonra, Savaştan onay aldı ve telefonu açtığı gibi hoparlöre verdi sesi, bu şekilde ise odada Eflah'ın gür sesi yankı yaptı. "Ulan, sen benim elime düşmezmisin? Öldün sen, ölüsün. Bu sefer Andım olsun."
Sesini ilk defa bu şekilde duyduğum için içimde bir değişiklik hissettim.
Öldün sen, ölüsün.
"Oğlum." Tek kelime, beş harf Eflah'ın bir kaç Saniye susmasını neden olmuştu. Oğlum? Babasımıydı? Savaş zemheri Bir keresinde ona babasını sormuştum, "baban'ı Sevmiyormuydun?" Demiştim, bir kaç saniye beklemiş sonra kısılan sesi ile cevap vermişti, "Annem gitmeden önce, babam beni severdi." Severdi, babam. Babam beni severdi.
"Baba?" Dedi Eflah, yine dikmişti o duvarları, her şeye rağmen. Duygusuzdu sesi.
"Eflah, sana ne demiştim?" Dedi telefona yaklaşan Savaş, "Kartlar benim elimde."
"Baba," Eflah kendine gelmişti, bir kaç saniye afallamış olduğunu hissetirsede şimdi konuşan Zemheri'ydi. "Ben sana ne demiştim, yanımdaki yamacımdakilere dokunursan, o kartların bir önemi kalmaz."
Savaşın yüzünde bir gülümseme pay etti, "Eflah, benden bir parça alan sendin? Ödeşmesek mi?"
O an sanki vücudumdaki kan kaynadı, tenime değdi ve tenim alev aldı.
Ne demekti bu?
"Baba-” Eflah'ın sözünü kesti, savaş.
"Eflah, ateş mi Su mu? Bence su." Dediğinde karşı taraf biraz sesiz kaldı, fakat hiç bir şey anlamdım.
"Sakın." Dedi Eflah, sert sesiyle.
O an kafama bir şey dank etti, Su, boğulmak. Annesi, Eflah.
“Eflaf?” demiştim bir keresinde
sabırla cevap vermişti “efendim?”
“Bu yağmurda boğulurmuyum?”
“Boğulmazsın! Boğulma.”
“ya boğulur-” cümlemi bitirmeme izin vermeden konuşmuştu, “izin vermem,”
“izin verme.”
O an gözlerime, bir anda gözyaşları hücum etti, o gün bu konuşma önemsiz gelmişti belkide, ama şu an. Şu an Eflah burada olsun istedim. Sarılayım istedim.
“Her neyse Eflah, bekliyorum gel."
Dıt.
Telefon kapandığında, bir kaç saniye olduğum yerde kaldım.
"Çıkın." Savaşın sesiyle, gözlerindeki yaşları geri ittim, kime diyordu?
"Ne?" Dedi, Serter sormak istediğim soruyu sorarak.
"Çıkın!" Dedi yine savaş, Cevdet hiç beklemeden, yanımdan geçip demir kapıya bir kere tıkladı aynı saniye içinde kapı açıldığında ardından Serter de çıktı, kapıya doğru bir kaç adım attım ki kapı ardımdan kapandı ve yine kilit sesi geldi.
Neydi bu şimdi?
"N'apıyorsun?" Dediğimde, daha demin kalktığım sandalyeye oturtarak bana baktı bir müddet sonra köşedeki bir diğer sandalyeyi işaret etti, "Otur."
"Gitmek istiyorum."
"Geç." Dedi yine bastıra bastıra, ofladığımda köşedeki sandalyeyi alıp aramızda üç adım kadar mesafe bıraktım ve usulca oturdum. "Seni buraya, öyle rehin tutmak için falan getirmedik, istesem dinlemezsin ama şimdi dinleyeceksin." Sonnra yayıldığı sandalyeden hiç taviz vermeden, kafasını dikleştirdi, "Ne diyorduk?" Durdu bir kaç saniye sonra yalandan bir "ha!" Sesi çıkardı. "Eflah diyorduk."
"Ne diyorsun be sen?" Dedim umursamazca.
"Hülya," dediğinde, dikleştim yerimde "babası Serter değil öyle değil mi?" Bu bilgiyi nereden bildiğini sorgulamadım ama bir cevap da vermedim.
"Tanımıyorsun öyle değil mi? Tüh oysa ne iyi biriydi. Annen de çok severdi onu yani, öyle duydum. Neden ölmüştü?" Tüylerim ürperdi, ne diyordu bu adam? Nasıl bu ayarıntılara hakimdi? "Kim öldürdü?"
O an göğsüme bir taş oturdu, kalkmak bilmedi, hayır dedim lütfen düşündüğüm şey olmasın hayır dedim tekrar tekrar.
Yapmamış ol. Lütfen. Savaş sanki aklımı okudu.
"Vurdu, tam anlinin çakından, ne yazık."
Eflah? Gelsene, hayır desene.
"Anne?" Annemi ilk defa ağlarken görmüştüm. "Bu çocuk da yetim kaldı." Demişti ağlaya ağlaya.
Eflah? Eflah? Masumlara vurmazdı Eflah, hayır.
"Hülya, babasıyla büyüyebilirdi."
Hülya, küçük kardeşim. Meleğim, canım.
"Sus." Dedim, boğazıma battı bir iğne, hayır bıçak.
Bir taş daha eklendi bağrıma.
Gözlerimden firar etti bir yaş daha.
"Sen bu yaşta bir çocuğa bakmak zorunda kalmazdın belkide, annen rahat bir hamilelik geçirirdi ve kopmazdı sizden. Hülya annesi ve babası ile büyüyen iyi bir çocukluk geçiren bir kız olurdu. Ama olamadı. Bir katil yüzünden."
Sözleri bıçak gibi her yanıma tekrar tekrar sallanıyordu.
O an içimde bir tohum yeşerdi.
Ya Eflah sadece vicdan azabını dindirmek için, yaptıysa tüm bunları.
Ya sadece, göğsündeki sızıyı dindirmek için, yaptıysa tüm bunları.
Sarıldı, yalan. Öptü, yalan. Yalan. Eflah, yalan.
"Hem Eflah'ın kabarık bir geçmişi var. Nişanlar, sevgililer." Dediğinde yutkunmakta zorluk çektim.
Bir daha "sus." Dediğimde gözümden ikinci yaş düştü. Yeter. Eflah, ilk güvendiğim erkek olmuştu.
Yalan dedi içimdeki bir nokta, bir ışık. Eflah'ı koruyan bir yanım.
"Yalan." Dedim öylece. Yalan.
"Yalan mı?" Dedi, savaş. Sonra eli cebine gitti, hayır.
Telefonunu çıkardığında gözümü yumdum, hayır.
Bir kaç saniye sonra kulağıma sesler ilişti.
"Ben yapmadım, Eflah yemin ederim." Bu onun sesiydi, Hülya'nın babasınındı. Gözlerimi açmadığım her an ses arttı.
"Kes sesini." Eflah'ın gür sesi yine geldi.
"Eflah, yapmadım diyorum, inan bana Allah aşkına nasıl dönerim sırtımı sana." Dedi, masum.
"Vuralım mı?" Tanımadığım bir ses geldi kulağıma, ardından geçen beş saniyeden sonra gür bir silah sesi ve bir çığlık.
Gözlerimi açmadığımda gözlerimden akan yaşlar arttı, hıçkırıklarım arttığında telefon kapandı.
Nasıl dönerim sırtımı sana? Kes sesini. Sİlah sesi. Çığlık. Yum gözünü Leyla, tıka kulağını.
Kucağıma bir şey bıraktı ama ne bıraktığını anlamdım, bir kaç saniye sonra yanımdan geçip gitti.
Gözümü usulca açtığımda, kucağımdaki lüks zarfa kaydı gözlerim. Hızla ayağa kalktım ve gözümden akan yaşları sildim. Zarfı cebime çıkarıp hızla açık kapıdan dışarı çıktım.
Adımlarımı uzun koridorda ses çıkarırken, evde tek bir ses dahi yoktu.
Kapıyı açtığımda an derin bir nefes aldım ve dışarı bir kaç adım attım.
Gözüm tam olarak, karşıya baktığında, Farahı ve Hülya'yı gördüm, arkalarında ise bir çok araba hızla yürüdüğümde hülya da bana doğru koştu, tam önüme geldiğinde onu kucağıma çektim ve kalktım. "İyimisin ablacım?"
"Hıhı" dedi sadece boynuma sarılırken.
"Leyla?" Farahı sesine sırtımı döndüm ki kolumi kavradı, hizla çektim kolumu, "işimizde meselemiz de bitti, yanıma yamacıma yaklaşmayın."
Arkama dahi bakmadan hızla rast gele yürüdüm yoldan.
Bakma. Duyma. Bakarsan,görme. Duyarsan, anlama.
★ Yazarın anlatımıyla. " Ne dedin?" Dedi Eflah sanki şuurunu kaybetmişti, dimdik durmuştu babasının karşısında.
"Ne mi dedim?" Dedi savaş alayla, "kendisinden öğren."
"Ne dedin?" Dedi yeniden Eflah.
"Bilmem belkide, cazip bir Teklif etmişimdir, belkide hoşuma-" Eflah hızla babasının sözünü kesti.
"Dilinin kemiği olsun, Düzgün konuş!" Şu an karşında kim olmuş olsaydı, iyi bir durumda olmazdı fakat karıncalanan ellerini zor tuttu.
"Her neyse şimdi çık evimden, bıraktım kızı." Savaş arkasına yasladı ve sigarasından büyük bir duman çekti. "Bana bak, eğer o kızın saçının teline dahi dokun duysanız, anlaşmayı da şu saçma sapan kartları da siktir ederim. Duydunuz mu beni?" Eflah arkasını döndüğünde, gördüğü yüz ile elleri daha fazla karıncalandı.
Serter Durulay.
Leyla'nın çocukluğunun kötü olduğunu bir şekilde biliyordu, Eflah. Sebebinide.
Aniden kendini tutamadı ve yakasını tuttuğu adama yaklaşıp, anlını adamın yüzüne geçirdi. "Şerefsiz, senin ayrı ecdadını sikicem." Diye fısıldadı kulağına. "Nefesim ensenizce olacak." Burnu kanayan Serter acıyla inlediginde Eflah onu duvara doğru itti, gözü bir müddet Cevdeti arasada bulmadı.
Leyla'nın hıncını hepsinden çıkaracaktı.
Bulabileceği bir Leyla olursa.
Dışarı çıktığında, hızla arabamda doğru yürüdü, Farahı yanlız gördüğünde kaşlarını çattı Eflah, "Leyla nerede?" Dediğinde Farah derin bir nefes nerdi.
"Gitti." Diyebildi sadecde.
"Nereye? Hem nasıl?" Dedi Eflah serçe.
"Bir daha yanıma yamacıma yaklaşmayın falan dedi."
Eflah o an, kafasını yukarı kaldırıp bir kaç saniye gökyüzüne baktı, ağzında gevelediği küfürden sonra, yüzünü ovaladı.
"Ne demişler?" Dedi Farah, Eflah'ın yanına gelerek.
"Bilmiyorum, öğreneceğim."
★
Lüks zarf hala masada dururken, Hülya köşede eline verdiğim kağıtlarla uğraşıyordu bir saatir kafamı toplamaya çalışsam da nafileydi.
Öncelikle, bu evden gitmeliydim bir şekilde. Eflah'ın binasında ne kadar durabilirdim ki? Hem her Hülyaya baktığımda içimde bir yer kopuyordu.
Usulca eğildim ve lüks zarfı elime aldım, sahiden kağıdın dokusu dahi farklıydı, siyah zarfın üzerindeki mühre baktım, Savaş Zemheri. Zarfı açtığımda elimi içeri koyup elime gelen iki kartı aldım. İlk Kart bir fotoğraftı.
Annem ve Hülya'nın babası, yan yana durmuş adam kollarını anneme dolamış kocaman gülümsüyordu, annemin bir eli karnında oda kocaman gülümseyerek ekrana bakıyordu. Kağıdı uzun bir süre inceledim. Ama daha fazla dayanamayıp, fotoğrafı masaya koydum, ters bir şekilde.
İkinci kağıdı incelediğimde kaşlarım çatıldı, onlara kumar oynamayacağımı söylemiştim. Fakat bana yine en yüksek mertebedeki kartlardan birini vermişlerdi bu kartla oynarsam büyük ihtimalle kazandırdım fakat elime değen üçüncü kartla bunun bir kumar kartı olmadığını anladım.
'bu Kart sende olduğu sürece, istediğin zaman istediğin yerde istediğin kişiler olacak. Kartı, aleyhine kullan.'
Savaş Zemheri.
Eflah. Hayır. Eflah Zemheri.
Geri çekilecektim ki kapı bir daha çaldı, "Leyla, her şekilde içeri girebilirim, açda konuşalım." Eflah'ın gür sesi, kapıyı aşıp içeri geldiğinde, sahiden istediği şekilde girebileceği geldi aklıma.
Bina onun, Leyla.
Omuzlarımı dikleştirip, derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı açtım.
"Ne oldu?" Dedim buz gibi sesimle, bu ses benim değildi, bu ben değildim. Ama olmalıydım, en azından Eflah Zemheriden biraz arınana kadar.
Ama ela gözleri öyle güzeldi ki, burnumun ucu sızladı.
"Ne mi oldu?" Dediğinde, bir tepki vermedim omuzmu kapıya yasladım, bu hareketim eve girmek için her hangi bir tepki yapmasın diyeydi.
"Evet?" Dedim yine, ama o hala az önceki hareketime takılı kalmış gibiydi.
"Leyla, geç içeri konuşalım." Dedi, sabırsız çıkan sesinin tınısı gergin geliyordu.
"Eflah Zemheri, seninle işimde meselem de bitti. Ne seni ne babanı nede başka kimseyi görmek istemiyorum. Ha bir de çok geç olmadan da bu evden çıkacağım, bir daha buraya gelmeme gerek yok. Senin olması her gün beni rahatsız edeceğin anlamına gelmiyor. Çevremde ne seni, ne babanı nede Cevdet gibi adamlar görmek istemiyorum."
Uzun konuşmam bittiğinde, kaşları mümkünmüş gibi daha fazla çatıldı. Sonra boynunu bir sağa bir sola çevirdiğinde, kafamı daha fazla kaldırdım.
"Sana ne dedi?" Benim sesim soğuk çıkmışsa onun ki buz gibi çıkmıştı bu sefer. Tüylerim ürperdiğinde, omuz silktim. "Git babana sor."
"Ulan, sikerim böyle işi." İlk defa benim karşımda bana bu şekilde yükseldiği için, bir adım geriye gitme isteği dürttü içimi. Ama durdum hemde dimdik. Ani sinirinden sonra devam etti, "Ne dedi diyorum, ona sor diyorsun, Ne dedi Leyla?"
Sesi apartmanda yankı yaptığı için büyük ihtimalle şu an karşı komşumuz, delikten bize bakıyordu.
"Katil olduğunu. Elinin çok ta iyi silah tuttuğunu." Dediğimde, ağzında bir cik sesi çıkardı, "bunu senden biliyorsun, benim kim olduğumu sende çok iyi biliyorsun, yalnızca bunu demiş olamaz."
"Ben senin elinin silah tuttuğunu biliyordum, evet. Ama senin elinin tuttuğu silahta ki merminin, Hülya'nın babasının canını aldığını bilmiyordum, Eflah Zemheri. " Dediğimde bir kaç saniye boyunca bana öylece baktı, konuş Eflah Zemheri. Yalan de.
"Leyla-” cümlesini tamamlamasına müsade etmedim çünkü bana bakan gözleri, çoktan kabullenmişti.
"Niye, sana bağlanmama müsade ettin ki? Vicdan azabını dindimek için mi yaptın tüm bunları? Kim olduğumu öğrendiğinde neden uzak durmadın?"
Anlatamadığım bir şekilde baktı bana, gözleri en derinime daldı, değdiği her yeri yaktı.
" Leyla, bilmiyormuydum sanıyorsun? Geç öğrendim. Geç öğrendiğimde ise çok geç olmuştu. Almıştın beni dalgana."
Yutkunamadım, Almıştın beni dalgana.
☕
Selamlar, Uzun zaman oldu sanki ya Özledim sizi NEyseeee Seviyorum öpüyorum. Oy atıp bölüm hakkında düşüncelerinizi yorum atabilirsiniz. Bölüm sınırı, 20 Seygiyle kalın.
|
0% |